Gönderen Konu: Namazin ehemmiyyeti ve namazda tadili erkan.  (Okunma sayısı 9972 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Namazin ehemmiyyeti ve namazda tadili erkan.
« : 23 Ağustos 2005, 00:26:20 »

Namazin ehemmiyyeti ve namazda tadili erkan.

Kelime-i şahâdetten sonra İslâmın en mühim ikinci şartı olan namaz; Hz. Allah ile kul arasında bir buluşma yani kulun Allah’ın huzuruna çıkıp kulluğunu arz etmesidir.  

Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’inde: “Benim zikrim için namaz kıl” buyurmaktadır.

"Resûlüllah efendimiz (s.a.v.) ise: “Kulun Allâh’a en yakın olduğu an namazdır.”

İmâm-ı Rabbânî hazretleri de: “Bilesin ki namaz mertebesi, âhiretteki ru’yetüllah mertebesi gibidir...” buyurmuşlardır.

Rivâyete göre Süleyman (a.s.)’ın harp için beslediği bin tane atı vardı. “Akşam üstü sâfinât, (üç ayağını basıp birisini diker vaziyette duran) hâlis atlar, kendisine arz olununca” meâlindeki âyet-i kerîmesinde beyân edildiği üzere, bir gün akşam üstü muâyene etmek üzere atların kendisine getirilmesini at bakıcılarına emretmişti. Dokuz yüz tanesini muâyene ettiklerinde güneş batmak üzere bulunuyordu. İkindi namazını hatırladı ve çok üzüldü. “Bu atlar beni namazdan alıkoydu” diye bütün atları kurban edip, fakirlere dağıttı. Onun şerîatinde bu câiz idi. Süleyman (a.s.)’ın bu hareketinden Cenâb-ı Hak çok râzı oldu ve emrine atlardan daha süratli olan rüzgârı verdi. İşte Peygamberler ve onların namaza verdikleri değer... Bir de Ashâb-ı Kirâm’a bakalım:

Misver bin Mahrame hazretleri rivâyet ediyor: Hz. Ömer (r.a.) hançerlendiğinde, zaman zaman bayılıyordu. Bir defâsında yanına geldim, üstüne bir örtü örtmüşlerdi. Yanındakilere: “Durumu nasıl” diye sordum. Gördüğün gibi baygın, dediler. “Namaza çağırdınız mı? Yaşıyorsa onu namazdan başka bir şey korkutup uyandıramaz” dedim. Bu îkâzım üzerine “Yâ Emirel-Müminîn! Namaz kılındı!” dediler. Bunun üzerine uyanarak “Öyle mi? Vallâhi namazı terkedenin İslâm’da hakkı yoktur” dedi ve yarasından kan aka aka, namazını kıldı.

Hz. Ali (r.a)namaz vakti yaklaştığı zaman titrer, renkten renge girerdi. «Size ne oluyor yâ Emîrel-müminîn!» diye sorduklarında: “Hz. Allah’ın, göklere, yere ve dağlara arz ettiğinde onların yüklenmekten kaçınıp korktukları emânetin edâ vakti geldi”, buyururlardı.

Hazreti Enes (r.a.) rivâyet ediyor: Rasûlüllah Efendimiz (s.a.v.) vefat ederken yaptığı vasiyeti şu idi: “Aman namaza sarılın! Köle ve câriyelerinizin hukukuna riâyet edin!”

      Namazda tadili- erkan.

Ta’dîl-i Erkân, İmâm-ı Ebû Yûsuf ve İmâm-ı Şâfiî hazretlerine göre farz, İmâm-ı A’zam ile İmâm-ı Muhammed Hazretlerine göre ise vâciptir.

Ta’dîl-i Erkândan maksad; namazın, kıyam, rukû’ ve secde gibi her rüknünü sükûnetle yerine getirmek ve bu rukünleri yaparken her uzvun yatışıp hareket hâlinden berî olmasıdır. Meselâ: Rükû’den sonraki kıyâmda vücut dimdik bir hâle gelmeli ve sükûnet bulmalı, en az bir kere “Sübhânellâh” diyecek kadar ayakta durup, ondan sonra secdeye varmalıdır. Her iki secde arasında da böylece bir tesbih miktarı durmalıdır.

Tadîl-i erkâna riâyet edenler, Namazda mânevî haz duyarlar, acele etmekten sakınırlar. Acele etmeyi, hürmete ve edebe aykırı görürler.

Bu târif ve îzâhattan anlaşılan odur ki, ta’dîl-i erkân, rukû’da, secdelerde, kavme ve celsede her âzâ hareketsiz olduktan sonra “sübhânellâh” diyecek kadar durmaktır.

Ebû Hüreyre Hazretleri’nden rivâyet edildiğine göre; Rasûlullah Efendimiz bir gün mescide girdi. Bir kişi daha gelerek, ta’dîl-i erkâna riâyet etmeden namazını kılıp Peygamberimizle selamlaştı. Peygamberimiz ona: “Dön ve namazını yeniden kıl, çünkü sen namaz kılmadın” buyurdular. O şahıs dönüp aynı minval üzere namazını kılarak Rasûlullah Efendimize selam verdi.

Peygamberimiz selâmını aldıktan sonra “Dön, namazını kıl, zira sen namaz kılmadın” buyurdular. Bu durum üç defa tekrar edince o kimse: “Seni Hak peygamber olarak gönderen Hz.Allah’a yemin ederim ki, bundan daha iyisini yapamıyorum, bana öğretiniz, yâ RasûlAllah” dedi.

Rasûlullah Efendimiz de “Namaza başlayacağın zaman tekbir al, sonra Kur’ân-ı Kerîm’den ezberinde olan kolay yerlerden oku, sonra mutmain olacak şekilde rukû’ yap, sonra kıyam hâlinde azaların mutmain oluncaya kadar kâim ol, sonra secde halinde mutmain oluncaya kadar secde yap, sonra secdeden başını kaldır ve iki secde arasında mutmain oluncaya kadar otur, ve bütün namazlarını böyle kıl” buyurdular.

“Bir mümin secde ve rukûunu tam yaparak güzel bir şekilde namazını kılarsa, onun namazında bir güzellik ve nur olur. Ve o namazla melekler semaya yükselirler de, namaz, namazı kılan kimseye: Beni muhafaza ettiğin gibi Hz. Allah da seni muhâfaza etsin” diye duâ eder.    


Eğer mümin namazını güzel kılmazsa; o namaz zulmânî olur. Ve melekler kerih görerek onu semaya yükseltmezler. Bu namaz namazı kılana bedduâ ederek: “Beni zâyi ettiğin gibi Hz. Allah da seni zâyi etsin” der."

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri: “Rukûunu ve secdelerini tam yapmayarak namazından çalan musallînin, vâsıl-ı ilAllah olma (Allah’a kavuşma) gücü kuvveti kesilir, murâdına ulaşamaz. Hz. Allah’ın emrini kısaltarak, namazda sû-i edepte bulunduğundan (mühim ve ciddî bir hataya düştüğünden) hicranda ve boşlukta kalır.”

İbrâhîm Nehâî Hazretleri: ‘Rukû’ ve secdelerinde hafiflik yapan, (Hakkını vermeyen) bir kişiyi gördüğün zaman, (maîşet sıkıntısına düşme ihtimâlinden dolayı) âile efradına merhamet ediniz” buyurmuşlardır.

Nitekim İmâm-ı Rabbânî Hazretleri de:

“İnsanları, ta’dîl-i erkâna ve âzâların itmi’nânına riâyet ederek namazlarını kılmaya delâlet etmek lâzımdır. İnsanların çoğu bu devletten mahrumdurlar. Ve bu amel, (tâdîli erkân ile namaz kılmak) bilkülliye (tamamen) terk edilmiştir. Binâenaleyh bu amel’i (öğreterek)ihyâ etmek İslâm’ın en mühim husûslarındandır” buyurmaktadır.

Görülüyor ki, tâ’dîl-i erkâna riâyet, çok mühim bir husûstur. Maalesef bir çok insan bu mühim husûsa riâyet etmemektedirler. Müminlerin bu noktada îkâz ve tenvir edilmesi latimdir.

23.08.2005
« Son Düzenleme: 20 Kasım 2007, 15:17:51 Gönderen: fatihan »
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı trhn

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 114
Manazin ehemmiyyeti ve sabah namazi
« Yanıtla #1 : 24 Ağustos 2005, 12:41:32 »
bu güzel ve çok faideli bilgileri bizimle paylaştığınız için HZ.Allah sizden ve cümle Ümmeti Muhammed'ten razı olur İnşaAllah.
MUHABBETTEN MUHAMMED OLDU HASIL
MUHAMMEDSİZ MUHABBETTEN NE HASIL

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
SABAH NAMAZININ ÖNEMİ
« Yanıtla #2 : 24 Şubat 2006, 01:40:49 »
SABAH NAMAZININ ÖNEMİ
Bizleri yoktan var eden Allah (cc) kullarının günün değişik zamanlarında dünya işlerine ara verip, “kendini anmak için” namaz kılmasını, istemektedir. Onun içindir ki namaz, belli zamanlarda ve istenilen şekilde yapılması gereken bir ibadettir. Namazlar içinde ise, sabah namazının yeri bir başkadır. Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed (sav), bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır. “Sabah namazını kılan kimse Allah’ın himayesindedir. Dikkat et, ey Âdemoğlu! Allah, bizzat himayesinde olan bir konuda seni sorguya çekmesin.” (Müslim, Mesâcid 261-262)
Allah’ın himayesi altında bulunmak, dünyada ve ahirette Onun koruma ve teminatı altında olmak demektir. Himaye olunanın da, himaye edene karşı sorumlulukları vardır. Allah’a verdiği sözleri yerine getirmesi, kulluk vazifesinin gereği olan davranışlarda bulunması, aksi takdirde bu konuda hesaba çekileceği Peygamberimiz tarafından hatırlatılmıştır.  
Rızıklar bu saatte taksim edilir
Sabah namazını zamanında kılmak, Müslümanlar için çok önemlidir. Sabah namazı vakti; rızıkların taksim edildiği, duaların kabul edildiği, rahmet ve bereketin en yoğun olduğu, gerek ruh ve gerek beden sağlığı açısından en mühim bir zaman dilimidir. Uykunun da en derin bir zamanı olduğundan kalkıp kılmak sevap bakımından da bereketlidir.
Resulullah buyuruyor ki: “Münafıklara sabah ile yatsı namazlarından daha ağır gelen hiç bir namaz yoktur. İnsanlar, bu iki namazda ne kadar çok ecir ve sevap olduğunu bilselerdi, emekleyerek de olsa cemaate gelirlerdi” (Buhari, Mevâkit 20 Müslim, Mesâcid 252)
Cemaatle kılmanın sevabı çok büyük
Hazreti Hatice (ra) dan rivayet olunan hadisi şerifte, Resulullah (sav), şöyle buyurmuştur. “Sabahın farzından evvel kılınan iki rek’at sünnet, dünya ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır”(Müslim). Sabah namazının iki rekâtlık sünnetinde Peygamberimiz(sav) Fatihadan sonra, Kâfirûn ve İhlâs surelerini okurdu. Sabah namazını cemaatle kılmanın da diğer namazlara göre önemi fazladır. Bu konuda da Şu hadisi şerif çok manidardır.
“Yatsı namazını cemaatle kılan kimse, gece yarısına kadar namaz kılmış gibidir. Sabah namazını cemaatle kılan kimse ise bütün gece namaz kılmış gibidir“ (Müslim, Mesâcit 260).
Allah (cc) rahmetini çile kabuğunun içine gizlemiştir
Bu bilgiler ışığında gelelim kendimizi hesaba çekmeye:
Şunu peşinen kabullenelim ki, sabah namazı maalesef çoğumuzun zamanında kılamadığı, bu sebeple fazilet ve rahmetinden en az istifade ettiğimiz bir namazdır. Zaten zorluğu, verilen mükâfatlarda gizlidir.

Uykunun en derin ve tatlı zamanında yataklarından kalkıp, soğuk ya da sıcak, abdest alıp namaz kılmak nefsinin heva ve hevesine düşkün olanlara zor olsa gerektir. Onun içindir ki, “Namaz kılmayı sevdaya dönüştürmeyenlerin namazları, sinelerinde yüktür”.

Sabah namazının vakti güneş çıkınca sona erer

Bir de sabah namazı konusunda düşülen gaflet; verilen ruhsatın, sürekli bir hak zannedilmesidir. Diğer namazlardan ayrı olarak bilindiği üzere sabah namazı zamanında kılınamamışsa, öğlen namazından önce kılındığı takdirde (kerahet vakti girmeden) sünnetinin de kazası kılınabilmektedir. Nasılsa sünnetiyle birlikte kılınıyor, diye tatlı uykusundan kalkmayıp, uykusundan kalkınca kılmayı kendine adet haline getirenler çoktur. Hâlbuki sabah namazının kılınma vakti imsak ile başlayıp, güneşin doğması ile bitmektedir. Diğer zamanlarda kılınan namaz, kaza olduğu için, bilerek kazaya bırakılan  namazın vebali vardır.  Bu bir hak değildir. Hak ihlalidir. Uykudan uyanamamak ayrıdır. Uyanmamaya niyet etmek ayrıdır. Yüce Peygamberimiz, “Pehlivan odur ki rakibinin sırtını yere getiren değil, nefsini mağlup edendir” buyurmakla işin en can alıcı noktasına işaret etmiştir.
Nefislerimizin oyun ve oyuncağı olmaktan kurtulmanın yolu sabah namazından geçmektedir. Akşam yatağımıza yatarken sabah namazına kalkabilmek için özellikle niyet sağlamlığı ve gönülden dua ve niyazda bulunmamız gerekmektedir. Haydi pehlivanlar! Sabah namazına...
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Manazin ehemmiyyeti ve sabah namazi
« Yanıtla #3 : 03 Nisan 2006, 01:45:16 »
Alıntı yapılan: "kavak68"
Hocam bu pehlivanlığın antrenman yollarınıda bi anlatsanız.
zira bu hususta gerçekten çok gafletteyiz.
Allah RAZI OLSUN
AllahA EMANET OLUN


Rabita Rabita Rabita.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Manazin ehemmiyyeti ve sabah namazi
« Yanıtla #4 : 24 Temmuz 2006, 02:27:07 »
Namazi terk.


Beş şeyi yapmıyan, beş şeyden mahrûm olur:

1 — Malının zekâtını vermeyen, malının hayrını göremez.

2 — Uşrunu vermeyenin tarlasında, kazancında bereket kalmaz.

3 — Sadaka vermiyenin vücûdunda sıhhat kalmaz.

4 — Düâ etmiyen arzûsuna kavuşamaz.

5 — Namâz vakti gelince, kılmak istemeyen, son nefesde Kelime-i şehâdet getiremez.

Bir hadîs-i şerîfde buyuruldu ki:

“Namâzı özrsüz kılmayan kimseye, Allahü teâlâ onbeş sıkıntı verir. Altısı dünyâda, üçü ölüm zemânında, üçü kabrde, üçü kabrden kalkarkendir.

Dünyâda olan altı azâb:

1 — Namâz kılmıyanın ömründe bereket olmaz.

2 — Yüzünde, Allahü teâlânın sevdiği kimselerin güzelliği, sevimliliği kalmaz.

3 — Hiçbir iyiliğine sevâb verilmez.

4 — Düâları kabûl olmaz.

5 — Onu kimse sevmez.

6 — Müslimânların iyi düâlarının buna fâidesi olmaz.

Ölürken çekeceği azâblar:

1 — Zelîl, kötü, çirkin can verir.

2 — Aç olarak ölür.

3 — Çok su içse de, susuzluk acısı ile ölür.

Kabrde çekeceği acılar:

1 — Kabr onu sıkar. Kemikleri birbirine geçer.

2 — Kabri ateşle doldurulur. Gece gündüz onu yakar.

3 — Allahü teâlâ kabrine çok büyük yılan gönderir. Dünyâ yılanlarına benzemez. Hergün, her namâz vaktinde onu sokar. Bir an bırakmaz.

Kıyâmetde çekeceği azâblar:

1 — Cehenneme sürükliyen azâb melekleri yanından ayrılmaz.

2 — Allahü teâlâ, onu kızgın olarak karşılar.

3 — Hesâbı çok çetin olup, Cehenneme atılır.”
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik