Gönderen Konu: Mimarcılık ve Şehircilik Faciası  (Okunma sayısı 4464 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı 33.yıldız

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 343
Mimarcılık ve Şehircilik Faciası
« : 30 Ekim 2009, 11:38:15 »

Ülkemizde mimarlık ve şehircilik konusunda korkunç bir yozlaşma, çirkinlik, yabancılaşma, kalitesizlik görülüyor.

Bu yozlaşmadan Müslümanlar da paylarını almıştır. Son kırk yılda kırk bin yeni cami yaptırıldı. Bunların sanırım kırkı güzel ve sanatlı oldu, geriye kalan 39 bin 960'ı sanatsız ve çirkin.

Bu yozlaşmanın bazı sebepleri nelerdir?

1. 1928'den öncesini okuyamayan köksüz, millî kültür ve kimliğinden kopmuş yepyeni bir toplum oluşturmak istediler, ortaya korkunç bir ucube çıktı.

2. Millî ve geleneksel olan her şeyi gericilik, karanlık, çağ dışı ilan ettiler.

3. Geleceğin mimarlarını yetiştiren fakülte ve yüksek okullarda uzun yıllar boyunca cami mimarîsi dersleri vermediler.

4. Bizim millî kültürümüzde ev yuvadır, onu mal haline getirdiler.

5. Gençliğe okullarda, bilhassa liselerde, hayata yansıyan güçlü bir estetik ve sanat kültürü veremediler. Beton çirkinliklerden rahatsız olmayan duyarsız yeni nesiller yetiştirdiler.

6. Sahillerimizi, yaylalarımızı, kırsal kesimi iğrenç beton binalarla, sanatsız, güzelliksiz yazlıklarla doldurdular.

7. Maziden kalan mimarlık mirasını gereği gibi koruyamadılar.

İstanbul Taksim'de göze hoş görünen bir topçu kışlası vardı, yıktılar yerine park yaptılar.

Karaköy'de Sultan Abdülhamid'in baş mimarı Raimondo D'Aranco'nun yaptığı arnuvo üslubunda güzel bir cami vardı. Hiç lüzumu olmadığı halde yıktılar.

Cağaloğlu'nda Hadım Hasan Paşa medresesi uzun yıllardan beri bir harabe halinde duruyor. Bu harabe kültür anlayışımızın simgesidir.

Yenilikçiler, çağdaşlar, uygarlar Boğaziçi'nin Kuruçeşme sahillerine muazzam bir kömür deposu yapmışlardı.

Tophane Salıpazarı sahilinde dev gümrük antrepoları var.

Eminönü'nden Çamlıca'ya bakınız. O güzelim yerleri ne hale getirmişler.

Cibali'den Ayvansaray'a kadar Haliç ana caddesinde yürüyünüz, binaların yüzde doksanı (hattâ daha fazlası) bakımsız. Terk edilmiş binalar, çökmüş binalar, viraneler, sanki o bölge korkunç bir savaştan çıkmış gibi... Felaket, rezalet, kepazelik...

Ayvansaray'da sahilden, yukarıdaki MimarSinan yapısı İvaz Efendi Camii'ne doğru yürüyünüz. Çöplükler, gecekondular, yıkık evler göreceksiniz. Bakımsızlık, ihmal, hıyanet, felaket, skandal...

İstanbul'un nüfusunu bir milyondan (varoşlarıyla birlikte) 20 milyona çıkarttılar, bu güzelim şehri bir "Beton Büyük Sahrası" haline getirdiler.

Mimarlık konusunda bazı Türk ve İslâm ülkelerinden, şehirlerinden ders almalıyız.

Mimarlığın babası Romalı Vitruvius bir yapıda üç özellik olması gerekir diyor. Birincisi sağlamlık, ikincisi hangi amaç için yapıldıysa ona uygunluk, üçüncüsü de güzellik.

Güzel olmayan bir bina iyi bir bina değildir.

Osmanlı devleti, batışına yakın bir Sultanahmet hapishanesi (Dersaadet Ceza Tevkifhanesi) yapmıştır, bir mimarlık şaheseridir. Şu anda dünya çapında beş yıldızlı bir otel olarak hizmet veriyor.

Cumhuriyet devrinde Sağmalcılara dev ceza evi yapıldı, boşaltıldıktan sonra yıkıldı. Hiçbir mimarlık ve sanat değeri yoktu.

Geçenlerde Azerbaycan'ın mimarlıkta, lisanda, sanatta, musikide bizden üstün olduğundan bahs etmiştim. Orada, Sovyetler Birliği zamanında bile güzel binalar yapılmış. Özbekistan'da, Kazakistan'da, Türkmenistan'da ve diğer Ortaasya ülkelerinde çok güzel yeni binalar, şehirler, caddeler, yollar, meydanlar var. Bazı İslâm ülkeleri de mimarlık bakımından bize örnek olabilir.

Şu anda yeni binalarımıza güzellik katamıyoruz.

Bizim bir millî bahçe kültürümüz ve sanatımız vardı, bitti. Bahçesiz, çiçeksiz, gülsüz, lâlesiz, yeşilliksiz, havuzsuz; hanımelisiz, şebboysuz, mevsimindeki salkım salkım üzümleri sarkan asmasız, nar ağacı olmayan bahçesiz bir hayat ne kadar kuru, ne kadar eksik ve boştur.

Yeşilliksiz bir İstanbul... Yeterli parklara, korulara, bahçelere sahip olmayan, binalarının suratları gülmeyen, ağzı burnu düzgün olmayan dev şehir ne kadar çirkin...

İyi ki, atalarımız bu şehre büyük camiler yapmışlar. Kubbeler ve minareler olmasa bu şehrin bize ait olduğunu nasıl isbat edeceğiz?

Acaba bundan sonra, mimarlık, şehircilik, ev, cadde, sokak, meydan, park, yeşillik konusunda düzelmemiz mümkün müdür?

İnsanlarımızın kaçta kaçı çirkinliklerden rahatsız oluyor?

Ülke gündeminde mimarlık, şehircilik, bahçe güzellik maddeleri var mı?

Meskenlerimize mal gözüyle değil, yuva olarak bakmadıkça nasıl adam olacağız?


m.şevked eygi
Ortak paydamız, İbrahimi dinler değil! EHLİ SÜNNET, EHLİ SÜNNET...

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Ynt: Mimarcılık ve Şehircilik Faciası
« Yanıtla #1 : 30 Ekim 2009, 11:48:32 »
Hep söylerim,eski eserler dışında kalanları (İstanbul'u) yıkıp yeniden yapmak lazım  e45))
« Son Düzenleme: 30 Ekim 2009, 11:50:10 Gönderen: Tuğra »
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Hâsıl-ı Kelam

  • Moderatör
  • yazar
  • *****
  • İleti: 678
Ynt: Mimarcılık ve Şehircilik Faciası
« Yanıtla #2 : 03 Aralık 2009, 01:20:06 »
Hep söylerim,eski eserler dışında kalanları (İstanbul'u) yıkıp yeniden yapmak lazım  e45))

Besim Tibuk'u hatırlattınız bana.Bir ara öyle bir lider vardı.Liberal demokrat parti başkanı.Biz iktidara gelince Ankara'daki binaları yerle bir edeceğiz yeniden inşa edeceğiz diyordu.
Nefsinle değil, kalbinle düşün ve karar ver!