Gönderen Konu: Bir Alışveriş Macerası  (Okunma sayısı 4519 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

rahname

  • Ziyaretçi
Bir Alışveriş Macerası
« : 23 Mart 2007, 01:12:02 »

MIŞIL MIŞIL uyurken âniden karnıma on beş kiloluk bir gülle iniveriyor. Kâbus mu, gerçek mi anlamaya çalıştığım anlık dilimler içinde, ikinci darbeyle beraber tam bir sabotaj karşısında olduğumu anlıyorum. O an bir yanardağ gibi patlayıp onu üzerimden silkelemeye hazırlanıyorken vazgeçiyorum. Neden mi? Çünkü maalesef o benden daha güçlü…

Karşımda belki bir sumo güreşçisi olsa onunla mücadeleye girişebilirim. Belki de onu biraz zorlarım ama, şu on onbeş kiloluk yumurcak karşısında aciz bir savaşçı oluveriyorum. Tepemdeki oğlum. Uykumu katlettiği yetmiyormuş gibi tepemde pis pis sırıtıyor. Belki de bana öyle gözüküyor…

Fazla uzatmadan derdini açıyor:

“Babaaaa!.. Otomata gideliiiiiim…”

Otomat onun asıl derdinin kılıfı. Gerçek hedefi, içinde lunapark da bulunan alışveriş merkezine gitmek. Oradan çıkınca da, bizimkinin ‘otomat’ dediği, uzun bir bantta otomatik olarak aracınızı bedavaya yıkıyorlar. Bu yıkama, harcadığınız paraların şokuyla kaza yapmayasınız diye.. Yola çıkmadan önce sizi kendinize getirmek için. Ne de olsa bir dahakine yine sağlam olarak gelebilmeniz gerek…

Ben ise şimdi, kaybedeceğimi bile bile ümitsizce direnmeye çalışıyorum. Ne hayaller kurmuştum oysa: Pazar günü idi. Bol bol yan gelip yatacaktım, ballandıra ballandıra şekerleme yapacaktım…

“Ama oğlum!..” diyecek oluyorum, ancak oğlum kararlı, ağzımı bile açtırmıyor.

“Gideliiim, gideliiiim, n’oooluuur…”

O üzerimde zıplarken, odaya eşimle kızlarım da giriveriyorlar. Onların da amaçlarının aynı olduğunu ayan oluyor.. Hava çok güzelmiş, günümü yatarak mı geçirecekmişim, çocuklarla beraber vakit geçirmem gerekiyormuş… Meğer, karşımda organize bir ordu varmış. Oğlumsa sadece bir keşif koluymuş. Eee böyle olunca ben de beyaz bayrak çekiyorum çaresizce.

KAHVALTIDAN sonra ben hariç herkes pür neşe yola çıkıyoruz. Ben hâlâ kendime gelmeye çabalıyorum. Ah karnım!..

Derken oğlumun otomatı görünüyor ufukta. Yanından geçip alışveriş merkezinin otoparkına giriyoruz. Ancak bizim ufaklıklar, yanından geçtiğimiz otomata bakmıyorlar bile. Demiştim ya, onların asıl derdi, içerdeki eğlence yerleri ve mağazadaki oyuncak reyonları.

Arabayı parkedip binadan içeri giriyoruz.

Şimdi zor karar: önce lunapark mı, alışveriş mi?..

Fakat, karar zaten verilmiş. Kızlarım ânında meseleye el koyup başka seçenek bırakmıyorlar: Lunaparka…

“Babaaaa!. Jetoooon!..”

VAZİFE anlaşılmıştır. Hemen gişeden jetonları temin edip yetiştiriyorum. Bizimkiler sabırsızlığın doruklarında.

Çarpışan oto, dönme dolap, dogil, tırtıl, tren, atlı karınca.. onlar önde biz arkalarında ordan oraya savruluyoruz. Tabi bu arada jetonları bittikçe lütfedip beni de hatırlıyorlar sağolsunlar..

Derken çocuklarla beraber müthiş eğlenmiş olarak market tarafına yollanıyoruz.

Bir market arabası alıp ilk adımımı atmamla araba sefteyi yapıyor; daha beş on adım ilerlemişken, yarısı doluyor bile.. “Ne bereketli bir araba almışım,” diyorum kendi kendime. Bu arada bizimkiler de ellerine geçirdiklerini taşımaya devam ediyorlar...

Dolmak üzere olan market arabasına bakarken, “Bu telâşa, heyecana ne gerek var!” diye içimden geçiyor. “Vaktimiz var, paniğe gerek yok,” demek için başımı kaldırıyorum ama o ne? Eşime, çocuklarıma ne olmuş? Başkalaşmışlar!.. Ama nasıl olur? Şok geçirecem.. etrafa bakıyorum, bütün insanlar âni bir değişim geçirmişler: Saçları dimdik, gözleri yuvalarından fırlayacak, ağızlarından sular akıyor; canavarlaşmışlar… Herkes o raftan bu rafa koşuşturuyor; tuhaf şeyler söylüyorlar:

“Alışverişş…”

“Almam lâzım, almam lâzım…”

“Bunu da, bunu da, bunu da…”

“Daha çok, daha çok, daha…”

“Alış veriş, alışveriş, almam lâzım…”

“Şunu da, şuu…”

Ben şoktayım, depresyonun sınırında dolaşıyorum. Ne oldu böyle, ben nerdeyim, canım tehlikede, hemen kaçmam lâzım diye düşünüp, arkamı dönüyorum ama bir yere kıpırdayamıyorum. Çünkü korkunç bir canavar üzerime atlıyor. Ben de “aayyiih” diye bir titremeyle kasılıyorum, bütün tüylerim tenime doksan derece.. Ama oğlumun dayak isteyen o gülüşüyle biraz toparlıyorum. Maskesini çıkarıp sırıtıyor:

“Kortun mu baba! Nasıl, maskem güzel mi?..”

Hemen etrafa bakıyorum; benden başka durumunda gariplik olan kimse de yok. Herkes güzel güzel alışverişini yapmakta… Zar zor sakinleşiyorum.

Bütün marketi karış karış gezip bizimkiler tatmin olduktan sonra, kasaya yönlenmeye izin çıkıyor nihayet.

MARKET arabasındakileri kasanın yürüyen bandına indiriyorum. Bu arada bizim bızdıklar, oyuncaklarının barkotlarının okunup gelmesini bekliyorlar. O an tek hayalleri onlara kavuşmak.

Ben ise, market gezmesinin bitmesiyle işkencenin de biteceğini düşünmemin ne kadar boş bir hayal olduğunu anlıyorum. Kasiyer alınanların tutarını söyleyince, duyduğum rakamın, anca yatışan saçlarımı diken diken ettiğini hissediyorum.

Eşime yalvaran gözlerle bakıyorum. Belki insafa gelir de bazılarından feragat eder… Masumca gülümsemeyle yetiniyor.. Yani hepsini almaya mecburuz…

Zaten kasiyer de fazla düşünmeye fırsat tanımıyor:

“Nasıl ödemek istersiniz?..”

Ehh.. N’apalım. Üzerimde nakit olarak taşıyamayacağım o tutarı kredi kartıyla ödemeyi tercih ediyorum.

Aldıklarımızı poşetlere doldurup arabamıza yönelince eşim üzgün bir edayla soruyor, “senin bir ihtiyacın var mıydı ya,” diye, “içerde de hiç aklıma gelmedi bak!..”

Benim cevap vermeye bile hâlim falan kalmamış.. Tek derdim, götürdüğüm tepeleme poşetleri altında ezilmeden sağ salim arabaya ulaştırmak.

Arabaya bindiğimiz gibi hatırlatma geliyor:

“Baba otomatı unutmadın dimi?”

Zaten ben artık hiçbir şeye itiraz da etmiyorum. Doğruca bedava otomatik yıkamaya giriyoruz. Şampuanlı ve kurutmalı… Arabamız bir güzel yıkanıyor. Çocuklar neşe içinde…

EVE vardığımızda odanın penceresinden güneşin son ışıklarını görüyorum. Bir pazar gününde de böylece dinlendikten sonra yeni bir haftaya başlayacağız artık.

Birkaç gün sonra, ben gene ödeme yapmak için kuyruktayım. Bu sefer banka kuyruğunda.. Bir yandan sıraya, bir yandan da elimdeki paralara bakıp nasıl ödeyeceğimi düşünüyorum: bankaya olan ödemeyi değil tabiki; arkadaşıma olanı… Kredi kartımın borcunu ödemek için ondan aldığım borç parayı...


 Suat Ünsal

Çevrimdışı ankebut-57

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 908
Bir Alışveriş Macerası
« Yanıtla #1 : 23 Mart 2007, 10:23:02 »
Çok güzel bir edebî tasvir...
Açıkçası çok hoşuma gitti.
Teşekkürler...
Âlimleri irfan sahib eden, üç harf ile beş noktadır.(عشقْ)
Mü'minleri duhûlü cennet eyleyen, beş harf ile üç noktadır. (ايمان)

www.ayasofya.org

Çevrimdışı çelebi

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 43
Bir Alışveriş Macerası
« Yanıtla #2 : 25 Mart 2007, 16:32:28 »
Bu zamanda  çoğu ailenin durumu hiçde farklı değil, yazar ailevi bir soruna parmak basmış.

Çevrimdışı afrah

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 475
Bir Alışveriş Macerası
« Yanıtla #3 : 26 Mart 2007, 00:55:45 »
Alıntı yapılan: "kenz"
Alıntı

Bu zamanda çoğu ailenin durumu hiçde farklı değil, yazar ailevi bir soruna parmak basmış.

 :x  :x  :x
seninde ellerine sağlık rahname
:x
.....Eger bu yoldan dönmek kader ise,
o kader beni bulmadan Emanetini üzerimden al YARAAB....

rahname

  • Ziyaretçi
Bir Alışveriş Macerası
« Yanıtla #4 : 26 Mart 2007, 12:11:55 »
bende teşekkür ederim  sağolunuz
zamanımızın babaları:)