Gönderen Konu: Zıhar Ne Demektir Zıharın Cezası  (Okunma sayısı 25543 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Zıhar Ne Demektir Zıharın Cezası
« : 25 Ocak 2008, 12:45:42 »

ZIHAR  NE DEMEKTIR ZIHARIN CEZASI.

Bir kimsenin karısına "sen bana anamın sırtı gibisin" diyerek, onu kendisine haram kılması. Zihar, "zehr" kökündendir, kelime anlamı sırt demektir.

İslâm öncesi Arap toplumunda bir adam, karısının herhangi bir davranışına kızdığı zaman, ona, "sen bana anamın sırtı gibisin" derdi. Bunun üzerine karısı ona haram olurdu. Fakat bu boşanma sayılmazdı. Aralarındaki aile bağları kopmasa bile helal kabul edilmezdi. Ancak tam anlamıyla boşanmış da sayılamayacağı için kadın, başka bir yol seçemezdi.

Cahiliyye dönemi toplum yapısı incelendiğinde, kadınların erkekler karşısında yok denecek kadar aı imtiyaza sahip oldukları görülmektedir. Hele kocasının sudan sebeplere dayandırarak söylediği, "Sen bana anamın sırtı gibisin" sözüyle karşılaşan kadın, tamamen yalnızlığa terk ediliyordu.

Zihar olayı, ilgili âyetler nâzil oluncaya kadar, cahiliyye döneminde yaşandığı şekliyle devam etti. Bu âyetlerin nüzul sebebi hakkında Havle binti Mâlik bin Sa'l-ebe'den şu hadis rivayet edilmiştir: "Kocam Evs b. Samit bana zihar yaptı. Ben de Rasûlüllah (s.a.s)'a giderek durumu anlattım ve şikâyet ettim. Rasûlüllah (s.a.s) bana ısrarla, Âllah'tan kork, Evs senin amca oğlundur. Ona iyi davran" diye_ buyuruyordu. Nitekim bir müddet sonra hakkımda şu âyetler nâzil oldu: "Habibim, zevci hakkında seninle mücadele eden (nihayet halinden) Allah'a da şikâyet etmekte olan (kadın)'ın sözünü (umulduğu vecih ile) Allah dinlemiştir. Allah sizin konuşmanızı zaten işitiyordu. Çünkü Allah hakkıyla işitici, kemaliyle görücüdür.

İçinizden zihar yapagelenlerin karıları, onların anaları değildir. Anaları kendilerini doğurandan başkası değildir. Şüphe yok ki onlar herhalde çirkin ve yalan bir laf söylüyorlar. Muhakkak ki Allah bağışlayıcı, çok yarlığayıcıdır.

Kadınlardan zihar ile ayrılmak isteyip de sonra dediklerini geri alacaklar için birbiriyle temas etmezden evvel, bir köle azad etmek (lazımdır). İşte size bununla öğüt veriliyor. Allah ne yaparsanız, hakkıyle haberdardır.

Fakat kim (bunu) bulamazsa, (yine) birbiriyle temas etmezden evvel, fasılasız iki ay oruç (tutsun). Buna da güç yetiremezse altmış yoksul (doyursun). (Kefaretteki) bu (hafifletme) Allah'a ve peygamberine iman (da) sebat etmekte olduğunuz içindir. Bu (hükümler) Allah'ın (tayin ettiği) hadlerdir. (Bunları kabul etmeyen) kâfirler için ise elem verici azab vardır" (el-Mücadele, 58/1-4 bk.; İbn Kesir, Tefsir, İstanbul 1985, VIII, 8 vd).

Havle binti Mâlik bin Sa'l-ebe şöyle devam ediyor: "Ayet nâzil olduktan sonra Rasûlüllah (s.a.s); "Kocan seninle temas etmeden evvel bir köle azad etsin" dedi. Ben de "Kölesi yok" dedim. Rasûlüllah, "Öyleyse iki ay oruç tutsun" dedi. "Yâ Rasûlüllah, o yaşlıdır, o kadar oruç tutamaz" dedim. Rasûlüllah (s.a.s): "Öyleyse 60 miskini doyursun"buyurdu. "Onun sadaka verecek birşeyi de yoktur" dedim. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.s): Ben ona altmış sa' hurma vereyim " buyurdu. "Bir altmış sa' da ben veririm." dedim. Rasûlüllah (s.a.s) "İyi yaparsın. Sen onun yerine altmış yoksulu doyur ve amcaoğlunun yanına git" buyurdu.

Zihar, cahiliyye döneminde talakın en ağır şekliydi. Çünkü ziharla zevce, ebedi haram olan anne gibi, ebedi haram kılınıyordu. Bu sebeple zihar yapan birisinin zevcesini tekrar alması hiçbir şekilde caiz değildi. İslâm bu hükmü geçersiz kıldı. Yine de keffaret verinceye kadar geçici bir haramlığa sebebiyet verdiğini kabul etti. Cahiliyyet dönemindeki gibi onu kesin bir talak gibi görmedi.

Ulema, ziharın haram olduğunda ittifak etmişlerdir. Bu sebeple zihar yapmak caiz değildir. Üstelik yalan ve iftiradır. Zihar yapan kimse büyük günah işlemiş olur. Eğer kişi zevcesine lisanıyla zihar veya talak yaptığını söylerse, zihar veya talak yapmış olur. Niyeti isterse zihar veya talak yapmak olmasın. Önemli olan niyet değil, zikredilen sözlerdir.

Zihar yapan kimseye, keffaret verinceye kadar zevcesine yaklaşması haramdır. Ve pişman olup zevcesini geri almak isteyenlerin de keffaret vermesi farzdır.

Hanefi, Mâlikî ve Hanbelîlere göre keffaret vermeden evvel her türlü yakınlık (öpmek, sarılmak vb) haramdır. İmam Sevrî ve İmam Şâfiî'ye göre değildir. Çünkü âyette yalnız "temas" zikredilmiştir. İmam Mâlik ise, cariyeye zihar yapmayı sahih görmüştür. Ayrıca fakihler, kadının kocasına zihar yapamayacağı hususunda görüş birliğindedirler. Ve ulemanın çoğunluğu, Kur'ân-ı Kerîm ve hadislerin doğrultusunda, ziharın anneye benzetme ile yapılabileceği görüşünde birleşmişlerdir. Yani kişi zevcesine "Sen bana kardeşimin vs. sırtı gibisin" dese bu zihar olmaz.

Zihar keffareti bir köle azad etmektir. Hanefîlere göre kölenin kâfir, müslüman, erkek, kadın, büyük küçük olması önemli değildir. Ancak akıllı ve azalarının tam olması gerekir. Şâfiî ve Malikilere göre, azad edilecek kölenin mü'min olması şarttır.

Eğer köle yok ise, altmış gün aralıksız oruç tutulur. Hastalık ve yaşlılık gibi sebeplerden dolayı oruç tutmayan kimseler ise, altmış fakiri doyururlar. Şâfiî ve Mâlik'e göre ise bir fakire altmış gün veya her gün için yarım sa' verilmesi yeterlidir.

Fukaranın çoğunluğuna göre zihar yapan kimse, kefaretini vermeden önce zevcesiyle münasebette bulunursa Allah (c.c)'a isyan etmiş ve günah işlemiş olur. Tevbe ederek, kefaretini verinceye kadar zevcesiyle yeniden temasta bulunamaz. Kefaretinde de artma olmaz.




« Son Düzenleme: 25 Ocak 2008, 21:25:57 Gönderen: isra »
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: ZIHAR NE DEMEKTIR ZIHARIN CEZASI.
« Yanıtla #1 : 25 Ocak 2008, 12:49:11 »
Kuran-ı Kerim’deki en manidar surelerden biri de 58. sırada yer alan "Mücadele" Suresi’dir. Medine’de inen bu surenin kadınlar açısından anlamlı bir hikáyesi (sebeb-i nüzulu-iniş gerekçesi) vardır. Mücadele, peygamberle tartışan kadın anlamına da gelir. Olay şöyle gelişti:

"Hz. Havle" iman eden bir kadındı. Evs (RA) isimli, sert tabiatlı bir adamla evliydi. Bir gün Evs (RA), karısını boşadı. Bu boşanmayı gerçekleştirirken de eskiden Araplar arasında yaygın olarak yapılan ve "zihar" olarak adlandırılan bir yöntemi kullandı.

Araplar, eşlerinin bazı hassas noktalarını, anneleri-bacıları gibi evlenmeleri yasak olan akrabalarına benzetirlerse bu boşanma sebebi sayılırdı. Evs (RA) de eşine, "Sen bana anamın sırtı gibisin" diyerek aralarındaki akdini sona erdirmek istedi.

İşte bu olaya muhatap olan Hz. Havle, soluğu Hz. Peygamber’in (SAV) yanında aldı. Hz. Havle tepkiliydi. Hz. Havle yorgundu. Hz. Havle bezgindi. Hz. Havle mağdurdu. Hz. Havle çaresizdi. Çareyi Hz. Peygamber’de (SAV) bulacaktı.

Havle (RA), Peygamber’in (SAV) evine geldi. Efendimiz (SAV) dinliyordu. İsyan edercesine kocasını, Peygamberimize şikáyet etmeye başladı. Şöyle diyordu: "Ey Allah’ın elçisi! Evs, benim malımı-mülkümü yedi. Gençliğimi tüketti. Onun için çocuklar doğurdum. Şimdi ise yaşlandım. Çocuk doğuramaz hale geldim. O da zihar yaparak beni boşadı. Beni ortada bıraktı. Ya Rabbi, halimi sana arz ediyorum. Bu halimi sana şikáyet ediyorum."

Havle’yi büyük bir dikkat ve saygıyla dinleyen Hz. Peygamber (SAV) bir an duraksadı. Sonra, "Bu tür boşamalarla ilgili Rabbimden bana herhangi bir ölçü gelmiş değildir" cevabını verdi. Çünkü O (SAV), Yüce Allah’tan vahiy gelmedikçe kendi heva ve arzusuna göre konuşmazdı. Yüce Allah’ın kendisine müsaade ettiği konular hariç, mutlaka vahiy beklerdi.

Ama çok geçmeden Yüce Rabbimiz, "Halimi sana iletiyorum" diyen bu mağdur kadının yakarışına cevap verdi. Ötelerden, ötelerin de ötesinden cevap geliyordu. Yüce Allah’ın, "Senin sesini, yakarışını, isyanını duydum. Yalnız değilsin, sözün duyulmuştur, gökte yankılanmıştır Havle! Arzu ettiğin konuda sana cevap verilecek ve sen rahatlayacaksın" anlamında ayeti inecektir.

Yüce Rabbimiz, Havle’ye cevap veriyordu. Öylesine bir cevap ki Medine’de yankılanmadık, konuşulmadık ne sokak ne ev bırakacaktı. Günlerce her mekánda Havle’nin yakarışına verilen cevap konuşulacaktı. Havle gibi mazlum ve mağdur bütün kadınlar, bir anlamda "erkeği cezalandıran" bu ayetleri gururla okuyacaklar.

Yüce Allah, karısını bu şekilde boşamak isteyen erkeğe bu işin çirkin olduğunu ilettikten sonra, ya köle azadı, ya iki ay üst üste oruç veya 60 fakiri doyurma cezası verecektir. Eşine dönmenin bedeli olarak. Tekrar eşine yaklaşmak istersen bunu ödeyeceksin. Kadın değil, erkek bunu ödeyecek. Çünkü kadın mağdur oluyordu. Rabbimiz, mağdurun yanında, mazlumun yanında.

"Mücadele" Suresi’nin ilk ayetleri indiğinde yüzü sevincinden ay gibi parlayan Peygamberimiz (SAV), Havle’yi çağıracak ve "Seni müjdelerim Havle! Allah senin sesini duymuştur" dedikten sonra ilk ayeti okuyacaktır: "Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikáyette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah sizin konuşmanızı işitir. Çünkü Allah işitendir, bilendir." (Mücadele 58, 1)

Hz. Havle bugün bile horlanmış, zorlanmış, terk edilmiş, önemsenmemiş, gençliğinden sonra kenara itilmiş bütün kadınların ortak isyanı olmuştur. Sembol olmuştur. Önemsenmediklerini zanneden kadınlara, "Hayır, Rabbiniz sizi önemsiyor. Rabbiniz sizin adınıza zulmeden erkeğe dünyada cezalar getirdiği gibi ahirette de hesap soracak". Üzülmeyin, sesinizi Rabbiniz duyuyor, halinizi görüyor cevabıdır Mücadele Suresi.

* * *

Yıllar geçer. İki büklüm bir kadın Medine çarşısında Hz. Ömer’in önüne geçer. Bir şey sorar. Uzun boylu Hz. Ömer eğilir, diz çöker. Ellerini kadının omzuna koyar. Söyle nine der. Kadın dakikalarca konuşur, Hz. Ömer dinler. Medine’nin lider kadrosu ise hayret içindedir. Bu ihtiyar nineye bu kadar zaman feda edilir mi(!). Nihayet kadın anlatacağını anlatır ve gider. Hz. Ömer doğrulur.

Orada bulunanlardan biri, "Ey müminlerin emiri! Şu Kureyş’in liderlerini şu nine için o kadar bekletmeye değer miydi" diye sorunca Hz. Ömer hışımla döner. Herkesin duyacağı bir ses tonuyla: "Ne diyorsun! Yazık sana. Bu kadın Havle’dir. Allah (CC) yedi gök ötesinden onu duydu, hakkında ayet indirdi de Ömer mi onu dinlemeyecek. VAllahi bütün bir gün beni tutsaydı, öylesine duracaktım. Problemini halletmeden gitmeyecektim."
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Zıhar Ne Demektir Zıharın Cezası
« Yanıtla #2 : 26 Ocak 2008, 23:42:44 »
Zıhar


--------------------------------------------------------------------------------
Bir kimse karısının tamamını veya onun yarısı gibi bir payını veya tümüne delâlet edecek bir uzvunu, kendisine ebedî olarak haram bulunan anne ve kız kardeş gibi bir kadının tamamına veya bakması haram olan bir uzvuna benzetirse, bu “zıhar” olur. Karısına şöyle demesi gibi: "Sen bana anam gibisin, sen bana anamın arkası gibisin, senin boynun annemin arkası gibidir." Bu şekilde söz söyleyen mükellef bir Müslüman üzerine kefaret gerekir ki, bu kefareti yerine getirmeden karısı ile ilişki kurması helâl olmaz. Böyle söylemekle yalan konuşmuş ve helâl olan bir şeyi haram göstermiş olur.
Zıhar kefaretinin sebebi, helâl olan bir bedeni veya bir organı, haram olan bir bedene veya organa benzetmek ve sonra da cinsel ilişki kurmayı istemektir. Zıhar kefareti aynen oruç kefareti gibidir. (Büyük İslam İlmihali – Ömer Nasûhi Bilmen)

ZIHAR Konusuyla İlgili Âyet ve Hadisler :

Ahzab Sûresi 4. Ayet: Allah bir adamın içinde iki kalp yapmamıştır. Kendilerinden zıhar yaptığınız eşlerinizi anneleriniz yerine koymamıştır. Evlatlıklarınızı da oğullarınız yerine koymamıştır. Bunlar sizin ağzınızda lafınızdır. Allah ise gerçeği söylüyor ve doğru yolu gösteriyor.

Mücadele Sûresi 2. Ayet: İçinizden zıhar ile (sen, bana anamın sırtı gibisin, demekle) kadınlarından ayrılmaya kalkışan kimseler bilmelidirler ki, o kadınlar onların anaları değildir. Anaları ancak onları doğuranlardır. Üstelik onlar gerçekten pek çirkin ve asılsız bir söz söylüyorlar. Bununla birlikte Allah'ın affının ve mağfiretinin çok olduğunda da kuşku yoktur..

Mücadele Sûresi 3. Ayet: Kadınlarından zıhar ile ayrılmağa kalkıp da sonra dediklerini geri alacak olanların, ikisi ilişkide bulunmadan önce bir köle azat etmeleri gerekir. İşte siz bununla öğütleniyorsunuz. Allah her ne yaparsanız haberdardır.

ZIHÂR
Seleme İbnu Sahr el-Beyazi radıyAllahu anh anlatıyor: "Ben, bir başkasında rastlanmayacak derecede kadın mevzuunda zaafı olan (ve şiddetli ihtiyaç duyan) bir kimseydim. Ramazan ayı girince (tahammül edemeyip oruçlu iken) hanıma temas ediveririm diye korktum. Ve Ramazan boyu devam edecek bir zıharda bulundum. Bir gece o bana hizmet ederken, onun bazı yerleri açıldı. Kendimi tutamayıp temasta bulundum. Sabah olunca yakınlarıma gidip durumu haber verdim. Ve, "Benimle Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'a gelin (durumumu sorayım)" dedim.
"VAllahi hayır! Gelmeyiz!" dediler.
Resûlullah'a tek başıma gittim, durumu haber verdim.
"Yani sen böyle mi yaptın ey Seleme?" buyurdular.
Ben: "Evet, ben öyle yaptım! Evet ben öyle yaptım. Ancak Allah'ın emri karşısında sabırlıyım, Allah size her ne göstermişse onu bana hükmedin!" dedim. "Bir köle azat et!" emrettiler. Ben: "Sizi hak peygamber olarak gönderen Zât-ı Zülcelâl'e yemin olsun şundan başka rakabem yok" deyip rakabeme elimle şaplattım." "Öyleyse peş peşe iki ay oruç tutacaksın!" buyurdular. Ben: "Ama ben bu günahı oruç yüzünden işledim, (dayanamam)!" dedim. "Öyleyse buyurdular, altmış fakire bir vask kuru hurma taksim et!"
"Seni hak peygamber gönderen Zât-ı Zülcelâl'e yemin olsun (ben ve hanım, her) ikimiz aç ve yiyeceksiz olarak geceyi geçirdik" dedim. (Aleyhissalatu vesselam bu sözüm üzerine):
"Beni Zureyk'in sadaka mallarına bakan memura git, o miktar (hurma)ı sana versin, sen altmış fakire yedir. Geri kalan bakiyeyi de sen ve iyâliniz yeyin!" buyurdular. Ben kavmime döndüm. Onlara: "Sizden zorluk ve bed fikir gördüm. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'da ise genişlik ve güzel fikir buldum. Bana sadakanızdan verilmesini emretti!" dedim."
(KÜTÜB-İ SİTTE/4070)

Ebu Davud'un bir diğer rivayetinde şöyle denir: "Cemile, Evs İbnu's-Sâmit radıyAllahu anhüma'nın nikahı altında idi. Evs ise, kendisinde kadına karşı şiddetli istek bulunan birisi idi. Bu duygusu şiddet peyda edince (nefsini frenlemek maksadıyla) hanımına zıharda bulundu. Bunun üzerine, Allah Teâla Hazretleri, onun hakkında kefâret-i zıhâr(la ilgili ayet)i inzal buyurdu." (KÜTÜB-İ SİTTE/4071)

 
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Zıhar Ne Demektir Zıharın Cezası
« Yanıtla #3 : 26 Ocak 2008, 23:50:05 »

ZIHAR
Kadınlara zıhar edip sonra söylediklerine dönenler karılarıyla temastan önce bir köleyi hürriyete kavuşturmalıdırlar. Size öğütlenen budur. Allah yaptıklarınızı haber almaktadır. Buna imkan bulamayan temaslarından önce aralıksız olarak iki ay oruç tutmalıdır. Buna da gücü yetmeyen altmış fakiri doyurmalıdır. Allah'a ve elçisine inanmanız için bu hükümler konmuştur. Bunlar Allah'ın sınırlardır. Kafirler için acı bir azap vardır." (58/ 2-4).

Avradım anam olsun diyenlere Kur'an'ın cevabı böyle

. Bu cevap onların tutumlarını onaylayan bir cevap değil, tam tersine bu tutumlarının sonucu olarak onlara çeşitli müeyyideler getiren bir cevap.

Bu gelenek (zıhar geleneği), bugün bu haliyle tarihe karışmış durumda. Yeryüzünün herhangi bir yerinde uygulaması yok. Kur'an'ın yukarıdaki emirleriyle tamamen yasaklanmış, uygulayanlara da yukarıdaki yaptırımlar getirilmiş.

Bu gelenek tarihin çöplüğüne atılmış ama, günümüzde dünyanın başka bölgelerinde var mı bilmiyoruz ama Türkiye'de bu ifade tersinden yeniden kurularak ihya edilmiş halde. Kültürlü- kültürsüz birçok Anadolu yiğidinin ağzından düşmüyor.

Cahiliye Araplarının " avradım anam olsu"n anlamında kullandıkları ve zıhar diye isimlendirilen bu söz, bugün "anam avradım olsun" şeklinde dillerimizde dolaşıyor. Bu ifadeyi, hem bir yemin olarak kullanıyoruz, hem de "sözün gelişi olarak, veya espri kabilinden.

"Avradım anam olsun" anlamına gelen söz, Kur'an tarafından "çirkin bir söz" olarak kabul edilerek cezalandırılmış. Acaba "ana, avrat" olunca bu sözün herhangi bir müeyyidesi yok mudur? Veya bu söz bir yemin olarak kullanılsa da uygun bir söz müdür? "Avradının anası olması" ile, "anasının avradı olması" arasında ne fark vardır? Birisinin cahiliye Araplarının bir geleneği, diğerinin günümüz cahiliyesinin geleneği olmasının dışında ne fark vardır. Cahiliye Araplarınca söylenen bir söz, "çirkin bir söz" oluyorken, o sözün bir benzeri, günümüz cahiliyesince söylendiği zaman, niçin "çirkin bir söz" olarak kabul edilmiyor. Sözün çirkinliğini, helalliğini, haramlığını zaman değiştiriyor mu? Yoksa "zaman aşımı" denilen şey bu sözü de "meşru bir söz" durumuna mı getirmiş?

Toplum olarak, dilimize geleni konuşmakla ünlüyüz. Bu yüzden nice "devlet büyüğümüzün" başı yanmıştır da biz dilimize geleni söylemekten vaz geçmemişizdir. Söylediğimiz sözlerin hangi anlama geldiğini veya hangi anlama gelmediğini ölçüp tartma gibi bir alışkanlığımız yok. Sözümüz kalp mi kırar, kafa mı yarar, pek düşünmeyiz. Bu sözleri inançlarımızla ilgili olup olmaması da pek farketmiyor.

"Anam avradım olsun ki şu işi yapmam" diyoruz veya "şu işi yaparsam anam avradım olsun" diyoruz. Bunu çok zaman bir yemin ve söz verme anlamında kullanıyoruz. Bu sözü böyle uluorta kullanıyoruz da acaba, sözün gerisini getiriyor muyuz? "Yaparsam anam avradım olsun" dediğimiz şeyi yaptığımızda, gerçekten "anamız avradımız oluyor mu? Sözümüzü yediğimiz zaman, (benim gözlemlerim, bu sözler genellikle yeniyor) hangi müeyyideyi uyguluyoruz. Dilin yalama olması veya uluorta konuşmuş olmak, acaba konuşanı sorumluluktan kurtarıyor mu?

"Avradın, ana olması"nın, köleyi, hürriyete kavuşturmak, üst üste altmış gün oruç tutmak, veya altmış fakiri doyurmak gibi müeyyideleri varken, üstelik bu söz çirkin bir söz olarak kabul edilirken ve "avradın ana olmadığı" vurgulanırken, "avradın, ana olması" durumunda, dilin yalama olması söyleyeni kurtaracak mıdır. O insan herhangi bir müeyyide (yaptırım) ile karşı karşıya kalmayacak mıdır? En önemlisi de, bu sözü söyleyenin, içinde bir pişmanlık duyup duymadığı, bu sözü "çirkin bir söz" olarak kabul edip etmediğidir. "Anam avradım olsun" sözü, elbette yanlış tek geleneğimiz, yanlış olarak telleffuz ettiğimiz tek sözümüz değil. Böyle nice yanlışlarla iç içe yaşıyoruz da kılımız bile kıpırdamıyor.

Bu ifade karşısındaki tutumumuz, bizim kendimize ve değerlerimize nasıl baktığımızın ipuçlarını verecektir. Kendimizi bir muhasebeye çekelim, konuştuğumuz, sözcüklerin veya kavramların kaçının anlamını bilerek konuşuyoruz. En önemlisi de söylediğimiz sözlerin ne kadar peşinde olduğumuzdur, konuştuklarımız, yaşadıklarımızla ve inandıklarımızla ne kadar örtüşmektedir. Sözlerimiz ayrı bir kültürün, amellerimiz ayrı bir kültürün, tezahürüyse biz kendimizi ne ile isimlendiririz söyler misiniz?

Zıhar konusu ayrıca, ağzımızdan çıkan sözlerin, "laf olsun" "şaka olsun" için söylemiş de olsak bize bir sorumluluk getirdiği, bu sorumluluğun da mutlaka bir bedeli olduğunu hatırlatan ilginç bir örnektir. Özellikle hem dilin, hem de kelimelerin yalama olduğu günümüz için bu örnek çok daha anlamlıdır. Elbette anlayana.
« Son Düzenleme: 27 Ocak 2008, 00:06:02 Gönderen: müteallim »
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik