Gönderen Konu: Tv Dizileri Ailemizi Dinamitliyor  (Okunma sayısı 10379 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Tv Dizileri Ailemizi Dinamitliyor
« : 05 Ağustos 2007, 17:43:26 »


Her gün, medyanın görüntülü ve sözlü mesaj bombardımanına tutulmaktayız. TV yayınlarında, insanlık için faydalı ve güzel yayınlar görüldüğü gibi maalesef çoğu TV kanalı, insanımızı olumsuz yayınlarla, ahlaksızlığa ve haram üzere bir hayata sürüklemektedir.

‘Şairlerin Sultanı’ Rahmetli Necip Fazıl'ın dediği gibi:

"Oluklar çift; birinden nur akar diğerinden kir."

Evet, hangi kanallardan nur, hangilerinden kir aktığının bilincinde olmalı ve gönül frekanslarımızı buna göre ayarlamalıyız.

Günümüz Müslümanları; zihinlerini, kalplerini medyanın kirletici, saptırıcı yayınlarından, hem kendilerini, hem de aile fertlerini korumak zorundadırlar.
Hele hele, dinini asli kaynaklardan yeterince bilmediği için neyin doğru neyin yanlış olduğunu karıştırmakta, Allah korusun İslam'a uymayan görüş ve fikirlere hemen kapılıvermektedir.

Son yıllarda bu iş medya tarafından o kadar ileriye götürüldü ki, kesin haram olan hususlar, sinema ve TV dizi/filmleri vasıtasıyla, insanlara ‘normal’ kabul ettirilmeye çalışılmakta, insanın inancını zedeleyecek biçimde lanse edilmektedir.

Haramın reklamını yapmak bir kötülüktür. Ama haramı zihinlere helal ve meşru bir şeymiş gibi kabul ettirmek en büyük kötülüktür. Dine ve inanca vurulabilecek en büyük darbedir.

Dinimizin temel itikad kaidelerine göre; bir insan haramın ‘haram’ olduğunu bilerek o haramı işlemesi, o kişiyi dinden çıkarmaz, sadece günahkar kılar. Ama bir insan haramı işlemese bile, haramı ‘haram’ olarak değil, ‘helal’ olarak kabul etmesi var ya, işte asıl korkulması gereken budur! Çünkü bu durum, insanın dinini yıkmaktadır.

Duygusallık veya trajedi atmosferi içinde, kimi dizilere şeytanca sahneler yerleştirilmekte ve zihinler kirletilmektedir. Psikolojide bilinç altına müdahale olarak tanımlanan bu ‘operasyonlar’ izleyiciyi, normalde kabullenmeyeceği kötü/gayri insani değerleri, farkında olmadan benimsemesi esasına dayanmaktadır.

Bu hususta, şu anda onlarca milyon insanın izlediği kimi TV dizilerinin senaryolarında işlenen konuların dikkatle üzerinde durulması gerektiğine inanıyoruz. Bu senaryolara bazı örnekler vererek, üzerinde birlikte düşünelim:

Çocuğunu Kurtarmak için Zina (!)

Bir dizide başroldeki kadın oyuncunun çocuğu hastadır. Bu çocuğun ameliyat olması için 150 bin dolar gerekmektedir. Dizide mimar rolündeki hanım, hasta çocuğun ilik ameliyatı olması için gerekli olan para karşılığında, patronundan zina teklifi alır. Ve bu arada, sinsice bir yaklaşımla seyircinin şunu kabul etmesi istenir: "Kadının, çocuğunu kurtarması için bir gecelik gayri meşru ilişkisi normal görülmelidir.” (!)

Aslında bu kabul edişle, artık seyirci o olayı her zaman için meşru görmeye başlayacaktır. Bir şeyleri elde etmek için haram işlemeyi normal kabul edecektir. Kim ev almak, araba almak için zina ederse, bu normal bir iş gibi kabul görmeye başlayacaktır.
 
  

Maalesef, bu yanlış iş için bir çocuğun ameliyat olması konusuna senaryoda yer verilmesiyle, işin içine duygusallık katılmakta, din ve akıl devre dışı bırakılmaya çalışılmaktadır. Film gerçek hayattan o kadar uzaktır ki, günümüzde işsiz-güçsüz fakir kimselere bile (yeşil kart sayesinde) her türlü sağlık hizmeti bedava verilirken, sanki koskoca mimar hanım sigortasız kalmıştır.

Ayrıca kimse bir gecelik (zina) için 150 bin dolar vermez. Medyada yer alan haberlere göre, çok daha az rakamlar karşılığında fuhuş yapan kadınlar vardır. (Allah onları bu pislikten kurtarsın inşAllah.)

Aslında burada üzerinde durulması gereken, rakam (150 bin dolar) değil, iffet ve namusun korunmasıdır. Namuslu bir kadının namusu, parayla ölçülemez.

Fedakarlığın Böylesi (!)

Yine bir başka dizide, başroldeki hanım, ‘kadınlık özellikleri çocuk sahibi olmasına yeterli olmayan’ bir kadını canlandırmaktadır. Bu kadın, çocuğum olmuyor diye, bunalıma girmekte, hatta intiharı düşünmekte iken, samimi olduğu kız arkadaşı, güya bu hanımcağız intihar etmesin (!) diye, onun adına, arkadaşının kocasının spermiyle kendi yumurta hücresini birleştirip onun adına hamile kalmayı kabul etmektedir.

Burada da üzeri örtülü bir şekilde seyirciden şu istenir; ‘Ey seyirci! Bu kadının intihar etmesi kötü olacak, sen kabul et ki, bu hanımın bayan arkadaşı onun adına yabancı bir erkekten hamile kalsın.’ Ve seyirci dizinin heyecanı içinde, dinimize göre uygun olmayan ve zina sayılan bu çirkin durumu, neredeyse normal, meşru ve sevecen bir hareket olarak kabul etmeye yönlendirilmektedir.

Burada da arkadaşının fedakarlığı ön plana çıkarılarak, meşru olmayan bir durumun kabul ettirilmesi vardır.

Yine bir TV, sabah programlarında, kızı hamile kalamayan bir anne, damadının spermiyle kendi spermini tüp bebek usulüyle, kızı adına damadından hamile kalan bir kadını, sırf bu işlerin önüne açmak ve yaygınlaştırmak amacıyla, günlerce tutulabilmektedir.

Normal bir insanı, ancak tiksindirebilecek, böyle bir olay, nasıl toplumun gündemine getirilebilir? İnsanın aklı almıyor! Bu tür yayınları yapanlar, diyelim ki muhataplarının çoğunluğunun Müslüman olduğunu göz ardı ediyorlar, peki, seyircilerinin aklını ve insani duygu/değerlerini hafife aldıklarının farkında değiller midir?

Din ve Din Adamına Karalama

Yine, bir başka dizi de ise konu şöyle gelişiyor: Evin kızı, bir gençle, meşru olmayan bir cinsel ilişkide bulunmuş ve hamile kalmış. Bunun farkına varan aile ve akrabalar, kızı cezalandırmak veya bağışlamak konusunda tereddüt içindeler; baba af taraftarıdır, fakat akrabanın bir kısmı, cezalandırmada ısrar ediyorlar. Baba son kararı dine bırakıyor ve bir hocaya sorarak karar vermek üzere ona gidiyor. Hoca ölüm fetvası veriyor (!) baba da infaz etmek üzere eve dönüyor.

Halbuki, İslam’da bekar insanlar zina yapınca, ölüm cezası verilmez. Ve yargılama işini de devletin görev verdiği kimseler (eskiden kadı) dışındaki insanlar yapamaz. Hal böyle iken, din ve din alimleri, din görevlileri hakkında yanlış bilgiler veriliyor, kötü imajlar ve yıpratıcı sahneler sergileniyor.

Benzer senaryolara sahip bir çok dizi, yaklaşık olarak son on yıldır müslüman ailelerin zihnini, ahlakını, kalbini dinamitlemek için sanki yarış halindeler.

Biz aslında toplum olarak, daha önceki yıllarda; zina, içki, müstehcenliğin yaygınlaştırılması gibi büyük günahlara özendiren ‘reklam’lara, filimlere vs. alış(tırıl)mıştık. Alışmasına alışmıştık da şimdi bize, Allah'ın yasak kıldığı şeyleri normal ve meşru kabul ettirilmeye çalışılması, bilgi ve şuur sahibi müslümanları dehşete düşürmektedir.

Zira, yukarıda da belirttiğimiz gibi bir günahın haram olduğunu kabul edip, nefsine yenilerek işlemek başka, o günahın günah (haram) olduğunu kabul etmemek çok başka şeylerdir.

Günahın haram (dinen yasak) olduğunu kabul etmeyen kişi dinden çıkarken; o günahın haram olduğunu kabul etmekle birlikte, günaha düşen kişi sadece ‘günahkar’ olur. Günahkar kişi sadece tövbe etmekle, (inşAllah) kendini Allah’a affettirirken; dinden çıkan kişinin daha önceki sevapları silinir ve tekrar kelime-i şahadet getirerek dine yeniden girmesi gerekir.

Tabii bu arada, günah işlemeyi de hafife almamak gerekir. Nasıl olsa tövbe ederiz diye, kişi kendini ateşe atmamalıdır.

İşte, bunun için anne ve babalar hem kendilerini hem de çocuklarını; hem haramı reklam eden, hem de haramı helal, ya da helali haram gibi gösteren, art niyetli medyanın zararlı yayınlarından korumalıdır.

Kur'an-ı Kerim, insanlar arasında haramın, fıskın, küfrün yayılmasını isteyenleri dehşetli bir azapla tehdit etmektedir:

"(Çeşitli çıkar ve bahanelerle) Müminler arasında fuhşun yayılmasını isteyenler; onlara dünyada da ahirette de acı bir azab vardır. Allah bilir, siz bilemezsiniz." (Nûr, 24/19)
 
HASAN ÇALIŞKAN , Gülistan Dergisi
« Son Düzenleme: 06 Eylül 2009, 00:22:42 Gönderen: Tuğra »

Vuslat Yolcusu

  • Ziyaretçi
Tv Dizileri Ailemizi Dinamitliyor
« Yanıtla #1 : 05 Ağustos 2007, 17:55:19 »
malesef kardesim paylastiginiz icin tesekkürler

Çevrimdışı Kahraman

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 116
Ynt: Tv Dizileri Ailemizi Dinamitliyor
« Yanıtla #2 : 26 Ağustos 2008, 01:51:49 »
malesef kardesim paylastiginiz icin tesekkürler


Allah razı olsun kardeşim çok ama çok doğru...
..Ey Rabbimiz! Bazı yüzlerin ağarıp,bazı yüzlerin kararacağı günde; bizi yüzleri ak,gönülleri pak olan,sevgili resülünün bayrağı altında toplanan mesut insanlar zümresine kat.O'nun(sav) yanında cennete girmeyi,mübarek Cemalini görmeyi,Senin dostlarınla komşu olmayı ve en büyük makam olan rızana ulaşmayı nasip eyle. Amin.

Çevrimdışı ihvan

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2399
Ynt: Tv Dizileri Ailemizi Dinamitliyor
« Yanıtla #3 : 26 Ağustos 2008, 10:48:43 »
"Oluklar çift; birinden nur akar diğerinden kir."....bunlara şunuda ekleyebiliriz....geçenlerde idailist bir doktor.bir ilçeye geliyo...tek rakip ve düşman olarak,oranın nuskacı hocası gösteriliyo...işin tehlikesi şu,her hoca nuskacıdır.(haşa)ikincisi her hoca yeniliğe ,tıbbi gelişmeye karşıdır.haşa...insaf  ..bu memlektin hocası,bu kadar karalanırmı.aslında başta din adamarının bu tip dizilere tepki vermeleri lazım...okul dizilerine bakınca  okuldan başka her halt işleniyor....yeter artık bu milletin düşmanları yeter..

Çevrimdışı sessizliğim

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 135
Ynt: Diziler Bize Neler Etti...
« Yanıtla #4 : 30 Nisan 2009, 12:31:58 »
Haftanın her günü izlediğimiz en az bir dizi var. Misafirliğe gidecek olsak dizimizin olmadığı bir akşama denk getirmeye çalışıyoruz ziyaretimizi. Biri gelecek olsa evimize, dizimiz başlamadan kalkıp gitse diye saate dikiyoruz gözümüzü. Bir hafta yayınlanmasa merakımızdan ölüyoruz. Artık değme senaristlere taş çıkaracak kadar hakimiz dizi hikayelerine. İlk bölümden finalde olacakları tahmin ediyoruz. Abarttığımızı düşünmeyin aramızda diziye dalıp namazını geçirenler bile olabiliyor.

Her sezon başında nerdeyse yüze yakın yeni dizi yayına başlıyor ve nasıl olduğunu anlamadan nerdeyse hepsini az buçuk seyrediyoruz. Pek hayra alamet olmayan bu durum hayatımızı da derinden etkiliyor. Bir dönem çocukların ve gençlerin dizilerdeki şiddetten etkilenerek birbirlerini yaralamaları ve hatta öldürmeleri uzun uzadıya tartışıldı. Sonra unutuldu.

Ama kimse gayrı meşru çocuk, nikahsız birlikte yaşamak, taşıyıcı annelik gibi konuları işleyen ve bu gibi durumları sıradanlaştıran dizileri çok fazla eleştirmedi. Yakın zamanda, lise çağında bir genç kızın kendisinden yaşça büyük birinden bebek bekliyor oluşunun anlatıldığı bir dizide, genç kızın ailesini karşısına alarak çocuğunu doğurmakta ısrar edişine bile ses çıkaran olmadı.

DİZİLER AİLE YAPIMIZI TEHDİT EDİYOR

Milletçe o kadar hoşgörülü olduk ki entrikalarla, gayri ahlâkî sahnelerle dolu dizileri bile yüzümüz kızarmadan seyredebiliyoruz. Senarist ve yönetmen Gülşah Nezaket Maraşlı, “Bir şeyi devamlı görürseniz, sizi başta rahatsız etse de zamanla alışır ve normal görerek zamanla benimsersiniz” diyerek açıklıyor bu durumu. Sinema yazarı ve eleştirmen Suat Köçer ise “Dizilerde sunulan yaşam biçimi bu topluma ait olsaydı, hiç kuşkusuz kahramanların büyük çoğunluğunun da toplumun yaşam biçimini yansıtıyor olması gerekirdi. Bu topyekun yürütülen bir proje midir, bilemiyorum doğrusu. Ama sektörü yönlendiren bazı çevrelerin bunu akıllarından geçirmediğini düşünmek safdillik olur bence” diyerek yerli gibi görünen dizilerin yabancılığına işaret ediyor.

Aileyi Koruma ve Destekleme Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Gülenay Pınarbaşı’ya göre de önümüze serdikleri hayat tarzıyla diziler aile yapımızı tehdit ediyor. Pınarbaşı’ya göre bu kadar dizi çekilmesinin nedeni, en başta dramaların insanların ilgisini çekmesi, televizyonun karşısında bir bağlılık oluşturması. Dizilerin hayatımızda neden bu kadar yer ettiğini de “Başkasının aşkı, mutluluğu, mutsuzluğu çatışmayla verildiği için heyecan uyandırıyor. Daha çok seyrettiriyor” diyerek açıklıyor Gülenay Pınarbaşı. Zaten başkalarının hayatını seyretmeye, didiklemeye fazlasıyla meraklı olduğumuzdan diziler de bu merakımızı fazlasıyla tatmin ediyor.

SELAMLAŞMALARIMIZ BİLE DEĞİŞTİ

illetçe televizyon dizilerine düşkünlüğümüz 1980’li yıllarda televizyonun evlerimizin başköşesine kurulmasıyla başladı. Ne zaman ki aile büyüklerinin, dede ve ninelerin anlattığı mesellerin, kıssaların yerini o aptal kutusunun beyaz camında görünen hikâyeler almaya başladı o zaman ailelerimizde de bir şeyler değişmeye başladı. Hayata bakışımız, alışkanlıklarımız, selamlaşmalarımız bile farkında olmadan bize ait olmayan bir hale geldi. “Kendine iyi bak” demeye başladık “Allah’a emanet ol” yerine. Komşuluk ilişkilerimiz, aile bağlarımız bambaşka bir hal aldı. Dallas, Kara Şimşek, Köle İsaura bizden olmasa da artık gözümüzü ayırmadığımız dizilerdi.

Sonra TRT bir hamle başlattı. Kuruluş, Küçük Ağa, Kartallar Yüksek Uçar gibi eli yüzü düzgün diziler seyreder olduk o günlerde. “Keşke daha çok ‘yerli’ dizi olsa, bu yabancı diziler ahlâkımızı bozuyor” diye yakındığımız zamanların üzerinden çok geçmemişti ki birer ikişer özel kanallar açılmaya başladı. İşte o zamandan itibaren ahlâkî yapımızı olumsuz yönde etkilediğini düşündüğümüz dizileri bile mumla arar olduk. Elbette ekrana gelen dizilerin hepsi çok kötü değildi. Bir dönem Süper Baba, Perihan Abla, Mahallenin Muhtarları gibi sıcak mahalle hayatını konu alan, dostluk, dayanışma, sevgi gibi duyguları ön plana çıkaran diziler çok ilgi gördü.

Ama entrika, kin, intikam, çıkar ilişkileri üzerine kurulu yapımlar reyting almaya başlayınca yapımcılar ve televizyon yöneticileri hiç düşünmeden bu tür işlere ağırlık vermeye başladılar. Artık evimizin baş köşesinde her akşam ailece karşısına oturup bizi bütün sıkıntılarımızdan birkaç saatliğine uzaklaştırması için gözümüzü diktiğimiz dizilerin tek varlık sebebi daha çok reklam alıp dizilerin yapımcısına, televizyon kanalına ve reklam verenlere daha çok para kazandırmak. Bunu yaparken Türk aile yapısı zarar görmüş, Türk insanının dini ve manevi değerleri yerle bir edilmiş hiç önemli değil. Yerli dizilerin yaptığı tahribatın en açık delili ise bu dizilerin gösterilmeye başlandığı pek çok Arap ülkesinde boşanmaların artması ve o ülkelerdeki din adamları tarafından bu yapımların “ahlâksız” bulunarak eleştirilmesi.

ACABA KAÇ DİZİ SENARİSTİ YER SOFRASINDA DİZİNİ KIRIP YEMEK YEMİŞTİR?

GÜLŞAH NEZAKET MARAŞLI / SENARİST VE YÖNETMEN

Dizilerde işlenen konular hayatın içinden seçilmekte. Eskiden belli bir kesimin etrafında gelişen olaylar işlenirdi. Artık mahalle ortamında geçen olaylar konu ediliyor. Yani halkın kendisi yansıtılmaya çalışılıyor. Ancak dizilere konu olan halk kesiminin hayatında yaşanmayan ya da yaşansa da normal karşılanmayan olaylar, normalmiş gibi işleniyor. Bir şeyi devamlı görürseniz, sizi başta rahatsız etse de zamanla alışır ve normal görerek zamanla benimsersiniz.

Senaristler asla ve asla yaşadıkları cemiyeti tanımıyorlar. Çünkü halktan kopuk yaşıyorlar. Zaten gariban bir halk çocuğu da karnını doyurmaktan fırsat bulup ben senarist olacağım demiyor. Doğrusu merak ediyorum, acaba kaç dizi senaristi yer sofrasında dizini kırıp yemek yemiştir? Kaçı soba yakmıştır hayatında? Mesela hiç çeşmeden evine su taşıyan olmuş mudur? Yeşilçam’da bir oyuncunun, hayatında hiç yapmadığı bir işi rol gereği yapacak olsa, gidip birkaç zaman o işte çalıştığını duymuşsunuzdur.

 O yüzden o filmleri biz hala seyrediyor ve hala keyif alıyoruz. Dizilerde normal bir aile bile üç katlı villalarda yaşıyor. Günümüz Türkiye’sinde kaç aile havuzlu villada yaşıyor? Eh, senaristlerin çoğu kendilerinin halkın üstünde görürlerse, en fakir karakterini bile villada oturtur tabiî. Böyle olunca da dizilerdeki karakterlerin ne kadar gerçeği yansıttığını varın siz düşünün. Benim yeğenim yaptığım hiçbir şeyi kaçırmaz. Zaten senaryo yazarken ya da çekim yaparken, kendi yeğenime yapıyormuşum gibi çalışırım. Çünkü ona asla zarar veremem, dolayısıyla kimsenin çocuğuna da zararlı bir ürün ortaya çıkarmam. Herkes bu hassasiyeti taşısa, yavrularımızı, gelecek nesillerimizi daha iyi koruruz. Ama bu diziler sayesinde hayal güçleri yara almış küçük beyinler yetiştiriyoruz.

HİÇBİR DİZİDE BAŞÖRTÜLÜ BİR KAHRAMAN, YA DA KARAKTER GÖREMEZSİNİZ

SUAT KÖÇER / SİNEMA YAZARI VE ELEŞTİRMEN

Toplumumuzun dizilere olan merakı herkesin malumu. Ait oldukları ülkelerden dahi çok izlenen yabancı diziler vardı bizde. Sektörü elinde bulunduranlar, toplumun bu alana yönelik ilgisini keşfettiğinden bulunduğumuz noktaya gelindi.
Hiçbir dizide başörtülü bir kahraman ya da karakter göremezsiniz. Oysaki yapılan araştırmalarda toplumun yüzde 62’sinin şu veya bu şekilde örtündüğü belirtilmişti. Dizilerde sunulan yaşam biçimi bu topluma ait olsaydı, hiç kuşkusuz kahramanların büyük çoğunluğunun da toplumun yaşam biçimini yansıtıyor olması gerekirdi. Bu topyekun yürütülen bir proje midir, bilemiyorum doğrusu. Ama sektörü yönlendiren bazı çevrelerin bunu akıllarından geçirmediğini düşünmek safdillik olur bence.

Dizi senaristleri pek tabi ki toplumu tanıyorlar. Hatta toplum hassasiyetlerini tanıma konusunda hayli gelişmiş melekelere sahipler. Çünkü yeri geldiğinde bu hassasiyetleri kâra dönüştürmek gibi bir meslekleri var. Ancak onlar da TV sektörünün birer kahramanı olduklarından, kendilerini riske sokacak bir proje üzerinde çalışmak istemezler. Nihayetinde toplum değerlerine uygun işler yapan çok az dizi tutulmuştur ve tutunamayan projeler büyük hüsranlarla sonuçlanmıştır.

BAZI DİZİLERDEKİ REPLİKLER AMERİKAN FİLMİNDEN ÇEVRİLMİŞ GİBİ

GÜLENAY PINARBAŞI / AİLEYİ KORUMA VE DESTEKLEME DERNEĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ

Maalesef televizyonlarda ve basında aile, bir değer olarak yer almamakta. Evlilik dışı ilişkiler, sınırsız cinsel hayat, dini değerleri sosyal hayattan soyutlama, Türk aile birlikteliğini tehdit ediyor. Başkasının aşkı, mutluluğu, mutsuzluğu çatışmayla verildiği için heyecan uyandırıyor. Daha çok seyrettiriyor. Dolayısıyla televizyon yapımcıları daha çok reklam alıyorlar. Dizilerin kurmacalığı sayesinde sinema filminden farklı olarak sürekli oluşu iyi bir pazarlama tekniğidir. Yani daha çok para kazandırır.

Aile mahremiyetine, ülkemizde çok değer verilirdi. Gerçeklik programları ve diziler ile son birkaç yıldır bu değer yıpratılmaya çalışıldı. Sonuçta kadınlar ve toplum bundan etkilendiler ve bakış açıları değişti.

Senaristlerin hayatlarına bakınca birçoğu tam karakterleri teşekkül edecek yaşta batıya eğitim almaya gidiyorlar. Bütün algıları batı toplumu gibi gelişiyor. Bunu yazdıkları metinlerden, kurgularından anladığımız gibi Türkçelerinden de anlamak mümkün. Bazı dizilerdeki replikler Amerikan filminden çevrilmiş gibi. Aslında meselenin özü burası. Yerel değerlere, aile değerlerine önem veren kurum ve kuruluşlar hızla televizyona yönelik kaliteli elemanlar yetiştirmeliler. Televizyon izleyicisi kitap-dergi okuyucusundan çok daha büyük bir kitle. Yabancı kültürlerde yetişmiş, hassasiyetleri bizimle aynı olmayan kalemlerin bu geniş kitledeki etkisi direk aileyi tehdit etmektedir.

Gülcan Tezcan - Semerkand Aile Dergisi
« Son Düzenleme: 06 Eylül 2009, 00:23:51 Gönderen: Tuğra »
İnsan yaklaştığınca yaklaştığından ayrı,
Belli ki yakınımız yoktur Allah’tan gayrı.

fasulye

  • Ziyaretçi
Ynt: Tv Dizileri Ailemizi Dinamitliyor
« Yanıtla #5 : 06 Eylül 2009, 00:19:52 »
Maelesef izliyoruz.
Beyaz masa örtüsü kadar itinalı paylaşımınızla örtü işleyen :dha: hanımlarımızın  dizilerden arınmayı nasip etsin
« Son Düzenleme: 06 Eylül 2009, 00:33:08 Gönderen: fasulye »

Çevrimdışı Ay Işığı

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1166
“-Ferhunde ne halt etti?”
« Yanıtla #6 : 18 Eylül 2009, 14:51:14 »
“-Ferhunde ne halt etti?” 
 
Ramazanın son yazısı... Bu mübarek ayın her günü, gecesi ve saatinde söylenecek her sözü, okunacak her satırı, çekilecek her tespihi, edilecek her duası o kadar mühim ve kıymetli ki... İşte bu önemli zamanlar tükenirken ve söylenmesi lazım bunca söz varken; şu avuç içi kadar ve elbette gayet kıymetli köşemizde işlemek zorunda kaldığımız konu, gene televizyon...
*
Eğer hayatımızda televizyon olmasaydı, yetmişli yıllara bile razıydım!
Nefret boyutlarına yaklaştı bende artık şu televizyon ama bu iş hiçbir müptelalığa benzemiyor. Şehir suyunun borularda dolaşması gibi, televizyonlarda da başka şeyler dolaşıyor; sokak sokak, ev ev, oda oda...

Cüzzamdan kurtulmak daha kolay, eroinden kurtulmak bile mümkün. Televizyondan kurtulunur mu? Bilmiyorum! Birkaç diziyi hatta birkaç televizyonu aynı anda seyredenler var!
Televizyon yayınları kesiliverse; şehir suyu kesildiği zamanki su borularına benzeyecek belki elli milyon insanımız var!
Okuyup geçtiniz değil mi son cümleyi veya şaka ya da abartı sandınız değil mi?..
*
Mübarek günlerde Ramazan üslubuyla dökeyim can sıkıntımı: Kadir gecesi Acun’la meşgul olan insan sayısı, Peygamberini hatırlayanların tam beş katı!.. Kimin kutusundan ne çıkacağını merak edenler, kendisine açılacak sandığa nasıl gireceğini düşünenlerin on misli! Televizyon karşısında oturanlar, seccade üstünde oturanlardan her gece yüz kere fazla!

Yarın hepimiz sonbahar yaprakları gibi toprağa karışacağımızı biliyoruz; ama hafta başı ölenler, kabir meleklerine sanki neredeyse “Ferhunde’nin ne halt karıştırdığını” soracak!
Uykumuzu bile ona göre ayarlıyoruz.

Ama televizyon, narkoza benzer bir ağır uyku; önümüze sürülen rüyaları görüp, karşılığında hayatımızı verdiğimiz!

 
Muammer Erkul

fasulye

  • Ziyaretçi
Ynt: Tv Dizileri Ailemizi Dinamitliyor
« Yanıtla #7 : 18 Eylül 2009, 16:57:53 »
Erbabı kalemler sırça köşklerinde dini değerleri sosyal hayattan soyutlamakla sanatlarını icra ettğini sanıyorlar.

Çevrimdışı Ay Işığı

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1166
Kadınlar dizilere tepkili
« Yanıtla #8 : 16 Kasım 2009, 23:53:18 »
Türkiye Kültür ve Dayanışma Birliği, dizilerden duydukları rahatsızlığı dilekçeyle RTÜK ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı'na iletecek.

Türkiye Kültür ve Dayanışma Birliği (Türkiye KAD-BİR) üyeleri, ''geleneksel aile yapısına, gençlerin ruhsal ve fiziksel gelişimine kayıtsız tavırlar sergilendiğini''iddia ettikleri dizilerden duydukları rahatsızlığı, dilekçeyle RTÜK ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığına iletecek.

Türkiye KAD-BİR Genel Başkanı Ayşe Serap Şahiner, Hizmet-İş Sendikasında düzenlediği basın toplantısında, yeni yayın döneminde televizyon ekranlarına gelen bazı programların, geleneksel aile yapısına, değer yargılarına ve gençlerin ruhsal ve fiziksel gelişimine kayıtsız tavırlar sergilediğini söyledi.

Bu konuda yalnızca hayıflanmanın yeterli olmayacağını vurgulayan Şahiner, yayınlardan duydukları rahatsızlığı RTÜK ile Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığına duyurmayı hedeflediklerini belirtti.

Şahiner, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Aşk-ı Memnu ve Nefes adlı dizilerin geleneksel aile yapısını, etik değerleri hiçe sayan tavrı, kadını yalnızca bir madde olarak algılaması oldukça rahatsız edicidir. Çocukların henüz ayakta olduğu bir saatte yayımlanan dizilerde, toplumca onaylanmayan davranışların normal karşılanması, rahatça ortaya konulması aile yapısına bir tehdit, bir saldırıdır.

Bu ve benzeri dizilerde ciddiyetsiz, etik sınırları zorlayan davranış örneklerinin yanı sıra, şiddetin onaylandığı hatta övüldüğü yapımların da yer alıyor olması, bu yayınların alkışlanarak büyük reklamlarla sunulması, bizleri oldukça üzmektedir.

Yaş On Beş adlı yarışmada 18 yaş altındaki gençlerin, anneleri tarafından hazırlanıp performans sergilemeleri de son derece düşündürücüdür. Ailelerin, pedagogların ve ilgili Devlet Bakanlığının bu yarışmada olanlara tepki vermesini, duruma müdahil olmasını bekliyoruz.''

Şahiner, aileleri, yalnızca kanal değiştirerek ya da bulundukları yerden duruma söylenerek değil, RTÜK'ün 444 1 178 No'lu hattını arayarak tepki göstermeye çağırdı.

Kaynak: Ajanslar

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
TV’ler hayatımızı karartıyor
« Yanıtla #9 : 29 Ocak 2010, 13:19:28 »
Diziler ve diğer programlarda, ailenin ve toplumun yapısını bozucu unsurlara izin verilmemesini isteyen Psikiyatristler ile ilahiyatçılar, RTÜK'ü göreve davet ediyor.

"Ahlâkı zedeleyici diziler toplum yapısına kan kaybettiriyor. Psikiyatristler ve ilahiyatçılar, televizyon dizileri ve diğer programlarda, ailenin ve toplumun yapısını bozucu unsurlara izin verilmemesini istiyor.

Çarpık ilişkiler

Toplum değerleriyle bağdaşmayan ve aldatma anlayışı üzerine kurulan televizyon programları, aile yapısının temellerini sarsıyor. Bunların başında da dizi filmler ve aile içi tartışma programlarının reyting savaşı geliyor. Dizilerde çarpık ilişkileri 'seviyeli birliktelik' adı altında nikahsız yaşayanlar kahraman gibi gösteriliyor. Problemli çiftlerin aile mahremiyeti ise milyonların karşısında ayaklar altına alınıyor.

RTÜK el atmalı

Doğru modellerin insanı kötülüklerden alıkoyacağını belirten Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekim Yardımcısı Psikiyatrist Uzm. Dr. İsmail Yavaş, televizyon, internet ve gazetelerin toplumu kolaylıkla yönlendirebildiğini belirterek RTÜK'ün elini taşın altına koyarak bilimsel bir heyet kurmasını, toplumun ahlâki ve ruhi yapısını bozan filmlere vize vermemesi gerektiğini ifade etti.

Toplum değerleriyle bağdaşmayan ve aldatma anlayışı üzerine kurulan televizyon programları, aile yapısının temellerini sarsıyor. Doğru modeller yerine kötü karakterlerin örnek gösterilmesi, psikolojik problemlerin artmasına sebep oluyor. Bunların başında da dizi filmler ve aile içi tartışma programlarının reyting savaşı geliyor. Dizilerde yasak ilişkiler, 'seviyeli birliktelik' adı altında nikahsız yaşayanlar kahraman gibi gösteriliyor. Problemli çiftlerin aile mahremiyeti ise milyonların karşısında ayaklar altına alınıyor.

Aile ve toplum uzmanları, devletin yanlış insan modellerine karşı sert tedbirler almasını istiyor. Doğru modellerin insanı kötülüklerden alıkoyacağını belirten Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekim Yardımcısı Psikiyatrist Uzm. Dr. İsmail Yavaş, televizyon, internet ve gazetelerin toplumu kolaylıkla yönlendirebildiğini, devletin resmî denetim organlarının ise bu konuda sessiz kaldığını söyledi.

RTÜK geçit vermemeli

Radyo ve Televiyon Üst Kurulu (RTÜK)'nun, toplum değerlerine ters düşen senaryolara geçit vermemesini öneren Uzm. Dr. Yavaş, aksi takdirde toplum yapısının hızla değiştiğini ve kan kaybettiğini vurguladı.

Toplumun kötü örneklerden etkilendiğini savunan Başhekim Yardımcısı Yavaş, bugüne kadar binlerce hastayı incelediğini ve bu örnekleri sıkça gördüğünü kaydetti. İsrail'in bile işine gelmediği için bazı dizilerin yayından kaldırılmasını istediğini hatırlatan Yavaş, bu konuda RTÜK'ün elini taşın altına koyarak bilimsel bir heyet kurmasını, toplumun ahlâki ve ruhi yapısını bozan filmlere vize vermemesi gerektiğini ifade etti.

Erozyon kaçınılmaz

Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Eskicioğlu medyanın insan merkezli bir yaşam biçimini desteklediğini, insanın 110 volt çekme gücü olan tellerine, 220 voltluk elektrik yüklenmiş gibi olduğunu ifade etti. Bu durumda kabloların yanmasının ve ahlâki erozyonun kaçınılmaz olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Eskicioğlu, "Allah merkezli bir kainat var. Varlık âleminde de tevhid var. İnsana günahlar tatlı geliyor. Bu kapsamda aldatma üzerine kurulan dizi ve diğer programlar, aile yapısına ciddi zarar veriyor" dedi.

Kaynak: Milli Gazete
〰〰〰〰🐠

fasulye

  • Ziyaretçi
Ynt: Tv Dizileri Ailemizi Dinamitliyor
« Yanıtla #10 : 29 Ocak 2010, 14:55:20 »
Yani..
Yan etkileri had safhada kahramanlıklar estetize ediliyor..

Dün bitane  Türk sinemasıne denk geldim göz gezdirdim az biraz.
Adam diyorki kadına manalı gözlerinizdeki hüzün neden neden  .
Kadın anlatmaya başlıyor..
Kocam her  akşam işte dönerken beni özlediğinde koşa  koşa  gelirdi eve  o sırada bir kamyon çarptı.. e66))
Gülmekten yarıldım.. :happy_166:


Böyle kocaları  41 kere maşAllah der dizinde uyutur adam :hihi  demi..
« Son Düzenleme: 29 Ocak 2010, 15:30:37 Gönderen: fasulye »