Gönderen Konu: İhlasın elzemliği ve Riyanın zemmi [24 Mart 2008]  (Okunma sayısı 11969 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı SadakatNet

  • Administrator
  • araştırmacı
  • *****
  • İleti: 298
    • http://www.sadakat.net



 
Hafta:    22


Mevzu: İhlas'ın elzemliği- Riyanın zemmi


Araştırmalarınızı bekliyoruz..


(Araştırma yapmak demek bildiklerimizi aktarmak demek değil, bu mevzu hakkında elimizdeki mevcut kitaplardan iktibas yapmak demektir. Her üyemizden bir iktibas yapmasını istirham ediyoruz.)
Sadakat Yönetim Kurulu

Çevrimdışı Asfa

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1318
  • Yoℓα giя£η ∂aяa ∂üşмez...
Ynt: İhlasın elzemliği ve Riyanın zemmi [24 Mart 2008]
« Yanıtla #1 : 23 Mart 2008, 22:31:31 »
Riya´nın Zemmi

Riya haramdır. Riyakâr, Allah katında sevilmeyen kişidir. Bu hususa âyetler, hadîsler ve eserler şehadet etmektedir.

Ayetler

Şu ibadet edenlerin vay haline ki onlar salâtlarndan gaflet ederler.(Maun/4-6)

Tuzak kuranlara gelince, onlara şiddetli bir azap vardır ve onların tuzağı bozulacaktır.
(Fatır/10) Mücahid ´Bunlar riyakârlardır´ demiştir.

´Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz´ derler.(İnsan/9)

Allah Teâlâ, Allah´ın vechinden (zatından) başka her iradeyi kendilerinden nefyetmek suretiyle muhlisleri överek şöyle buyurmuştur:

Kim rabbine kavuşmayı arzu ediyorsa, salih bir amel işlesin ve rabbine (yaptığı) ibâdete hiç kimseyi ortak etmesin.(Kehf/110) Hadîsler

Bir kişi ´Ey Allah´ın Resûlü! Kurtuluş nerededir?´ diye sorunca Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Kulun, Allah´a ibâdet edip onunla halkın (iltifatını) istememesindedir.

İhlas bölümünde bahsettiğimiz gibi, Ebu Hüreyre´nin rivayet ettiği ve Allah yolunda öldürülen, malını sadaka veren ve Allah´ın Kitabı´nı okuyan üç kimsenin hakkında vârid olan hadîste Hz. Peygamber şöyle demiştir:

Allah onların her birine ´Yalan söyledin. Sen beni değil, aksine filân adam cömerttir denilsin diye bunu yaptın! Yalan söyledin! Falan kahramandır denilsin istedin. Yalan söyledin. Maksadın filân Kur´an okur dedirtmekti.

Böylece Hz. Peygamber (s.a) onların sevap kazanmadıklarını ve riyakârlıklarının amellerini yakan yegâne sebep olduğunu haber vermiştir.27

İbn Ömer, Hz. Peygamber´in şöyle dediğini rivayet eder:
Kim (amelini) gösterir, riyakârlık yaparsa Allah da onun rezaletini kıyamette gösterir. Amelini ikram edilsin diye duyuranın, Allah da kabâhatini ifşâ eder.28

Allah Teâlâ meleklerine ´Bu adam ameliyle beni kasdetmedi. Bu bakımdan onu Siccîn´e koyun!´ buyurur.29

Sizin için en fazla korktuğum şey gizli şirktir.

Ashab ´Ey Allah´ın Rasûlü! Gizli şirk nedir?´ dedi. Hz. Peygamber şöyle cevap verdi:
Riyadır. Çünkü Allah (c.c) kıyamet gününde kullara amellerin karşılığını verdiği zaman, onlara ´Dünyada kendile-rine riyakârlık yaptıklarınızın yanına gidin! Bakın acaba onların yanında bir mükâfat görebilir misiniz?´ diyecek!30

Hz. Peygamber şöyle buyurur:

-Hüzün kuyusunun şerrinden Allah´a sığınınız!

-Ya Rasûlullah! Bu ´hüzün kuyusu´ nedir?

-Cehennemde riyakâr hafızlar için hazırlanmış bir deredir.31

Bir kudsî hadîste şöyle denir:

Kim ibadetinde başkasını bana ortak yaparsa, o ibâdetin tamamı onundur. Ben o amelden uzağım. Ben şirk husu-sunda müstağnilerin en müstağnisiyim.32

Hz. İsa (a.s) şöyle demiştir: ´Biriniz oruç tuttuğunda başını ve sakalını yağlayıp dudaklarını temizlesin ki halk onun oruçlu olduğunu bilmesin! Sağ eliyle verdiğini sol elinden gizlesin. Namaz kıldığında kapısının perdesini örtsün. Çünkü Allah rızkı taksim buyurduğu gibi güzel nâm ve nişanı da taksim buyurmuştur´.
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

İçinde zerre kadar riya bulunan bir ameli Allah Teâlâ kabul etmez.33
Hz. Ömer (r.a) Muaz b. Cebel´in ağladığını görünce ´Seni ağlatan nedir?? diye sordu. Muaz ´Bu kabrin sahibinden (Hz. Peygamber´den) dinlediğim şu hadîs beni ağlattı:
Muhakkak ki riyanın en azı dahi şirktir´.34

Sizin için en fazla korktuğum şey riya ile gizli şirktir.35 Gizli şehvet de riyanın yanlışlıkları ile inceliklerine dönüşür.

Arşın gölgesinden başka gölgenin olmadığı bir günde, ancak sağ eliyle verdiği sadakayı sol elinden gizleyen bir kişi durur.36

Gizli yapılan amel, açıkça yapılan amelden yetmiş derece üstündür.37

Riyakâra, kıyamette ´Ey fâcir! Ey hileci! Ey riyakâr! Senin amelin boşa gitti. Ecrin yanıp kül oldu. Git, kime amel ediyor idiysen ondan ecrini ve mükâfatını al´ denir.38

Şeddad b. Evs39 şöyle anlatıyor: Hz. Peygamberi ağlarken gördüm. ´Seni ağlatan nedir, ya RasûlAllah?´ dedim, Şöyle buyurdu: ´Ümmetim için şirkten korktum. Onlar ne puta, ne güneşe, ne aya, ne taşa tapmazlar. Fakat amelleriyle riya (gösteriş) yaparlar!´40

Allah (c.c.) yeri yarattığında yer, üstündeki mahlûklarla beraber sallandı. Bunun için dağları yarattı. Onları yer için kazık yaptı. Melekler ´Rabbimiz dağlardan daha şiddetli bir mahlûk yaratmadı´ deyince bu sefer demiri yarattı. Demire dağları parçalattı. Sonra ateşi yarattı. Ateş demiri eritti. Sonra Allah Teâlâ ateşi söndürme emrini suya verdi. Rüzgâra emretti. Suyu bulandırdı. Bunun üzerine melekler ihtilâfa düşerek ´Ey rabbimiz! Mahlûkatın hangisini daha kuvvetli yarattın?´ diye sordular. Allah Teâlâ ´Ademoğlu bir sadaka verip sağ eliyle verdiği sadakayı sol elinden gizlediği zaman, onun kalbinden daha şiddetli bir mahlûk yaratmadım. Evet! Bu yarattığımın en kuvvetlisidir´ dedi.41
Abdullah b. Mübarek senedli olarak şöyle rivayet ediyor. Bir kişi, Muaz b. Cebel´e ´Hz. Peygamber´den dinlediğin bir hadîs-i şerîfî bize nakleder misin?´ dedi. Bunun üzerine Muaz (r.a) hüngür hüngür ağladı. Hatta susmayacağını sandım. Sonra sustu, de-vam ederek dedi: Hz. Peygamber bana ´Ey Muaz!´ dedi. ´Buyur! Anam babam sana fedâ olsun ya Rasûlullah!´ dedim. O zaman şöyle buyurdu:

Söyleyeceğimi ezberlersen sana fayda verir. Eğer unutursan kıyamette Allah katında delilin olmaz. Ey Muaz! Allah Teâlâ, yer ve gökleri yaratmadan önce yedi melek yarattı. Sonra gökleri yarattı. Yedi göğün herbiri için bir melek vazifelendirdi. O meleği orada kapıcı yaptı. O gökleri, büyüklük yönünden oldukça yüceltti. Hafaza melekleri, sabahtan akşama kadar ibâdet ve taatta bulunan kulun amellerini göklere yükseltirler. Dünyamıza en yakın göğe varıncaya kadar, o amelin, güneşin ışığı gibi bir ışığı olur. Oraya varıncaya kadar hafaza melekleri temizler ve çoğaltır. Gök kapıcısı melek, hafaza meleğine ´Bu ameli götürüp sahibi-nin yüzüne vurun! Ben gıybetleri tesbit eden meleğim. Halkın gıybetini yapanın amelinin benden geçip başka bir meleğe varmasına asla müsamaha etmem! Rabbim bana böyle emir buyurmuştur´ der.

Sonra hafaza meleği, kulun salih olan bir amelini getirir. (O meleğin yanından geçirir). O ameli ikinci göğe ulaştırıncaya kadar temizler ve çoğaltır. İkinci göğün bekçisi ´Durun! Bu ameli, sahibinin yüzüne vurun! O bu amelle dünya malını kasdetti. Rabbim bana onun amelinin benden geçip başka bir meleğe varmasına müsaade etmememi emretti. Çünkü o, meclislerde insanlara karşı böbürlenirdi´ der.

Hafaza melekleri, kulun nûrunu saçan, oruç ve sadakadan mürekkeb olan amellerini yükseltip götürürler. Hem de kendilerini hayrette bıraktığı halde üçüncü göğe kadar götürürler. Burada üçüncü göğün bekçisi olan melek ´Durun ve bu ameli sahibinin yüzüne vurun! Ben kibir ve gurura bakan meleğim! "Rabbim bana şu emri vermiştir: Onun amelinin senden geçip başkasına varmasına fırsat verme! Çünkü o, meclislerde, halka karşı kibir ve azamet taslardı" buyurmuştur´.

Hafaza melekleri, kulun, parlak yıldız gibi parlayan ve ses veren tesbih, namaz, hac ve umreden oluşan amelini dördüncü göğe kadar götürürler. Orada bekçi bulunan melek ´Durun! Bu ameli, sahibinin sırtına ve karnına vurun! Ben ucub´u kaydeden meleğim. Rabbim, bu kişinin amelinin benden geçip başkasına varmasına engel olmamı emretti! Zira o, ibâdet yaptığında, ameline ucub ve kibir sokardı!´ der.

Hafaza melekleri, kulun amelini dâmada takdim edilen ge-lin gibi süsleyerek beşinci göğe götürürler. O semanın meleği ´Durun! Bu ameli sahibinin yüzüne vurun! Onun omuzuna yükleyin. Ben hasedi kaydeden meleğim. Bu kimse insanları kıskanırdı. Kim onun yaptığını yaparsa, kim fazla ibâdete sarılırsa, onları kıskanır, aleyhlerinde bulunurdu. Bu bakımdan rabbim bana, onun amelinin beni geçip başkasına gitmesine engel olmamı emretti!´ der.

Hafaza melekleri kulun namaz, zekât, hac, umre ve oruç(tan ibaret olan) amelini altıncı göğe götürürler. Oranın bekçisi olan melek ´Onu durdurun, bu ameli sahibinin yüzüne vurun! Çünkü o, Allah´ın kullarından hiçbir kimseye merhamet etmezdi. Belâya uğrayan, zarar gören kimselerin haline acımazdı. Hatta belaya uğramalarına sevinirdi! Ben ise rahmet meleğiyim. Amelinin yanımdan geçmemesini rabbim bana emretti!´ der. Hafaza melekleri, kulun namaz, oruç, sadaka, zekât, faydalı çalışma ve takvasını gök gürültüsü gibi bir gürültü ve güneşin ışığı gibi bir ışığı olduğu halde, beraberinde üç bin melekle yedinci semaya götürürler. Oranın bekçisi olan melek, onlara ´Durdurun ve bu ameli sahibinin yüzüne çarpın. Onun âzalarına vurun. Onlarla kalbini kitleyin. Çünkü o, o ameliyle fâkihlerin yanında büyüklük, âlimlerin yanında şöhret ve ülkelere nâm salmak isterdi. Bu bakımdan rabbim onun amelinin benden geçmemesini emretti´der. "Allah için olmayan amel riyadır. Allah (c.c), riyakârların amelini kabul etmez" der´.

Hafaza melekleri kulun namaz, zekât, oruç, hac, umre, güzel ahlâk, sükût ve Allah´ın zikrinden oluşan amelini gök melekleriyle beraber bütün perdeleri geçip Allah´ın huzurunda durdururlar. Hâlisen Allah için yapılan salih ameli hususunda şahidlik ederler.
Allah Teâlâ onlara ´Siz kulumun amelinin koruyucususunuz. Ben ise, onun nefsini murakabe edenim. O, bu ibâdetleriyle beni değil başkasını kasdetti. Bu bakımdan ona lânet olsun´ der. Buna karşılık bütün melekler, bir ağızdan, ´Bizim de lânetimiz onun üzerine olsun!´ derler. Yedi kat gök ile yedi kat yer ve içindekiler, hep beraber ona lânet ederler.
Muaz ´Ey Allah´ın Rasûlü! Sen Allah´ın Rasûlü, ben ise Muaz´ım!´ dedi. Hz. Peygamber buyurdu ki: ´Senin amelinde, her ne kadar eksiklik varsa da bana uy! Ey Muaz! Hamele-i Kur´an´dan olan arkadaşlarının aleyhinde bulunma! Günahlarını onlara değil, kendine yüklet! Onları zemmedip, yermekle nefsini temize çıkarma! Nefsini onlardan yüce görme! Dünya amelini ahiret ameline karıştırma! Meclisinde, halk senin kötü ahlâkından hazer etsin diye gururlanma! Yanında bir kimse varsa, başkasıyla gizlice fiskos yapma. Halka karşı büyüklük taslama ki senden dünya hayrı kesilmesin. Halkın hayâ perdesini yırtma ki kıyamet gününde ateş köpekleri seni yırtmasınlar! Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
Hemen çekip alanlara...( Nâziât/2)

"Ey Muaz! Bunların kim olduğunu bilir misin?" Ben ´Onlar kimlerdir, annem babam sana fedâ olsun ya Rasûlullah?´ dedim. Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

Ey Muaz! Allah kime kolaylaştırırsa onun için kolaydır.

Râvî der ki: ´Bu hadîstekilerin korkusundan Muaz´dan daha fazla Kur´an okuyan görmedim´.

Ashab´ın ve Alimlerin Sözleri

Hz. Ömer, boynunu büken bir kişiyi gördü ve şöyle dedi: ´Ey kişi! Boynunu düzelt! Korku, boyunda değil, kalplerdedir!´
Ebu Umame el-Bahilî, camide, secde halinde ağlayan bir zat gördü ve şöyle dedi: ´Eğer bu durum evinde olsaydı sen sen olurdun!´

Hz. Ali şöyle demiştir: ´Riyakârın üç alâmeti vardır. 1. Yalnız olduğunda tembelleşir, 2. Halk arasında olduğunda pek faal olur, 3. Övüldüğünde fazla ibâdet eder. Kötülendiği zaman ibâdeti azaltır!´

Bir zat, Ubâde b. Sâmit´e ´Ben Allah yolunda, hem Allah´ın rızasını irade ederek, hem de halkın övgüsünü kasdederek, kılıcımla muharebe ederim´ dedi. Ubade ´Senin için hiçbir sevap yoktur!´ dedi. Kişi bunu üç defa tekrarladı. Her defasında, Ubade ´Sana bir sevap yoktur´ dedi. Sonra üçüncüde "Allah ´Ben şirk hu-susunda müstağnilerin en müstağnisiyim´ buyurmuştur" dedi.

Biri Said b. Müseyyeb´e ´Bazılarımız iyilik yapar, övülmeyi ister!´ dedi. Said ´Senden nefret edilmesini ister misin?´ dedi. Kişi ´hayır!´ dedi. Said ´O halde Allah için bir ibâdet yaptığın zaman onu riyadan arındırmaya çalış!´ dedi.

Dahhak şöyle demiştir: "Sakın hiç biriniz, ´Bu Allah´ın, bu da senin içindir´ ´Bu Allah için bu da sılayı rahim içindir´ demesin! Çünkü Allah Teâlâ´nın şeriki yoktur".

Hz. Ömer, kamçı ile bir kişiyi dövdü. Sonra ona ´Benden kısas al!´ dedi. Adam ´Hayır! Senden kısas almam! Onu Allah ve senin için bırakıyorum ve kısas almaktan vazgeçiyorum´ dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer kendisine ´Sen bana birşey yapmadın. Ya beni bağışla, ben de senin iyiliğini bilip takdir edeyim veya sadece Allah için bırak´ dedi. Kişi ´O halde, sadece Allah için bırakıp terkettim´ dedi. Hz. Ömer "O zaman ne güzel!´ dedi.

Hasan Basrî şöyle demiştir: ´Bir kavimle (ashabı kastediyor) arkadaşlık yaptım. Onlardan birine hikmet arzolunurdu. Eğer o hikmetle konuşsaydı muhakkak hem kendisine, hem de ar-kadaşlarına fayda verirdi. Fakat şöhret korkusu onu konuşmaktan menederdi. Onlardan biri geçerken yolda eziyet verici birşey gördüğünde şöhret korkusundan onu yoldan süpürmezdi´.
Riyakâr, kıyamet´te dört isimle çağrılır:
1. Ey riyakâr! 2. Ey hilebaz! 3. Ey zarar eden! 4. Ey facir (yalancı)! Git! Kime çalıştınsa ecrini ondan al! Bizim katımızda sana ecir yoktur´ denir.42

Fudayl b. Iyaz şöyle demiştir: ´Öncekiler, yaptıkları ile, şimdikiler ise yapmadıklarıyla riyakârlıkta bulunuyorlar´.

İkrime şöyle demiştir: ´Allah Teâlâ, kuluna, amelinden ötürü vermediğini niyetinden ötürü verir. Çünkü niyette riyâ yoktur´.

Hasan Basrî şöyle demiştir: ´Riyakâr, Allah´ın kaderini mağlup etmek ister. Kötü bir kimse olduğu halde, halkın, kendisi için ´iyi bir kimsedir´ demesini ister. Acaba halk nasıl böyle diyecektir? Oysa rabbinin katında düşüklerin içine girmiş bulunuyor. Bu bakımdan mü´minlerin onu tanımaları gerekir´.

Katade şöyle demiştir: "Kul riyakârlık yaptığında Allah Teâlâ, meleklerine ´Bakın! Kulum benimle istihza ediyor!´ der".

Mâlik b. Dinar şöyle demiştir: ´Kurralar (Kur´an okuyucu-ları/hafızlar) üç sınıftır:

Fudayl b. Iyaz ´Bir riyakâra bakmak isteyen varsa, bana baksın!´ demiştir.
Muhammed b. Mübarek es-Sûrî43 şöyle dedi: İbâdet kisveni gece takın! Çünkü o, senin gündüz takındığın kisvenden daha şereflidir; zira gündüzün kisvesi mahlûklar için, gecenin kisvesi ise Allah Teâlâ içindir´.

Ebu Süleyman şöyle demiştir: ´Ameli korumak, amel yapmaktan daha zordur´.
İbn Mübarek şöyle demiştir: ´Kişi Horasan´da olduğu halde Kâbe´yi ziyaret eder!´ Denildi ki: ´Bu nasıl olur?´ Cevap olarak dedi ki: ´Mekke-i Mükerreme´de mücavir olduğunun bilinmesini ister´.

___________________

27)Müslim
28)Buhârî, Müslim
29)İbn Mübârek
30)İmam Ahmed, Beyhakî
31)Tirmizî
32)İmam Mâlik
33)Irâkî bu şekilde vârid olmadığını söylemektedir.
34)Taberânî
35)Daha önce geçmişti.
36)Müslim, Buhârî
37)Beyhâkî
38)İbn Ebî Dünya
İbrahim b. Edhem şöyle demiştir: ´Şöhret meraklısı hiçbir zaman Allah´ı doğrulamaz!´
39) Adı Şeddad b. Evs b. Sabit b. Münzir el-Hazrecî´dir. Hz. Peygamber´in şâiri Hassan b.. Sabit´in yeğenidir. Künyesi Ebu Yâ´lâ olan bu zat, ashab-dandır. Şam´da vefat etmiştir.
40)İbn Mâce
41)Tirmizî
42)İbn Ebî Dünya, (zayıf bir senedle)
 
İlimsiz ibadetin tadı olmaz!...

Çevrimdışı Asfa

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1318
  • Yoℓα giя£η ∂aяa ∂üşмez...
Ynt: İhlasın elzemliği ve Riyanın zemmi [24 Mart 2008]
« Yanıtla #2 : 23 Mart 2008, 22:39:24 »
Rabbim bizleri riyadan, nefsimizden muhafaza eylesin...
İlimsiz ibadetin tadı olmaz!...

Çevrimdışı turab

  • yazar
  • ****
  • İleti: 608
  • Kefâ bil-mevt vaizan
Ynt: İhlasın elzemliği ve Riyanın zemmi [24 Mart 2008]
« Yanıtla #3 : 24 Mart 2008, 14:58:13 »
ihlas üzerine;


İhlaslılar, insanların önünde ve yeme içme ve giyminde abid görünüpte, yalnız kalınca Allah’ın haramlarını irtikap eden kimselerden değildirler. Nitekim hadiste bu tür insanlardan haber verilmiştir : Size ümmetimden olan bir topluluktan haber vereyim, bunlar kıyamet günü Tihama dağı kadar tertemiz hasenatla gelirler, Allah Teala onların bu iyiliklerini yok eder’. Sahabelerden olan Sevban derki : ''Ey Allah’ın Resulu ne olur bize bunların kim olduklarını açıkla, taki bilmeden onlardan olmayalım’, Allah Resulu (s.a.v) şu cevabı verir : ‘ İyi bilinizki bunlar sizin kardeşleriniz ve sizin cinsinizdendir, sizi gece vaktine daldığınız gibi onlarda gece vaktine dalarlar, ancak onlar öyle bir topluluk ki, Allah’ı haramlarıyla yalnız kaldıklarında, onları irtikap edenler''. (İbn Mace)


Bu yazı da '' İhlasın Önemi '' konusu üzerinde durmak istiyoruz. İhlas meselesi, başka bir ifade ile dinde samimiyet, ferd ve toplumsal hayatta müslümanın kimliğini oluşturan unsurlardan biri olması nedeniyle önem taşımaktadır. Zikredeceğimiz nedenler ihlasın önemini yeterli derecede ortaya koymaktadır. Şöyleki :

• İhlas, kalbi amellerin en önemlilerinden biridir.
• İhlas, amelin kabul için vazgeçilmez şartıdır.
• İhlas, küçük bir ameli bile Allah katında büyütür.
• İhlas, müslümanı şeytanın desiselerinden ve saptıranların fitnesinden koruyan bir sığınaktır.
• İhlasın öneminin anlatılması ve ona teşvik edilmesi, Selefi salihinin üzerinde en çok durduğu bir husustur.
• Birçok müslümanın ihlasdan uzak olması, amellerinin bereketsiz ve başarısız olmasına nedendir.
• İslami davetin riya ile karışması, insanlarda o davetin etkisini ve kıymetini yok etmekte ve nurunu söndürmektedir.

Yazımızda arzedeceğimiz hususların başlıklarını şu şekilde sıralayabiliriz :

1. İhlas Kavramı
2. İhlasın Faydaları
3. Muhlis Olanların Sıfatları
4. İhlası Elde Etmenin Yolları
5. İhlasa Zıt Olan Ameller
6. Selef Alimlerinin İhlasla İlgili Sözleri



1- İhlas Kavramı :
a. Sözlük anlamı : Bir şeyi tasfiye etme, arındırma, izale etme, bir şeyi diğerinden ayırma, bir şeyden kurtulma ve dinde samimi olma gibi anlamlara gelmektedir.

b. Şer’i anlamı : İhlas, Allah’a taatla yaklaşma kasdını, şirkin bütün şaibelerinden soyutlamaktır. (Tezkiyetu’n-Nüfus, s. 13.)

İbn Kayyim bir çok tarifi zikretttikten sonra, '' İhlas, ibadet eylemini, Allah’a has kılmaktır'', tarifini tercih eder.

İhlas şirke zıttır. Çünkü tevhid ancak ihlas sayesinde gerçekleşir. Bu nedenle tevhid kelimesine aynı zamanda ihlas kelimesi de denilmektedir. Ayrıca İhlas suresinin bu ismi alması, surenin Allah’ın sıfatlarına has olmasından kaynaklanmaktadır.

2. İhlasın Faydaları :
İhlasın bir çok faydaları bulunmaktadır. Bunların önemlilerini sırasıyla görelim :
1. Amellerin kabulü : Çünkü Allah katında amellerin kabulü için ön şart olarak görülmüştür. Bu nedenle Kur’an-ı Kerimde buna işaret edilmiştir :

''Halbuki onlara ancak, dini yalnız O'na has kılarak ve hanifler olarak, Allah'a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekat vermeleri emrolunmuştu. Sağlam din de budur''. (Beyyine, 5).

Allah Rasulü (s.a.v.) de bu konuda şöyle buyururlar : ‘' Cenab-ı Hak, ancak rızası gözetilip te sadece onun için yapılan ameli kabul eder'’. (Nesa-i ve Müsned-i Ahmed).

2- Allah’dan yardımın gelmesi : İman ehlinin düşmanlarına karşı galip gelmelerinin ve üzerlerinde hakimiyyet kurmalarının en büyük semelerinden birisi de kullukta Allah’a karşı ihlaslı olmalarıdır. Nitekim Allah Rasulü (s.a.v.): '' Allah Teala bu ümmete içinde bulunan zayıfları, ve onların yaptıkları duaları, namazları ve ihlaslı olmaları nedeniyle yardım eder '' ( Müsned-i Ahmed, Sahih-i İbn Hibban, Sünen-i Beyhaki) derken buna değinmiştir.

Dolayısıyla Selefi salih, düşmanlarına karşı galip geldilerse, ancak sahip oldukları iman kuvveti, nefislerinin temizliği, kalplerinin ihlaslılğı sebebiyle, inandıkları şeyleri yaşamakla, hareket ve tavırlarını bu inanca göre düzenlemeleri nedeniyle galip gelmişlerdir. Ancak hasta kalbin gayesi de illetli ise, tamakarlıklarla doluysa, elbetteki bu yardımın önünde bir engel teşkil edecek, işte bu engeli kaldırmak için de, Cenab-ı Hakk, müslümanların saffındaki bozuklukları kevni bir kanunu olarak imtihan süzgecinden gecirecek sözkonusu saffı temizleyecektir. Bu tasfiye amelyesine Kur’anda : '‘Allah müminleri şu bulunduğunuz durumda bırakacak değildir, sonunda murdarı temizden ayıracaktır'’ (Al-i İmran, 179) ayeti kerimesiyle işaret buyurulmuştur.

3- Kalbin kin, nefret ve hiyanetten temizlenmesi: Bir kimsenin kalbine ihlas ve samimiyet girerse, o kalp, bir çok afet ve manevi hastalıklardan temizlenmiş olur. Allah Rasulü (s.a.v.) veda haccında şunları söylemiştir : ''Üç şey vardır ki bunlarda , mümin bir kimsenin kalbi, hiyanette bulunmaz: Allah için amel, müslümanlarının idarecisine yapacağı nasihat, ve onların cemaatinde bulunmasıdır''. (Sünen-i Tirmizi, İbn Mace ve Darimi).

4. Günahlarının bağışlanması : İbn Teymiyye (r.h.) bu konuda şöyle der : '' Bir müslüman her hangi bir ameli en güzel bir şekilde ihlaslıca yapması, Allah Teala’nın onun büyük günahlarını bile bağışlanmasına vesile olabilir'', dedikten sonra bu konuda bazı örnekler verir: '' Bir bâgînın (başkaldıran) köpeğe su vermesi, birinin yoldan insanlara eziyet veren şeyi kaldırması gibidir '' diyerek şu açıklamayı getirir : '' Köpeğe su veren kimse, bunu iman ve ihlas ile yaptığı için bağışlanmıştır. Yoksa bir köpeğe su veren her bâgî için bu söz konusu değildir. Ameller kalplerde olan iman ve saygının derecesine göre üstünlük arzeder''.

5- Mübah olan amellerin ihlas sayesinde ibadete dönüşmesi : Dünyevi bir ameli işlerken niyyetin samimi olması, o amelin kabul olunmuş bir ibadete dönüşmesine vesiledir. Aynen hadisi şerifte verilen örnekte olduğu gibi: '' İçinizden birinizin, ailesiyle cima etmesi bile sadakadır, dedilerki, ey Allah’ın Rasulü, nasıl olurda birimiz şehvet ile ailesine yaklaşırda bunda ecir sahibi olur? Diye itiraz edince : ‘Eğer bunu haramda yapsaydı günah olmazmıydı, işte bunu helal olanda yaptığı için ecir sahibidir'', diye cevap verir. (Sahih-i Müslim)
Çünkü kişinin bu eylemi, nefsini ve ailesini zinadan koruması veya ailesinin hakkı olan onun iyi geçinme görevini yerine getirmesi ya da salih bir evlada sahip olma niyetiyle yapması neticesinde bu beşeri ihtiyaç bir sadakaya dönüşmektedir. Dolayısıyla bazı ilim adamları bu hadise dayanarak, mübah olan işlerin halis niyetler neticesinde taat ve ibadetlere dönüşeceği görüşüne varmışlardır.

6- Sıkıntıların giderilmesine ve duanın kabulüne sebebtir: Bu semere açıkça mağara hadisinde müşahede edilmektedir. Önceki ümmetlerden bir mağarada mahsur kalan üç kişinin yapmış oldukları salih amellerini dualarında vesile kılmaları neticesinde dualarının kabul edilip oradan çıkmaları buna en büyük örnektir. Dua sahiplerinin her biri duasında : ''Allahım eğer bu amelimi senin rizan için yaptıysam '' ( Sahih-i Buhari) ifadesini kullanması da dualarında ihlaslı olduklarına delildir.

7- Birçok vesves ve vehimden kurtulur : Vesvese şeytanın oyunudur. Cenab-ı Hakkın, ihlaslı kimselere şeytanın vesvese yoluyla hakim olmalarına izin vermemesi nedeniyle bu gibi rahatsızlıklardan kurtulur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’in pek çok yerinde şeytanın ihlaslı kimselere bir zarar veremiyeceği ifade edilmiştir. Ebu Suleyman ed-Darani bu konuda şöyle der : '' Kul ihlaslı olunca, vesvese ve riya gibi türlü şeyler ondan kesilir''.

8- Kişi yapacağı amelden geri kalsa bile ihlasından dolayı ecir sahibidir: Bazen halis niyet sahibi yapacağı hayırlı amelden, imkansızlık veya hastalık sebebiyle geri kalmış olabilir. Ama Rahman ve Rahim olan Allah nefislerde gizlenenleri bildiği için, bu gibi kimselere o ameli yapmış gibi ecir ihsan eder . Bu nedenle Allah Rasulü (s.a.v.), Asire gazvesine giden orduya şöyle demiştir : '' Arkamızda öyle kimseler bıraktık ki, hangi yeri ve vadiyi aştıysak, onlar bizimle beraber olmuşlardır. Ancak özürleri bizimle gelmelerine engel olmuştur''. Diğer bir rivayette ise: '' Ecirde size ortak olmuşlardır'' , ifadesi yer almaktadır. (Sahih-i Buhari ve Müslim). Çünkü onların sadık niyetleri, mücahidlerin sevabı gibi bir sevabı elde etmelerini sağlamıştır.

9- Çeşitli fitnelerden korunmasına bir vesiledir : Yusuf (a.s.) kıssasında Vezirin karısı olan Zeliha’nın, Hz .Yusuf (a.s)' dan neyi talep ettiğini hepiniz bilirsiniz. O böyle bir fitneden ancak ihlası sayesinde kurtulabilmiştir: ''Andolsunki, kadın ona meyletti. Eğer Rabbinin işaret ve ikazını görmeseydi o da kadına meyletmişti. İşte böylece biz, kötülük ve fuhşu ondan uzaklaştırmak için delilimizi gösterdik, şüphesiz o ihlaslı kullarımızdandı''. (Yusuf suresi, 24).

Cenab-ı Hakk’ın Peygamberleri birçok fitnelerden kurtarması, sahip oldukları ihlas sebebiyledir. İhlasın daha birçok faydaları vardır, bunları çoğaltmak mümkündür.

3. Muhlis Olanların Sıfatları :
İhlaslı insanların çeşitli sıfatları ve meziyetleri vardır. Bunları bilmemiz çok önemlidir. Sözkonusu sıfatları tanıyıp, ondan sonra kendimize yönelerek, acaba bende bu ameller mevcut mu ? veya ben hakikaten ihlaslı insanlardan mıyım ? sorusunu kendimize sorabiliriz.
Bu sıfatlar ise şöyledir :

1. Onlar yaptıkları amellerde Allah’ın rizasını gözetirler :
Allahu Teala Kitabında ihlaslı kimselerin bu vasfını şöyle bildirmektedir :
''Ey Resulüm, Sabah akşam Rablerine sırf O’nun rizasını dileyerek dua edenlerle birlikte candan sebat et''. (Kehf suresi, 28)

Müfessir Şevkani, tefsirinde şöyle der : ‘ bunun anlamı : ‘ dualarıyla Allah’ın rızasını talep ederler’. Yani bu amelleriyle ne bir ganimet, ne makam, ve zail olacak ucuz bir dünya malından her hangi bir mal talep etmiyorlar. Konuyla ilgili olarak şu kıssa anlatılır : '' Bir adam Resulüllah’a gelerek : ‘Ey Allah Resulu, bir adam varki hamiyyeti (ırkı) için savaşır, diğer bir adam şecaat için savaşır, başka biri de gösteriş için savasır, bunların hangisi Allah yolunda savaşmaktadır'' diye sorduklarında, Allah Resulu (s.a.v) şu cevabı vermiştir : ''Kim Allah’ın kelimesinin yücelmesi için savaşırsa Allah yolunda olan odur''.
(Buhari ve Müslim).

Niyet hadisinde de şu ifade çok önemlidir : ''Kimin hicreti de dünyadan bir şey elde etmek veya bir kadınla evlenmek için ise, onun hicreti, hicret ettiği şey içindir''.
(Buhari ve Müslim)

2. İç dünyaları dış dünyalarından daha mamurdur (aydındır).
İhlaslılar, insanların önünde ve yeme içme ve giyminde abid görünüpte, yalnız kalınca Allah’ın haramlarını irtikap eden kimselerden değildirler. Nitekim hadiste bu tür insanlardan haber verilmiştir : Size ümmetimden olan bir topluluktan haber vereyim, bunlar kıyamet günü Tihama dağı kadar tertemiz hasenatla gelirler, Allah Teala onların bu iyiliklerini yok eder’. Sahabelerden olan Sevban derki : ''Ey Allah’ın Resulu ne olur bize bunların kim olduklarını açıkla, taki bilmeden onlardan olmayalım’, Allah Resulu (s.a.v) şu cevabı verir : ‘ İyi bilinizki bunlar sizin kardeşleriniz ve sizin cinsinizdendir, sizi gece vaktine daldığınız gibi onlarda gece vaktine dalarlar, ancak onlar öyle bir topluluk ki, Allah’ı haramlarıyla yalnız kaldıklarında, onları irtikap edenler''. (İbn Mace)

İşte ihlas kaybolunca geriye ancak, bozulmuş yaratılışını gizleyen suret şekil ve heyet kalır. Dışı rahmet gibidir, ama içi azaptır.

3. Nerede olurlarsa olsunlar bütün himmet ve gayretleri davaya hizmettir.
İhlaslı kimselerin bütün himmet ve gayreti, Allah’a kulluk ve onun rizasını kazanmaktır. Ondan sonra kendileri ordunun başına mı getirilmiş yoksa sonuna mı buna bakmazlar. Onlar için önemli olan Allah’ın kelimesini yüceltmek ve davetine yardımcı olmaktır. Bu nedenle Allah Resulü (s.a.v.) böyle kimseleri överek şöyle der : '' Atının gemini tutup ta Allah yolunda savaşmak üzere yolan çıkan saçı dağılmış ve ayağı tozlanmış bir kula müjdeler olsun, eğer kendisine nöbet tutma verilirse nöbette kalır, savaşa sevkedilirse, sevkedildiği yere gider''. (Sahih-i Buhari)

4. Birçok salih amel işlemelerine rağmen bunların kabul olunmamasından endişe ederler.
Cenab-ı Hakk Kur’anda bu gibi kimseleri şöle anlatır : '' Elinde olanı veripte, verdiğinin kabul olunmamasından kalpleri titreyen kimselerdir''.

Bu ayetin tefsirini Allah Rasulü (s.a.v.), Aişe validemize şöyle açıklamışlardır : ''Oruç tutup, namaz kılan ve tasadduk edip te kendisinden bunların kabul olunmayacağından endişe kimselerdir. İşte bunlar hayırda yarışanlardır''. ( Sünen-i Tirmizi ve İbn Mace)

5. Vaaz ve nasihattan ibret alırlar ve etkilenirler.
İhlaslı kimseler vaaz ve nasihattan ibret alan ve etkilenen kimselerdir. Sahabeler Allah Rasulü (s.a.v.)’in vaaz ve nasihatlarından sürekli etkilenirlerdi. Bir gün Allah Rasulü (s.a.v.)’e karnı aç olan bir adam çıka gelmişti, Resulüllah (s.a.v.) : ‘Kim Allah Rasulü (s.a.v.)’in misafirini doyuracak’ dediğinde Ebu Talha el-Ensari, o adam almış evine götürmüş, evinde doyurmuş, hatta misafire yedirmek için hanımıyla kendisi yememiş, adam bunu farketmesin diye odanın lanbasını bile söndürmüştü. O kadar güzel bir amel yapmıştıki, Kur'an-ı Kerimde : ‘ Onlar ihtiyaç sahibi olsalar bile kendilerine başkalarını tercih ederler’, ayetiyle bu sahabi övülmüştür.



6. İbadetlerinden lezzet ve tad alırlar.
Bu hal, ihlas sahibi kimselerde olupta başkalarında olmayan bir sıfattır. Sahabeler ibadetlerinden o kadar lezzet alırlardı ki, gece namazlarından ağlamalarından bu halleri daha iyi anlaşılmaktadır. Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Mesud, gece namazı kıldıklarında, Onlardan bir arının zırlaması gibi ağlama sesleri gelirdi.

7. Gizli yerlerde Rablerini andıkları an göz yaşı dökerler.
İhlaslı kimselerin en önemli özelliği, Rablerini andıkları an veya bir ayet ve hadisten etkilendikleri zaman, gizli gizli ağlamalarıydı. Hammad b. Süleyman, hocası Eyyub es-Sihtiyani ‘yi anlatıyor : '' Hocamız Eyyüb es-Sihtiyani bize hadis naklederken, bazen etkilenirdi, insanlar anlamasınlar diye yönünü çevirip nezlesi varmış gibi yapar ve bu ne şiddetli bir nezledir'' der. Bu hareketi, ağlamasını gizlemek için yapan bu faziletli imamın umudu, kıyamet gününde arşın gölgesi altında gölgelenecek olan yedi sınıftan biri olan , ''Allah’ın adı anıldığı an gözlerinden yaşları boşanan kimse'’ lerden olma maksadına yöneliktir.

8. Yapmış oldukları her hangi bir nafile ibadeti riyadan kaçınmak için gizli yaparlardı.
Bunlardan biri İmam Maverdi’dir . Biyografisini veren tarihçiler, bu imam hayatta iken eserlerinin hiç birisini ortaya çıkarmadığını bir yerde sakladığını naklederler. Ölümü yaklaşınca, güvendiği bir öğrencisine, falan yerdeki kitaplar onun yazdıkları olduğunu, ve öldükten sonra bunları ortaya çıkarmasını söylemiştir. İmamın bu hareketi, riya ve gösterişe kapılırım kaygısına dayanmaktadır.

4. İhlası Elde Etmenin Yolları :
İhlası elde etmenin çeşitli yolları bulunmaktadır. Ancak bunları uygulamak zannedildiği kadar kolay değildir. Azim ve gayret ister. Bu konuda iyi niyetli olmak, sürekli bu yolları denemek ve ümitsizliğe kapılmamak gerekir. Sözkonusu yolların bir kısmını burada zikretmek istiyoruz :

1. Cenab-ı Hakk'ı isim ve sıfatlarıyla tanımak :
2. Salih amellerle meşgul olmak ve bunları gizlemek :
3. İhlaslı ve salih kimselerle dostluk kurmak :
4. Başkaların elinde olana tamakarlık etmemek :
5. Nefsi sürekli bir şekilde hesaba çekmek :
6. Günahları terketmek :
7. Nefsin arzu ve isteklerini kırmak :
8. Kendimizi Ahiret hayatına daha fazla yöneltmek :

5. İhlasa Zıt Olan Ameller :
İhlasa zıt olan pek çok kalbi ameller veya başka bir ifadeyle manevi hastalıklar bulunmaktadır. Bunların herbiri müslümandaki ihlası zedelemek için yeterli bir sebeb olabilmektedir. Sözkonusu hastalıklar ise şöyledir :

1. Riyakarlık (gösteriş)
2. 'Ucub (kendini beğenmek)
3. Kibir (gururlanmak)
4. Sum’a (övülmesini istemek)
5. Bir ameli, menfaat, maslahat ve çıkarı düşünerek yapmak
6. Cah, makam, mansıb ve riyaset düşkünü olmak
7. Amel ve İbadette aracı koyarak, yani vasıta kılarak Allah’a dua etmek
8. Müslümana kin beslemek
9. Mertebesine ulaşamadığımız bir müslümana hased etmek
10. Bir müslümana buğz etmek

Bütün bu hastalıklar ihlasa zıt olup, tedrici bir şekilde nasıhat yoluyla tedavi edilmesi gereklidir. Yoksa işlediğimiz ameller heba olur. İnsanoğlu bazı ameller işler, yaptığı bu amellerin Allah için olduğunu zanneder. Ancak aldanır, çünkü sözkonusu amellere bu hastalıklardan hangisinin sırayet ettiğini bilmez ve amelinin geçerli olduğunu sanır. Bir de bakmış ki o ameli veya amelleri kıyamet gününde hüsrana uğramıştır. Zikredeceğim ayeti kerimede bu durum açıkça ifade edilmiştir.

De ki ey Resulüm : '' Size yaptıkları amelleri bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi? Bunlar iyi ameller yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir ''. (Kehf, 103-104).

6.Selefin İhlasla İlgili Sözleri :
Selef alimlerimizin ihlasla ilgili bazı güzel sözleri bulunmaktadır. Bu hikmet dolu sözleri okuyucuların istifadesine sunmak istiyorum. İnşaAllah faydalı olur.
- Huzeyfe el-Mer’işi derki : ''İhlas, kulun iç ve dış hareketlerinin aynı olmasıdır''.
- Yakub Davud el-Yahya ise şöyle der : '' İhlaslı olan kimse, kötü amellerini gizlediği gibi iyi amellerini gizleyendir ''.
- Fudayl b. ‘Iyad da şöyle söyler : '' İnsanlar için bir ameli terk etmek riyadır (gösteriştir). İnsanlar için bir amel yapmak ise, şirktir. İhlas da, Allah’ın seni bunlardan kurtarmasıdır’.
- Eyyüb es-Sihtiyani de şunları söyler : ''Amel işleyen kimselerin niyyetlerini halis kılmaları, bütün amelleri işlemelerinden daha zordur''.
- Süheyl’e nefse en ağır gelen şeyin ne olduğu sorulunca, cevaben : '' Nefse en zor gelen şey ihlastır, çünkü onda nefse hiç bir nasip (hisse) yoktur'' der.
- Sehl b. Abdillah et-Tusteri de şöyle der : '' Kazançlı kimseler ihlasa baktılar,: 'Kişinin hareket ve sukuneti hem gizliliğinde hem de açığında Allah için olması, ve buna ne nefsin, ne hevanın, ne de dünya çıkarının karışmış olmamasıdır’ şartını buldular''.
- Son olarak imam İbn Kayyim’in sözünü nakledelim o ihlas hakkında şunu söyler : '' İhlas, yapmış olduğun ameline Allah’dan ğayrı, şahid ve mükafaat verici talep etmemendir ''.

Yazımızı noktalarken konuyla ilgili bazı tavsiyelerimizi burada zikretmek yerinde olacaktır :

1- İhlası kazanmamız için yaptığımız nafile ibadetleri gizlemeliyiz.
2- Allah için yapmağa niyetlendiğimiz bir amel ya da yapacağımız her hangi bir yardımda, nefsimize hoş gelse bile hiç bir dünyevi çıkar sağlamayı düşünmemeliyiz.
3- Dünyevi işlerimizi yürütürken kesinlikle dini hüviyetimizi yani kimliğimizi kullanmamalıyız.
4- İhlası iyi kavrayabilmek için onunla ilgili eserleri çok okumalıyız.
5- İslami kimliğimizi yeniden kazanma adına ihlası oluşturan amelleri uygulamaya azmetmeliyiz
alıntı
Allahım!Ahirete mani olan dünyadan,ölümün iyiliğine engel olan hayattan ve amelin hayrına mani olan emelden sana sığınırım

Çevrimdışı maslak

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 454
Ynt: İhlasın elzemliği ve Riyanın zemmi [24 Mart 2008]
« Yanıtla #4 : 24 Mart 2008, 18:17:40 »
Allah c.c hepinizden razı olsun

Çevrimdışı turab

  • yazar
  • ****
  • İleti: 608
  • Kefâ bil-mevt vaizan
Ynt: İhlasın elzemliği ve Riyanın zemmi [24 Mart 2008]
« Yanıtla #5 : 24 Mart 2008, 18:36:53 »
Rabbim hepimizden razı olsun kardeşim
Allahım!Ahirete mani olan dünyadan,ölümün iyiliğine engel olan hayattan ve amelin hayrına mani olan emelden sana sığınırım

Çevrimdışı Asfa

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1318
  • Yoℓα giя£η ∂aяa ∂üşмez...
Ynt: İhlasın elzemliği ve Riyanın zemmi [24 Mart 2008]
« Yanıtla #6 : 24 Mart 2008, 19:35:06 »
Sizlerde Sağolun Kardeşim Allah cümlemizden razı olsun.
İlimsiz ibadetin tadı olmaz!...

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: İhlasın elzemliği ve Riyanın zemmi [24 Mart 2008]
« Yanıtla #7 : 25 Mart 2008, 01:43:21 »
قال الله تعالى فمن كان يرجو لقاء ربه فليعمل عملاً صالحاً ولا يشرك بعبادة ربه أحداً
 
وقال النبي إنما الأعمال بالنيات وإنما لكل امرئ ما نوى،
 
وقال معروف الكرخي من عمل للثواب فهو من التجار ومن عمل خوفاً من النار فهو من العبيد ومن عمل لله فهو من الأحرار وقال أويس القرني الدعاء بظهر الغيب أفضل من الزيارة واللقاء أي لأن الرياء قد يدخلهما
...[/size]


قال ذا النون المصري رحمه الله تعالى من علامات الإخلاص استواء المدح والذم

[size=16pt]
 قال أبو سليمان الدراني رحمه الله تعالى طوبى لمن صحت له خطوة واحدة يريد بها وجه الله تعالى.[/size]



 وقال الفضيل رحمه الله تعالى ترك العمل لأجل الناس رياء والعمل لأجل الناس شرك والإخلاص أن يعافيك الله منهما
[/size]


دخل أعرابي المسجد فصلى صلاة ضيفة فقام إليه علي رضى الله عنه بالدرة وقال أعد الصلاة فأعادها مطمئناً فقال أهذه خير أم الأولى فقال الأعرابي الأولى لأني صليتها لله والثانية صليتها خوفاً من الدرة
[/size]


عن النبي صلى الله عليه وسلم أنه قال أيها الناس اتقوا هذا الشرك فإنه أخفى من دبيب النمل قيل وكيف نتقيه وهو أخفى من دبيب النمل قال: قولوا اللهم إنا نعوذ بك أن نشرك بك شيئاً نعلمه نستغفرك لما لا نعلمه رواه الطبراني وفي رواية غيره يقول كل يوم ثلاث مرات.[/si
ze]
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı turab

  • yazar
  • ****
  • İleti: 608
  • Kefâ bil-mevt vaizan
Ynt: İhlasın elzemliği ve Riyanın zemmi [24 Mart 2008]
« Yanıtla #8 : 25 Mart 2008, 14:28:23 »
RİYA ÜZERİNE

Hadîs-i Şerîflerde Riya Konusu
Riya-gösteriş konusunun anlatıldığı hadîs-i şerîflerden bir kısmını burada vermeye çalışacağız. Öncelikle riya/gösteriş, bir hadîs-i şerîfte geçen ifade ile "debîbü'n-neml"i andıran, yani geceleyin yürüyen "karıncanın ayak izi" gibidir. (Ahmed b. Hanbel, 4/403) Ayrıca Efendimiz (s.a.s.), riya/gösterişi "küçük şirk" olarak da vasıflandırmaktadır. Bir defasında Nebiyy-i Ekrem (s.a.s.) Efendimiz söyle buyurdular:

- "Sizin hakkınızda en çok korktuğum şey küçük şirktir." Ashab-ı Kiram dediler ki:

- "Ya ResûlAllah, küçük şirk nedir?" Resûlullah (s.a.s.):

- "Riyadır. Yani başkalarına gösteriş için ibadet yapmaktır. Allahu Teala, kıyamet günü herkesin amelinin karşılığını verirken, insanlara gösteriş için ibadet yapanlara şöyle der: "Dünyada kendileri için gösteriş yaptığınız kimselere gidin. Bakın bakalım onların yanında size verecekleri bir şey bulabiliyor musunuz?" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 428)

Şeddad b. Evs, Efendimiz (s.a.s.)'in

- "Ümmetim hakkında iki şeyden korkuyorum: Şirk ve gizli şehvet." uyarısı üzerine:

- "Ey Allah'ın Resulü! Senden sonra ümmetin Allah'a ortak mı koşacak?" demiş, Efendimiz (s.a.s.) de:

- "Evet, ama onlar Güneş'e, Ay'a, taşa ve puta tapmayacaklar. Fakat amelleri ile gösteriş yapacaklar" buyurmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV/124)

"Riya"nın, Efendimiz (s.a.s.)'in yüksek beyanları içerisinde "küçük şirk" olarak vasıflandırılması, şimdi aktarmaya çalışacağımız kudsî hadîs-i şerîf ile de desteklenmiş olmaktadır. Ebû Hüreyre (r.a) Resûlullah (s.a.s.)'i şöyle buyururken dinlemiştir:

- "Allah Teâlâ buyurdu ki: "Ben, kendisine şirk koşulmasından en uzak olanım. Kim işlediği amelde benden başkasını bana ortak kabul ederse, o kişiyi ortak koştuğu ile baş başa bırakırım." (Müslim, Zühd, 46)

Bilindiği üzere dini açıdan insanların Allâh'a olan yakınlıklarında, onlara Allah tarafından ihsan edilen maddi-manevî lütufların vesilelik planında büyük önemi bulunmaktadır. Mesela şehidler, Efendimiz (s.a.s.) ile beraber haşrolma gibi oldukça kıymetli bir manevi makama aday yüksek şahsiyetlerdir. Keza Müslüman fertler, Allâh'ın kendilerine ihsan etmiş olduğu manevi donanımlarını takva elbisesi ile süsleyip Allâh'ın rızası istikametinde çalışmak durumundadırlar. Aksi durumda olanların, Cennet'in kokusunu bile duyamayacakları konusunda Efendimiz (s.a.s.)'in şiddetli bir uyarısı bulunmaktadır. (Ebu Davud, İlim, 12) Zenginler de kendilerine verilmiş bulunan maddî zenginlikleri Allâh yolu ve rızasında kullanma ile mükellef tutulmuşlardır. İşte bu üç kategorinin yer aldığı ve şimdi aktarmaya çalışacağımız hadîs-i şerîf, bizlere gerçekten de çok önemli ikazlarda bulunmakta, insanlara gösteriş yapmamayı, onların beğenisini esas maksat haline getirmemeyi, aksi bir niyet ve düşüncenin, kişiyi sorgu-sual anında nasıl müflis bir duruma düşürebileceğinin uyarı ışıklarını adeta yakıp söndürmektedir. Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyuruyor:

"Kıyamet günü hesabı ilk görülecek kişi, şehit düşmüş bir kimse olup huzura getirilir. Allah Teâlâ ona verdiği nimetleri hatırlatır, o da hatırlar ve bunlara kavuştuğunu itiraf eder. Cenâb-ı Hak:

- "Peki, bunlara karşılık ne yaptın?" buyurur.

- "Şehid düşünceye kadar senin uğrunda cihad ettim" diye cevap verir.

- "Yalan söylüyorsun. Sen, "Ne babayiğit adam!" desinler diye savaştın, o da denildi" buyurur. Sonra emrolunur da o kişi yüzüstü cehenneme atılır. Bu defa ilim öğrenmiş, öğretmiş ve Kur'an okumuş bir kişi huzura getirilir. Allah ona da verdiği nimetleri hatırlatır. O da hatırlar ve itiraf eder. Ona da:

- "Peki, bu nimetlere karşılık ne yaptın?" diye sorar.

- "İlim öğrendim, öğrettim ve senin rızan için Kur'an okudum" cevabını verir.

- "Yalan söylüyorsun. Sen "âlim" desinler diye ilim öğrendin, "ne güzel okuyor" desinler diye Kur'an okudun. Bunlar da senin hakkında söylendi" buyurur. Sonra emrolunur o da yüzüstü cehenneme atılır. (Daha sonra) Allah'ın kendisine her çeşit mal ve imkân verdiği bir kişi getirilir. Allah verdiği nimetleri ona da hatırlatır. Hatırlar ve itiraf eder.

- "Peki ya sen bu nimetlere karşılık ne yaptın?" buyurur.

- "Verilmesini sevdiğin, razı olduğun hiç bir yerden esirgemedim, sadece senin rızânı kazanmak için verdim, harcadım" der.

- "Yalan söylüyorsun. Hâlbuki sen, bütün yaptıklarını "ne cömert adam" desinler diye yaptın. Bu da senin için zaten söylendi" buyurur. Emrolunur bu da yüzüstü cehenneme atılır. (Müslim, İmâre, 152)
Cömert bir insan hakkında başkalarının "ne cömert adam!" demesi her zaman bir tehlike midir? Yoksa esas tehlike insanın iç dünyası itibarı ile böyle bir övgüyü talep etmesi ve neticede de başkalarının takdirkâr sözlerine ulaşmış olmak mıdır? Burada daha ziyade ikinci kısımda yer almanın tehlikeli olacağı, iç dünyası itibarı ile böyle bir talebi olmadığı halde insanların övgüsüne maruz kalmanın çok büyük bir problem meydana getirmeyebileceği şimdi aktaracağımız hadîs-i şerîften anlaşılmaktadır. Ebû Zer (r.a.)'in naklettiğine göre ashabtan birisi bu konuda aydınlanmak istemiş ve Resûlullah (s.a.s.)'e şöyle bir soru sormuştur:

- Ya ResûlAllah! Bir kimse hayır yapar da halk bu sebeple onu överse, buna ne buyurursunuz? Efendimiz (s.a.s.) onun bu sorusuna:

- "Bu, mü'min için bir peşin müjdedir" şeklinde cevap vermiştir. (Müslim, Birr, 166)
Allahım!Ahirete mani olan dünyadan,ölümün iyiliğine engel olan hayattan ve amelin hayrına mani olan emelden sana sığınırım

Çevrimdışı Uludag

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 928
  • man daqqa, duqqa.
    • www
Ynt: İhlasın elzemliği ve Riyanın zemmi [24 Mart 2008]
« Yanıtla #9 : 27 Mart 2008, 21:40:35 »
قال الله تعالى فمن كان يرجو لقاء ربه فليعمل عملاً صالحاً ولا يشرك بعبادة ربه أحداً
 
وقال النبي إنما الأعمال بالنيات وإنما لكل امرئ ما نوى،
 
...


Teşekkürler efendim :)  s4))

Bu cumada sizin de tuzunuz bulunsun...  o1))
« Son Düzenleme: 27 Mart 2008, 22:22:50 Gönderen: Turgut67 »
Ya rabbi, şu acizi ümmeti Muhammede hizmet etmeğe muktedir kıl.

Çevrimdışı tarihman

  • magnealkIZ
  • yazar
  • ****
  • İleti: 751
Ynt: İhlasın elzemliği ve Riyanın zemmi [24 Mart 2008]
« Yanıtla #10 : 28 Mart 2008, 20:52:23 »


Cenâb-ı Hakk âyet-i kerîmesinde: “Ben insanları ve cinleri ancak bana ibâdet etsinler diye halkettim.” buyuruyor. Yüce Rabbımız böyle buyurduğuna göre, Allâh-ü Teâlâ’ya îmanı olan her mü’min yaradılış gâyesine münâsib olarak hareket etmek mecburiyetindedir. Binâenaleyh yüce dînimizin  hükümlerine göre, üzerine terettüb eden vazîfeleri, her türlü ibâdât-ü tâatı elinden geldiği, gücünün yettiği nisbette ve hassasiyetle yerine getirmeye çalışmalıdır. Bütün bunları yerine getirirken dikkat etmesi îcab eden en mühim hususlardan biride her türlü akvâl, a’mâl ve efâlde riyâdan son derece kaçınmak ve mümkün olduğu nisbette ihlâs ve samimiyet ile yapmaya gayret göstermektir. Öyle ise ihlâs nedir? İhlâs; yaptığımız her türlü ibâdeti ve hizmeti sadece Allah(cc)’ın rızâsını kazanmak gâyesiyle yapmak, herhangi bir dünyevî menfaat beklememek ve başkalarının gözüne gözükmek için yapmamaktır. Bunun aksi ise riyâdır. Yani yaradanının rızâsını taleb için yapması icâb eden ibâdeti, itaatı, hizmeti, ilim tahsilini başka bir menfaat için yapmaya riyâ denir, samimiyetsizlik denir. Nitekim bir Hadîs-i Kudsîde Cenâb-ı Hakk: “Ben ortakların ortaklıktan en müstağnî olanıyım. Kim benim için bir iş yaparda başkasını ona ortak kılarsa ben ondan uzağım. O iş (benim için değil) ortak içindir.” buyurmaktadır. Bir diğer Hadîs-i Kudsîde de: “İhlâs, kullarımdan sevdiğimin kalbine koyduğum sırlarımdan biridir” buyurulmaktadır. Bir Hadîs-i Şerifte de beyan edildiğine göre; Fahr-i Kâinât Efendimiz (ashâbın yanına ) çıkarak “Ey insanlar, gizli şirkten sakının” buyurdular. Ashâb: “Gizli şirk nedir Ya Resulellah?” dediler. Resûlüllah Efendimiz: “Bir adam kalkar da namaz kılar, namazını insanların gözüne girmek için güzel kılarsa, bu gizli şirktir.” buyurdular. Evliyâullahdan bir zât da bu hususta şöyle buyuruyor: “Dünyada en aziz şey ihlâstır. Çünkü kalbimden riyâyı atmak için ne kadar uğraştımsa o başka bir renkte gene yeşerdi.”

Ebu’l-Faruk Silistrevi Hazretleri de bu hususla alâkalı olarak: “İhlâs; bir mazarratdan korkmadan ve bir menfaat beklemeden yalnız Allah rızâsı için çalışıp (...Allah yolunda hizmet etme...) sırrına mazhar olmaktır ki, işte bu meziyyete sahib olan kimse hem sekerât-ı mevt geçidini, hem mîzân ve hem de sırâtı kolayca geçerek cennet ve cemâl-i ilâhî ile müşerref olacak hakîkî bir kuldur”  buyuruyorlar. Yine talebelerine “.............................. ....................................” hadîs-i şerîfini okuduktan sonra, “Hâlis; i’tikatta ehl-i sünnet üzere olup şirk ve nifak gibi âfat-ı kalbiyyeden pâk olmak demektir. Muhlis ise; amelde ihlâs üzere olup hulûs-i kalb ile izhâr-ı ubûdiyyet etmeye derler” buyurmuşlardır. Büyüklerden Sehl b. Abdullâh’a: “Nefse en zor gelen şey nedir?” diye sormuşlar. Cevâben: “İhlâstır; çünkü ihlâsta nefis için bir nasîb yoktur.” demiştir. Ama riyâda ise nefs ve şeytânın emellerine hizmet vardır. İnsan dünya menfeatını ibâdetine gâye edinirse, hem dünyada hem de âhirette hüsrâna uğrar. Dünyâ ve âhiretin her türlü izzet ve kemâli Allâh(cc)’a mahsustur. Hakîki mülk sahibi odur. Öyle ise ibâdet yalnız onun rızâsı için yapılır. Bir hadîs-i şerîfde Resûlüllah Efendimiz(sav): “Kim âhiret işine karşılık dünyâ isterse yüzü değişir, (adı) anılmaz ve ismi ateş içinde tesbit olunur.” buyurmaktadırlar. Ashâb-ı Kirâmdan Muaz b. Cebel(ra) Yemen’e vali olarak giderken, “Yâ Resûlellah, bana (bir şey) tavsiye ediniz.” Dediğinde, Peygamberimiz(sav): “Dînî (vazîfeleri) ni ihlâs (ve samîmiyet) ile yap. (Yaptığın) az da olsa, sana kâfî gelir.” buyurdular.

Yukarıda îzah etmeye çalıştığımız hususlarda şuur ve idrak sâhibi her mü’mine düşen vazîfe, ihlâs sahibi bir kul olmaya çalışmak, riyâdan a’zamî derecede kaçınmaktır. Bir cemiyette eğer fertler, yaptıklarında Allâh’ın rızâsını gözeterek hareket ederlerse, o cemiyette huzur ve saâdet mevcuttur. Eğer fertler, her türlü ibadet ve itaatlerinde dünya menfeati gözeterek hareket ederlerse bu, fertlerin dünyaya olan bağlılık ve ihtiraslarını artırır. İhtiras ise muhabbete manîdir. Fertleri arasında ülfet ve muhabbet olmayan cemiyetlerde de huzur ve seâdeti düşünmek mümkün değildir ve böyleleri geri kalmaya, yıkılmaya mahkûmdurlar. Binaenaleyh; eğer bir kimse bir cemiyette birlik ve beraberliği, ahengi bozacak hal ve harekette bulunuyorsa, o kimsede ihlas ve samimiyet yok demektir. Ancak ihlâs sahibi olmak o kadar kolay bir iş de değildir. Devamlı nefs ile mücâdele etmek, onu dizginlemeye çalışmak îcâb eder. Bunda muvaffak olmanın yolu da manevî bir şemsiye altına girerek, feyz-i muhammed ile alâkadâr olmak, pirânımızın himmet ve teveccühlerine sığınmak, kayıtsız şartsız itaat ve mü’minler olarak birbirlerimize duâ ve niyazda bulunmakla mümkün olur.



* Zîrâ kendisini Allâh(cc)’a hesab verecek şekilde hazırlayan bir kimsenin insanlara veremeyeceği hiçbir hesâbı yoktur.
* Riyâ ise gizli şirktir. Şirk ise insanı küfre götürür.
* Rasülüllah (sav) Efendimiz Hadis-i Şeriflerinde buyuruyorlar ki: “Kim kırk gün Allah(cc) için ihlâs (ile kulluk) yaparsa, kalbindeki hikmet çeşmeleri dilinin üzerinde belirip akmaya başlar.”


Çevrimdışı ay-yüzlüm

  • yazar
  • ****
  • İleti: 641
Ynt: İhlasın elzemliği ve Riyanın zemmi [24 Mart 2008]
« Yanıtla #11 : 29 Mart 2008, 07:41:58 »
Riya´nın Kötülü Konusuna Giriş

Gaybı bilen, kalplerin gizliliklerine muttali olan, büyük günahlardan vazgeçen, kalpler tarafından işlenen gizli ayıplara âgâh olan, niyetlerin gizliliklerini gören ve insanoğlunun içindeki gizli şeyleri müşahede eden Allah´a hamd olsun! O Allah ki, kâmil ve tam mânâsıyla yapılan amelleri, riya ve şirkten uzak olanı kabul eder. Çünkü O, tek başına melekûtun hâkimidir. Bu bakımdan O, her türlü ortaktan münezzehtir. Salât ve selâm, Hz. Muhammed´in, hiyânet ve iftiradan berî olan âlinin ve ashâbının üzerine olsun! Yarab! Onlara bolca selâm et!

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Gerçekten ümmetim için en fazla korktuğum, riya ve gizli şirktir. O şirk öyle bir şeydir ki siyah karıncanın karanlık gecede siyah taşın üzerindeki izinden daha gizlidir.1
Bu sırra binaendir ki âbid ve muttakîler şöyle dursun, âlimlerin dâhileri bile, bu şirkin tehlikelerine vâkıf olup onu sezmekten aciz kalmışlardır.

Bu tehlike, nefsin son tehlikelerinden ve hilelerin gizli kısımlarındandır. Bu riya felaketine, âlimler, âbidler ve âhiret yolu için kollarını sıvayanlar mübtelâ olurlar. Çünkü bunlar, ne zaman nefislerini kahredip, onunla mücâhede ederlerse, onu şehvetlerden kesip, şüphelerden korunurlarsa ve cebren onu ibâdet çeşitlerine zorlarlarsa, nefisleri âzaların yaptığı zâhirî günahlara tamahkârlık etmek hususunda âciz olur. Bundan dolayı da hayır ve hasenatı belirtmek, ilim ve ameli izhar etmek suretiyle istirahata çekilmeyi ister. Böylece mücâhedenin zorluğundan halkın hoşuna giden, tâzim ve hürmet etmelerini sağlayan bir yol bulur. Derhal ibâdet ve taatlerini anlatarak halkı ibâdetine muttali kılar. Hâlık´ın bilmesiyle kanaat etmez. Yalnız Allah´ın hamdine kanaat etmeyip insanların övmesiyle sevinir.

İnsanlar, şehvetleri terkettiğini, şüphelerden korunduğunu, ibâdetlerin zorluklarına katlandığını bildikleri takdirde kendisini överler. Mübalağalı bir şekilde takrizde bulunurlar. Ona tâzim ve ihtiram gösterirler. Onu görüp, konuşup duasını almak isterler. Görüşüne tâbi olmak hususunda harîs olurlar. Hizmet etmek ve selâm vermekle ona yaklaşmak isterler.
 Mahfellerde son derece ikramda bulunurlar. Alışveriş ve muamelelerde müsamaha ederler. Meclislerde öne geçirirler, yemek ve elbiselerde kendi nefislerine tercih ederler. Tevazu göstererek kendisine hürmet ederler. Hedeflerine hürmet ettikleri halde kendisine itaat ederler.

Bu bakımdan nefis, bu hususta her lezzetten daha büyük bir lezzete sahip olur. Böylelikle şehvetlerin hepsinden daha büyük bir şehvet elde eder. Dolayısıyla bunun yolunda günahları ve hataları terketmeyi pek kolay birşey sanır. Bâtında lezzetlerin lezzetini ve şehvetlerin şehvetini idrâk ettiğinden dolayı, ibâdetlere devamlılıktan meydana gelen sertlik onun için yumuşar. Bu bakımdan insanoğlu zanneder ki hayatı Allah iledir ve Allah´ın ibâdetiyle nefsi razı olmuştur. Oysa hayatı ancak bu gizli şehvetle kaimdir. Öyle bir şehvet ki onun idrâkinden nâfiz ve kuvvetli akıllar bile körleşir. İnsanoğlu kendisini Allah´ın ibâdetinde muhlis ve haramlarından korunmuş olarak görür. Oysa nefis, kullara süslü görünmek, halk için yapmacık hareketlerde bulunmak, halkın yanında elde ettiği makam ve îtibara sevinmek hususunda bu şehveti içinde gizlemiştir.

 Bunun vasıtasıyla ibadetlerin sevabını yakmış, amellerin en iyisini bile kül haline getirmiştir. Kişinin ismini münafıkların listesine yazdırmıştır. Buna rağmen kişi Allah´ın nezdinde makbul kullardan olduğunu zanneder.
İşte bu, nefsin bir hilesidir. Bu hileden ancak sıddîk olanlar kurtulurlar. Bir düşüş yeridir ki ondan Allah´ın dergâhına yakın olanlar ancak çıkarlar. Nitekim şöyle denilmiştir: ´Sıddîkların zihninden en son çıkacak şey riyaset (reislik, baş olmak) sevgisidir´. Madem ki riya, gizli ve şeytanların en büyük ağı olan bir hastalıktır. Öyle ise riyanın sebebini, hakikatini, derecelerini, kısımlarını, tedavi yollarını ve kendisinden sakınma yolunu izah etmek farz olmaktadır. Bu bölümü iki kısım üzere tertip etmekteki gaye, böylelikle vuzuha kavuşmuş olmaktadır.
 
Yürü dünya yürü bu yol dergaha gider.
Bu yol gama,kedere,acıya,aha gider.
Çıkablirsen eyer bu yokuşu zirveye,
Hüzünlenme o zaman sonu felaha gider.

Çevrimdışı ay-yüzlüm

  • yazar
  • ****
  • İleti: 641
Ynt: İhlasın elzemliği ve Riyanın zemmi [24 Mart 2008]
« Yanıtla #12 : 29 Mart 2008, 07:50:40 »
Riya´nın Zemmi

Riya haramdır. Riyakâr, Allah katında sevilmeyen kişidir. Bu hususa âyetler, hadîsler ve eserler şehadet etmektedir.

Ayetler

Şu ibadet edenlerin vay haline ki onlar salâtlarndan gaflet ederler.(Maun/4-6)

Tuzak kuranlara gelince, onlara şiddetli bir azap vardır ve onların tuzağı bozulacaktır.
(Fatır/10) Mücahid ´Bunlar riyakârlardır´ demiştir.

´Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz´ derler.(İnsan/9)

Allah Teâlâ, Allah´ın vechinden (zatından) başka her iradeyi kendilerinden nefyetmek suretiyle muhlisleri överek şöyle buyurmuştur:

Kim rabbine kavuşmayı arzu ediyorsa, salih bir amel işlesin ve rabbine (yaptığı) ibâdete hiç kimseyi ortak etmesin.(Kehf/110)

Hadîsler

Bir kişi ´Ey Allah´ın Resûlü! Kurtuluş nerededir?´ diye sorunca Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Kulun, Allah´a ibâdet edip onunla halkın (iltifatını) istememesindedir.

İhlas bölümünde bahsettiğimiz gibi, Ebu Hüreyre´nin rivayet ettiği ve Allah yolunda öldürülen, malını sadaka veren ve Allah´ın Kitabı´nı okuyan üç kimsenin hakkında vârid olan hadîste Hz. Peygamber şöyle demiştir:

Allah onların her birine ´Yalan söyledin. Sen beni değil, aksine filân adam cömerttir denilsin diye bunu yaptın! Yalan söyledin! Falan kahramandır denilsin istedin. Yalan söyledin. Maksadın filân Kur´an okur dedirtmekti.

Böylece Hz. Peygamber (s.a) onların sevap kazanmadıklarını ve riyakârlıklarının amellerini yakan yegâne sebep olduğunu haber vermiştir
.27

İbn Ömer, Hz. Peygamber´in şöyle dediğini rivayet eder:
Kim (amelini) gösterir, riyakârlık yaparsa Allah da onun rezaletini kıyamette gösterir. Amelini ikram edilsin diye duyuranın, Allah da kabâhatini ifşâ eder.28

Allah Teâlâ meleklerine ´Bu adam ameliyle beni kasdetmedi. Bu bakımdan onu Siccîn´e koyun!´ buyurur.29

Sizin için en fazla korktuğum şey gizli şirktir.

Ashab ´Ey Allah´ın Rasûlü! Gizli şirk nedir?´ dedi. Hz. Peygamber şöyle cevap verdi:
Riyadır. Çünkü Allah (c.c) kıyamet gününde kullara amellerin karşılığını verdiği zaman, onlara ´Dünyada kendile-rine riyakârlık yaptıklarınızın yanına gidin! Bakın acaba onların yanında bir mükâfat görebilir misiniz?´ diyecek!30

Hz. Peygamber şöyle buyurur:

-Hüzün kuyusunun şerrinden Allah´a sığınınız!

-Ya Rasûlullah! Bu ´hüzün kuyusu´ nedir?

-Cehennemde riyakâr hafızlar için hazırlanmış bir deredir.31

Bir kudsî hadîste şöyle denir:

Kim ibadetinde başkasını bana ortak yaparsa, o ibâdetin tamamı onundur. Ben o amelden uzağım. Ben şirk husu-sunda müstağnilerin en müstağnisiyim.32

Hz. İsa (a.s) şöyle demiştir: ´Biriniz oruç tuttuğunda başını ve sakalını yağlayıp dudaklarını temizlesin ki halk onun oruçlu olduğunu bilmesin! Sağ eliyle verdiğini sol elinden gizlesin. Namaz kıldığında kapısının perdesini örtsün. Çünkü Allah rızkı taksim buyurduğu gibi güzel nâm ve nişanı da taksim buyurmuştur´.
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

İçinde zerre kadar riya bulunan bir ameli Allah Teâlâ kabul etmez.33
Hz. Ömer (r.a) Muaz b. Cebel´in ağladığını görünce ´Seni ağlatan nedir?? diye sordu. Muaz ´Bu kabrin sahibinden (Hz. Peygamber´den) dinlediğim şu hadîs beni ağlattı:
Muhakkak ki riyanın en azı dahi şirktir´.34

Sizin için en fazla korktuğum şey riya ile gizli şirktir.35 Gizli şehvet de riyanın yanlışlıkları ile inceliklerine dönüşür.

Arşın gölgesinden başka gölgenin olmadığı bir günde, ancak sağ eliyle verdiği sadakayı sol elinden gizleyen bir kişi durur.36

Gizli yapılan amel, açıkça yapılan amelden yetmiş derece üstündür.37

Riyakâra, kıyamette ´Ey fâcir! Ey hileci! Ey riyakâr! Senin amelin boşa gitti. Ecrin yanıp kül oldu. Git, kime amel ediyor idiysen ondan ecrini ve mükâfatını al´ denir.38

Şeddad b. Evs39 şöyle anlatıyor: Hz. Peygamberi ağlarken gördüm. ´Seni ağlatan nedir, ya RasûlAllah?´ dedim, Şöyle buyurdu: ´Ümmetim için şirkten korktum. Onlar ne puta, ne güneşe, ne aya, ne taşa tapmazlar. Fakat amelleriyle riya (gösteriş) yaparlar!´40

Allah (c.c.) yeri yarattığında yer, üstündeki mahlûklarla beraber sallandı. Bunun için dağları yarattı. Onları yer için kazık yaptı. Melekler ´Rabbimiz dağlardan daha şiddetli bir mahlûk yaratmadı´ deyince bu sefer demiri yarattı. Demire dağları parçalattı. Sonra ateşi yarattı. Ateş demiri eritti. Sonra Allah Teâlâ ateşi söndürme emrini suya verdi. Rüzgâra emretti. Suyu bulandırdı. Bunun üzerine melekler ihtilâfa düşerek ´Ey rabbimiz! Mahlûkatın hangisini daha kuvvetli yarattın?´ diye sordular. Allah Teâlâ ´Ademoğlu bir sadaka verip sağ eliyle verdiği sadakayı sol elinden gizlediği zaman, onun kalbinden daha şiddetli bir mahlûk yaratmadım. Evet! Bu yarattığımın en kuvvetlisidir´ dedi.41
Abdullah b. Mübarek senedli olarak şöyle rivayet ediyor. Bir kişi, Muaz b. Cebel´e ´Hz. Peygamber´den dinlediğin bir hadîs-i şerîfî bize nakleder misin?´ dedi. Bunun üzerine Muaz (r.a) hüngür hüngür ağladı. Hatta susmayacağını sandım. Sonra sustu, de-vam ederek dedi: Hz. Peygamber bana ´Ey Muaz!´ dedi. ´Buyur! Anam babam sana fedâ olsun ya Rasûlullah!´ dedim. O zaman şöyle buyurdu:

Söyleyeceğimi ezberlersen sana fayda verir. Eğer unutursan kıyamette Allah katında delilin olmaz. Ey Muaz! Allah Teâlâ, yer ve gökleri yaratmadan önce yedi melek yarattı. Sonra gökleri yarattı. Yedi göğün herbiri için bir melek vazifelendirdi. O meleği orada kapıcı yaptı. O gökleri, büyüklük yönünden oldukça yüceltti. Hafaza melekleri, sabahtan akşama kadar ibâdet ve taatta bulunan kulun amellerini göklere yükseltirler. Dünyamıza en yakın göğe varıncaya kadar, o amelin, güneşin ışığı gibi bir ışığı olur. Oraya varıncaya kadar hafaza melekleri temizler ve çoğaltır. Gök kapıcısı melek, hafaza meleğine ´Bu ameli götürüp sahibi-nin yüzüne vurun! Ben gıybetleri tesbit eden meleğim. Halkın gıybetini yapanın amelinin benden geçip başka bir meleğe varmasına asla müsamaha etmem! Rabbim bana böyle emir buyurmuştur´ der.

Sonra hafaza meleği, kulun salih olan bir amelini getirir. (O meleğin yanından geçirir). O ameli ikinci göğe ulaştırıncaya kadar temizler ve çoğaltır. İkinci göğün bekçisi ´Durun! Bu ameli, sahibinin yüzüne vurun! O bu amelle dünya malını kasdetti. Rabbim bana onun amelinin benden geçip başka bir meleğe varmasına müsaade etmememi emretti. Çünkü o, meclislerde insanlara karşı böbürlenirdi´ der.

Hafaza melekleri, kulun nûrunu saçan, oruç ve sadakadan mürekkeb olan amellerini yükseltip götürürler. Hem de kendilerini hayrette bıraktığı halde üçüncü göğe kadar götürürler. Burada üçüncü göğün bekçisi olan melek ´Durun ve bu ameli sahibinin yüzüne vurun! Ben kibir ve gurura bakan meleğim! "Rabbim bana şu emri vermiştir: Onun amelinin senden geçip başkasına varmasına fırsat verme! Çünkü o, meclislerde, halka karşı kibir ve azamet taslardı" buyurmuştur´.

Hafaza melekleri, kulun, parlak yıldız gibi parlayan ve ses veren tesbih, namaz, hac ve umreden oluşan amelini dördüncü göğe kadar götürürler. Orada bekçi bulunan melek ´Durun! Bu ameli, sahibinin sırtına ve karnına vurun! Ben ucub´u kaydeden meleğim. Rabbim, bu kişinin amelinin benden geçip başkasına varmasına engel olmamı emretti! Zira o, ibâdet yaptığında, ameline ucub ve kibir sokardı!´ der.

Hafaza melekleri, kulun amelini dâmada takdim edilen ge-lin gibi süsleyerek beşinci göğe götürürler. O semanın meleği ´Durun! Bu ameli sahibinin yüzüne vurun! Onun omuzuna yükleyin. Ben hasedi kaydeden meleğim. Bu kimse insanları kıskanırdı. Kim onun yaptığını yaparsa, kim fazla ibâdete sarılırsa, onları kıskanır, aleyhlerinde bulunurdu. Bu bakımdan rabbim bana, onun amelinin beni geçip başkasına gitmesine engel olmamı emretti!´ der.

Hafaza melekleri kulun namaz, zekât, hac, umre ve oruç(tan ibaret olan) amelini altıncı göğe götürürler. Oranın bekçisi olan melek ´Onu durdurun, bu ameli sahibinin yüzüne vurun! Çünkü o, Allah´ın kullarından hiçbir kimseye merhamet etmezdi. Belâya uğrayan, zarar gören kimselerin haline acımazdı. Hatta belaya uğramalarına sevinirdi! Ben ise rahmet meleğiyim. Amelinin yanımdan geçmemesini rabbim bana emretti!´ der. Hafaza melekleri, kulun namaz, oruç, sadaka, zekât, faydalı çalışma ve takvasını gök gürültüsü gibi bir gürültü ve güneşin ışığı gibi bir ışığı olduğu halde, beraberinde üç bin melekle yedinci semaya götürürler. Oranın bekçisi olan melek, onlara ´Durdurun ve bu ameli sahibinin yüzüne çarpın. Onun âzalarına vurun. Onlarla kalbini kitleyin. Çünkü o, o ameliyle fâkihlerin yanında büyüklük, âlimlerin yanında şöhret ve ülkelere nâm salmak isterdi. Bu bakımdan rabbim onun amelinin benden geçmemesini emretti´der. "Allah için olmayan amel riyadır. Allah (c.c), riyakârların amelini kabul etmez" der´.

Hafaza melekleri kulun namaz, zekât, oruç, hac, umre, güzel ahlâk, sükût ve Allah´ın zikrinden oluşan amelini gök melekleriyle beraber bütün perdeleri geçip Allah´ın huzurunda durdururlar. Hâlisen Allah için yapılan salih ameli hususunda şahidlik ederler.
Allah Teâlâ onlara ´Siz kulumun amelinin koruyucususunuz. Ben ise, onun nefsini murakabe edenim. O, bu ibâdetleriyle beni değil başkasını kasdetti. Bu bakımdan ona lânet olsun´ der. Buna karşılık bütün melekler, bir ağızdan, ´Bizim de lânetimiz onun üzerine olsun!´ derler. Yedi kat gök ile yedi kat yer ve içindekiler, hep beraber ona lânet ederler.
Muaz ´Ey Allah´ın Rasûlü! Sen Allah´ın Rasûlü, ben ise Muaz´ım!´ dedi. Hz. Peygamber buyurdu ki: ´Senin amelinde, her ne kadar eksiklik varsa da bana uy! Ey Muaz! Hamele-i Kur´an´dan olan arkadaşlarının aleyhinde bulunma! Günahlarını onlara değil, kendine yüklet! Onları zemmedip, yermekle nefsini temize çıkarma! Nefsini onlardan yüce görme! Dünya amelini ahiret ameline karıştırma! Meclisinde, halk senin kötü ahlâkından hazer etsin diye gururlanma! Yanında bir kimse varsa, başkasıyla gizlice fiskos yapma. Halka karşı büyüklük taslama ki senden dünya hayrı kesilmesin. Halkın hayâ perdesini yırtma ki kıyamet gününde ateş köpekleri seni yırtmasınlar! Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
Hemen çekip alanlara...( Nâziât/2)

"Ey Muaz! Bunların kim olduğunu bilir misin?" Ben ´Onlar kimlerdir, annem babam sana fedâ olsun ya Rasûlullah?´ dedim. Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

Ey Muaz! Allah kime kolaylaştırırsa onun için kolaydır.

Râvî der ki: ´Bu hadîstekilerin korkusundan Muaz´dan daha fazla Kur´an okuyan görmedim´.

Ashab´ın ve Alimlerin Sözleri

Hz. Ömer, boynunu büken bir kişiyi gördü ve şöyle dedi: ´Ey kişi! Boynunu düzelt! Korku, boyunda değil, kalplerdedir!´
Ebu Umame el-Bahilî, camide, secde halinde ağlayan bir zat gördü ve şöyle dedi: ´Eğer bu durum evinde olsaydı sen sen olurdun!´

Hz. Ali şöyle demiştir: ´Riyakârın üç alâmeti vardır. 1. Yalnız olduğunda tembelleşir, 2. Halk arasında olduğunda pek faal olur, 3. Övüldüğünde fazla ibâdet eder. Kötülendiği zaman ibâdeti azaltır!´

Bir zat, Ubâde b. Sâmit´e ´Ben Allah yolunda, hem Allah´ın rızasını irade ederek, hem de halkın övgüsünü kasdederek, kılıcımla muharebe ederim´ dedi. Ubade ´Senin için hiçbir sevap yoktur!´ dedi. Kişi bunu üç defa tekrarladı. Her defasında, Ubade ´Sana bir sevap yoktur´ dedi. Sonra üçüncüde "Allah ´Ben şirk hu-susunda müstağnilerin en müstağnisiyim´ buyurmuştur" dedi.

Biri Said b. Müseyyeb´e ´Bazılarımız iyilik yapar, övülmeyi ister!´ dedi. Said ´Senden nefret edilmesini ister misin?´ dedi. Kişi ´hayır!´ dedi. Said ´O halde Allah için bir ibâdet yaptığın zaman onu riyadan arındırmaya çalış!´ dedi.

Dahhak şöyle demiştir: "Sakın hiç biriniz, ´Bu Allah´ın, bu da senin içindir´ ´Bu Allah için bu da sılayı rahim içindir´ demesin! Çünkü Allah Teâlâ´nın şeriki yoktur".

Hz. Ömer, kamçı ile bir kişiyi dövdü. Sonra ona ´Benden kısas al!´ dedi. Adam ´Hayır! Senden kısas almam! Onu Allah ve senin için bırakıyorum ve kısas almaktan vazgeçiyorum´ dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer kendisine ´Sen bana birşey yapmadın. Ya beni bağışla, ben de senin iyiliğini bilip takdir edeyim veya sadece Allah için bırak´ dedi. Kişi ´O halde, sadece Allah için bırakıp terkettim´ dedi. Hz. Ömer "O zaman ne güzel!´ dedi.

Hasan Basrî şöyle demiştir: ´Bir kavimle (ashabı kastediyor) arkadaşlık yaptım. Onlardan birine hikmet arzolunurdu. Eğer o hikmetle konuşsaydı muhakkak hem kendisine, hem de ar-kadaşlarına fayda verirdi. Fakat şöhret korkusu onu konuşmaktan menederdi. Onlardan biri geçerken yolda eziyet verici birşey gördüğünde şöhret korkusundan onu yoldan süpürmezdi´.
Riyakâr, kıyamet´te dört isimle çağrılır:
1. Ey riyakâr!
2. Ey hilebaz!
 3. Ey zarar eden!
 4. Ey facir (yalancı)! Git! Kime çalıştınsa ecrini ondan al! Bizim katımızda sana ecir yoktur´ denir
.42

Fudayl b. Iyaz şöyle demiştir:
´Öncekiler, yaptıkları ile, şimdikiler ise yapmadıklarıyla riyakârlıkta bulunuyorlar´.

İkrime şöyle demiştir: ´Allah Teâlâ, kuluna, amelinden ötürü vermediğini niyetinden ötürü verir. Çünkü niyette riyâ yoktur´.

Hasan Basrî şöyle demiştir: ´Riyakâr, Allah´ın kaderini mağlup etmek ister. Kötü bir kimse olduğu halde, halkın, kendisi için ´iyi bir kimsedir´ demesini ister. Acaba halk nasıl böyle diyecektir? Oysa rabbinin katında düşüklerin içine girmiş bulunuyor. Bu bakımdan mü´minlerin onu tanımaları gerekir´.

Katade şöyle demiştir: "Kul riyakârlık yaptığında Allah Teâlâ, meleklerine ´Bakın! Kulum benimle istihza ediyor!´ der".

Mâlik b. Dinar şöyle demiştir: ´Kurralar (Kur´an okuyucu-ları/hafızlar) üç sınıftır:

Fudayl b. Iyaz ´Bir riyakâra bakmak isteyen varsa, bana baksın!´ demiştir.
Muhammed b. Mübarek es-Sûrî43 şöyle dedi: İbâdet kisveni gece takın! Çünkü o, senin gündüz takındığın kisvenden daha şereflidir; zira gündüzün kisvesi mahlûklar için, gecenin kisvesi ise Allah Teâlâ içindir´.

Ebu Süleyman şöyle demiştir:
´Ameli korumak, amel yapmaktan daha zordur´.
İbn Mübarek şöyle demiştir: ´Kişi Horasan´da olduğu halde Kâbe´yi ziyaret eder!´ Denildi ki: ´Bu nasıl olur?´ Cevap olarak dedi ki: ´Mekke-i Mükerreme´de mücavir olduğunun bilinmesini ister´.

___________________

27)Müslim
28)Buhârî, Müslim
29)İbn Mübârek
30)İmam Ahmed, Beyhakî
31)Tirmizî
32)İmam Mâlik
33)Irâkî bu şekilde vârid olmadığını söylemektedir.
34)Taberânî
35)Daha önce geçmişti.
36)Müslim, Buhârî
37)Beyhâkî
38)İbn Ebî Dünya
İbrahim b. Edhem şöyle demiştir: ´Şöhret meraklısı hiçbir zaman Allah´ı doğrulamaz!´
39) Adı Şeddad b. Evs b. Sabit b. Münzir el-Hazrecî´dir. Hz. Peygamber´in şâiri Hassan b.. Sabit´in yeğenidir. Künyesi Ebu Yâ´lâ olan bu zat, ashab-dandır. Şam´da vefat etmiştir.
40)İbn Mâce
41)Tirmizî
42)İbn Ebî Dünya, (zayıf bir senedle)
 
Yürü dünya yürü bu yol dergaha gider.
Bu yol gama,kedere,acıya,aha gider.
Çıkablirsen eyer bu yokuşu zirveye,
Hüzünlenme o zaman sonu felaha gider.

Çevrimdışı ay-yüzlüm

  • yazar
  • ****
  • İleti: 641
Ynt: İhlasın elzemliği ve Riyanın zemmi [24 Mart 2008]
« Yanıtla #13 : 29 Mart 2008, 08:04:36 »
İhlâs´ın Fazileti


Ayetler

Oysa kendilerine, dini yalnız Allah´a hâlis kılıp O´nu birleyerek Allah´a kulluk etmeleri, namazı kılmaları, zekâtı vermeleri emredilmişti.(Beyyine/5)

İyi bil ki hâlis din ancak Allah´ındır.(Zümer/3)

Tevbe edip hallerini düzeltenler ve Allah´a sarılıp dinlerini Allah için hâlis kılanlar, işte onlar mü´minlerle beraberdir.(Nisa/146)

Kim rabbine kavuşmayı arzu ederse salih amel işlesin ve rabbine (yaptığı) ibadete hiç kimseyi ortak etmesin!(Kehf/110)

Bu son ayet-i celîle Allah için işlediği amelinden dolayı övülmeyi seven kimse hakkında nâzil olmuştur.

Hadîsler
Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:

Üç haslet vardır ki müslümanın kalbi bu hasletlere hased etmez. Bunlar ameli Allah için ihlâslı kılmak, yöneticilere nasihat etmek ve müslümanların cemaatinden ayrılma-maktır.31
Mus´ab b. Sa´d32 şöyle der: ´Babam kendisini Hz. Peygamber´in sahabiîlerinin bazılarından üstün görüyordu. Bunu farkeden
 Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

Allah Teâlâ bu ümmeti ancak zayıflarından ve onların dua, ihlâs ve namazlarından dolayı muzaffer kılmıştır.33

Hasan Basrî´den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:

 Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
1. Allah´ın kendisine ilim verdiği kişiye Allah Teâlâ sorar:
- Öğrendiğinle ne yaptın?
-Yârab! Onunla gece gündüz sana ibadet ettim.
- Yalan söylüyorsun!
Melekler de "Yalan söylüyorsun! Bilakis sen onunla ´Filan adam âlimdir´ dedirtmek istedin. Zaten öyle de denildi!" derler.
2, Allah´ın, kendisine mal verdiği kişi. Allah Teâlâ ona dasorar:
- Sana nimet verdim. Onu nasıl kullandın?
- Yârab! O mal ile gece-gündüz sadaka verdim.
- Yalan söylüyorsun!
Melekler de "Yalan söyledin! Bilakis sen onunla ´Filan adam cömerttir´ dedirtmek istiyordun. Nitekim öyle de de-nildi" derler.
3. Allah yolunda öldürülen kişi. Allah Teâlâ ona sorar:
- Sen ne yaptın?
- Yârab! Cihad ile emrolundum ve savaşırken de öldürüldüm!
- Yalan söylüyorsun!
Melekler de "Yalan söylüyorsun; zira senin gayen ´Filan adam kahramandır´ dedirtmekti. Nitekim dünyada iken böyle denildi" derler.37

Hadîsi rivâyet eden Ebu Hüreyre şöyle diyor: Sonra Hz. Peygamber baldırlarımın üzerine bir çizgi çekerek şöyle buyurdu: "Ey Ebu Hüreyre! Bunlar kıyamet gününde kendileriyle cehennem ateşinin ilk tutuşturulacağı mahluklardır".

Râvilerinden biri (Natıl b. Kay s veya Sefi el-Asbahî) bu hadîsi Muaviye´nin huzurunda rivayet etti. Hadîsi dinleyen Muaviye ağlamaya başladı. O kadar ağladı ki çevresindekiler onun öleceğini zannettiler. Nihayet sakinleşen Muaviye ´Allah Teâlâ doğru söylemiştir!´ diyerek şu ayeti okudu:

Kimler dünya hayatını ve onun süsünü isterse onlara amellerin(in karşılığını) tam olarak veririz ve onlar orada hiçbir eksikliğe uğratılmazlar.(Hûd/15)

Diğer Rivayetler

İsrâiliyyat´ta şöyle rivayet edilir: Bir âbid uzun bir süre Allah´a ibadet eder. Birgün kendisine ´Falan yerde bir topluluk var. Bunlar, Allah´a değil, orada bulunan bir ağaca tapıyorlar´ denilir. Bunun üzerine âbid öfkelenerek baltasını omuzuna alır ve o ağacı kesmek için yola koyulur. Ona mani olmak isteyen İblis de bir ihtiyar suretinde önüne çıkarak âbid´e sorar:
- Allah sana rahmet eylesin! Böyle nereye gidiyorsun?
- Şu ağacı kesmeye...
- O ağaçla ne alıp vereceğin var? Sen ibadetini ve nefsinle
uğraşmayı bırakmış başka şeylerle uğraşıyorsun!
- Bu da benim ibadetlerimdendir!
- O ağacı sana kestirmem!

Bunun üzerine âbidle İblis dövüşmeye başlar. Âbid, İblis´i yaka paça tutup yere vurur ve göğsüne oturur. İblis âbide ´Beni bırak da konuşalım!´ der. O zaman âbid, iblis´in göğsünden kalkar. İblis ona der ki:
- Allah sana bu ağacı kesmeyi farz kılmamıştır. Sen ağaca ibadet ediyor da değilsin. O halde başkasının yaptığı seni ne ilgilendirir? Oysa Allah´ın yeryüzünde peygamberleri vardır. Eğer Allah dileseydi, onlardan birini bu ağaca tapanlara gönderir ve ona bu
ağacı kesmesini emrederdi.
- Hayır! Onu mutlaka kesmeliyim.
Böylece ikinci bir defa daha dövüşmeye başlarlar. Âbid yine onu mağlub ederek yere vurur ve göğsünün üzerine oturur. Âciz kalan İblis âbide der ki:
- Aramızı tamamen ayıracak ve senin için daha hayırlı olacak
birşey söyleyeyim mi?
- Söyle bakalım neymiş?
- Beni bırak da söyleyeyim!
Bunun üzerine âbid, İblis´i bırakır. Serbest kalan İblis şöyle der:
- Sen halkın sırtına yük olmuş fakir bir kişisin. Nafakanı onlartemin ediyor. Herhalde arkadaşlarına ikramda bulunmayı, komşularına yardım etmeyi, onları doyurmayı ve halka muhtaçolmamayı sen de istersin!
- Evet!
- O halde şu fikrinden vazgeç! Eğer bundan vazgeçersen, senin için her gece yastığının yanına iki altın koymayı taahhüd ediyorum. Sabahladığında o altınları alıp kendine, çoluk çocuğuna harcar, arkadaşlarına sadaka verirsin. Bu hem senin için hem de
müslümanlar için, yerinde duran ve kesilmesiyle kendisine tapanlara bir zarar dokunmayacak olan bir ağacın kesilmesinden daha yararlıdır.Hem bu ağacın kesilmesinin senin müslüman
kardeşlerine de hiçbir faydası dokunmaz.

İblis´in bu sözlerini düşünen âbid, kendi kendisine "Ben peygamber değilim ki bu ağacın kesilmesi bana düşsün! Allah da bana kes dememiş ki kesmemekle günahkâr olayım. Hem ihtiyarın söyledikleri daha faydalıdır" der.

Böylece İblis, ona borcunu ödemeyi taahhüdle bu konuda yemin eder. Bunun üzerine âbid, ibâdethanesine dönüp geceler. Sabahladığında başucunda iki altın bulup bunları keseye indirir. Ertesi gün de böyle olur. Ancak üçüncü ve ondan sonraki günlerde hiçbir şey bulamaz. Sonunda hiddete gelip baltasını omuzuna ala-rak yola düşer. İblis yine o ihtiyar suretinde önüne çıkıp sorar:
- Nereye gidiyorsun?
- O ağacı kesmeye...
- Yalan söylüyorsun! Allah´a yemin öderim ki buna gücün yetmeyecektir!

Bunun üzerine, âbid, daha önce onu yendiğini düşünerek İblis´in üzerine atılır. Ancak İblis haykırır:
- Bu kez yapamayacaksın!
Gerçekten de İblis, âbidi yaka paça tutup yere vurur. Âbid bir anda kendisini bir kuş gibi İblis´in ayakları dibinde bulur. İblis onun göğsüne oturarak şöyle der:
- Ya bu ağacı kesmekten vazgeçersin ya da ben seni keserim!
Âbid, İblis´e gücünün yetmeyeceğini anladığında şöyle der:
- Ey İblis! Beni yendin, yakamı bırak fakat bana söyle! Seni
daha önce nasıl yenebildim? Sen şimdi beni nasıl mağlup ettin?
- Sen ilk Allah için öfkelenmiştin ve ve niyetin ahiretti. Bundan dolayı Allah beni sana boyun eğdirdi. Bu defa ise nefsin ve dünyan için öfkelendin. Bunun için de bu kez ben seni mağlup ettim.
Bu hikâye şu ayeti tasdîk etmektedir:
(Şeytan) şöyle dedi: ´Onların tümünü azdıracağım, ancak iç-lerinden ihlâs sahibi kulların müstesna´.(Sâd/83)

Zira kul, şeytandan ancak ihlâs vasıtasıyla kurtulabilir. Mâruf-u Kerhî kendi kendisine vurarak ´Ey nefis! İhlâslı ol ki kurtulasın!´ derdi.

Yakub el-Mekfuf şöyle demiştir: ´Muhlis günahlarını örttüğü (gizlediği) gibi sevaplarını da örten kimsedir´.

Süleyman ed-Dârânî şöyle demiştir: ´Allah´tan başkasını irade etmediği halde bir tek adım atan kimseye ne mutlu!´

Ömer b. Hattab (r.a) valisi Ebu Musa el-Eş´arî´ye şöyle yazmıştır: ´Kimin niyeti hâlis ise, kendisiyle insanlar arasındaki muamelelerde Allah Teâlâ ona kâfidir!´
Evliyadan biri bir din kardeşine şöyle yazmıştır: ´Amellerinde niyetini hâlis kıl! (Böyle yaparsan az amel de sana kâfi gelir)´.

Eyyûb Sehtiyânî şöyle demiştir: ´Amellerin niyetlerini hâlisleştirmek, selefe bütün amellerden daha zor gelirdi´.

Mutarrıf b. Abdillah şöyle derdi: ´Nefsini durultan kimse için durultulur; amelleri karıştırılan kimse için de karıştırılır!´

Seleften biri ölümünden sonra rüyada görüldü. Kendisine ´Amellerini nasıl buldun?´ diye sorulduğunda şunları söyledi: "Allah için yaptığım her ameli buldum. Hatta yolda bulduğum bir nar tanesini ve ölen kedimizi bile sevap kefemde buldum. Serpuşumda ipekten bir iplik vardı. Onu da günah kefemde buldum. Yüz dinar kıymetinde bir merkebim ölmüştü. Onun hiçbir sevabını göremedim. Bunun üzerine ´Bir kedinin ölümü sevaplar kefesinde olur da merkebin nasıl olmaz?´ dediğimde şöyle denildi: "O merkep, gönderdiğin istikamete gitti; zira sana ´Merkep öldü´ denildiğinde ´Allah´ın lanetinde olsun!´ dedin ve dolayısıyla bu hususundaki ecrin iptal olundu. Eğer ´Allah yolunda ölsün´ demiş olsaydın onu da sevaplarının içerisinde görecektin".

Bir rivayette de ´Bir keresinde açıktan sadaka vermiştim de insanların bana bakmaları hoşuma gitmişti. O sadakayı gördüm; ne lehimde, ne de aleyhimde idi!´ demiştir.
Süfyan es-Sevrî bu rüyayı işittiğinde ´Bu kimsenin hali ne kadar da güzelmiş; zira onun aleyhinde olmayışı kendisi için bir iyiliktir´ demiştir.

Yahya b. Muaz şöyle demiştir: ´İhlâs, ameli tıpkı sütün ters ve kandan ayrılması gibi ayıplardan ayıklar!´

Bir erkek, kadın kılığına girerek düğün ve matem yerleri gibi kadınların toplandıkları yerlere girip çıkardı. Yine birgün kadınların toplandığı bir yerde iken, kadınlardan birinin incisi çalınır. Kadınlar ´Kapıyı kapatın! Kimseyi dışarı bırakmayın ki arama yapalım´ diye bağırışırlar. Bunun üzerine orada bulunanları teker teker aramaya başlarlar. Sonunda sıra kadın kılığına giren kişi ile yanındaki kadına gelir. Bunun üzerine kişi Allah´a ihlâs ile dua ederek ´Eğer bu rezaletten kurtulursam, bir daha böyle bir harekete tevessül etmeyeceğim´ der. Bu duadan sonra çalman inci, yanındaki kadının üzerinde bulunur. O zaman kadınlar şöyle bağırırlar:
- O hür kadını (kadın kılığına giren kimseyi) bırakınız; çünkü inci bulundu!

Sûfîlerden biri şöyle anlatıyor: Birgün Ebu Ubeyd et-Tüsterî ile beraberdim. Arefe günü, ikindi namazından sonra tarlasını sürüyordu. O sırada Abdal arkadaşlarından biri yanına gelip ona gizlice birşey söyledi. Ebu Ubeyd de hayır dedi. Bunun üzerine bulut gibi yere sürüne sürüne geçip gözden kayboluncaya kadar onu seyrettim. Sonra da Ebu Ubeyde´ye sordum:
- Bu kişi sana ne dedi?
- Kendisiyle birlikte hacca gitmemi istedi. Ben de hayır dedim.
- Niçin gitmedin?
- Hac hakkında bir niyetim yoktu. Bugün akşama kadar bu işi tamamlamaya niyet etmiştim. Bu durumda onunla hacca gidersem Allah´ın gazabına uğrayabileceğimden korktum; çünkü Allah için yaptığım ameline O´ndan başka bir şeyi sokmuş olurdum. Bu bakımdan şu anda yaptığım iş, bence yetmiş hacdan daha büyüktür.

Bir zât şöyle anlatıyor:
Bir deniz harbine çıkmıştık. İçimizden biri sepetini satılığa çıkardı. Bunun üzerine ´Onu bana sat! Harp müddetince yararlanır, filan şehre vardığımızda da satar, kâr ederim´ diyerek sepeti satın aldım. O gece bir rüya gördüm. Gökten iki kişi inmişti. Bunların biri arkadaşıma ´Gazileri yaz! Falan adam harbe gezi için katılmıştır. Filan adam riya, filan adam ticaret için; filan adam da Allah için çıkmıştır´ dedi. Sonra bana bakarak ´Yaz! Filan adam da ticaret için çıkmıştır´ diye ekledi. Bunun üzerine ´Allah´tan kork. Ben ticaret için çıkmadım. Yanımda ticaret malı da yoktur. Ben harb için çıktım´ diye bağırdım. Bunun üzerine dikte eden bana ´Ey Şeyh! Sen akşam bir sepet satın aldın. Ondan kâr etmek istiyorsun´ dedi. Bense ağlayarak ´Beni tüccar olarak yazmayın!´ diye ısrar ettim. Bu ısrarım üzerine arkadaşına bakıp ´Sen ne dersin?´ diye sordu. Arkadaşı da "Biz ´Filan adam gazi olarak çıktı. Ancak yolda, ileride kandisinden kâr etmek üzere bir sepet satın aldı, şeklinde yazalım ki Allah Teâlâ ileride onun hakkında bildiği gibi hükmetsin" dedi.

Sırrî es-Sakatî şöyle demiştir: ´Kimsenin bulunmadığı bir yerde, ihlâsla iki rek´at namaz kılmak yetmiş veya yediyüz hadîs yazmaktan daha hayırlıdır´.

Bir zât şöyle demiştir:
´Bir saat ihlâsta ebedî kurtuluş vardır; fakat ihlâs çok nadirdir´.
´İlim tohum, amelse ziraattır; ihlâs da onun suyudur´ denilmiştir.

Bir zât şöyle demiştir: ´Allah bir kula buğzetti mi ona üç şey verir ve ondan üç şeyi meneder: Ona salihlerin arkadaşlığını verir, fakat nasihat kabul etmesini önler. Ona salih ameller verir, fakat ihlâsı alır. Ona hikmeti verir, fakat sıdkını alır´.

es-Susî şöyle demiştir: ´Allah´ın, mahluklarının amellerinden maksadı sadece ihlâstır!´

Cüneyd el-Bağdadî şöyle demiştir: ´Allah´ın bazı kulları vardır akıl erdirirler. Akıl erdirdiklerinde amel eder; amel ettiklerinde de ihlâsa bürünürler. İhlâs da onları bütün iyiliklere teşvik eder´.

Muhammed b. Saîd el-Mervezî şöyle demiştir: ´Fiillerin tamamı iki esasa dayanır: a) O´ndan senin için gelen fiil, b) Senin, O´nun için yapmış olduğun fiil. Bu bakımdan eğer O´nun yaptığına razı olur, O´nun için yaptığında da ihlâslı olursan, dünya ve ahirette mesûd ve muzaffer olursun´.

31) Tirmizî
32) Adı Ebu Zurare Mu´sab b. Sa´d´dır. Medineli olup güvenilir bir zat idi. H.
103´de vefat etmiştir.
33) Nesâî
34) İbn Mâce
35) Ebu Mansur Deylemî
36) İbn Adîy
37) Müslim, İmam Ahmed, Nesâî
 

 
 
 
 
« Son Düzenleme: 29 Mart 2008, 08:06:16 Gönderen: fzehrabetül »
Yürü dünya yürü bu yol dergaha gider.
Bu yol gama,kedere,acıya,aha gider.
Çıkablirsen eyer bu yokuşu zirveye,
Hüzünlenme o zaman sonu felaha gider.

Çevrimdışı meftun

  • okur
  • *
  • İleti: 57
  • Bu Kültür Senin !
Ynt: İhlasın elzemliği ve Riyanın zemmi [24 Mart 2008]
« Yanıtla #14 : 30 Mart 2008, 10:37:34 »
Riyanın zemmi ve ihlasın temini için tasavvufun ehemmiyeti pek büyüktür.

Öyle olur ki yıllarca riya hastalığına kapılmamak için gayret sarfeden bir kişi, zayıf anında şeytanın tuzağına düşebilir ve yaptığı tüm hasenatı bir kalemde sildirebilir.

Şu izahat aydınlatıcı olacaktır kanaatindeyim :


40 sene üç ayların  tamamında oruç tutan bir zat, bir gün bir alışveriş kuyruğunda bulunur.Dışardan gelen bir kişi, kuyruğa girmeden alış veriş yapmak ister ve bunda ısrar eder.O kadar ısrar eder ki, kuyrukta bulunanların sabrını taşırır.

-“Neden acele ediyorsun?” diye sorarlar.O da der ki:
-“ Bu gün nafile oruç tutmuştum.İftar yaklaştı.Onun için acele ediyorum” deyince kuyrukta bulunan ve 40 senedir nafile oruç tutup kimseye söylemeyen adam dayanamadı:
-“ Be adam, ben kırk senedir nafile oruç tutuyorum gene de senin bu yaptığını yapmıyorum” deyince adam:

-“Bende 40 senedir sana bunu bir türlü söyletemiyordum.Nihayet söylettim.Ben şeytanım diyerek oaradan uzaklaşır.

Tasavvufa Giriş / Osm. Yay.
Yandım ebedi hüsnüne meftun olarak
Kar etti dilim ruhuma efsun olarak..