Gönderen Konu: Unutulan sünnetler  (Okunma sayısı 23174 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Unutulan sünnetler
« : 08 Haziran 2005, 01:42:49 »

Unutulan sünnetlerimiz

Yetmişli, seksenli ve doksanlı yıllarda güzel dergiler çıkardı ülkemizde. Her biri bir cemaatin veya vakfın yayın organı olan bu dergilerimizde "Unutulan sünnetlerimiz" diye bir sütun bulunurdu. Bu sütunu hazırlayan arkadaşlar, her sayıda, unutulmaya yüz tutmuş bir sünneti gündeme getirirlerdi. Misvak kullanmak, sarık sarmak, şalvar giymek, yemeğe tuzla başlamak gibi... Bu sütunu hazırlayan arkadaşlara göre, sünnet denilince demek bunlar akla geliyordu.

Sünnet; sözlükte "yol, gidiş, tabiat, alışılmış yol" manalarına gelir. İslâm dininde sünnet denilince, Hz. Peygamber'in söz, fiil ve takrirlerinin bütünü akla gelir. Hz. Peygamber'in sözlü sünnetine "hadis-i şerif", diğer davranışlarına da "sünnet" denilmiştir.

Biz, sünnet kelimesine yüklenilen manayı daraltmış, sadece Hz. Peygamber'in yeme içme ve bir de giyim kuşamına hasretmişiz. Sünnet denilince aklımıza bunlar gelmiş; Hz. Peygamber'i, yemesi içmesi, oturması kalkması ile mi taklid etmek daha önemli, yoksa Kur'an'ı anlaması, tebliğ ve irşad faaliyetlerini yerine getirmesi ile mi taklit etmek daha önemli? Elbette ki, ikincisi daha önemlidir.

Ben, Hz. Peygamberimin yeme içme, oturma kalkma tarzlarını ve giyim kuşam şekillerini taklit etmeyi küçümsemiyorum; sünnetin sadece bunlardan ibaret olmadığını söylüyorum.

Bugün, içinde yaşadığımız dünyada yüzüstü düşmüş bir ümmet var. Bu ümmet neden yüzüstü düştü? Yemeyi içmeyi, giyim kuşamı beceremediği için mi, yoksa daha başka sebeplerden mi? Elbette ki yeme içmeden değil, ciddi sebeplerden dolayı yıkıldık. Bizi yıkan sebepleri araştırıp, işte o konularda Hz. Peygamberimize müracaat etmeli ve ona uymalıyız.

Hz. Peygamber Efendimiz sabah namazı da dahil, günde beş vakit namazı camide cemaatle kılardı. Namazdan sonra da cemaatine kısa sohbetler yapardı. Biz bugün camileri boşalttık. Aydınlarımız ve önderlerimiz, camide cemaatle namaz kılmayı avam tabakaya bıraktılar, kendileri çok önemli işlerle (!) meşgul oluyorlar.

Allah'a karşı olan kulluk borcumuzun birinci rızasını işgal eden namaz konusunda Peygamberimizin sünnetine uymayan bir toplumun iki yakası bir araya gelir mi? Gelmiyor işte. Namaza öncelik vermeyen, namazı Hz. Peygamber Efendimiz gibi kılmayan bu ümmetin düştüğü yerden kalkması çok zordur.
Hz. Peygamber Efendimiz, yirmiüç senelik peygamberlik döneminde bütün Arap yarımadasını İslâm'a kazandırdı.

Onun düşmanları bizim düşmanlarımızdan daha şiddetliydi. Onları alt etmesini nasıl becerdi? Kısa zamanda bu dini üç Türkiye büyüklüğündeki toprak parçasına nasıl yaydı? Bana göre asıl sünnet işte budur. Yani, Hz. Peygamber Efendimizin bu konuda takip ettiği siyaset, yol, yöntem ve metoddur, sünnet olan işte budur.

Bunu sünnet olarak kabul etmek ve hayatımıza taşımak bize çok zor geldiği için, devamlı yeme, içme, yatma, kalkma, giyme gibi sünnetleri gündeme getiriyoruz galiba.

Hz. Peygamber, aileye ve aile çevresine çok önem verirdi. Hanımları, çocukları, torunları, yakınları ve çevresi ile olan münasebetleri bizim için çok önemlidir. İşte asıl sünnet budur.

Medine'de yaptırdığı mescidin girişindeki Suffe'de bir nesil yetiştirdi. Kendinden sonra İslâm'ı en uzaklara işte bu nesil götürdü. Bizim böyle bir derdimiz var mı? Kendi işlerimize verdiğimiz önem kadar Müslüman bir neslin yetişmesine de önem verebiliyor muyuz? Bu konuda sünnete neden tabi olmuyoruz?
Medine'ye hicretten sonra Mekkeli Muhacirler ile Medineli Ensar'ı birbirine kardeş yaptı.

Bu iki nesil birbirleriyle kaynaştı; bir ümmet meydana geldi. Ümmet olmanın temelinde kardeşlik, dostluk ve muhabbet vardı. Hal böyle iken, biz neden birbirimizin aleyhinde konuşuruz? Hz. Peygamber'in hayatında ümmetin iki ana kolu Ensar ve Muhacir'dir. Savaşlarda her ikisinin de sancağı ayrı olurdu. Ama isimlerinin ve sancaklarının ayrı olması bir ve beraber olmalarına engel değildi. Neden bugün biz, cemaatler konusunda "sünnet olana tabi olalım" demiyoruz?

"Unutulan sünnetler" kavramını yeniden gündeme getirelim ve gerçekten unutulan sünnetlerimizi hayata taşıyalım. Ne dersiniz?
« Son Düzenleme: 27 Şubat 2010, 02:58:41 Gönderen: Tuğra »
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı mars

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 256
Unutulan sünnetler
« Yanıtla #1 : 14 Haziran 2005, 13:46:50 »
Allah razı olsun hocam.  

H.Ş.  Men tereke sünnetii lem yenel şefeeatiii  : Kimki benim sünnetimi terk ederse; şefaatime nail olamaz.

H.Ş.  Kim benim unutulmuş bir sünnetimi yerine getirirse; 100 şehit sevabı verilir....

Rabbime emanet olun....

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
YEME, İÇME VE UYUMADA ÖLÇÜLÜ OLMAK
« Yanıtla #2 : 22 Şubat 2006, 01:44:46 »
YEME, İÇME VE UYUMADA ÖLÇÜLÜ OLMAK
27 - 12 - 2003

Hz. Allah (c.c.) meâlen: “Yiyiniz, içiniz”, emrinin akâbinde: “İsrâf etmeyiniz. Muhakkak Allah (c.c.) israf edenleri sevmez.”, buyuruyor. (Sûre-i A’raf 31)

Diğer bir Âyet-i Celîle’de Hazreti Allah (c.c.) Zât-ı ulûhiyyetine isyandan kendilerini muhâfaza eden ve cennât-ı âliyâta dahil ettiği kullarının vasıflarını sayarken meâlen: “O muttekîler, geceleri pek az uyurlardı. Seher vakitlerinde istiğfâr ederlerdi.”, buyuruyor. (Sûre-i Zâriât  17-18)

İnsan, hayatını devâm ettirebilmek için yetecek kadar yemek, içmek ve uyumak mecbûriyetindedir. Vücûdun kuvvetini sarsacak, ibâdet ve hizmetlerini yapmaya mânî olacak şekilde az yemek ve uyumak, sıhhati ihmâl olacağından câiz değildir.

Aşırı derecede yemeğe düşkünlük oburluktur. Perhizkârlık, az yemek, az içmek ve az uyumak sıhhat ve rahatı, oburluk ise zahmet ve meşakkati dâvet eder. Bir Hadîs-i Şerîfte Fahr-i Âlem Efendimiz: “İsrâf etmemek ve böbürlenmemek şartıyla yiyiniz, içiniz ve giyininiz.”, buyuruyor. (Feyzü’l-Kadir 2/351)

Yeme ve içmede ölçü:

Bir insan için ölmeyecek kadar yiyip, içmek farzdır. Kuvvetini ziyâdeleştirmek için doyuncaya kadar yiyip, içmek mübahtır. Bunun fevkinde (yani doyduktan sonra) yemek, içmek haramdır. Bunun ölçüsü ise mideyi ifsât edeceğine zann-ı gâlip olacak miktardır.

Bununla beraber, müsâfirine riâyet (onu yalnız bırakmamak ve mahcup etmemek için) ve ertesi gün tutacağı orucu rahatça tutabilmesi için biraz fazla yiyip içmede bir beis yoktur. (Büyük İslâm İlmihali, 427)

Uyku: Yorulmuş bulunan insanın dinlenmesi için Allah tarafından lütfedilen bir istirâhat hâlidir.

Uyku, insanın sıhhat ve âfiyetine sebep olduğu için ve insanı bir çok günahlardan men ettiği için bir ibâdettir.

Hulâsa az yemek, az uyumak ve az konuşmak kâmil insanların, husûsen ehl-i ilim ve ehl-i zikir olan kimselerin vasıflarıdır
 

Çok sıcakken yememek, sıcaklığından dolayı yemeğe üflememek yemeğin adâbındandır. Resûl-i Ekrem Efendimiz bunu mekruh görmektedir. Tıp, yemeğe üflemeyi nefesteki mikrobun yemeğe sıçraması şeklinde izah etmektedir.

Besmele ile başlanan yemekte mutlaka sağ el kullanılmalı, sağ elle yenip sağ elle içilmelidir. Ancak, ihtiyaç halinde sol eli de yardımcı olarak kullanmak mekruh değildir. “Şir’atü’l-İslâm”da bu husus kaydedilirken şöyle denmektedir:

— Resûlüllah Efendimiz sağ eline ekmeği, (sol eline) de karpuzu alır, bir ekmekten, bir de karpuzdan yerdi... Yemek yerken, ihtiyaç oldukça sol el de yardım için kullanılabilir.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Unutulan sünnetler
« Yanıtla #3 : 22 Şubat 2006, 10:05:05 »
Döşeğine yatmak istediği zaman, sağ yanının üzerine yatsın. Yattığı, yanını döşeğe koyduğu zaman da "Allahım! Seni, tesbih ve tenzih ederim.

Ya Rab! Yanımı, döşeğe senin isminle koydum. Senin isminle de, kaldırırım. Eğer, ruhumu tutar, alıkorsan, ona rahmet ve mağfiret ihsan buyur. Eğer, geri salarsan, salih kullarını koruduğun gibi, onu koru!

Uyandığı zaman da "Hamd olsun Allaha ki, beni, cesedimde afiyetli kıldı, ruhumu, bana geri çevirdi ve zikri için bana izin verdi." desin." buyurmuştur.

Peygamber efendimiz, yüzü koyun yatan bir adama rastlayınca "İşte, bu, Allahın hiç sevmediği bir yatıştır!" buyurdu.

Şerid bin Süveyd'in bildirdiğine göre: Peygamber efendimiz, yüzünün üzerine yatmış, uyuyan bir kimse görüp ona, ayağının ucu ile dokundu ve "Bu, yüce Allahın en sevmediği bir uyumadır!" buyurdu.

Uyuyan zat, Eshab-ı Suffa'dan Abdullah bin Tahfe olup demiştir ki "Ben, seher vakti Mescidde karnımın, yüzümün üzerine yatmış, uyurken, birisi, bana, ayağı ile dokundu.

-Kim bu, diye sordu.

- Ben, Abdullah bin Tahfe'yim!, dedim.

Bir de, ne göreyim? Kainatın efendisi, imiş!

- Bu, yüce Allahın, en sevmediği bir yatıştır! buyurdu.

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Tirnak kesma usulü
« Yanıtla #4 : 02 Mart 2006, 00:57:11 »
Sünnete göre tirnak kesme usulü.

Tirnak kesma usulü Ruhul- beyan tefsirinde yazmaktadir.

Persembe Ögleden sonra kesilirse Bir cok göz hastaliklarina sifa olacagi Rasülüllah efendimiz tarafindan ifade edilmistir.Öyle ise tirnak kesme usulünü söyle tarif edebiliriz.

Eller ayaklara nisbetle daha serefli oldugundan ellerden baslanir.Ellerdende sag el serefli oldugu icin sag elden baslanir.
Sag elin sehadet parmagi serefli oldugu icin sehadet parmagindan baslanir.

Hirstiyan ve yahudü lere benzememek icin atlayarak su sira takip edilmeli.

Evvela sehadet parmagi sonra yüzük parmagi sonra orta parmak sonra kücük parmak sonra bas parmak tirnakalri kesilir.

Sol ele gecildikden sonra kücük parmakdan baslanir sira ile atlamadan bas parmaga kadar devam edilir.

Ayaklara gecilir Sag ayagin kücük parmagindan sira ile baslanir sol ayagin kücük parmaginda bitirilir.

Haydi bu unutulmus sünnetide yasamaya baslayalim insAllah.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı tunike

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 307
  • bir tebessüm bile sadakadır
Ynt: Unutulan sünnetler
« Yanıtla #5 : 28 Mart 2008, 16:01:19 »
sünnete göre eve giriş çıkış adabı
EVE GİRİŞ ÇIKIŞ ADABI

1. Kapının sağında veya solunda durmak.
2. Kapıya 3 defa vurmak, izin verilir ise, içeriye girmek, izin verilmez ise geri dönmek.
3. Eve girince ve çıkarken "Esselamü Aleyküm" diyerek selam vermek.
4. Evden çıkınca "Bismillahi tevekkeltü al-Allah la havle vela guvvete illabillah" demek.
öyle itaatkar bir kul ol ki,dışardan görenler deli desinler.çünkü deli olmadan,veli olunmaz!

Çevrimdışı maslak

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 454
Ynt: Unutulan sünnetler
« Yanıtla #6 : 12 Nisan 2008, 16:35:25 »
birde namazda duadan önce tesbihleri(subhanAllah,elhamdülilleh,Allahuekber)sağ elimizi parmakları birleştirerek sağ dizimizin üzerine koyarak, sol elimizinde parmaklarını birleştirerek sol dizimizin üzerine koyarak, parmaklarımızı her üç tesbihi deyişte bir parmağımızı ayırarak tesbihi tamamlayınız.(tabi sağ elimizden başlamalıyız)
iyi anlatamadım galiba.anlamadığınız yeri sorun kardeşlerim

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Unutulan sünnetler
« Yanıtla #7 : 12 Haziran 2008, 23:29:13 »
Unutulan sünnetlerimiz

Yetmişli, seksenli ve doksanlı yıllarda güzel dergiler çıkardı ülkemizde. Her biri bir cemaatin veya vakfın yayın organı olan bu dergilerimizde "Unutulan sünnetlerimiz" diye bir sütun bulunurdu. Bu sütunu hazırlayan arkadaşlar, her sayıda, unutulmaya yüz tutmuş bir sünneti gündeme getirirlerdi. Misvak kullanmak, sarık sarmak, şalvar giymek, yemeğe tuzla başlamak gibi... Bu sütunu hazırlayan arkadaşlara göre, sünnet denilince demek bunlar akla geliyordu.
Sünnet; sözlükte "yol, gidiş, tabiat, alışılmış yol" manalarına gelir. İslâm dininde sünnet denilince, Hz. Peygamber'in söz, fiil ve takrirlerinin bütünü akla gelir. Hz. Peygamber'in sözlü sünnetine "hadis-i şerif", diğer davranışlarına da "sünnet" denilmiştir. Biz, sünnet kelimesine yüklenilen manayı daraltmış, sadece Hz. Peygamber'in yeme içme ve bir de giyim kuşamına hasretmişiz. Sünnet denilince aklımıza bunlar gelmiş; Hz. Peygamber'i, yemesi içmesi, oturması kalkması ile mi taklid etmek daha önemli, yoksa Kur'an'ı anlaması, tebliğ ve irşad faaliyetlerini yerine getirmesi ile mi taklit etmek daha önemli? Elbette ki, ikincisi daha önemlidir. Ben, Hz. Peygamberimin yeme içme, oturma kalkma tarzlarını ve giyim kuşam şekillerini taklit etmeyi küçümsemiyorum; sünnetin sadece bunlardan ibaret olmadığını söylüyorum.
Bugün, içinde yaşadığımız dünyada yüzüstü düşmüş bir ümmet var. Bu ümmet neden yüzüstü düştü? Yemeyi içmeyi, giyim kuşamı beceremediği için mi, yoksa daha başka sebeplerden mi? Elbette ki yeme içmeden değil, ciddi sebeplerden dolayı yıkıldık. Bizi yıkan sebepleri araştırıp, işte o konularda Hz. Peygamberimize müracaat etmeli ve ona uymalıyız.
Hz. Peygamber Efendimiz sabah namazı da dahil, günde beş vakit namazı camide cemaatle kılardı. Namazdan sonra da cemaatine kısa sohbetler yapardı. Biz bugün camileri boşalttık. Aydınlarımız ve önderlerimiz, camide cemaatle namaz kılmayı avam tabakaya bıraktılar, kendileri çok önemli işlerle (!) meşgul oluyorlar. 'a karşı olan kulluk borcumuzun birinci rızasını işgal eden namaz konusunda Peygamberimizin sünnetine uymayan bir toplumun iki yakası bir araya gelir mi? Gelmiyor işte. Namaza öncelik vermeyen, namazı Hz. Peygamber Efendimiz gibi kılmayan bu ümmetin düştüğü yerden kalkması çok zordur.
Hz. Peygamber Efendimiz, yirmiüç senelik peygamberlik döneminde bütün Arap yarımadasını İslâm'a kazandırdı. Onun düşmanları bizim düşmanlarımızdan daha şiddetliydi. Onları alt etmesini nasıl becerdi? Kısa zamanda bu dini üç Türkiye büyüklüğündeki toprak parçasına nasıl yaydı? Bana göre asıl sünnet işte budur. Yani, Hz. Peygamber Efendimizin bu konuda takip ettiği siyaset, yol, yöntem ve metoddur, sünnet olan işte budur. Bunu sünnet olarak kabul etmek ve hayatımıza taşımak bize çok zor geldiği için, devamlı yeme, içme, yatma, kalkma, giyme gibi sünnetleri gündeme getiriyoruz galiba.
Hz. Peygamber, aileye ve aile çevresine çok önem verirdi. Hanımları, çocukları, torunları, yakınları ve çevresi ile olan münasebetleri bizim için çok önemlidir. İşte asıl sünnet budur.
Medine'de yaptırdığı mescidin girişindeki Suffe'de bir nesil yetiştirdi. Kendinden sonra İslâm'ı en uzaklara işte bu nesil götürdü. Bizim böyle bir derdimiz var mı? Kendi işlerimize verdiğimiz önem kadar Müslüman bir neslin yetişmesine de önem verebiliyor muyuz? Bu konuda sünnete neden tabi olmuyoruz?
Medine'ye hicretten sonra Mekkeli Muhacirler ile Medineli Ensar'ı birbirine kardeş yaptı. Bu iki nesil birbirleriyle kaynaştı; bir ümmet meydana geldi. Ümmet olmanın temelinde kardeşlik, dostluk ve muhabbet vardı. Hal böyle iken, biz neden birbirimizin aleyhinde konuşuruz? Hz. Peygamber'in hayatında ümmetin iki ana kolu Ensar ve Muhacir'dir. Savaşlarda her ikisinin de sancağı ayrı olurdu. Ama isimlerinin ve sancaklarının ayrı olması bir ve beraber olmalarına engel değildi. Neden bugün biz, cemaatler konusunda "sünnet olana tabi olalım" demiyoruz?
"Unutulan sünnetler" kavramını yeniden gündeme getirelim ve gerçekten unutulan sünnetlerimizi hayata taşıyalım. Ne dersiniz?
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı dört mevsim

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 278
Ynt: Unutulan sünnetler
« Yanıtla #8 : 12 Eylül 2008, 16:52:33 »
tuvalete girerken '' euzü billaahi minel hubsi vel habaais ''
tuvaletten çıkınca '' elhamdü lillahillezi ezhebe annel eza ve aafaanii min zalik ''

Çevrimdışı memocan42

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 2
Ynt: Unutulan sünnetler
« Yanıtla #9 : 26 Ekim 2008, 17:45:05 »
mescide girerken: ''Allahümmeftah li-ebvabe rahmetike''  Allah'ım bana rahmetinin kapılarını aç.
mescidden çıkarken: ''Allahümme sımni-mineşşeytan.''    Allah'ım beni şeytanlardan  koru.

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Ynt: Unutulan sünnetler
« Yanıtla #10 : 20 Aralık 2010, 16:27:37 »
(Unutulmuş bir sünnetimi meydana çıkarana yüz şehid sevabı vardır.) [Hakim]

Unutulan müekked sünnetlerden bazıları şunlardır:
1- İki kişi de olsa, farz namazı cemaatle kılmak.
2- Namazları sarık veya takkeyle kılmak,
3- Abdestte, eli ve ayakları üç defa yıkamak,
4- Abdest alırken başı kaplama mesh yapmak [Maliki ve Hanbeli’de farzdır],
5- Misvak kullanmak,
6- Kuşluk, Evvabin, Teheccüd, Tehiyyet-ül-mescid, Sübha namazı kılmak,
7- İstişare ve istihare yapmak,
8- Aksırınca Elhamdülillah demek.
9- Ödünç verirken iki şahit bulundurmak veya senet yazmak. Buna vacib diyen âlimler de olmuştur,
10- Sünnete uygun selam vermek,
11- Cuma günü gusletmek,
12- Duada elleri sünnete uygun açmak,
13- Faydalı işe başlarken Besmele çekmek,
14- Yatağa abdestli girmek,
15- Ölüm veya kötü bir haber duyunca, (İnna lillah ve innâ ileyhi râci’ûn) demek.

Zevaid sünnetlerden bazıları şunlardır:

1- Sakalı bir tutam yapmak,
2- Bıyıkları kaşlar kadar uzatmak,
3- Yemeğe tuzla başlayıp, tuzla bitirmek,
4- Sofrada sirke bulundurmak,
5- Kaylule yapmak [öğleden önce az uyumak],
6- Teke riayet etmek [1, 3, 5, 7 gibi],
7- Müslümanın evine sağ ayakla girip, sol ayakla çıkmak. [Camiye de böyle girip çıkılır. Mubah olan yerlere sağ ayakla girilip sağ ayakla çıkılır. Tuvalete, sol ile girilip sağ ile çıkılır.],
8- Kesilen tırnak, saç ve çıkan dişleri gömmek,
9- Cuma günleri yeni ve temiz elbise giymek,
10- Yemeklerden önce ve sonra elleri yıkamak. [Yemekten önce yıkanan elleri kurulamamak sünnettir. Yemekten sonra yıkanınca kurulamakta mahzur yoktur.]
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Ynt: Unutulan sünnetler
« Yanıtla #11 : 20 Aralık 2010, 16:31:17 »
Sübha namazı : Abdest aldıktan sonra kılınan 2 rekat namaza sübha namazı denir. Mekruh vakitler hariç, her zaman kılınır.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Güzelce abdest alıp, vesvesesiz iki rekat namaz kılanın, günahları affolur.) [Buhari]

(Cennette Bilal’e bu makama nasıl geldiğini sordum. "Her abdest aldıktan sonra iki rekat namaz kılardım" diye cevap verdi.) [Buhari]

Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı tk1978

  • IZLEMCI
  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 455
Ynt: Unutulan sünnetler
« Yanıtla #12 : 05 Kasım 2011, 10:34:03 »
(Unutulmuş bir sünnetimi meydana çıkarana yüz şehid sevabı vardır.) [Hakim]
1- Sakalı bir tutam yapmak,
2- Bıyıkları kaşlar kadar uzatmak,


Iki sorum olacak.

1. SAKALI bir TUTAM derken, avuc ici´mi yoksa parmak ucumu kast ediliyor`Bu konu´da pek bir sey duyma´dim ve okumadim. Yardimci olursaniz sevinirim. Üstelik Sakal kuvvetli bir Sünnet olup, Mutlaka birakilmasini biliyorum. (Istisnalar kaydeyi bozmaz)
2. BIYIK konusu. Bu konu´da kesin bir zevaid Sünnet oldugunuda okumadim. Kesilmesin´de veya birakilmasin´da(fazla olmamak sarti ile) bir sorun olmadigini okumustum. Bu konular´da bilgisi olan kardeslerimiz, cevaplarsa sevinirim. Hakikaten SAKALI cok birakmak istiyorum. Burnum´da tütüyor desem yeri var.

Çevrimdışı fazıl14

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1339
Ynt: Unutulan sünnetler
« Yanıtla #13 : 05 Kasım 2011, 20:39:27 »
"SAKAL"

Peygamber Efendimizin (s.a.v.)'in "Bıyığınızı kesin, sakalınızı ise uzatın sözleri üzerinde açıklamalarda bulunan âlimlerimiz, şöyle ifade etmişlerdir: Bıyık, üst dudak altı görünecek kadar kısaltılmalı, sakalın ise avuçtan artan kısmı kesilmelidir. Fazla uzatmayı ahmaklık işareti sayanlar olmuştur.
Sakal, Resûl-i Ekrem Efendimizin hafife alınamaz aziz bir sünnetidir; hakkında ileri geri konuşulamaz. Bu sebeple, sakalı çirkin görünüşten korumak, sevimli hal de muhafaza etmek gerekir. Bakanların çirkin göreceği şekilde kaba saba tutmak, güzel olmayan bir görünüşe terketmek, sünnetle hürmet değildir. Bu bakımdan, sakalın etrafından alınabilir, görünüş güzelliği sağlanarak bakanların güzel görecekleri duruma getirilebilir. Zira sakal, erkeğin zinetidir; sünnet dahilinde kendisine yakıştığı gibi düzenleyebilir. Ayrıca, bir takım meşrû mâzeretleri dolayısıyle sakal bırakmayan Müslümanlar da, neden bu sünneti işlemiyorsun diye itham edilmez. (fazilet takvimi )
 
 Sakal, âdete ait sünnetlerdendir. Kâfirlerden de sakallı olanlar var idi. Buhari, Müslim, Nesai, Ebu Davud, Tirmizi’nin rivayet ettiği (Sünnet olan on şeyden biri sakal bırakmaktır) hadis-i şerifi sakalın sünnet olduğunu açıkça bildirmektedir. Sakalın bir tutamdan fazlasını kesmek sünnettir. Bir tutamdan kısa bırakmak, sünnete aykırıdır. Sünnet diye bir tutamdan kısa sakal bırakmak bid’attir. Böyle bid’at sakalı, haram işlemekten kurtarmak için, bir tutam uzatmak vaciptir [yani farzdır.] (Redd-ül muhtar)

İmam-ı Birgivi, Muhammed Hadimi ve Abdulgani Nablüsi hazretleri, fitneyi, (Müslümanlar arasında bölücülük yapmak, onları sıkıntıya, zarara, günaha sokmak, insanları isyana kışkırtmaktır) diye tarif ediyorlar.
Fitneye sebep olmak haramdır. Sakal bırakmak sünnettir. Harama sebep olmak haramdır. Haram işlememek için sünnet elbette terk edilir. Çünkü dinimizin emri böyledir. Vatani vazife için askere giderken bir çok sebep yüzünden saç ve sakal kesme zorunluluğu vardır. Kesmeyen ne olur? Ceza görür, bir zarara uğrar.

Askerde, er, subay veya memur olarak görev yapsa oranın tüzüğüne uymadığı için elbette cezalandırılır. En az işinden ayrılır ki bu da bir zarardır. Yukarıdaki tarifte, zarara uğramanın da fitne olduğu bildiriliyor. Fitneye sebep olmamak için sünneti terk etmek sadece caiz olmakla kalmaz. Vacib, hatta farz olur.

Yahudiler bıyıklarını uzatır, sakallarını iyice kısaltırlar. Siz aksini yaparak onlara muhalefet edin.”( Ahmed, Müsned, V, 264; İbnu Hıbban, Sahih, No: 5476; Beyhaki, Sünen, I, 151; Bezzar, Müsned, No; 2970; Heysemi, ez-Zevaid, 166.)


Eskiden erkeğin yüzünde bıyığın da sakalın da ehemmiyeti büyüktü.Sakal yaşa başa göre bırakılırdı.Sakalı ağarmayan şeyhülislam olamazdı.
İlmiye sınıfına sakal kesmek yasaktı.
Sakalsız yalnızca 2 padişah vardı.Yavuz Sultan Selim han ile Sultan Mehmed Vahidüddin Han.
Şehzadeler padişah olana kadar sakal bırakamazlardı.Tahta geçince son bir sakal traşı olurlar ve bunu merasimle Bab-ı Ali’ye gönderirlerdi.

(Tarihi Hakikatler-1, Çamlıca Basım-Yayın)

Allah`ın Resulü buyuruyor:
"On şey vardır ki, bunlar fıtrattandır: Bıyıkları kısaltmak, sakalı  bırakmak, misvak kullanmak, burnuna su çekip sümsürmek, tırnakları kesmek, parmakları yıkamak, koltukları yolmak, kasıkları traş etmek, büyük abdestten sonra taharet almak, ağıza su verip çalklamak." (Muslim, Taharet:361)

"Bıyıkları kısaltın, sakalı uzatın" (Tirmizi, 2764)

"Biz bıyıkları kısaltmak ve sakalı bırakmakla emrolunduk" (Tirmizi, 2765)

"Müşriklere muhalefet edin, bıyıkları kısaltın, sakalı uzatın." (Müslim,259)

Bütün peygamberler sakallı idiler.

Hadis-i şeriftede geçtiği gibi sakal, yaradılış icabı erkeklerde bulunması gereken bir kılıktır.

Hanefi, Mâliki ve Hanbeli mezhebine göre erkeklerin sakal bırakması vaciptir.

Bu üç mezhep imamı hadis-i şeriflerde geçen "veffirû, evfirû, v'afû" yani sakalı bırakın, sakal uzatın emiri vücup ifade ettiği için sakal vaciptir. Sakalı kesmekde haramdır. Yalnız Şafi mezhebine göre sakal sünnettir. Kesilmesi ise mekruhtur.

Sakal bırakmak için hanımdan izin almak gerekmez. Bu insanların uydurdukları bir sözdür. Bunun İslami bir kaynağı yoktur. Cenab-ı Hak Kur'an-ı Kerim'de:

"Peygamber size neyi getirip verdi ise onu alın, size yasakladığı şeyden de sakının" (Haşr Suresi 7)

"Ey iman edenler,  ve Resulüne itaat edin, işittiğiniz halde ondan dönmeyin." (EnfalSuresi 20) diye buyurmaktadır.

Farzları, vacipleri, sünnetleri yapmak için herhangi birisinden izin almak gerekmez.

Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesei ve diğer hadis kitaplarında bıyığı kısaltmanın sünnet olduğu beyan edilmektedir. Dört mezhebe göre bıyığı Tamamen kesmek değil kısaltmak sünnettir [1] Şir’at-ül islam isimli kitabda “Bıyıkları kısaltmak sünnet-i râtibe’dendir. Yani müekked sünettir.” denilmiştir.[2] Sahabe’nin bıyıklarını tıraş ettiklerini bildiren bir haber mevcut değildir. Ancak  ona yakın derecede kısaltmış oldukları Sahabe’den nakl edilmiştir. Muğıre bin Şu’be[3] diyor ki: “Rasülüllah (sav) bıyıklarımın uzadığını gördü ve misvakın üzerinde kalan kısmını kes” buyurdu. Bıyıkları yanlara doğru uzatmakta beis yoktur. Hz. Ömer (Ra) ve diğerleri bıyıklarını yanlar doğru uzatırlardı. Çünkü onlar ağzı örtmez, yemek bulaşığı onlara takılmaz. Bazı alimler bıyık kesmeyi (tahrimen)[4] mekruh ve bid’at saymışlardır.[5] Bıyıklar üst dudağın üst tarafıyla müsavi olacak şekilde ( yani üst dudağın kırmızı yeri görülecek  şekilde ) kısaltılır. Kaş gibi olur. Bıyıkları tıraş etmek varid olamadı. Bazı ulema bunu mekruh ve bid’at gördü [6] Dar- ı harpte düşmana heybetli görünmek için bıyığını uzatmak menduptur[7]

“Sofiler (Dervişler)  bıyıkları dibinden kırkmak sünnettir deyu itikad eyleseler (inansalar) şer’an mezburlara (adı geçenlere) nesne lazım olur mu? (bir şey  lazım olur mu?) El- cevap: İfrattan içtinap etmek (kaçınmak) lazımdır. Mesnun olan ( sünnet olan) kaş miktarı kalınca almaktır. Ol dahi gazilerden ğayriyadir. Ğazilere uzatmak menduptur. Düşmana heybetli görünmek için.”[8]Hülasa bıyıkları kısaltmak sünnet olup tamamen kesmek tahrimen mekruh ve bid’attir.[9]


Soru: Bazı eserlerde sakalı kesmenin haram olduğu yazılıyor. Siz ne dersiniz?
Cevap: Sakal bırakmak sünnettir. Hiç sakal bırakmamış bir kimsenin tıraş olması bu sünneti ihmal olmaktadır. Bunun hükmü de kerahatle ifade edilir. Şayet sakalı bırakır da sonra keser ise, bu kerahet, katmerleşerek haram olur. Çünkü sünneti hor görme anlamı taşımaktadır. Yoksa mutlak manada sakalı tıraş haram olsa, bırakmasının da farz veya vacib olması gerekir. Hükme medhar olacak noktayı iyi tesbit etmek gerekir. (Mehmed Emre-Fetvalar)
"El-mücâhid fî sebîlillâh, el-müştâk ilâ cemâlillâh, hüve ünvânüküm"

("Ünvanı: Cemal-i ilâhiye âşık, Allah yolunda mücahit")

"İtikaden Ehl-i Sünnet, Amelen Hanefi, Meşreben Nakşî-yi Müceddidî"

Çevrimdışı tk1978

  • IZLEMCI
  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 455
Ynt: Unutulan sünnetler
« Yanıtla #14 : 07 Kasım 2011, 00:04:17 »
Allah razi olsun Kardesim.
Yazdiktan sonra, Forumlar´da bu mevzu ile alakali baya baya aciklama buldum.
Bagzen insan aradigini bulamiyor, burnunun önünde olsa dahi..