Büyük İslam İlmihali

Zekâtı Ödeme Yolları

Zekâta bağlı olan altın, gümüş, ekin, hayvanat ve ticaret mallarının zekâtlarını bizzat kendilerinden (ayinlerinden) vermek caiz olduğu gibi, bunların kıymetlerini vermek de caizdir. Burada mal sahibleri serbestir. Keffaretlerde, nezirlerde ve fitrelerde de hüküm böyledir. Çünkü İslâm şeriatında mal sahiblerine kolaylık gösterilmesi gerekli olmuştur. Bu ibadetin vacib olmasındaki hikmet, fakirleri ihtiyaçtan kurtarmaktır. Bu hikmet, ise bu malların kıymetlerini vermekle de gerçekleşir.

Bundan dolayı bir kimse, altının zekâtı için gümüş, zahire veya kumaş verebilir. Saime olan hayvanlar için veya ticaret malları için de, nakden para verilebilir. Ancak burada fakirler için daha faydalı olan yönü seçmek iyidir.

(İmam Şafiî'ye göre, üzerlerine zekât gereken şeylerin aynen kendilerinden verilmesi lâzım gelir. Kıymetleri verilmez.)

Zekâtı gerektiren bir eşya veya alacak karşılığında diğer bir eşyayı zekât vermek caiz olduğu gibi, bir borcu da ele geçirilemeyecek bir borç karşılığında fakire bağışlamak caizdir. Fakat bir borcu, bir malın veya ele geçirilecek bir borcun karşılığında zekât olarak bağışlamak caiz değildir. Çünkü borç, maliyet bakımından maldan (ayinden) noksandır. Artık tam olan bir şey karşılığında noksan olan bir şey verilemez. Ele geçirilecek bir borç da, ayin (mal) yerindedir.

Bunun için bir kimse, elindeki üç lirasını veya üç lira kıymetindeki bir ticaret malını, yüz yirmi liradan ibaret olan bir nakid mevcudu için veya birisinde alacağı olan bu miktar para için zekât olarak verebilir.

Yine, bir fakirdeki alacağını o fakire tamamen bağışlasa, zekâta niyet etmiş olsun olmasın, bu alacağın zekâtını vermiş olur. Fakat bu alacağının bir kısmını bu fakire bağışlasa, yalnız bu bağışlanan kısmın zekâtı verilmiş olur. Tahsil edeceği diğer paranın zekâtı verilmiş olmaz.

Yine, bir kimse bir fakirdeki alacağını, kendi elindeki bir malın zekâtı için o fakire bağışlasa, bununla o malın zekâtını vermiş olmaz.

Yine, bir kimse bir fakirin üzerindeki alacağını diğer bir şahsın üzerindeki alacağının zekâtı için o fakire bağışlasa, bununla o şahıstaki alacağının zekâtını vermiş olamaz.

Bir kimse, fakir olan borçlusunu borcundan kurtarmak ve kendisi de elindeki malların zekâtını kısmen olsun ödemek isterse, borçlusuna borcu kadar nakid bir parayı zekât niyeti ile verir. Borçlu da eline geçirdiği bu para ile borcunu alacaklısına öder.

Zengin bir kimsenin üzerindeki bir borç, üzerinden bir sene geçtikten sonra o zengine bağışlansa, sahih olan görüşe göre, bu borcun zekâtı düşmez.

Bir kimse, bir adamdaki alacağını, elindeki bir malın zekâtına saymak üzere, bir fakirin o parayı gidip almasına müsaade etse, bununla o zekât fakirin eline geçmesiyle ödenmiş olur.

Toplanmış olan nisabları ayırmak caiz olmadığı gibi, ayrılmış nisabları toplamak da caiz değildir. Şöyle ki:

Bir kimsenin seksen koyunu bulunsa, yalnız bir koyun zekât vermesi gerekir. Yoksa koyunlar iki nisab miktarına ulaştığı için iki koyun zekât vermek gerekmez. Fakat iki kişinin eşitlik üzere ortak seksen koyunu bulunsa, bunların iki koyun zekât vermesi gerekir. Çünkü her ortağın nisab miktarı koyunu vardır. Bunlar toplanamaz. Bu koyunlar, yalnız bir kişinin malı imiş gibi sayılamaz.

İki kişi arasında ortak olan kırk koyun veya yirmi miskal altın ise, zekâta bağlı başka mallar bulunmayınca, zekât gerekmez. Çünkü ortaklardan hiç biri nisab miktarına tek başına sahib değildir.

İki ortaktan birinin hissesi nisab miktarına ulaştığı halde diğerininki ulaşmıyorsa, bu kimse zekât vermez. Nisaba malik olan verir. Birisinin koyunları kırk, diğerinin koyunları yirmi tane bulunsa, birincisi bir koyun zekât verir, ikincisi hiç vermez.

Aynı şekilde, zekât vermekle yükümlü olan bir kimse ile yükümlü olmayan arasında ortak olan mallar hakkında da hüküm böyledir. Yükümlü olan zekâtını verir, yükümlü olmayan ortak ise, hissesi miktarına göre zekâtını verir, diğerine hissesinden zekât gerekmez.

Nisab miktarında olan bir malın zekâtı, daha sene dolmadan erkene alınarak verilebilir. Çünkü vücuba sebeb olan nisab bulunmuştur. Sonradan ödenecek olan bir borcu öne alıp acele ödemek esasen sahihtir. Bu fakirler için yararlı olan bir iştir. Fakat nisab miktarında olmayan bir mal için, böyle zekâtın yıl dolmadan önce verilmesi caiz değildir. Bu mal sonradan nisab miktarına ulaşmış olursa, o andan itibaren bir sene sonunda ayrıca zekâtını vermek gerekir. Önceden verilmiş olan zekât, bir sadaka yerine geçer.

(İmam Malik'e göre, zekât acele edilerek vaktinden önce verilemez. İbadetler de aynı şekilde, vakitlerinden önce yerine getirilemez.

İmam Şafiî'ye göre, yalnız bir senelik zekât önceden verilebilir. Daha fazla yıllar için önceden verilemez:)

Nisab miktarındaki bir malın birkaç senelik zekâtı birden verilebilir. Yıl sonunda bu miktar mevcut bulundukça zekâtları verilmiş olur. Bu miktar azalırsa, verilen fazla kısım sadaka yerine geçer.

Bir kimsenin meselâ, yüz lirası olduğu halde, önceden acele olarak iki yüz liralık zekât verip de aynı yılda sahib olacağı diğer yüz liranın zekâtına ve sahib olmadığı takdirde bu mevcut yüz liranın ertesi sene için olan zekâtına sayılmasına niyet etse, bu niyeti caiz olur.

Bir kimsenin meselâ, bin lirası olduğu halde, iki bin lira sanarak ona göre zekât verecek olsa, bu fazla verdiği zekâtı ertesi senenin zekâtına sayabilir.

Bir kimse, her ikisi de, ayrı ayrı nisab miktarında olan altın ve gümüşten ibaret mallarından yalnız birinin adınâ zekâtını acele ederek önceden vermiş bulunsa, bu zekât her ikisine sayılarak verilmiş olur. Çünkü bunlar, cinsleri bir sayılıp birbirine ilâve edildiğinden böyle bir ayırım boşunadır. Onun için bunlardan biri, yıl içinde helâk olsa, bu zekât tamamen diğeri için sayılmış olur. Fakat hayvanlar hakkında böyle değildir. Bu cins hayvanların zekâtını böyle acele olarak önceden vermek, diğerlerinin zekâtına sayılamaz

Bir kimse, malının zekâtından bir fakirin borcunu, fakirin izni ile ödeyecek olsa, zekâtını vermiş olur. Fakat fakirin izni olmadan ödeyecek olsa, borç düşer; fakat zekât verilmiş olmaz.

Bir kimse, usul ve füruundan olmayan ve yalnız akrabalık yönünden nafakası üzerine düşen bir yetime, zekât niyeti ile elbise yaptırsa veya bir yiyecek verse, zekâtı yerine geçer. Fakat böyle bir yetimi kendi sofrasına alıp beraberce yedikleri yemeği zekâtına saymak isterse, bu İmam Ebû Yusuf'a göre caiz olursa da, İmam Azam ile İmam Muhammed'e göre caiz olmaz. Çünkü bu halde temlik bulunmaz.

Zekâtın, zekâta ehil olan kimseye temlik edilmesi (mülkiyetine geçirilmesi) şarttır. Onun için fakirlere ikram olarak yedirilen yemek zekât sayılmaz.

Yine, bir hayır işine harcanan para zekâta sayılamaz. Zekât parası ile hac yaptırılamaz, köle azad edilemez. Mescid, medrese, çeşme, yol, köprü yaptırılamaz. Yine zekât parası ile ölülere kefen alınamaz veya borçları ödenemez. Fakat bir fakir, aldığı zekât parasını kendi rızası ile bu gibi hayır yollarına harcasa, bundan hem o fakir, hem de ona zekâtı vermiş olan şahıs sevab kazanmış olur.

Yine, bir fakiri bir evde oturtmakla zekâta saymak caiz olmaz. Çünkü bu bir temlik sayılmaz.

Günün Sözü

"“Benim ve benden evvelki peygamberlerin söyledikleri sözlerin en fazîletlisi ‘Lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh (tek ve ortağı olmayan Allah’tan başka ilâh yoktur)’ sözüdür.” (Hadîs-i Şerif—Muvatta’)"
Telif Hakkı © 2024 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.