Gönderen Konu: Sahabe-i Kiram'ın Üstünlüğü [14 Temmuz 2008]  (Okunma sayısı 11754 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı SadakatNet

  • Administrator
  • araştırmacı
  • *****
  • İleti: 298
    • http://www.sadakat.net
Sahabe-i Kiram'ın Üstünlüğü [14 Temmuz 2008]
« : 13 Temmuz 2008, 14:25:15 »



 
Hafta:    38


Mevzu: Sahabe-i Kiram'ın Üstünlüğü


Araştırmalarınızı bekliyoruz..


(Araştırma yapmak demek bildiklerimizi aktarmak demek değil, bu mevzu hakkında elimizdeki mevcut kitaplardan iktibas yapmak demektir. Her üyemizden bir iktibas yapmasını istirham ediyoruz.)

« Son Düzenleme: 13 Temmuz 2008, 14:32:39 Gönderen: SadakatNet »
Sadakat Yönetim Kurulu

Çevrimdışı dört mevsim

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 278
Ynt: Sahabe-i Kiram'ın Üstünlüğü [14 Temmuz 2008]
« Yanıtla #1 : 13 Temmuz 2008, 18:00:54 »
PEYGAMBER EFENDİMİZ (SAV)'İN TORUNLARINDAN VE SAFİYYE-İ ALİYYE'NİN EN BÜYÜKLERİNDEN, GAVS-İ A'ZAM, SEYYİD ABDULKADÎR-İ GEYLÂNÎ HAZRETRLERİ BUYURUYORLAR Kİ:
Muhammed Aleyhisselâm'ın ümmeti, başka Peygamberler'in ümmetlerinden daha üstündür. Bu ümmetinde en üstünü, O'na îmân ederek mübârek yüzünü görmekle şereflenen ASHÂB-I KİRÂM'dır ki hepsi O'na tabi olmuş, O'nun için harp etmiş, O'nun uğruna canlarını, mallarını fedâ etmişlerdir. O'nun emrini yapmak, birinci vazifeleri olmuş, her şeyde O'nun yardımcısı olmuşlardır.
Bu Ashâb'ında en üstünü Hudeybiye'de, Rasûlullâh'a biât edip, O'nun için ölmeye hazır olduklarına söz veren kahramanlardır. Bunlar 1.400 kişi idi. Bunların en üstünü BEdir muhâberesinde bulunanlardır ki, bunlar 313 kişi idi. Bunlarında en üstünü ilk müslümanlar olan kırk kişidir ki kırkıncısı HZ. Ömer R.A. dir. Bunların 34'ü erkek 6'sı kadındır. Bunlarında en üstünü Aşere-i Mübeşşere yani cennete girecekleri ismen müjdelenen on kişidir. Bunlar; Hz. Ebu bekir, Hz. Ömer Hz. Osman Hz. Ali Talha Zübeyr bin Avvâm Abdurrahman bin Avf Sa'd ibni Eb'i Vakkas Said bin zeyd Ebu Ubeyde bin cerrah HAzretleridir. R.Anhüm
Bunlarında en üstünü Hulafa-i Raşidin'dir. yani dört halife olup bunlarında en üstünü HZ Ebu Bekir'dir. Sonra HZ ömer sonra HZ OSman ondan sonra da HZ Ali gelir. Allah Hepsini aziz ve mübarek kılsın şefaatlerine nail etsin. Hepsinden razı olsun

Çevrimdışı dört mevsim

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 278
Ynt: Sahabe-i Kiram'ın Üstünlüğü [14 Temmuz 2008]
« Yanıtla #2 : 13 Temmuz 2008, 18:13:34 »
"Benim ashabım gökteki yıldızlar gibidir hangisine uyarsanız hidayeti bulursunuz" hadis

Çevrimdışı Ferzin

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 240
Ynt: Sahabe-i Kiram'ın Üstünlüğü [14 Temmuz 2008]
« Yanıtla #3 : 14 Temmuz 2008, 00:30:52 »
(İnsanların en hayırlısı asrımdaki Müslümanlar [Eshab-ı kiram]dır.) [Buhari]

(Eshabım, cin ve insanların hepsinden daha üstündür.) [Bezzar]

(Eshabım gibi hiç kimse İslamiyet’e hizmet edemez.) [İ. Süyuti]

(Eshabımı seven, beni sevdiği için sever, sevmeyen de, beni sevmediği için sevmez.) [Buhari]

(Eshabımı kötüleyene Allah lanet etsin.) [Taberani, Beyheki, Hakim]

Çevrimdışı Ferzin

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 240
Ynt: Sahabe-i Kiram'ın Üstünlüğü [14 Temmuz 2008]
« Yanıtla #4 : 14 Temmuz 2008, 00:34:06 »
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

Ehl-i beytin ve Eshab-ı kiramın hepsini sevmek, saymak lazımdır. Birini sevmemek, hepsini sevmemek olur. Çünkü, insanların en iyisinin sohbeti ile şereflenmek fazileti, hepsinde vardır. Sohbetin fazileti ise, bütün faziletlerin üstündedir. İşte bunun için, Tâbi’inin en üstünü olan Veysel Karani, Eshab-ı kiramın en aşağısının derecesine yetişemedi. Hiçbir üstünlük, sohbetin üstünlüğü kadar olamaz. Çünkü, sohbete kavuşanların [Eshab-ı kiramın] imanları, sohbetin bereketi ve vahyin bereketi sayesinde, görmüş gibi kuvvetli iman olur. Sonra gelenlerden hiçbir kimsenin imanı, bu kadar yüksek olmadı. (m.59)

Eshab-ı kiram arasındaki ayrılıklar, savaşlar, nefslerine uyarak değildi. Onların mübarek nefsleri, insanların en iyisinin “sallAllahü aleyhi ve sellem” sohbetinde bulunmakla, kalbleri cilalayan sözlerini dinlemekle, tezkiye bulmuş, emmârelikten kurtulmuştu. Nefslerinde, İslamiyet’e uymayan istek kalmamıştı. (m.54)

talib 67

  • Ziyaretçi
Ynt: Sahabe-i Kiram'ın Üstünlüğü [14 Temmuz 2008]
« Yanıtla #5 : 14 Temmuz 2008, 02:26:43 »

 

Peygamber Efendimize iman ederek O'nu gören ve müslüman olarak ölen kimseler.

Lügat itibariyle ashab, arkadaş manasına gelen "sâhib" kelimesinin çoğuludur. İslâm ıstılâhında "Hz. Peygamber'in arkadaşları" için, daha geniş kapsamıyla Resulullah'ı gören müminler için kullanılmıştır. Sahabî ve çoğulu olan sahabe terimleri de aynı manayı ifade eder.

Sahabî sayılabilmek için az da olsa Resulullah ile görüşmek şarttır. Bu sebeple Hz. Peygamber döneminde yaşamış, O'na iman etmiş, hatta O'nunla haberleşip yazışmış, O'na destek sağlamış kişiler ashâbtan sayılmaz. Meselâ o dönemin meşhur Habeşistan Kralı Necâşî Ashame böyledir. İyiyi kötüden ayırdedebilecek temyîz yaşında Peygamber Efendimiz'i gören çocuklar ise ashabtandır. Meselâ Hz. Peygamber'in iki torunu Hasan ile Hüseyin'in durumu böyledir. Hz. Peygamber'e iman eden ilk kişi olarak ilk sahabî, Resulullah'ın mübarek eşi Hz. Hatice'dir. Son sahabî ise, genellikle kabul edildiğine göre 100/719 senesinde vefat eden Ebü't-Tufeyl Âmir b. Vâsile el-Leysî el-Kinânî'dir. Bu tarihten sonra yaşayan bir sahabînin varlığı bilinmemekle beraber İslâm âlimleri, Hz. Peygamber'in hayatının sonlarında söylediği: "Yüz sene sonra bugün yaşayanlardan hiç kimse hayatta kalmayacaktır. " (İbn Hacer, el-İsâbe, Mısır 1328, I, 8) hadîsine dayanarak ashabın bulunabileceği son zaman sınırı olarak 110/729 senesini belirlemişlerdir. İslâm aleminde çok sonraki dönemlerde bile zaman zaman görüldüğü gibi artık bu tarihten sonra sahabî olduğunu iddia edenler çıksa da onlara itibar edilmez. Sahabenin mutlaka Hz. Peygamber (s.a.s.)'i bir an da olsa görmüş veya sohbetinde bulunmuş olması gerekir. Amâlık, sağırlık veya dilsizlik gibi sebeplerle, görme ve sohbetten biri gerçekleşemezse, bu durum sahabî olmaya engel değildir. Nitekim Ashabın ileri gelenlerinden ve Peygamberimiz'in müezzinlerinden olan Abdullah İbn Ümmi Mektûm, âmâ olduğu için Hz. Peygamber'i görememiş fakat, sohbetlerinde bulunmuştur.

Hz. Peygamberi dünya gözüyle görmek şarttır. O'nu (s.a.s.) rüyasında görenler sahabi sayılmaz.

Hz. Peygamber (s.a.s.)'i kendisine peygamberlik gelmeden önce gören veya O'nunla sohbet eden, fakat peygamberlikten sonra göremeyen kişi de sahabî sayılmaz.

Peygamberlikten sonra Resulullah (s.a.s.)'i gören kimsenin müslüman olması ve daha sonra dinden çıkmış olmaması gerekir. Binaenaleyh; henüz müslüman değilken Peygamberimizi gören bir kimse daha sonra müslüman olsa ve Hz. Peygamber (s.a.s.)'i göremese, sahabi sayılmaz. Yine, müslümanken Hz. Peygamber (s.a.s.)'i gören ve sahabî olan bir kişi, daha sonra irtidat edip dinden çıksa, sahabîlikten de çıkar. Ancak, tekrar müslüman olur ve Hz. Peygamber'i görürse yine sahabî olur.

İslâm'ın en güzel ve doğru bir şekilde öğrenilebilmesi için Hz. Peygamberin, dolayısıyla Ashab-ı Kirâm'ın hayatını iyi bilmek gerekir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.) ve O'nunla içiçe yaşamış olan Ashab-ı Kirâmın hayatında müslümanlar için çok güzel örnekler vardır. Alimler, Hz. Peygamberin hayatını tafsilatlı bir şekilde tesbit ettikleri gibi, ashabın hayatıyla ilgili bilgileri de tesbite gayret etmişlerdir. İslâm'ın ilk asırlarından itibaren sahabe biyografilerini tesbit için pek çok eser yazılmıştır. Bu kitaplarda sahabe, ya Hz. Peygambere yakınlık ve fazilet derecelerine göre veya isimlerine göre alfabetik bir şekilde ele alınmıştır. Bu tür kaynaklarda toplam olarak ancak, 10.000 kadar sahabenin hayatı hakkında bilgi verilmektedir. Aslında ashabın sayısı kesin olarak tesbit edilebilmiş değildir. Ancak genellikle Hz. Peygamber vefat ettiği zaman 114.000 sahabînin bulunduğu kabul edilir. Hayatları kitaplara geçen sahabîler; tanınan, bilinen, çeşitli özellikleriyle meşhur olan kimselerdir. Hayatlarıyla ilgili bilgiler sonraki asırlara intikal etmeyen veya Mekke-Medine gibi önemli merkezlerden uzakta yaşıyan sahabîlerin isim ve hayatları bu kaynaklarda yer almamıştır .

Hz. Peygamber'in arkadaşları ve yakın dostları olan Sahabe-i Kirâm, O yüce Peygamber (s.a.s.)'in şahsiyet ve dostluğundan çok istifade etmiş, kendilerine örnek alarak O'nun istediği gibi müslüman olmaya çok gayret göstermişlerdir. İslâm'ın güçlenip yayılması için canlarıyla başlarıyla çalışmışlar, bu yolda, ölüm de dahil olmak üzere hiç bir şeyden çekinmemişler, Allah ve Resulunu, çoluk-çocuklarından, mallarından, hatta canlarından daha çok sevmişlerdir; Allah yolunda hiç çekinmeden yurtlarından hicret etmiş ve kanlarını akıtarak canlarını vermişlerdir. Böylece Ashab-ı Kirâm'ın, Hz. Peygamber'le beraber olmaktan kazandıkları üstünlükleri ortaya çıkmaktadır. Nitekim bu ve benzeri özelliklerinden dolayı sahabe, Kur'an-ı Kerîm'in müteaddit yerlerinde bizzat Allah'u Teâlâ tarafından, hadîsi şeriflerde de Peygamberimiz tarafından methedilmektedir.

"Böylece sizi (Ashab-ı Kirâm) vasat bir ümmet yapmışızdır; insanlara karşı hakikatin şahitleri olasınız, bu Peygamber de sizin üzerinize tam bir şahit olsun diye" (el-Bakara, 2/143).

"Siz (sahabe) insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız... " (Âli İmrân, 3/ 110) .

"İslam'da birinci dereceyi kazanan muhacirler ve ensar ile onlara güzellikle tabi olanlar yok mu? Allah onlardan razı olmuştur. Onlar da Allah'dan razı olmuşlardır. Allah bunlar için, kendileri içinde ebedî kalıcılar olmak üzere, altlarından ırmaklar akan Cennetler hazırladı. İşte bu, en büyük bahtiyarlıktır" (et-Tevbe, 9/100).

"O ağacın altında müminler sana bey'at ederlerken, andolsun ki Allah onlardan razı olmuştur da kalplerindekini bilerek üzerlerine manevî bir kuvvet (moral) indirmiş ve onları yakın birfetih ile mükâfatlandırmıştır" (el-Feth, 48/28)

"Muhammed Allah'ın Resulu'dur. O'nunla beraber olanlar (ashab) da kâfirlere karşı çetin ve metin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükû' edici, secde edici olarak görürsün. Onlar Allah'dan daima fazl-u kerem ve rıza isterler. Secde izinden meydana gelen nişanları yüzlerindedir..." (el-Feth, 48/29)

Ehl-i Sünnet nazarında ashabın büyük bir değeri vardır. Bu ve bunlara benzer bir çok Kur'an ayetinde açıkça veya îmâ ile ashabın faziletinden bahsedilmiştir. Peygamber Efendimiz'in pek çok hadîslerinde toplu olarak, ya da fert fert ashabın faziletine yer verilmiştir ki, hemen hemen bütün ilk ve mûteber hadîs kaynaklarında bu hadîsler, "Fedâilü's-Sahabe= Sahabenin Faziletleri': veya benzeri başlıklar altında toplanmıştır. Meselâ bu hadîslerinden birisinde Peygamber Efendimiz: "Nesillerin en hayırlısı, benim neslimdir. " buyurmuştur. (Buhârî, Fedâilü Ashabi'n-Nebî, 1; Müslim, Fedâilü's-Sahabe, 210-215)

Bir başka hadîslerinde de şöyle demiştir: "Ashabım hakkında Allah'tan korkun, ashabım hakkında Allah'tan korkun! Benden sonra onları kendinize hedef haline getirip düşmanlık etmeyin! Kim onları severse bana olan sevgisinden dolayı sever. Kim de onlara kin beslerse bana olan kini dolayısıyla böyle yapar. Kim onlara eziyet ederse bana eziyet etmiş olur. Kim bana eziyet ederse Allah'a eziyet etmiş demektir. Her kim de Allah'a eziyet ederse çok geçmeden Allah onun belâsını verir" (Ahmed b. Hanbel V, 57).

Peygamber Efendimiz'in Allah'tan alarak tebliğ ve yaşayışında tatbik ettiği veya bizzat kendisinin koyduğu dînî esasların, daha sonraki müslüman nesillere ancak ashaba dayanan sıhhatli nakillerle ulaşabildiği düşünülecek olursa, İslâm açısından ashab-ı kirâmın gerçekten bu övgülere ve kendilerine saygı gösterilmesi konusundaki ikazlara lâyık oldukları açıkça anlaşılır. Bu sebeple ashabtan birinden bahsederken isminin arkasından "Radıyallâhü anh = Allah ondan razı olsun!" demek, bize düşen saygı görevinin gereğidir. İslâm dîninin sıhhatli bir şekilde sonrakilere aktarılmasında temel unsur ashab olduğu içindir ki Ehl-i Sünnet âlimlerine göre Kur'an ve Sünnet'in de övgüsüne nail olan ashab-ı kirâm, tamamıyla adalet ve itimat sahibidirler.

Sahabe-i Kirâm bir pervane gibi Peygamberimiz'in etrafında dolaşır ve O'ndan (s.a.s.) bir şeyler öğrenmeye gayret ederdi. Çeşitli dünya meşgalelerinden dolayı Hz. Peygamber'in yanına gelemeyenler, ertesi günü başkalarına sorarak eksiklerini giderirlerdi. Bazıları İslâm'ı öğrenmek için, boğaz tokluğuna Peygamberimizi (s.a.s.) takip eder bazıları da Efendimiz'in sözlerini yazarak tespit etmeye çalışırdı. Ashab, Hz. Peygamber'i dinlerken sanki başlarında birer kuş var da, hareket etseler uçup gidecekmiş gibi pür dikkat kesilir, ayrıldıktan sonra da duyduklarını daha iyi öğrenebilmek için aralarında müzakere ederlerdi.

İslâm'dan önceki ümmetler, peygamberlerinin hayatı, sözleri ve davranışları ile ilgili bilgileri daha sonraki nesillere sıhhatli bir şekilde ulaştıramamışlardır. Diğer hususlarda olduğu gibi, müslümanların bu hususta da üstünlüğü vardır. Ve bu üstünlük Ashab sayesinde olmuştur. O da, Hz. Peygamber'in hayatı ile ilgili -en ince ayrıntısına kadar- bilgileri, O'nun sözlerini, davranışlarını, takrirlerini, ahlâkî ve cismanî özelliklerini... sonraki nesillere sağlıklı bir şekilde aktarmadır. Bugün, Hristiyanlar Hz. İsâ'nın, Yahudiler Hz. Mûsâ'nın sözlerini -İncil ve Tevrat dışındakileri- ancak kulaktan dolma, esâtîr (uydurulmuş hikâyeler) halinde, mesnetsiz bilgiler olarak elde edebilmektedirler. Halbuki müslümanlar, Peygamberimiz'in binlerce, onbinlerce hadis ve sünnetine, senedli bir şekilde ve tâ o zamana kadar uzanan yazılı belgeler halinde sahip durumdadırlar. Müslümanlar bunu Ashab'a borçludur. Onlar, Peygamberimiz'den duydukları, yazdıkları hadisleri hiçbir değişikliğe uğratmadan, kendilerinden sonrakilere ulaştırmışlar ve bunu bir ibadet vecdi ile yapmışlardır. Daha sonra gelen nesiller de hadisleri aynı şekilde bir sonrakilere naklederek günümüze kadar sağlam bir şekilde gelmesine hizmet etmişlerdir .

Peygamberimiz'in vefatından ve Hz. Ömer zamanındaki fetihlerden sonra İslâm devletinin muhtelif bölgelerine dağılan bazı sahabîler, oralarda bereketli birer ilim merkezi oluşturmuşlar ve yeni müslüman olanlara İslâm'ı ve Hz. Peygamber'in sünnetini öğretmişlerdir. Böylece, İslâm dininin sağlam bir şekilde Arap yarımadası dışına yayılması da, Ashab'ın yaptığı hayırlı hizmetlerdendir.

Ancak Ashab'ın İslâm'a girişleri ve hizmetleri, İslâm uğruna çektikleri çileler ve gösterdikleri çabalar, hicretler ve gazvelerdeki durumlarının üstünlüğü yanısıra; her şeye rağmen birer insan oldukları da gözönünde bulundurulduğunda, Ashab'ın hepsinin birbiri ile aynı değerde olmayacağı âşikardır. Bu bakımdan, farklı görüşler de bulunmakla beraber derece itibâriyle ashab-ı kirâm genellikle oniki tabakaya ayrılmıştır:

1. Aşere-i mübeşşere (Cennet'le müjdelenen on sahabî ki bunların başında ilk dört halife gelir) ve Hz. Hatice, Hz. Bilâl gibi ilk müslüman olanlar,

2. Hz. Ömer'in müslüman oluşu sırasında müşriklerin Dâru'n-Nedve'de durum müzakeresi yaptıkları zamana kadar müslüman olanlar,

3. I. ve II. Habeşistan hicretine katılan ashab,

4. I. Akabe Bey'atı'nda bulunan sahabîler,

5. II. Akabe Bey'atı'na katılanlar,

6. Peygamber Efendimiz, hicreti sonunda Kubâ'ya geldiği zaman orada

Resulullah'a kavuşup Medine'ye yerleşen muhacirler,

7. Bedr Gazvesi'ne katılan Ashabı Kirâm,

8. Bedr Savaşı ile Hudeybiye Musâlahası arasında hicret edenler,

9. Hudeybiye'de yapılan Bey'atü'r-Rıdvân'a* katılanlar,

10. Hudeybiye Musâlahası ile Mekke fethi arasında hicret edenler,

11. Mekke'nin fethedilmesi üzerine müslüman olan Kureyşliler,

12. Hz. Peygamber'i Mekke Fethi sırasında, Vedâ Haccı'nda veya bir başka yerde gören çocuklar (Hâkim en-Neysâbûrî, Ma'rifetü Ulûmi'l-Hadîs, Beyrut 1977 s. 22-24)

Diğer taraftan Ashab arasında büyük değeri haiz olanlar, Muhacirun (Mekke Fethi'ne kadar Medine'ye hicret edenler) ve Ensar (Hz. Peygamber'e ve müslümanlara kucak açıp destek olan Medineli müslümanlar) diye adlandırılan iki temel zümre olmuştur .

İslâm âleminde, Ashab'ın faziletine, menkıbelerine ve hayatlarına dair bir çok eser yazılmıştır. Bunlar içerisinde en hacimli ve muhtevalısı, İbn Hacer el-Askalânî'nin (ö. 852) el-İsâbe fi Temyîzi 's-Sahabe adlı kitabıdır. Bunun dışında şu iki kaynak da büyük önem taşımaktadır:

İbn Abdilberr (ö. 463), el-İstîâb fî Ma'rifeti'l-Ashab;

İbnu'l-Esîr (ö. 630), Üsdu'l-Gâbe fî Ma'rifeti's-Sahabe.

alinti
 

Çevrimdışı aşk hamalı

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 116
Ynt: Sahabe-i Kiram'ın Üstünlüğü [14 Temmuz 2008]
« Yanıtla #6 : 14 Temmuz 2008, 14:23:44 »
Son zamanlarda, sahabilerin yüksekliğini idrak edemeyen bazı kişiler, onların şanına layık olmayan sözler söylemeye ve yazılar yazmaya başladılar. Gerçi tarihte de, sahabe-i kirama söven bazı gruplar çıkmıştır. Biz bugünkü makalemizde, sahabilerin faziletinden, üstünlüğünden, yüksekliğinden ve büyüklüğünden bir nebze bahsetmek istiyoruz. Önce, “Sahabi” kelimesi ve onun çoğulu olan “Sahabe”nin tarifiyle konuya girelim:

Mukaddes Kitabımız Kur’an-ı Kerim’den sonra en doğru, en kıymetli kitap olan Sahih-i Buhari’yi açıklayan alimlerden İmam Kastalani, “el-Mevâhibü’l-ledünniyye” isimli kıymetli eserinde diyor ki: “Peygamberimizi (aleyhisselam) diri iken ve Peygamber iken bir ân gören, eğer a’ma ise göremeyip, bir ân konuşan, büyük veyâ küçük, bir mü’mine “Sâhib” veyâ “Sahâbî” denir. Birkaçına “Eshâb(Ashab)” veyâ “Sahâbe” yâhud “Sahb” denilir. Kâfir iken görüp, Resûlullah’ın vefâtından sonra îmâna gelen veyâ mü’min olarak görüp de, sonra (maâz) mürted olan kimse, sahâbî değildir...”

İmam Birgivi’nin “et-Tarikatü’l-Muhammediyye”sinin şerhi “el-Hadîkatü’n-nediyye”de de Abdülganî Nablüsî : “Mü’min olarak Resûlullah(aleyhisselam) ile buluşan ve mü’min olarak öldüğü bilinen cin ve insana sahâbî denir. Bu ta’rîfe göre, a’mâ olan da, uzun zamân birlikte bulunmıyan da sahâbî olur. Melek sahâbî olmaz. Resûlullah (aleyhisselam) vefât ettiği zamân 124.000’den fazla sahâbî vardı. Hepsi âlim, kâmil, yüksek insanlar idi” diyor.

İslam alimleri diyorlar ki: Eshâb-ı kirâm, Peygamberlerden ve meleklerden sonra mahlûkların en faziletlisidirler. Resûlullah’ı (s.a.s.) bir kerre gören bir müslümân, görmeyenlerin hepsinden, hattâ Veysel Karânî’den katkat dahâ yüksektir. Eshâb-ı kirâm hazeratı, Şâm’a girince, bunları gören hıristiyanlar, hâllerine hayrân kalıp: “Bunlar, Îsâ aleyhisselâm’ın havârîlerinden dahâ yüksektir” dediler.

Bu alimler, bunları Kur’an-ı kerim’e ve Sünnet-i seniyye’ye dayanarak söylüyorlar. Eshâb-ı kirâmın üstünlüklerini bildiren âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfler pek çoktur.

Allahü teala, Kur’an-ı kerimde buyuruyor ki:

“Siz, insanlar için çıkarılmış, en hayırlı bir ümmetsiniz...” (Âl-i İmrân Suresi: 110 ) Ya’nî Peygamberlerden sonra, bütün insanların en iyisisiniz!

“(İslamda) birinci dereceyi kazanan Muhacirler(Mekke-i mükerreme’den Medîne-i münevvereye hicret eden Sahâbiler) ve Ensar(Muhacirlere yardım eden Medineli Müslümanlar) ile güzellikle onlara tabi olanlardan Allahü (teâlâ) râzı olmuştur; onlar da, Allah(ü teâlâ)’dan râzı olmuşlardır. Allah, bunlar için, içinde ebedi ve temelli kalacakları, altlarından ırmaklar akan Cennetler hazırladı. İşte bu, en büyük bahtiyarlık(kurtuluş)tur.”( Tevbe suresi: 100 )

Allahü teâlâ, sevgili Peygamberine meâlen buyuruyor ki:

“Sana, Allahü teâlâ ve sana tâbi’ olan mü’minler yetişir.”( Enfâl suresi: 64 )

O zamân Sahâbe-i kirâm pek az idi. Fakat, Allahü teâlâ’nın yanında dereceleri pek yüksek olduğundan, dîni yaymakta sana kafidirler buyuruldu.

Sahabe-i kiramı medheden başka ayet-i kerimeler de vardır. İnşa onları da başka bir makalede ele almak istiyoruz.

Eshâb-ı kirâmın (radıyü anhüm) büyüklüğünü, derecelerinin yüksekliğini bildiren hadîs-i şerîfler de pek çok olup birçok kitapta yazılıdır.Bunlardan da birkaç misal verelim:

1 - “Zamânlar, asırlar ahâlîsinin en hayırlısı, en iyisi, benim asrımın ahâlîsidir. [Ya’nî Sahâbe-i kirâmın hepsidir.] Ondan sonra ikinci asrın, ondan sonra üçüncü asrın mü’minleridir.”

2 – “Beni gören veyâ beni görenleri gören bir müslümânı Cehennem ateşi yakmaz.”

3- “Eshâbımın hiçbirine dil uzatmayınız. Onların şânlarına yakışmıyan birşey söylemeyiniz! Nefsim elinde olan Allahü teâlâya yemîn ederim ki, sizin biriniz Uhud dağı kadar altın sadaka verse, eshâbımdan birinin bir müd (875 gr.) arpası kadar sevâb alamaz.” Çünki, sadaka vermek ibâdettir. İbâdetlerin sevâbı niyyetin temizliğine göredir. Bu hadîs-i şerîf, Eshâb-ı kirâmın kalblerinin ne kadar çok temiz olduğunu göstermektedir.

4 - “Eshâbıma dil uzatmakta Allahü teâlâdan korkunuz! Benden sonra onları kötü niyyetlerinize hedef tutmayınız! Nefsinize uyup, kin bağlamayınız! Onları sevenler, beni sevdikleri için severler. Onları sevmiyenler, beni sevmedikleri için sevmezler. Onlara el ile, dil ile eziyyet edenler, gücendirenler, Allahü teâlâya eziyyet etmiş olurlar ki, bunun da muâhazesi, ibret cezâsı gecikmez, verilir.”

5- “Eshâbımın herbiri gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız, hidayete kavuşursunuz.” Ya’nî hangisinin sözü ile hareket ederseniz doğru yolda yürürsünüz. Denizlerde, çöllerde, yıldızlarla ve pusulalarla cihet bulunduğu, yol alındığı gibi, bunların sözleriyle hareket edenler de, doğru yolda giderler.


Çevrimdışı Ferzin

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 240
Onlar Böyleydi
« Yanıtla #7 : 15 Temmuz 2008, 00:43:06 »
Bazıları,nefsleri gevşeklik ve kabahat yapınca,ceza olarak çok ibadet ederlerdi.Abdullah İbni Ömer (r.a.) bir namazda cemaate yetişemeseydi,bir gece uyumazdı.

Ömer(r.a.) bir cemaati kaçırdığı için,ikiyüzbin gümüş kıymetinde bir malı sadaka verdi.Abdullah İbni Ömer(r.a.)bir gün hava kararıp,iki yıldız görününceye kadar akşam namazını geciktirmişti.Bu kadar geciktirdiği için iki köle azad eyledi.

Mevzuatail-Ulum

Çevrimdışı seydanur

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 9
Ynt: Sahabe-i Kiram'ın Üstünlüğü [14 Temmuz 2008]
« Yanıtla #8 : 15 Temmuz 2008, 12:33:04 »

Sahabe-i kiram devrinde Allah’ın rızasını kazanmak en birinci esastı. Allah’ın rızası karşısında bir müminin, Allah ve Rasûlü’ne tercih edeceği hiçbir şey yoktu. Hatta onlar, sevgi ve alakasından az kuşkulandıkları zaman kendilerine münafık nazarıyla bakıyorlardı. İmam Kastalani’nin ifadesiyle, içinde Hz. Ömer ve Hz. Aişe Validemizin de bulunduğu yirmi kadar sahabi, kendilerinde nifak sıfatı var endişesini taşıyorlar ve korkuyorlardı. Âkıbetinden endişe edilen insan, emin olan, “Her şeyim yerinde ve cennetin en güzel yerine gireceğim” düşüncesinde olan, yani korkmayan insandır. Onlar devamlı korkuyorlardı ve içlerinde derin bir endişe vardı.
Sahabenin, Allah’a fevkalade bir bağlılığı vardı. Onlar, küfre ve nifaka götüren şeylerden, yılandan çıyandan korkar gibi korkuyorlardı. Allah rızasından başka hiçbir şey düşünmüyorlardı. Onlar, din adına, dinin bir tek meselesini terk etmekten endişe ediyorlardı.
« Son Düzenleme: 15 Temmuz 2008, 12:42:37 Gönderen: seydanur »

Çevrimdışı Belinay

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 13
Ynt: Sahabe-i Kiram'ın Üstünlüğü [14 Temmuz 2008]
« Yanıtla #9 : 20 Temmuz 2008, 20:42:00 »
İmam-ı a’zam hazretleri, (Ehl-i sünnet mezhebi şöyledir ki; Ebu Bekir ile Ömer’in en üstün olduklarına inanmak, Resulullahın iki damadını sevmek, ayaklara giyilen meste mesh etmek iyi-kötü her müslümanın arkasında namaz kılmaktır) buyurdu.

 Eshab-ı kiramın herbirini büyük ve üstün bilmek, hepsine iyi gözle bakmak, herbirinin adil ve salih olduğuna inanmak lazımdır. Hiçbirine dil uzatmamak, lanet etmemek, düşmanlık etmemek ve bir kısmını sevmek için başka Sahabiye düşman olmaktan sakınmak lazımdır.

İmam-ı Teftazani hazretleri buyuruyor ki: Eshab-ı kiram arasındaki ayrılıkların, iyi sebeplerle, güzel niyetlerle yapıldığına inanmamız lazımdır. Eshab-ı kiramdan birini kötülemek caiz değildir. Hz. Aişe gibi nass ile üstünlüğü bilinen bir sahabiyi kötülemek küfürdür. Nass ile bildirilmemiş bir sahabiyi kötülemek ise, bidat ve büyük günahtır. (Şerh-i Akaid)


Dua ile......

Çevrimdışı Ay Işığı

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1166
Eshab-ı Kiram'ın Peygamber Sevgisi
« Yanıtla #10 : 01 Mart 2009, 13:19:53 »
Adel ve Kare kabilelerinin din mürşidi istemeleri üzerine Peygamberimiz SAV. cümlesi hafız on kişi göndermişti. Red Suyu yanına varınca kabile adamları oyun edip, bazılarını katletmişler; Hz. Zeyd ile Hubeyb bin Adiyy'i de yalan ve oyunla esir almışlardı. Saffan bin Umeyye (ki, sonradan müslüman olmuştur) babasını Bedir'de öldürdüğü için Hz. Zeyd'i satın alıp azatlı kölesiyle Harem dışında katlettirrneğe götürdüğünde, orada bulunan ve henüz müslüman olmamış olan Ebu Süfyan:

- "Ya Zeyd, sana yemin veriyorum; doğru söyle:
Şimdi senin yerinde Muhammed (SAV.) olsa da sen ehl-i iyalin içinde yaşasan daha iyi olmaz mıydı?" demişti. Hz. Zeyd RA:

- "Valiahi ben, Peygamberim'in şu anda bulunduğu yerde kendisine eza veren bir dikenin O'na dokunmasına dahı razı olamam", demiştir. Bu söz üzerine Ebu Süfyan:

- "Valiahi ben sahabelerinin Muhammed (A.S.)'a olan sevgisi gibi kimsenin kimseyi sevdiğini bilmem", demiştir. (El-Hakaik C: 2 S: 96)

***

Abdullah ibni Cahş RA islamı heyecanla yaşayan bir Sahabı idi. İmanının verdiği kuvvetle islam uğruna her türlü cefaya katlanmıştı.

Peygamberimiz SAV. onu müşrikleri tarassut (gözetlernek) için Nahle'ye gönderirken: "Dünyada en çok istediğin nedir Ya Abdullah!?" diye sorduğunda, O:
- "Dünyada en çok istediğim Allah ve Rasulü'ne muhabbettir ya RasulAllah!" diye cevap vermiştir.

***

Ebu Zerr-i Gıfarı R.A.'in devesi harbde her nasılsa Rasulullah SAV.'in devesini geçmiş, geçerken de Fahr-i Kainat'ın dizini sürterek incitmişti.

Rasulüllah SAV. Efendimiz'in "Dizim incindi", buyurması üzerine Ebu Zer HZ.leri o kadar üzüldü ki, orduyu terk edip, bir kenara çekilerek sabaha kadar ağladı. Sabah herkes devesinin yükünü sararken o sarmadı.

Rasulüllah Efendimiz kendisini buldurup yanına çağırdı ve yüzüne tebessümle baktı. Bunun üzerine Ebu Zer R.A.:

- "Bana Rasulüllah'ın rızası bütün dünyadan ve her şeyden daha kıymetlidir", diyerek bayram etmiştir. (RA)

Çevrimdışı Ay Işığı

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1166
Ynt: Sahabe-i Kiram'ın Üstünlüğü [14 Temmuz 2008]
« Yanıtla #11 : 13 Nisan 2009, 17:17:09 »
Ashab-ı Kiram; iyilikte, takvada, yakınde, hidayete ermek ve başkalarının hidayetine vesile olmakta en yüksek mertebeye sahibdirler. Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) sohbetinde ve hizmetinde bulunmaları ve ona yardım etmeleri sebebiyle Allahü Teala onların hatalarını mağfiret edeceğini va'd etmiştir. Bunun için onlar hakkında ancak iyi ve güzel şeyler konuşmak lazımdır.

Tabiinin büyük alimlerinden İbrahim en-Nehal'ye (vefatı H. 96) sahabe-i kiramın arasında meydana gelen ihtilafı sordular. O da "Allahü Teala ellerimizi o kandan temizledi. Biz de dilimizi bulaştırmayalım. Onları ancak hayırla yad edelim." diye cevap verdi.

Ebu Hüreyre (r.a.) Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) "Ashabıma sövmeyiniz. Ashabıma sövmeyiniz. Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, sizden biriniz Uhud Dağı kadar altın infak etse (zekat veya sadaka olarak verse), onların bir, hatta yarım müdden (832 gr veya yarısı miktarında verdikleri buğdaydan, yani çok az bir sadakadan) aldıkları sevaba asla ulaşamazdınız." buyurduğunu rivayet etmiştir.    
 
Ashab-ı Kiram, Kainatın Efendisi'nin sohbetini dinlemişler, ahlaka, fazilet ve meziyetlere ulaştıran feyzin ve vahyin geldiği zamanda yaşamışlar, bu sebeplede, Ümmet-i Muhammed için mümkün olan en yüksek dereceye yükselmişlerdir.    

Onların infakı (zekat ve sadakaları), islam dininin yardıma çok büyük zaruret ve ihtiyacı olduğu bir zamanda, hiçbir şüphe duymadan, samımı niyetlerinden ve halis inançlarından dolayı idi. Onlardan sonrakilerde bu fazilet yoktur. Diğer taat ve amelleri de böyledir.

Hadis-i şerifte "Ashabıma sövmeyiniz" ifadesinin tekrar edilmesi de te'kid için ve onlara sövmenin son derece çirkin olduğunu bildirmek içindir.

Bir kimseye Ashab-ı kiramın halleri sorulursa, cevap olarak "O, bir ümmetti geldi, geçti. Ona kendi kazandığı vardır; size de kendi kazandığınız vardır. Siz onların amellerinden sorulacak değilsiniz." (Bakara suresi, ayet 134) mealindeki ayeti okumalıdır.

Ümmet-i Muhammed'e kalblerinde Ashab-ı Kiram'a karşı muhabbet meydana getirecek güzel halleri anlatılmalı, Resulullah'ın (s.a.v.) onlar üzerindeki hakkı ve hürmeti muhafaza olunmalıdır. Allahü Teala sevdiği için Resulullah'ı sevmek gibi, Resulullah (s.a.v.) sevdiği için de onları sevmek gerekir.
(RadıyAllahü anhüm)

F.T.
31 Mart 2009