H
hâb:
uyku.
habâis:
pislikler, kötülükler.
habâset:
pislik, pislik, kötülük.
habb:
tohum, dane.
habbe:
tohum, dane.
habbecik:
tohumcuk.
haber:
yeni duyulan bilgi.
haberdâr:
haberli.
Habeş:
Afrikada bir ülke.
Habeşî:
Habeşli.
habîb:
sevgili, sevilen.
habîbiyet:
sevgililik.
Habîbullah:
Allahın sevgili kulu.
Habîr:
her şeyden haberi olan Allah.
habîr:
haberli.
habîs:
pis, kötü.
habîsât:
pisler, kötüler.
hablullah:
Allahın ipi.
hablülmetîn:
sağlam ip.
hablülverîd:
şahdamarı.
habr:
âlim, bilgili.
habrülümmet:
ümmetin âlimi.
habt:
şiddetli vurma, battal etme, unutma.
hacâlet:
utanma.
hacâletâver:
utandırıcı.
hacamat:
kan aldırma.
hâcât:
ihtiyaçlar.
hacc:
Kâbeyi ziyaret ibadeti.
hâce:
hoca.
hâcegân:
Nakşîlerin bir ünvanı.
hacel:
utanma.
hacer:
taş, kaya.
Hacerülesved:
Kâbede bulunan ünlü kara taş.
hâcet:
ihtiyaç, lüzum.
hacil:
utanmış.
hacim:
oylum, bir cismin uzayda doldurduğu boşluk.
hacz:
engelleme, el koyma, ayırma.
hâç:
Hıristiyanların sembolü olan şekil.
Haço:
Ermeni isimlerinden biri.
had:
bir nevi ceza.
hadâret:
gençlik, tazelik.
hadd:
sınır, çizgi.
haddibülûğ:
ergenlik sınırı.
haddizât:
aslı, kendisi.
hadeka:
gözbebeği.
hademât:
hademeler.
hademe:
hizmetçi.
hades:
yeni, sonradan, abdest bozan bir hâl.
Hâdî:
hidayet veren Allah.
hâdî:
hidayete ermiş, mürşit.
hadîd:
demir.
hadika:
bahçe.
hâdim:
hizmet eden.
hâdim:
yıkan, mahveden.
hâdimüllezzât:
lezzetleri bozan.
hadîs:
Peygamberimizin sözü.
hâdis:
sonradan var olan.
hâdisât:
olaylar.
hâdise:
olay.
hadîsibilmânâ:
anlam bakımından doğru hadîs.
hadîsikudsî:
mânâsı ilâhî sözü peygamberî olan hadîs.
hadîsişerîf:
Peygamberimizin şerefli sözü.
hadra:
yeşillik, yeşil.
hadravat:
yeşillikler.
hads:
birdenbire sezilen bilgi.
hadsen:
birdenbire sezmekle.
hadsî:
birdenbire sezilen.
hadsiz:
sınırsız.
hafâ:
gizlilik.
hafakan:
yürek oynaması, sıkıntı.
hafâyâ:
sırlar.
hafaza:
koruyucu.
haffâr:
kazıcı.
hâfız:
Kurânı ezberlemiş kimse.
hâfıza:
ezberleme yeteneği.
hafî:
gizli, saklı.
hafîd:
torun, oğul.
hafiye:
biri hakkında gizlice bilgi toplayan kimse.
Hafîz:
her şeyi koruyan ve saklayan Allah.
hafîz:
koruyan.
hafîzâne:
hafîzce.
hafîziyet:
hafîzlik, koruyuculuk.
hafriyât:
kazılar.
hahambaşı:
Musevîlerin dinî lideri.
hâhem:
isterim.
hâhiş:
fazla arzu.
hâhişger:
arzulayan.
hâib:
nasipsiz, ümitsiz, utanan.
hâif:
korkan, korkak.
hâil:
perde.
hâin:
emanete hıyanet eden.
hâinâne:
haince.
hâiz:
sahip, içine alan.
hâize:
sahip olan.
hak:
adalet, pay, doğruluk, emek, ücret, doğru.
hâk:
toprak.
hakâik:
hakikatlar, gerçekler.
hakâikâşinâ:
hakikatlere alışık.
hakâiknümâ:
hakikatları gösteren.
hakaret:
küçüklük, küçük görme.
hakaretâmiz:
hakaretle karışık.
hakaretkârâne:
hakaret edercesine.
hakbîn:
hakkı gören.
Hakem:
haklı ile haksızı ayıran Allah.
hakendiş:
hak için kaygılanan.
hakeza:
bunun gibi.
hâkî:
toprakla ilgili.
hakîkat:
öz, asıl, gerçek.
hakîkatbîn:
hakikatı gören.
hakîkatfeşân:
hakikat saçan.
hakîkatmedâr:
hakikatın kaynağı.
hakîkatperest:
hakikata pek düşkün.
hakîkatperestâne:
hakikata düşküncesine.
hakîkatşiken:
hakikatı kıran.
hakîkatdâr:
hakikatlı.
hakîkî:
gerçek, asıl, öz.
Hakîm:
her fiilinde hikmet ve gayeleri gözeten Allah.
Hâkim:
"hüküm veren, hak ve adalet üzere hükmeden, başkasını müdahale ettirmeden idare eden" mânâsında ilâhî isim.
hakîmâne:
hikmetlice.
hâkimâne:
hükmedercesine.
hakîmiyet:
hakîmlik.
hâkimiyet:
hâkimlik.
hakîr:
aşağı, küçük, önemsiz.
Hakk:
Allah.
hakk:
doğru, gerçek, pay, adalet, din.
hâkk:
kazma, oyma.
hakkalyakîn:
kendisi yaşamışcasına en yüksek seviyede bilme.
hakkan:
gerçekten, doğrusu.
hakkaniyet:
gerçeklik ve doğruluk.
haknümâ:
hakkı gösteren.
hakperest:
hakka pek düşkün.
hakperestâne:
hakka pek düşkün biri gibi.
hakşinas:
hakkı tanıyan.
hâl:
durum, görünüş, nitelik, şimdi, tâkat.
hal:
yapıp bitirme, indirme.
hâlâ:
şimdi, henüz.
halâs:
kurtuluş.
halâskâr:
kurtarıcı.
hâlât:
hâller.
halâvet:
tatlılık, şirinlik.
halâyık:
hizmetçi.
hâle:
ay çevresinde görülen parlak daire, ayla.
halecân:
kalbin çarpıntısı.
hâledâr:
hâleli.
halef:
birinin yerine geçen.
halel:
bozukluk, zarar.
haleldâr:
bozulmuş, zarar görmüş.
hâlen:
durumca, şimdi de.
hâlet:
hâl, durum.
hâletinezi:
can çekişme.
half:
arka.
Hâlık:
yaratıcı.
Hâlıkıyet:
yaratıcılık.
hâlî:
boş, tenha.
hâlî:
hâlle ilgili.
halîc:
liman, koy.
haliçe:
küçük halı.
hâlid:
sonsuz.
hâlif:
yeminli, sözleşen.
halîfe:
öncekinin yerine geçen, Peygamberimizin vekili.
hâlihâzır:
şimdiki durum.
hâlik:
helâk olan, yıkılan, bozulan, silinen.
halîl:
samimi dost.
halîliye:
dostane münasebet ve samimi kardeşlik.
Halîlullah:
"Allahın dostu" mânâsında ibrahim aleyhisselâmın namı.
halîm:
yumuşak huylu, kızmayan.
halîme:
yumuşak huylu kadın, Peygamberimizin süt annesi.
hâlis:
saf, duru, katışıksız.
hâlisâne:
halisçe.
hâlisen:
halis olarak.
hâlisiyet:
halislik, saflık, duruluk.
halita:
karışık olan, karma.
hâliyet:
hâl oluş.
halk:
insan topluluğu.
halk:
yaratma.
halka:
daire, çember.
halkışer:
kötüyü yaratma.
hallâc:
pamuğu didik didik eden.
Hallâk:
yaratan.
hallâkiyet:
yaratıcılık.
hallisnâ:
bizi kurtar.
hallüakd:
çözme ve düğümleme.
hallüfasl:
çözme ve ayırma.
hallüsinasyon:
olmayanı varmış gibi hissetme.
halt:
karıştırma, hata.
halûk:
iyi huylu.
halvet:
tenha yerde yalnız kalmak.
halvethâne:
yalnız kalınan yer.
Halvetî:
gizliliğe önem veren bir tarikatın mensubu.
hamâkat:
ahmaklık, bönlük.
Hâmân:
Firavunun veziri.
hamâset:
kahramanlık.
hamd:
medih ve şükür.
hamdele:
Elhamdülillah sözü.
hamdüsenâ:
medih, şükür ve övgü.
hâme:
kalem.
hamele:
taşıyanlar, yüklenenler.
hâmızıkarbon:
karbondioksit.
hâmî:
himaye edici, koruyucu.
hâmîd:
hamdeden.
hâmie:
çamurlu, dumanlı.
hâmil:
yüklenen.
hâmile:
yüklü, gebe.
hâmisen:
beşinci olarak.
hamiyet:
din ve millet gibi önemli değerleri koruma ve bunlara hizmet etme duygusu.
hamiyetfurûş:
hamiyetlilik taslayan.
hamiyetkâr:
hamiyetli.
hamiyetperver:
hamiyetsever.
haml:
yük, yüklenme, yükleme.
hamle:
yüklenme, saldırma.
hamletme:
yükleme.
hamr:
şarap.
hamrâ:
kırmızı.
hamse:
beş.
hamûle:
yük.
hamûş:
susmuş.
han:
eski zaman oteli.
hân:
hükümdar.
han:
"okuyan" mânâsında son ek.
hân:
sofra.
Hanbelî:
bir mezhep, bu mezhepten olan kimse.
hançere:
gırtlak.
handân:
gülen.
hande:
gülüş.
hâne:
ev.
hânedân:
asil ve köklü aile.
Hanefî:
bir mezhep, bu mezhepten olan kimse.
hânende:
şarkıcı.
hangâh:
tekke.
hanîf:
islâmdan önce eski dinlerin kalıntılarıyla kulluk eden kimse.
hanîn:
arzudan gelen inleme, sızlanma.
hanîs:
yemini bozan.
hankâh:
tekke.
Hannân:
"çok acıyan, pek acıyıcı" mânâsında ilâhî isim.
hannâs:
şeytan.
hanumân:
ev, ocak.
hanzale:
meyvesi acı bir bitki.
haps:
hapis.
har:
diken.
harâb:
harap, yıkık.
harâbe:
yıkıntı.
harâbegâh:
yıkıntı yeri.
harâbezâr:
yıkılmış yer.
harâbiyet:
haraplık.
harac:
müslüman olmayanlardan alınan vergi.
harâm:
dince yasak edilmiş şey.
harâmî:
haydut, yolkesen.
harâmiyet:
haramlık, yasaklık.
harârât:
hararetler, sıcaklıklar.
harâret:
sıcaklık, ısı.
harb:
savaş.
harbî:
düşman.
harbiye:
harble ilgili, askeri okul.
harc:
gider, vergi.
hardal:
tohumları küçük bir bitki.
hardale:
hardal tanesi.
harec:
zorluk, sıkıntı.
harekât:
hareketler.
hareke:
Kurân harflerinin okunuşunu belirleyen işaretler.
hareket:
kımıldanma, davranma.
harem:
herkesin giremeyeceği yer, aile, eş.
Haremeyn:
Mekke ve Medine.
Haremişerîf:
kâfirlerin giremeyeceği Kâbe ve civarı.
harf:
alfabenin kendi başına bir mânâsı olmayan her işareti.
harfiye:
harf gibi olan şeyler.
hârık:
yakıcı, yakan.
hâric:
dış, dışarı, dışarıdan.
haricen:
dışarıdan.
Haricî:
Haricîler denilen asiler hareketine mensub kimse.
haricî:
dışa ait, dış ile ilgili.
Haricîler:
islâm tarihindeki asi ve sapık topluluklardan biri.
hariciye:
dışişleri.
hârika:
normalin üstünde olup hayret uyandıran şey.
hârikanümâ:
harika gösteren.
hârikapîşe:
harika eserler yapan.
harikıyet:
harikalık.
hârikulâde:
olağanüstü.
harîm:
herkesin girmesi yasak yer, harem.
Harîrî:
Makamât adlı eseri yazan ünlü edibin ünvanı.
hâris:
ekici.
hâris:
hırslı, açgözlü.
harîs:
aşırı hırslı.
harita:
bir yerin coğrafî durumunu bildiren çizgiler.
hark:
yakma.
hârre:
çok sıcak.
hars:
sürme, koruma, ekme, kazanma.
Hârûn:
Musa aleyhisselâmın kardeşi olan peygamber.
Hârût:
sihir belleten iki melekten birinin ismi.
hâs:
özel.
hasâd:
hasat, ürün kaldırma.
hasâil:
hasletler, huylar, nitelikler.
hasâis:
hasseler, nitelikler.
Hasan:
Peygamber Efendimizin büyük torunu.
hasârât:
zararlar.
hasâret:
zarar, ziyan.
hasâset:
yoksulluk, düşkünlük.
hasb:
göre, dolayı, için, cihetiyle.
hasbelbeşeriyye:
insanlık dolayısıyla.
hasbelkader:
kaderden dolayı.
hasbetenlillah:
Allah için.
hasbî:
karşılık beklemeyen.
hasbihâl:
görüşüp konuşma.
hasbiye:
"hasbünallahü ve nîmel vekil" sözü.
hasbünâ:
bize yeter.
haseb:
dolayı, sebebi, gereği.
hased:
haset, kıskançlık.
hasen:
güzel, güzellik.
hasenât:
güzel şeyler.
hasene:
güzel şey, sevap.
hasf:
ay tutulması.
hâsıl:
ortaya çıkan, ürün.
hâsılât:
ürün, gelir.
hâsılıbilmasdar:
masdarla oluşan fiilin uygulanmasından çıkan sonuç.
hasım:
düşman, muhalif.
hâsid:
haset eden, kıskanan.
hasîn:
sağlam.
hasîr:
hasret çeken.
hasîr:
zarara uğrayan.
hasîs:
basit, ufak, kötü.
hâsiyet:
özellik, özel fayda.
haslet:
huy, nitelik.
hasm:
düşman, muhalif.
hasmâne:
düşmanca.
hasnâ:
güzel kadın.
hasr:
yalnız biri için ayırma.
hasret:
özleyiş.
hâss:
özel.
hassa:
özellik, duygu.
hassâs:
duyarlı.
hassâse:
duyma melekesi.
hassâsiyet:
duyarlılık.
hâssaten:
özellikle.
hasse:
duyu, duygu.
hasûd:
kıskanan.
hasûdâne:
kıskanırcasına.
hâşâ:
asla.
haşerât:
böcekler.
haşere:
böcek.
haşhaş:
bir bitki türü.
hâşî:
huşûlu.
Hâşimî:
Peygamberimizin sülâlesinden.
haşîn:
kırıcı, katı.
haşir:
ölümden sonra dirilip toplanma.
hâşir:
toplayan, haşreden.
hâşiye:
sayfanın altındaki açıklama yazısı.
haşmet:
büyüklük, ihtişam, görkem.
haşmetkârâne:
haşmetlice.
haşmetnümâ:
haşmet gösteren.
haşr:
ölümden sonra dirilip toplanma.
haşruneşr:
dirilip toplanma ve yayılma.
haşv:
fazladan söz, haşiv.
haşyet:
sevgiyle karışık korku.
hat:
yazı, çizgi, sınır.
hatâ:
yanlış, yanlışlık.
hatab:
odun.
hatâender:
hata içinde.
hatâkâr:
hatalı.
hatâkârâne:
hata edercesine.
hatar:
tehlike, uçurum.
hatâyâ:
hatalar.
Hâtem:
cömertliğiyle tanınan bir zengin.
hatem:
mühür, son.
hatemiyet:
hatemlik.
Hâtemülenbiyâ:
nebilerin sonuncusu olan Peygamberimiz.
hatf:
göz kamaştırma.
hâtıf:
göz kamaştıran.
hâtır:
akıl, zihin, hâl, gönül, değer.
hâtırâ:
anı, akılda kalan.
hâtırât:
hatıralar.
hatiâ:
hata, yanlış.
hatiat:
hatalar, yanlışlar.
hatîb:
konuşmacı, hatip.
hâtif:
sesi işitilen görünmez varlık.
hâtime:
son, son söz.
hatip:
konuşan, hitap eden.
hatm:
bitirme.
hatme:
baştan sona okuyup bitirme.
hatt:
sınır, çizgi, yazı, yol.
hattâ:
bile, hem, üstelik.
hattab:
oduncu.
hattat:
güzel yazı yazan kimse.
hatve:
adım, bölüm.
havâdis:
hâdiseler, olaylar, haber.
havaî:
hava ile ilgili.
havâic:
ihtiyaçlar.
havâle:
işin görülmesini başka birine bırakma.
havâlî:
yöre, taraf.
havârık:
harikalar.
havârî:
isa aleyhisselâmın yardımcısı.
Havâric:
sapık bir anlayışın sahibi olan Haricîler.
havîriyyûn:
havariler.
havas:
seçkinler.
havâss:
duyular, duygular.
havâtıf:
göz kamaştıran şeyler.
havâtır:
hatıralar.
havâtim:
mühürler, sonlar.
havf:
korku.
havfullah:
Allah korkusu.
hâvî:
kapsayan.
hâviye:
cehennem.
havl:
kuvvet, korku.
havsala:
kavrama kabiliyeti.
havz:
havuz.
havza:
sınırlı bölge.
hayâ:
utanma hissi.
hayâl:
insanın kafasında tasarladığı şey.
hayâlâlûd:
hayâlle karışık.
hayâlât:
hayâller.
hayâlen:
hayâl olarak.
hayâlet:
gerçek olmayan görüntü.
hayâlî:
hayâl ürünü olan.
hayâliyyûn:
hayâl edilen şeyleri gerçek kabul edenler.
hayâlperest:
hayâl peşinde koşan.
hayat:
dirilik, canlılık.
hayatâlûd:
hayatla karışık.
hayatdâr:
hayatlı.
hayatfeşân:
hayat saçan.
hayatî:
hayatla ilgili, önemli.
hayatiyet:
canlılık.
hayatkârâne:
hayatlı bir şekilde.
hayatperest:
yaşamaya pek düşkün olan.
hayatperverâne:
hayatı severcesine.
haybet:
elde edememe, mahrumluk.
haydar:
cesur, yiğit, Hazreti Ali.
haydût:
yol kesici.
hayfâ:
yazık!
hayhay:
baş üstüne.
hayırhâh:
iyilikçi.
hayız:
kadınlarda her ayın belirli günlerinde kanama ile kendini gösteren özel bir hâl, âdet hâli, hayz.
haylaz:
yaramaz, aylak.
hayli:
oldukça.
haylûlet:
araya girip perde olma, kapama.
hayme:
çadır.
haymenişîn:
çadırda oturan.
hayr:
iyilik.
hayrân:
çok beğenmiş, şaşıp kalmış.
hayrât:
hayırlar, iyilikler.
hayret:
şaşma.
hayretâlûd:
hayretle karışık.
hayretbahşâ:
hayret veren.
hayretefzâ:
hayret artıran.
hayretengiz:
hayret veren.
hayretfezâ:
hayret artıran.
hayretkâr:
hayretli.
hayretkârâne:
hayret edercesine.
hayretnümâ:
hayret içinde bırakan.
hayretnümûn:
hayret veren, şaşırtan.
hayriyet:
hayırlılık, iyilik.
hayrülhalef:
bırakılan yeri dolduran hayırlı kimse.
haysebeyse:
kararsızlık, karışıklık, darlık.
haysiyet:
değer, saygınlık.
haysiyetiyle:
bakımından.
haysülâyeşûr:
hissedilmeksizin.
hayt:
ip, bağ.
hayvân:
hayatlı, canlı, diri.
hayvânât:
hayvanlar, canlılar.
hayvânî:
hayvanla ilgili.
hayvâniyet:
hayvanlık.
Hayy:
ezelden beri hayat sahibi olan Allah.
hayy:
diri, canlı.
hayye:
gel, haydi!
hayyealelfelâh:
tam bir kurtuluşa gelin!
hayyiz:
yer, yön, hacim.
hayz:
hayız.
hâzâ:
bu, şu, o.
hazâin:
hazineler.
hazâkat:
ustalık, uzmanlık.
hâzâminfadlırabbî:
bu Rabbimin fazlındandır.
hazân:
sonbahar, güz.
hazar:
barış zamanı.
hazer:
çekinme.
hazerat:
büyükler.
hazf:
çıkarma, silme.
hâzık:
işini iyi bilen, uzman.
hâzım:
sindirici.
hâzır:
hazırda, huzurda olan.
hâzırâne:
orada gibi.
hâzırûn:
orada olanlar.
hazîn:
hüzünlü, üzüntü verici.
hazînâne:
hüzünlü bir hâlde.
hazîne:
altın, para ve mücevher gibi kıymetli şeylerin saklandığı yer.
hazînedâr:
hazine görevlisi.
hazm:
düşünceli hareket, sabır, sindirme.
hazmınefs:
kendi adına sabretme, içine sindirme.
hazravât:
yeşillikler.
hazret:
saygı ifadesi.
hazz:
haz, hoşlanma.
hebâ:
boşa gitme.
hebâenmensûrâ:
boşuboşuna.
Hebenneka:
ahmaklığı ile tanınmış bir adam.
hecâ:
ses artıran harfler, harflerin dizilişi.
hecâî:
heca ile ilgili.
heccâv:
hicveden, yeren.
hedâyâ:
hediyeler.
hedef:
gaye, nişan tahtası.
heder:
boşa gitme.
hediye:
armağan.
hedm:
yıkmak.
hegemonya:
üstünlük ve baskı.
hekîm:
doktor, hikmet sahibi.
helâk:
mahvolma, yıkılma.
helâket:
helâk olma, yıkılma.
helâl:
dinin izin verdiği şey.
helezon:
gittikçe daralan iç içe daireler.
helminmezîd:
daha yok mu?
helümmecerrâ:
çek beri getir, var kıyas eyle!
hem:
aynı, birlikte.
hemcins:
aynı cinsten.
hemdest:
el ele, birlikte.
hemec:
at sineği.
hemeezost:
hepsi ondandır.
hemeost:
hepsi odur.
hemheme:
rüzgârın tesiriyle çıkan yaprak sesi.
hemşehri:
aynı şehirden.
hemşîre:
kız kardeş, bacı.
hemtâ:
eş, benzer.
hemze:
elif harfi.
hendek:
kazılan uzun ve derin çukur.
hendese:
geometri, mühendislik.
hendesevârî:
geometrik.
hendesî:
geometri ile ilgili.
hengâm:
an, sıra, zaman.
hengâme:
gürültü patırtı.
henîenleküm:
afiyet olsun, helâl olsun, tebrik ederim.
hercâî:
yanar döner, gelgeç.
hercümerc:
karmakarışık.
herçibâdâbâd:
her ne olursa olsun.
herdem:
her zaman.
herîf:
âdi adam.
Herkül:
kuvvetiyle meşhur bir Yunanlı.
herze:
boş söz.
herzegû:
saçmasapan konuşan.
herzekârâne:
saçmasapan konuşarak.
hesâbât:
hesaplar.
hevâ:
nefsin istekleri, kötü arzular, hava.
hevâî:
uçarı, nefsine düşkün, sorumsuz.
hevâiye:
hava gibi olan lâtif şeyler.
hevâmm:
böcekler.
hevâperest:
yasak arzuları peşinde koşan.
hevâperestâne:
yasak arzuların peşinde koşarcasına.
hevâtif:
seslenen görünmez cinler.
heves:
gelip geçici istek, arzu.
hevesât:
hevesler, geçici arzular, yasak istekler.
hevesî:
hevesle ilgili.
heveskâr:
hevesli.
heveskârâne:
heves edercesine.
hevesperverâne:
hevesine düşkün bir biçimde.
hevheve:
yaprakların sesleri.
heyâkil:
heykeller, putlar.
heyât:
biçimler, görünüşler, topluluklar.
heybet:
hürmetle karışık korku uyandıran hâl.
heyecân:
coşkunluk, şiddetli hislenme.
heyecânât:
heyecanlar.
heyelân:
toprak kayması.
heyêt:
şekil, duruş, görünüş, topluluk, gök ilmi.
heyhât:
yazık, ne yazık!
heykeltıraş:
heykel yapan.
heylûlet:
araya girme, perdeleme, kapama.
heyûla:
korkutucu hayâl, felsefede eşyanın aslı kabul edilen şey.
hezâr:
bin.
hezârân:
binler.
hezecât:
ezgiler.
hezeliyât:
ciddi olmayan sözler.
hezeyan:
saçmalık, saçmalama.
hezeyanvârî:
saçmalarcasına.
hezîmet:
bozgun.
hezl:
saçma, uydurma.
hıfz:
saklama, koruma, ezber.
hıkd:
kin, intikam arzusu.
hıllet:
candan arkadaşlık.
hınsıyemîn:
yemin bozma.
hınzır:
domuz.
Hırâ:
Peygamberimize ilk vahyin geldiği mağara, Hira.
hırka:
kalınca kumaştan yapılmış elbise.
hırkat:
yanma.
hırs:
aç gözlülük, aşırı düşkünlük.
hırz:
koruma, saklama.
hırzıcân:
canı gibi koruma.
hısâl:
güzel huylar.
hısâs:
hisseler, paylar.
hısn:
kale, sığınak.
hısset:
düşüklük, adilik, küçüklük.
hışm:
öfke, hiddet.
hıyâbân:
iki tarafı ağaçlık yol.
hıyânet:
hainlik.
hızân:
hazine.
Hızır:
Kurânda adı geçen mübarek bir zatın ismi.
hızlân:
zarar, rahmetten mahrumiyet.
hibe:
bağış.
hicâb:
perde, utanma.
Hicaz:
Mekke ve Medinenin bulunduğu yer.
hicrân:
ayrılık, ayrılık acısı.
hicret:
göç, Peygamberimizin Medineye göçü.
Hicrî:
Hicretle başlayan takvime göre.
hicv:
hiciv, yerme, taşlama.
hiç:
boş, değersiz.
hiçâhiç:
bomboş.
hidâyet:
islâm yolu.
hidâyetbahş:
hidayet veren.
hidâyetedâ:
hidayet verici.
hiddet:
öfke.
hidemât:
hizmetler.
hiffet:
hafiflik.
hikâyât:
hikâyeler.
hikâye:
öykü.
hikâyet:
hikâye.
hikem:
hikmetler.
hikemiyât:
hikmetler, hikmetli sözler.
hikmet:
gaye, felsefe, gizli sebep, faydalı söz, bilgi.
hikmetdârâne:
hikmetlice.
hikmetedâ:
hikmetli.
hikmetfeşân:
hikmet saçan.
hikmetmedar:
hikmet kaynağı.
hikmetnümâ:
hikmet gösteren.
hikmetperverâne:
hikmetsevercesine.
hilâf:
karşı, zıt, aykırı.
hilâfet:
halifelik, Peygamberimizin mânevî mirası.
hilâfî:
ihtilaf sebebi olan.
hilâfiye:
ihtilaf konuları.
hilâl:
ara, aralık.
hilâl:
incecik yeni ay.
hilât:
süslü elbise, kaftan.
hîle:
düzen, aldatma.
hîlebâz:
hile yapan.
hîlekâr:
hileci.
hîlekârâne:
hile edercesine.
hilkat:
yaradılış.
hilkaten:
yaradılışça.
hill:
helâl.
hilm:
yumuşaklık, kızmama.
hilye:
güzel sıfatlar, Peygamberimizi tasvir eden yazılar.
himar:
eşek.
himâye:
koruma.
himâyegerde:
korunmuş.
himâyet:
koruma.
himâyetkâr:
koruyucu.
himayetkârâne:
korurcasına.
himem:
himmetler.
himmet:
kayırma, yardım, emek.
hîn:
zaman, vakit.
hînâ ki:
vakta ki, ne zaman ki.
Hirâ:
Peygamberimize ilk vahyin geldiği mağara.
hisâr:
kale.
hiss:
duygu.
hisse:
pay.
hissedâr:
hisseci, pay alan.
hissen:
duygu bakımından.
hissetmek:
sezmek.
hissî:
hisle ilgili, hissedilen.
hissikablelvukû:
önsezi.
hissiyât:
duygular.
hitâb:
hitap, konuşma.
hitâbât:
konuşmalar.
hitâbe:
konuşma.
hitâben:
konuşmakla.
hitâbet:
konuşma, nutuk.
hitam:
son.
hitap:
konuşma.
hizâ:
sıra, düzlük.
hizb:
bazı duaların ve ayetlerin bir araya getirilmesiyle oluşan kitap.
hizb:
parti, topluluk, gurup.
hizbullah:
Allaha îman eden topluluk.
hizbüşşeytan:
şeytana uyan topluluk.
hizlân:
ilâhî rahmetten mahrum kalmak.
hizmet:
emir dinleyip iş görme.
hizmetkâr:
hizmet eden.
hoca:
ilim öğreten kimse.
hocavârî:
hoca gibi.
hod:
kendi.
hodbîn:
bencil, kendini gören.
hodbînâne:
hodbince, bencilce.
hodendiş:
kendini düşünen.
hodfikir:
kendi fikrini beğenen.
hodfurûş:
kendini öven.
hodfurûşâne:
kendini övüp beğendirmeye çalışarak.
hodgâm:
kendini beğenmiş, bencil.
hodperest:
kendine düşkün.
hodpesend:
kendini beğenen.
hodpesendâne:
kendini beğenmişcesine.
hokka:
mürekkep kabı.
hor:
değersiz, adi.
Horhor:
Bediüzzaman Hazretlerinin medreselerinden biri.
hoş:
gönül okşayan.
hoşâmedî:
hoşgeldin.
hoşnud:
memnun.
hoşsohbet:
sohbeti tatlı.
hû:
o, Allah.
hubâb:
daneler, tohumlar.
hubb:
sevgi.
hubbucâh:
makam sevgisi.
hubûb:
tohumlar.
hubûbât:
tohumlar, tahıl.
Hûd:
Ad kavminin peygamberi.
Hudâ:
Rab, Allah.
hudâ:
hile, düzen.
Hudâbîn:
hakkı gören, Allahı tanıyan.
Hudâperest:
Allaha tapan.
huddam:
hizmetçi, hizmet eden cin.
hudr:
yeşillik.
hudûd:
sınır.
hudûs:
sonradan var olma.
huffaş:
yarasa.
huffâz:
hafızlar.
hufre:
çukur.
hukuk:
haklar, haklarla ilgili ilim.
hukukî:
hukukla ilgili.
hukukiyyûn:
hukukçular.
hukukullah:
Allahın hakları.
hulâsa:
özet.
hulâsaten:
özetle.
hulâsatülhulâsa:
özetin özeti.
hulefâ:
halifeler.
hulel:
hulleler, güzel elbiseler.
hulf:
dönme, aykırılık.
hulfülvaad:
sözden dönme.
hulk:
huy, tabiat.
hulkî:
yaradılışla ilgili, yaradılıştan gelen.
hulle:
değerli elbise.
hulûd:
ebedîlik, ölmezlik.
hulûk:
ahlâklar, ahlakî özellikler.
hulûl:
girme, geçme.
hulûs:
halislik, saflık, arılık.
hulûsiyet:
halislik, samimilik, temizlik.
hulyâ:
hülya, kuruntu, hayâl.
humarî:
sarhoşluktan gelen sersemlik hâli.
humk:
ahmaklık.
humma:
bir ateşli hastalık.
humret:
kırmızılık.
hums:
beşte bir.
humûd:
şehvet yokluğu, soğukluk, isteksizlik.
Huneyn:
Peygamber Efendimizin savaşlarından biri.
hunhâr:
kan dökücü.
hunnes-künnes:
bir kısım yıldızlar.
hurâfât:
hurafeler.
hurâfe:
uydurma.
hurâfetkârâne:
hurafeli gibi.
hurâfevârî:
hurafe gibi.
hurdebîn:
mikroskop.
hurdebînî:
mikroskobik.
hurfe:
mahrumluk.
hûrî:
cennet kızı.
hûrilîyn:
tarifsiz güzellikte cennet kızı.
hurmet:
haramlık, yasaklık.
hurmetiribâ:
faizin haram olması.
hûrşîd:
güneş.
hurûc:
çıkma, çıkış.
hurûf:
harfler.
hurûfât:
harfler.
hurûfumukattaa:
sûre başlarındaki şifreli harfler.
hurûş:
coşma, bağırma.
hurûşân:
coşmalar, şamatalar.
husûf:
perdelenme, ay tutulması.
husûfât:
perdelenmeler, ay tutulmaları.
husul:
olma, oluş.
husulpezîr:
meydana gelen.
husûmet:
düşmanlık.
husûmetefzâ:
düşmanlık saçan.
husûmetkârâne:
düşmanca.
husûs:
iş, konu, özellik.
hususan:
hususca, özellikle.
hususât:
hususlar, konular.
hususen:
özellikle.
hususî:
özel.
hususiyet:
özellik.
huşû:
sevgiyle karışık korku.
huşûnet:
kabalık, kırıcılık.
hût:
balık.
hutame:
cehennem.
hutbe:
dinî konuşma.
hutebâ:
konuşmacılar.
hutûr:
hatırlama.
hutut:
çizgiler, yazılar.
hutuvât:
adımlar.
huveynât:
hayvancıklar, mikroplar.
huveyne:
hayvancık, mikrop.
huy:
insandaki yerleşmiş özellik.
huz:
al, tut.
huzmâsafâdâmâkeder:
safa vereni al keder vereni bırak.
huzme:
ışık demeti.
huzû:
tevazu hâli.
huzûr:
birinin yanında bulunma, rahatlık.
huzûrî:
huzurda olarak.
huzûrkârâne:
huzurda gibi, huzur duyarak.
huzûz:
hazlar.
huzûzât:
hazlar, hoşa giden şeyler.
hüccet:
senet, belge, delil.
Hüccetülislam:
"islâmın delili" mânâsında Gazalînin namı.
hücciyet:
hüccetlik.
hüceyrât:
hücreler.
hüceyre:
hücre.
hücre:
odacık, canlıların en küçük yapısı.
hücûm:
saldırı.
hücumât:
saldırılar.
hüddam:
hizmet edenler, hizmet eden cin.
Hüdhüd:
Süleyman aleyhisselâmın haberci kuşu.
hükemâ:
hakîmler, düşünürler.
hükkâm:
hâkimler, söz sahipleri, devlet adamları.
hükm:
hüküm, yargı.
hüküm:
yargı, egemenlik.
hükümdâr:
hüküm sahibi, devlet başkanı.
hükümet:
hükmetme, ülkeyi idare eden kimseler topluluğu.
hükümfermâ:
hüküm süren.
hükümrân:
hükmeden, sözü geçen.
Hülagû:
kan dökücü bir hükümdar.
hülyâ:
hayâl, kuruntu.
hümâ:
devlet kuşu, saadet.
hümanizm:
insancılık iddiasıyla insanı tanrılaştıran sapık bir felsefe.
hümâyun:
kutlu, mutlu.
hüner:
ustalık, beceri.
hünerver:
hünerli.
hünkâr:
padişah.
hünsâ:
cinsiyeti belli olmayan.
hürmet:
saygı, haramlık.
hürmeten:
saygı duyarak.
hürmetkâr:
saygılı.
hürmetkârâne:
hürmet edercesine.
hürr:
hür, serbest.
hürriyet:
hürlük.
hürriyetperver:
hürriyetsever.
hürriyetşiken:
hürriyet kırıcı.
Hüseyin:
Peygamberimizin torunu.
hüsn:
güzellik.
hüsnüniyet:
güzel niyet.
hüsnüzân:
güzel sanma.
hüsrân:
zarar, umduğunu bulamama acısı.
hüsûf:
ay tutulması, sönme.
hüsün:
güzellik.
hüsünperest:
güzellik düşkünü.
hüsünşiken:
güzellik bozucu.
hüşyâr:
uyanık.
hüvallah:
o Allahtır.
hüve:
o, Allah.
hüvehüvesine:
aynen.
hüvelbâkî:
baki olan Allahtır.
hüviyet:
öz, kimlik.
hüzn:
üzüntü.
hüznengiz:
hüzün veren, üzen.
hüznengizâne:
üzüntü veren bir hâlde.
hüzün:
üzüntü.
hüzüngâh:
hüzün yeri.