Gönderen Konu: Ticaret Ahlakı hakkındadır.  (Okunma sayısı 6582 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ticaret Ahlakı hakkındadır.
« : 14 Aralık 2007, 01:03:57 »

Muhterem Mü’minler!
   Hutbemiz, Ticaret Ahlakı hakkındadır.
   Malumdur ki, bütün sebeblerin hâlıkı olan Allâh-ü Teâlâ, Âhireti mükâfat ve cezâ yeri, dünyayı ise sa’y-u gayret ve ebedi saadetimizi kazanmak, bu uğurda sıkıntı, mihnet, meşekkat, imtihan ve belâlara tahammül yeri olarak yaratmıştır.  Dünyada yegâne gâyemiz Âhireti, Mevlâmızın Rızâsını, Cennet ve Cemâl-i İlâhi’yi kazanmak, Allâh(cc)’a hakîki kul olmaya çalışmaktır. Ancak dünyada yaşayan insanlar, Mevlamızın ilahi bir kanun olarak tensib ve takdir buyurduğu, yine kendisine kulluk yapmaya da bir vasıta kıldığı, yeme-içme, giyim-kuşam gibi zarûrî ihtiyaçları temin etmek durumuyla karşı karşıya kalmışlardır. İşte bunu temin edebilmek için muhtelif maişet yollarına tevessül etmek , bu yolda bir miktar gayret etmek, emek sarfetmek durumundadırlar. Bu maişet yollarından bir tanesi ve başlıcası da Ticarettir. İnsanlar, bu yolla maişet temin edip dünyevî zarurî ihtiyaçlarını gidermeye gayret ederler. Mensûbu olmakla şereflerin en yücesine mazhar olduğumuz İslam dini’de, mensublarını ticarete teşvik etmiştir. Nitekim Âyet-i kerîmesinde Cenâb-ı Hakk: “...Ve gündüzleri, geçiminize elverişli kıldık”  buyuruyor. Diğer bir Âyet-i kerîmede de: “Yerde sizin için maîşetler (geçim yolları) halkettik. Az şükrediyorsunuz”  buyuruluyor. Peygamber Efendimiz de hadîs-i şeriflerinde: “Ticârete devam edin. Çünkü rızkın onda dokuzu ticârettedir”  buyuruyorlar. Diğer bir hadîs-i şerifte de: “Çarşı ve pazarlar, Allah(cc)’ın sofralarıdır. Oralara giden, bu sofralardan faydalanır”   buyuruluyor.
İşte âyet-i kerîme ve hadîs-i şeriflerden de anlaşılacağı üzere ticaretin taşıdığı ehemmiyet, fazla bir izaha hâcet bırakmayacak derecede açıktır. Esasen üzerinde durulması icab eden husus,  bilinmesi  ve  riâyet  edilmesi gereken şey,  “Ticaret Ahlâkı” dır. Yüce dinimiz her hususta olduğu gibi bu hususta da çok hassas hareket etmiştir. Zira kul hukuku bahis mevzuu olup, Peygamberler dahi bu hususta Allah(cc)’a sığınmışlardır. Nitekim dinimiz riâyet edilmesi icab eden  bazı ölçüler vaz etmiş ve Mevlâmıza kul olma arzusu taşıyanların da bütün bu hususlara azamî derece de riâyet etmelerini emretmiştir. Aksi halde elde edilen maîşete, helâl ve meşrû’ olmayan şeylerin karışma ihtimali olur ki, buda bir mü’min için felâkettir. Alan yada satan bir tüccarın riâyet etmesi icab eden bazı hususları arz edecek olursak:
1.   Aldığı malda bir kusur yoksa o malı tenkîd etmemelidir.
2.   Ölçü ve tartılarda hîle yapmamalıdır. Büyüklerimizin de her fırsatta zihinlere nakşetmeye çalıştıkları Rasûlüllah Efendimizin şu hadîs-i şerîfi çok dikkat-i şayandır: “Kişinin namazına ve orucuna bakmayın. Onun dinar ve dirhemine bakın. (Yani bir kimsenin namaz kılması, oruç tutması sizi aldatmasın. Siz o kimsenin alışverişlerdeki doğruluğuna, dürüstlüğüne, kul hakkı hususundaki hassasiyetine bakın, ona göre değerlendirin)”   buyuruyor Fahr-i Kâinât Efendimiz.
3.   Satışa arz edilen bir malın kusurlu tarafı varsa , onu gizlemeye çalışmamalıdır. Bu hususta Rasûlüllah (sav) Efendimiz: “Kim bir aybı (bulunan malı), o (kusuru) nu açıklamadan satarsa, Allah’ın dâimî gadabı içinde kalır ve melekler durmadan ona la’net eder”  buyuruyorlar. Asr-ı Saadette Rasûlüllah Efendimiz, halka hîle yoluyla yaş buğday satan bir kimseye rastladığında, ona icab eden ikazı yaparak “İnsanların görebilmesi için onu açığa koymalı değilmiydin?” buyurdular ve şöyle devam ettiler: “(Bizi) aldatan, bizden değildir”
4.   Mala sürüm sağlayıp iyi satış yapmak için yemin etmemelidir.
5.   Başka bir kimsenin müşterisine kendi malını satmaya kalkışmamalıdır.
6.   Müşteri, dükkan veya tezgâhın önüne gelmeden onu çağırmamalıdır.
7.   Ticârî  hayatında diğergâm olmalıdır. Yani komşularının da kazanmasını temin için müşterisinin bir kısmını onlara göndermelidir.
8.   Birde eğer iki kişi ortaklık yoluyla, beraberce ticaret yapıyorlarsa, birbirlerinin haklarını her zaman için gözetmeliler, birbirlerine asla ihânet etmemelidirler. Nitekim âyet-i kerîmesinde Mevlâmız: “(Davud) dedi: -Yemin olsun ki, o senin dişi koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle sana zulmetmiştir. Hakikaten ortaklardan birçoğu birbirlerine haksızlık eder, yalnız iman edip salih amel işleyenler müstesna. Ama onlar da pek azdır!”  buyuruyor.

Muhterem Mü’minler!
Yapılacak  bir işte muvaffak olmanın sırrı; ahde vefâ, akde sadakat, kârda kanaat ve imâlâtta dürüstlük gibi ahlâk ölçülerine bağlı hareket etmekte gizlenmiştir. Bu sebepledir ki, bir mü’min her işinde olduğu gibi, yaptığı ticârette de dinimizin koyduğu ölçüler istikâmetinde hareket etmelidir. Kâr uğrunda utanmayı, manfaat temin edeceğim diye merhameti, servet yolunda şeref ve haysiyeti asla fedâ etmemelidir. Ticaret ahlâkını ayaklar altına atarak kazanç elde etmeye kalkışan kimse, cevheri verip cam kırığı satın alan şahıs kadar müflistir. Rasûlüllah (sav) Efendimiz hadîs-i şeriflerinde buyuruyorlar ki: “Doğru, güven duyulan bir tâcir, (kıyâmet günü) peygamberlerle, sıddıklar ve şehidlerle beraber (haşr) olacaktır”

  İhyâ Terc. c:2  s:159
  Nebe sûresi, 11
  Hicr sûresi, 20
  Garibü’l-Hadis
  Me’hazi bulunamadı,
  Feyz’ül-Kadir, c:6  s:92
  et-Tâc, c:2  s:180
  Sad suresi, 24
  Feyz’ül-Kadir, c:3  s:278



  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Alışverişte Doğruluk
« Yanıtla #1 : 10 Mayıs 2011, 18:30:48 »
Alışverişte Doğruluk

Aziz Cemaat-i Müslimin!

Mensubu bulunduğumuz İslâm dini alışverişte doğru olmanın önemini ifade etmiştir. Alışverişte doğruluk deyince başkasının hakkına riayet etmek, ölçü ve tartılara dikkat etmek ilk akla gelen husustur. Bilhassa mal stok edip, var olan mala yok diyerek karaborsacılık yapmaya dinimiz hiç de cevaz vermez. Ölçü ve tartılarında eksiklik yapanlar için Allah Zülcelâl Mutaffifin sûresi ilk âyetlerinde şöyle beyan buyurmaktadır:

"O ölçüde ve tartıda eksiklik yapanlara yazıklar olsun. Onlar ki aldıkları zaman fazla fazla ölçer, tartarlar da kendileri sattıkları zaman kaybeder (eksik tartarlar). Bunlar büyük bir gün için tekrar dirileceklerini sanmıyorlar mı ki, o günde insanlar Âlemlerin Rabbi huzurunda dururlar.) Evet bir gün gelecek herkes burada yaptıklarının hesabını Allah’ın huzurunda verecektir. Orada ne biriktirilen mallar, ne öğülen evlatlar fayda vermeyecektir. Yalnız dürüst hareketi ve iyi ameli insanın elinden tutacaktır."

Maalesef bugün istisnalar kaideyi umumiyyeyi bozmamak şartıyla en küçük bakkalından en büyük tüccarına kadar herkeste az çok hile mevcuttur. Bir kuruş fazla kazanmak için her çareye başvurur, evirir çevirir, çürük bir malı sağlam bir mal yerine satmaya muvaffak olur. Bakkal, yumurtanın bayatını taze yerine; kasap etin eskisini yeni, sığır etini koyun yerine; tüccar kumaşın adisini ekstrası yerine verir. Köylü, getirdiği meyve sepetinin üstüne iyisini altına bozuğunu kor, yağsız peynire yağlı der ve sırf tereyağı diye yerine bir sürü maddeler katmayı düşünür. Böyle bir memlekette ticari ahlaktan nasıl bahsedilebilir. Pahalılık meselesi de ayrı bir dert. Müşteri alacağı malın pahalı olduğunu söylese, satıcı sermayesine veriyorum diye yemini basıyor. Ne acı bir gerçek. Evet bu şekildeki ticaret, cemiyet arasında güvensizlik meydana getirmektedir. Alıcı kandırılmaya alıştığı için artık doğru söyleyenlere de itimat etmez durumdadır. Memurun esnafa, köylünün şehirliye güveni kalmamıştır. Cemiyet arasındaki münasebetler artık herkes birbirinden nefret eder hale gelmiştir. Toplumun bütün ahlak düzeni bozulmaya yüz tutmuştur. Zaten yalancılık bir topluma girdiği zaman ormanı kül eden ateş, yahut aslan gibi, vücutları deviren mikroplar gibi toplumu içinden kemirir. Bakınız Peygamber Efendimiz mevzuumuzla alakalı olarak ne buyurmuşlardır:
"Bir millete ğulül yani çalma, aldatma zuhur edince Allah onların kalplerine emniyetsizlik, korku salar. Zina yayılırsa ölüm çoğalır. Bir millet ölçüde ve tartıda eksiklik yaparsa Allah onlardan rızkı keser. Bir millet haktan başkasıyla hareket ederse aralarında kan çoğalır. Bir kavim ahde hıyanet ederse Allah onlara düşmanı musallat eder."
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) diğer bir hadis-i şeriflerinde kazancın güzel olması için şöyle tavsiyede bulunmuşlardır. "Bir tacirde dört huy olursa onun kazancı güzel olur. Satın aldığı zaman malı kötülemez. Sattığı zaman da övmez. Satışında hile yapmaz. Ve malının kusurunu gizlemez. Satış esnasında yemin etmez." Görülüyor ki, dinimiz aldatıcı ve hilekar olmaktan mensuplarını şiddetle men etmektedir. Bu hususta bazı hadis meallerini arz edelim.  
“Hilekar, aldatıcı, hain cehennemdedir.”
“Bir malın kusurunu söylemeden satan kimse Allah’ın gazabındadır. Melekler de ona lanet etmeye devam ederler.”
“Ticaret yapan rızıklanır ama ihtikâr yapan yani karaborsacı mel’undur.”


Muhterem Cemaat!

Biraz da doğru tüccarlardan bahsedelim. Bu hususta Peygamber Efendimiz şöyle buyururlar:
“Doğru, emin, güvenilir tacir Peygamberlerle, sıddıklarla ve şehitlerle beraberdir.”,
“Doğru tüccar kıyamet günü arşın gölgesi altındadır.”


Öyle ise herkes bilmelidir ki doğru ve temiz kazanç bir çeşit ibadettir. Hile ile kazanılan mal bir felakete kurban gider. Ateş yakar, su götürür, zelzele yıkar v.s... gibi sebeplerle yok olur gider. Ahiretteki hesap ve azabı da ayrıdır.

“İnsana sadaka yakışır görse de ikrah,
 Yardımcısıdır doğruların Hz. Allah.”