Gönderen Konu: Ölüm ve Ahiret  (Okunma sayısı 24420 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ölüm ve Ahiret
« : 01 Nisan 2005, 15:07:43 »

ÖLÜM

Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize döndürüleceksiniz.
Enbiya Sûresi/35.Ayet
Ölüm, mânanın maddeye galebesi, dünya gurbetinden, aslî vatana geçiş, fâni olan beşerin, fâni olan hayat yolculuğundan, fena bulmasıdır. Ölüm, hayat külfetinden âzâde olmak, âlemi ahirete gitmek için bir terhis tezkeresidir.
Ölüm, mecâzi mahbûbdan, hakiki mahbûba kavuşmak, fenâ, geçici hayattan, beka, ebedi hayata geçiş, bir tebdili mekân, zindandan cennet bahçelerine uçmaktır.
Ölüm yeni bir yaratılış mucizesidir. "Hanginiz daha güzel işler yapacaksınız diye sizi imtihan etmek için ölümü de, hayatı da yaratan O?dur" [67-2] âyet-i kerimesi bu mânâyı ifâde eder. Zâhiren bir inhilâl, çürüme ve dağılma olarak görünen ölüm, aslında ağırlaşmış olan hayat vazifesinden ve hayatın yüklerinden âzâd olup, ahbabına kavuşmak için, alemi berzahta bir kavuşma kapısı olduğundan büyük bir nimettir.
Ölüm sevgililerin, dostların yanına gitmeye sebeb olan, dışı ürpertici olmakla beraber hakikat yüzü gayet parlak ve nurani olan ve âyette de işaret edildiği üzere: "Her nefsin tadacağı" bir gerçektir.
Ölüm; mümin için bir son değil ebediyet, geriye dönüşü olmayan bir geçiş kapısı, kişiyi asıl sahibine yani gerçek sevgiliye kavuşturan bir vuslat köprüsü, büyük bir mutluluk ve neşenin başlangıcıdır. Ölüm hele Allah için olursa koşulası bir olgu, özlenesi bir durumdur.
Lezzetleri yıkan, şehvetleri kesen ve insanları ayıran ölüm; kaçınılması mümkün olmayan bir gerçek, insanın dünyadaki imtihanının bir parçası, bir varoluş ve diriliş çağrısıdır. Nitekim Allah, Kur?an?da hayatı ve ölümü insanı imtihan etmek için yarattığını şöyle bildirmiştir: "Senden önce hiçbir beşere ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen onlar bâkî mi kalacaklar? Her nefis ölümü tadıcıdır. Sizi denemek için hayırla da, şerle de imtihan ederiz. Sonunda ise Bize döndürüleceksiniz." [21/34- 35]
İnsanoğlu, ölmek için var olur, dirilmek için ölür ve ebediyeti duyup yaşamak için de dirilir. İnsan ölüm gerçeğini kendi kendine telkin ederek hem ölümle dostluk kurmuş, hem de onun korkutuculuğundan azade kalmış olur.
"Her nefis ölümü tadacaktır" gerçeğine binaen ölümün bir varoluş ve diriliş çağrısı olduğuna inanan ve cenneti öz yurdu bilip, ölümü bir cennet tebessümü olarak karşılayan mü?minlerin ölüme bakış ve yaklaşımı, aydınlık ve berraktır.
Hak ve gerçek olan ölüm, Mü?minler için dünya hapishanesinden kurtulmaktır. Sıkıntı ve meşakkatten azat olup sonsuzluğa geçiştir. Ölüm; gölge, hayal hayattan kurtulup gerçekle, bütün çıplaklığı ile yüz yüze kalma keyfiyetidir. Ölüm bir son değil; yeni bir hayat için diriliştir!.. Ölüm "Allah?dan gelen bir varlığın yine O?na dönmesi" olarak telâkki edilişidir.
O günün korkusundan bedenlerin titrediği, gözlerin yaşla dolup, kalplerin hesap korkusuyla parçalandığı, dilin ağırlaştığı ve ellerin gevşediği, gözlerin tavana dikildiği zaman, komşularını ve aileni senin için ağlatacak olan ölümü sıkça hatırlamak sünnettir.
Peygamber Efendimiz (asm): "Lezzetleri kaçıran ölümü çok hatırlayın" buyurmuştur. Ölümü hatırlayan insan tövbe eder, Allah?a sığınır, Allah korkusuyla kötülükleri terk eder ve iyiliklerini artırır. Ölüm herkese yakındır. Herkesin her an ölme ihtimali vardır. Fakat hiç kimse ne zaman öleceğini bilmez. Dolayısıyla yaşlı-genç demeden insan her an ölümü beklemeli, dünyada dünya için değil; ölüm ötesi için çalışmalıdır.
Ölümü düşünmemek, gerçekten kaçmaktır. Ölüm er-geç insanı yakalayacağına göre, ölümü düşünerek hareket etmek ise akılcı davranmaktır. Müminler bu akılcılıkla yaşarlar. Ölüm gelene kadar salih davranışlarda bulunurlar. Çünkü Allah Kur?an?da bunu şöyle emretmiştir: "Ve yakîn (ölüm) sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et." [15- 99]
Ölümü düşünmek insanı güçlü ve iradeli kılar. Nefsinin, dünyanın aldatıcı zevklerine kanarak kendisini yanlış davranışlara sürüklemesini engeller. İnsana, dünyadaki geçici ve salih olmayan tavırlara kapılmayacak iradeyi sağlar. Bu nedenle bir müminin sık sık ölümü düşünmesi, kendi dahil tüm insanların yakında bir gün öleceğini tefekkür etmesi ve dünyaya bu bilinçle bakması gerekir.
Ölüm bir taraftan insanın hesap vermesi ve sorumlu tutulması hakikatine kapı aralarken, diğer taraftan da fani olan insanın ebedileşmesinin de ilk basamağını teşkil etmektedir. Bu açıdan ölümü, tıpkı hayat gibi, ahiret yurdunda ebedi mutluluğa ulaştıran bir vasıta ve nimet olarak algılamak da mümkündür.
Ölüm, bir yok olma, bir inkıraz, bir çözülüp dağılma, bir hiçlik, bir tükeniş olmadığı gibi, karanlığın sınırından başka bir şey değildir. Ölüm, yaratılırken belli bir plân, program, hikmet ve maslahata göre yaratılan insanın, yine bir plân ve programa bağlı olarak bir boyuttan başka bir boyuta intikali, bir hâl değişikliği geçirmesi, amellerinin ürünlerine göre farklı bir sürece girmesi ve neticede vatan-ı aslîsine dönerek, inanç ve davranışlarının belirleyiciliği ile tabiî, müstakim ruhların iç içe vuslatlar koridoruna girip, Yaratan?la yüz yüze gelip görüşmeye yürümesi ve rıdvan yudumlaması demektir.

BU AKŞAM HİNDİSTAN'DA
Hz. Süleyman'ın sarayına kuşluk vakti saf bir adam telaşla girer. Nöbetçilere, hayati bir mesele için Hz. Süleyman'la görüşeceğini söyler ve hemen huzura alınır. Hz. Süleyman (a.s) benzi sararmış, korkudan titreyen adama sorar:
- Hayrola ne var? Neden böyle korku içindesin? Derdin nedir? Söyle bana...
Adam telaş içinde:
- Bu sabah karşıma Azrail (a.s) çıktı. Bana hışımla baktı ve hemen uzaklaştı. Anladım ki, benim canımı almaya kararlı..
- Peki ne yapmamı istiyorsun?"
Adam yalvarır:
- Ey canlar koruyucusu, mazlumlar sığınağı Süleyman! Sen her şeye muktedirsin. Kurt, kuş, dağ, taş senin emrinde. Rüzgarına emret de beni buradan ta Hindistan'a iletsin. O zaman Azrail (a.s) belki beni bulamaz. Böylece canımı kurtarmış olurum. Medet senden!
Hz. Süleyman, adamın haline acır. Rüzgarı çağırır ve:
- Bu adamı hemen al. Hindistan'a bırak!" emrini verir. Rüzgar bu... Bir eser, bir kükrer. Adamı alır ve bir anda Hindistan'da uzak bir adaya götürür.
Öğleye doğru Hz. Süleyman, divanı toplayarak gelenlerle görüşmeye başlar. Bir de ne görsün, Azrail (a.s.) da topluluğun içine karışmış, divanda oturmaktadır. Hemen yanına çağırır:
- Ey Azrail! Bugün kuşluk vakti o adama neden hışımla baktın? Neden o zavallıyı korkuttun?" der.
Azrail (a.s) cevap verir:
- Ey dünyanın ulu sultanı! Ben, o adama öfkeyle,hışımla bakmadım. Hayretle baktım. O yanlış anladı. Vehme kapıldı. Onu, burada görünce şaşırdım. Çünkü Allah (cc) bana emretmişti ki:
- "Haydi git, bu akşam o adamın canını Hindistan'da al!" Ben de bu adamın yüz kanadı olsa, bu akşam Hindistan'da olamaz. Bu nasıl iştir, diye hayretlere düştüm. İşte ona bakışımın sebebi bu idi.

Osman Nuri, Mesnevi Bahçesinden Bir Testi Su
« Son Düzenleme: 27 Mayıs 2008, 06:15:06 Gönderen: isra »
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Ölüm ve Ahiret
« Yanıtla #1 : 26 Ekim 2005, 01:54:33 »
YASANMIS BIR HIKAYE.


Asagidaki yasanmis bir hikayeyi bana gönderen bir arkadasimdan aynen oldugu gibi gönderiyorum sabirla okuyun lütfen.

Ilk okulu bitirip kursumuza gelmisti. Ailesi kendi istegi ile geldigini söylemisti.Kayit icin adini sordugumda: Fatma dedi.hicde cekinmeyen bir tavirla ve ekledi:Eger hafiz olmayacaksam kayit yaptirmak istemiyorum.Böyle tehdit konusmasi onu yasindan daha olgun gösteriyordu.
Tebessümle korkmayin kücük hanim Siz isteyin hafizda yapariz.,hocada .O hücük gözlerinin ici parildadi birden.

Annesi: Hoca hanim siz kusura bakmayin ,Illede hafiz olacam derde baska bir sey demez.Bizim köyün hocasindan duymus, Peygamberimiz hafiz olanlara cennetde tac giydirilecek demis herhalde.
Siz daha iyi bilirsiniz ya köylü kafasi,bizde bu kadar duyduk anladik. Buda cocuk iste.
Tabi teyze ne demek ,keske her kez sizin gibi duyduklarindan etkilensede teslim olsa…
Siz hic merek etmeyin kiziniz önce Allaha sonra bize emanet.Kadincagiz elime yapisti öpecekken geri cektim.Utandim.Tuttum ben onun elini öptüm.Gözleri yasardi.Hoca hanim Bu eller,gözler hep günahli asil sizinkiler öpülmeye layik.
Esteagfurullah teyze dedim.O ahirette belli olur,
Bu konusmadan sonra Kaydini yapzigimda fatmanin erzurumlu oldugunu ögrendim.bir an düsündüm.kücük nasil kalacak bukadar buralarda.Zaman ilerledikce fatmanin edebli tavirlari dahada etkiledi beni.
Azimliydi,geceleri uykusunun arasinda ayetleri sayiklarken görüyordum cogu kez.Böyle devem ederken arada bana gelip soru soruyordu.

Bir gün hocam hafiz olamak icin kur´ani bitirmrkmi lazim, diye sordu.bemde ;tabiki hepisini ezberleyeceksinki hafiz adini alacaksin.
Bu cevabima cok üzülmüs gibiydi.bir sey demek istiyordu sanki.Tesekkür etti ve döndü arkasina gitti.
Derslerim arasinda onlara sürekli kur an ezberlemekle isin bitmiyecegini mutlaka icindekileri uygulamanin gerektigini hatirlatiyordum.Talebelerden biri; Hocam:dedi .Fatmanin annesi abdestli olmayanin  hafizlara dokunamayacagini söylemis dogrumu ? diye sordu cok ilgincdi Dogrusu.
MasAllah dedim.Osmanli zamaninda atalarimiz kur´ana ve hafiza kiymet verdiklerinden öyle yaaparmis dedim.cok hoslarina gitmisti bu is.
Hepsi adeta  kendilerini ulasilmasi zor ,kasa icindeki altin gibi görüyorlyrdi.görsünler dedim, icimden bu yasta buralara gelsinler.Allahin kelamini ezberliyorlar,onlara fazla görmem bunu.

Fatma ara sira rahatsizlaniyor ve revirde yatiyordu.zaman gectikce fatmanin moreli ve sagligi dahada cok bozuluyordu. Bir gün dersini iki kez aksadinca sordum.Ne oldu yoksa annenimi özledin.? Hayir dedi. Neden moralin bozuk.?sik sik da hasta oluyorsun.dedim Yanlis anlamayin  inaninki annemi özleyipde gizmek istedgim yok . burayi cok seviyorum.Allahimdan cok korkuyorum. Buralari terk edersem bana ahirette hesabini sormazmi.?bir sey diyemedim.kendimi suclu bile hissettim.

O kücük kalpde bu ne imandi onu hayretle izliyordum.aman yarabbi. Bir gün cok rahatsizlandi doktora götürmek zorunda kaldik.bir cok tahlillaerden sonra Arkadasim olan doktor hanim ; Hoca hanim derhal bu talebeyi ailesinin yanina görder dedi.
Saskinlikla neden ? diye sordum. Belki üzüleceksin hatta inanmayacaksin amma ,bu talebe kanser
Adeta basimdanasagi kaynar su dökülmüstü. Sanki her tarafimi sefkat sarmisti.
Hastaneden ayrilirken, Fatmaya hic bir sey diyemedim.Oysa anlamis gibi bana sorular sorup dikatimi dagitmaya calisiyordu.Kulagima egilerek:Hocam dedi  Azrail insanlarin canini alirken nasildir.?Aglamamak icin zor tuttum kendimi.Güzel bir surettedir,Mü´min kullarina dedim.Sevindi sanki  mirildandi.Belki hafiz olamam amma elhamdü lillah mü´mü´minim diye.
Simdi anlamistim bana önceden sordugu soruyu.Demekki hastaligini biliyordu.hafiz olmak icin ku´ani bitirmek gerektigini söyledigimde neden  üzüldügünü simdi analamistim..
Bir kac gün sonra esyalarini hazirlamaya basladik.Cünkü dayanilmaz acilar icinde oldugunu görüyorduk.Evine gitmesi gerekiyordu.Ailesi geldi. Fatma yanima gelerek Bana kizmadiniz degilmi? Eger söyleseydim belki kursa almazdiniz. .Ne demek nasil kizarim sana dedim. Hem sonra sakin üzülme hafizligimi bitiremedim diye .bu yola girdinya Rabbim seni hafizlar zümresinden yazmistir. InsAllah dedim.
Öyle sevindiki sarildi boynuma  gercekden ben simdi hafiz sayilirmiyim.? Anne bak duydun degilmi.?Ya rabbi bu ne askdi.? Rabbimin hikmeti tecelli etse.de iyi olsaydi bu fatma. Ne güzel bir kul oludu.
Böylece Fatmayi göz yaslari ile erzuruma ugurladik. Cok gecmedi.bir iki hafta sonra ailesi agirlastigi haberini verdi.Bu bir iki hafta icinde onda iki mektup almistim. Hep bana hafizlik tacini merak ettigini Rü´yalarina bile girdigini yaziyordu.
Bir sabah namazindan sonra telefon caldi.Fatmanin annesi idi .Agalamakli bir sesle  Hocahanim ,Fatmayi ugurladik.Rica etsem bir hatim okurmusunuz.?deyince bende dayanamadimaglamaya basladim.Annesi beni teselli edercesine  telefonu kapatmadan Size ölmeden önce sunu söylememi istedi.dedi.

Hickirarak Annecigim hocama söyle Azrail söyledigindende güzelmis.


Bu hakikat olan hikayeyi amerikada halen hizmet eden bir hocamiz anlatmisti.

Rabbim bu zevki cümlre ümmeti muhammedin evladina nasip etsin.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Ölüm ve Ahiret
« Yanıtla #2 : 12 Aralık 2005, 01:32:33 »
Alıntı yapılan: "GEZGİN"


ölümden cok kabir hayatı korkutur beni nedense...

Mürsidi kamiller o an icin varlardir.Rabbim hakki mürsidi kamile evlad olmayi nasip etsin,böyle birisine nail oldu isen ibadete devam etmekle beraber evlatligada devam et korkma ondan sonra.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Ölüm ve Ahiret
« Yanıtla #3 : 18 Aralık 2005, 00:41:08 »
Mürsidi kamilin müridine en ufak faidesi ölürken iman ile gitmesine vesile olmasidir.S.H.T.Hazretleri.

Rabbim evlat eylesin.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Ölüm ve Ahiret
« Yanıtla #4 : 19 Aralık 2005, 01:58:42 »
Alıntı yapılan: "isra"


mürşidi kamil'e bağlanmak iyi olur sanırım ama aileniz izin vermiyorsa bu durumda ne yapmamız lazım


Allaha isyan aninda mahluka itaat caiz degildir.Hadisi serifi buna en güzel cevaptir.Ibadet Allah icin yapilir.Bunun ibadet oldugu aileye güzel anlatilmasi lazim.Sonra mürsidi kamile baglanmak onun yaninda durmak manasina gelmez.vazife alirsin evinin kösesinde manevi vazifeni yapabilirsin.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı muallim

  • yazar
  • ****
  • İleti: 758
Ynt: Ölüm ve Ahiret
« Yanıtla #5 : 19 Aralık 2005, 14:58:20 »
:)

Ben sana o kadar soyledim anlattım zamanında. Az zihnini kurcalarsanhemen hatırlayacaksın. Eskiden katettiğin yolun son haddine geldin şimdi sen.insAllah Allah nasib eder. Yalnız burda onemli olan tek sey var. vazifeyi veren zatın ehem ve ehil olması. işin erbabı olması. onu da sana guzelce izah etmiştim :)

Sana bahsettiğim zamanalrı hatırla ve o dediğim yerlere gidip derdini anlat sana guzelce vazifeni taksim etsinler. anlatsınlar sende yapmaya basla.

bir sure sonra senin ayaklarının yerden havalandıgına sahit olalım oldu. manevi bir ferhalık ve yukseliş içine girersin artık. onemli olan samimiyetle bu işi devam ettirebilmen....

hala anlasılmayan bir yerler kaldıysa aklında bir takım supheler hasıl olduysa biz buradayız :)
"Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz."
[Hucurat Suresi 10]

Çevrimdışı muallim

  • yazar
  • ****
  • İleti: 758
Ynt: Ölüm ve Ahiret
« Yanıtla #6 : 19 Aralık 2005, 15:00:18 »
Alıntı yapılan: "isra"
Alıntı
vazife alirsin evinin kösesinde manevi vazifeni yapabilirsin.


peki bu vazifeyi nerden ve nasıl alabilirm?


 :)

Ben sana o kadar soyledim anlattım zamanında. Az zihnini kurcalarsanhemen hatırlayacaksın. Eskiden katettiğin yolun son haddine geldin şimdi sen.insAllah Allah nasib eder.

Yalnız burda onemli olan tek sey var. vazifeyi veren zatın ehem ve ehil olması. işin erbabı olması. onu da sana guzelce izah etmiştim  

Sana bahsettiğim zamanalrı hatırla ve o dediğim yerlere gidip derdini anlat sana guzelce vazifeni taksim etsinler. anlatsınlar sende yapmaya basla.

bir sure sonra senin ayaklarının yerden havalandıgına sahit olalım oldu. manevi bir ferhalık ve yukseliş içine girersin artık. onemli olan samimiyetle bu işi devam ettirebilmen....

hala anlasılmayan bir yerler kaldıysa aklında bir takım supheler hasıl olduysa biz buradayız.  :) aydınlatılacak bir seyler varsa hala saatlerimizi feda etmeye yine hazırız. yeterki isteyin siz.
"Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz."
[Hucurat Suresi 10]

Çevrimdışı racül

  • Moderatör
  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1267
Ynt: Ölüm ve Ahiret
« Yanıtla #7 : 20 Aralık 2005, 22:46:59 »
Mürsidi kamil haram, mekrüh ve mübahlarin fazlasiyla istigal etmez. Ediyorsa mürsidi kamil degiildir..

Tuvalete sag ayakla girmek mekruhtur, bunu bir kere yanlislikla yaptigi icin günlerce feyizde kesiklik oldugunu anlatir Imami Rabbani hazretleri..

Osmanli ulemasi sigaraya haram demistir. Bir kismi da mekruh demistir. Türkiyede icenlerin cogu bile hic olmazsa kerahetine kaildir.

Haram oldugu iddia olunan, cogunlukca mekruh oldugu kabul olunan, sihhate zarari artik bedihi bir ilim haline gelmis sigaraya mübtela bir kimseden ne kadar kamil bir mürsid olur???

Sigarayi tavsiye eden bir mürsid ne kadar kamil bir mürsid olur?

Buna mümasil bazi meseleler gözetilerek mürsidi kamil aranmalidir.. Istihare de önemli bir yol göstericidir...
Es ist keine Schande hinzufallen, aber es ist eine Schande einfach liegen zu bleiben.
                                                Theodor Heuss
                             ehemaliger Bundespräsident

Çevrimdışı muallim

  • yazar
  • ****
  • İleti: 758
Ynt: Ölüm ve Ahiret
« Yanıtla #8 : 26 Aralık 2005, 13:11:06 »
isra kardesim....

biz demekki bosuna konusmus bosuna soylemişiz o kadar lafı...


neyse herkesin bir yerde nasibi vardır...sizde baska bir cemaatte nasip bulmussunuz oraya gitmeniz sizin için takdir edilmişse siz onu yaparsınız.

dediğim gibi araya araya bulunmaz metcanen verilmesi gerek....

ha hala kafanızda bir supheler varsa......

gidin kız kurslarına onlar size tafsilatlı bilgi vereceklerdir. sıkıntınızı anlatın guzelce ama baska bir yerlere ugramadan oralarda sıkıtılar cekmeden....

dogru adrese dogru zamanda gitmek üzere gidiniz...

sart mı sartın alası sart uzerine sart...
"Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz."
[Hucurat Suresi 10]

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Ölüm ve Ahiret
« Yanıtla #9 : 27 Aralık 2005, 00:03:44 »
Arkadaslar bu bölümün cuma vaaz ve hutbe bölümü oldugunu unut dunuz heralde. Bu konuyu maneviyat bölümüne aktarmanizi rica ederiz.
yetkili arkadaslarimiz ilgilenirlerse memnun olurum. Buraya konularla alakali yazilarinizi bekleriz.
selamlar Allaha emanet olunuz kusurumuza bakmayiniz
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Ölüm ve Ahiret
« Yanıtla #10 : 26 Ocak 2006, 23:57:49 »
BU AKŞAM HİNDİSTAN'DA
Hz. Süleyman'ın sarayına kuşluk vakti saf bir adam telaşla girer. Nöbetçilere, hayati bir mesele için Hz. Süleyman'la görüşeceğini söyler ve hemen huzura alınır. Hz. Süleyman (a.s) benzi sararmış, korkudan titreyen adama sorar:
- Hayrola ne var? Neden böyle korku içindesin? Derdin nedir? Söyle bana...
Adam telaş içinde:
- Bu sabah karşıma Azrail (a.s) çıktı. Bana hışımla baktı ve hemen uzaklaştı. Anladım ki, benim canımı almaya kararlı..
- Peki ne yapmamı istiyorsun?"
Adam yalvarır:
- Ey canlar koruyucusu, mazlumlar sığınağı Süleyman! Sen her şeye muktedirsin. Kurt, kuş, dağ, taş senin emrinde. Rüzgarına emret de beni buradan ta Hindistan'a iletsin. O zaman Azrail (a.s) belki beni bulamaz. Böylece canımı kurtarmış olurum. Medet senden!
Hz. Süleyman, adamın haline acır. Rüzgarı çağırır ve:
- Bu adamı hemen al. Hindistan'a bırak!" emrini verir. Rüzgar bu... Bir eser, bir kükrer. Adamı alır ve bir anda Hindistan'da uzak bir adaya götürür.
Öğleye doğru Hz. Süleyman, divanı toplayarak gelenlerle görüşmeye başlar. Bir de ne görsün, Azrail (a.s.) da topluluğun içine karışmış, divanda oturmaktadır. Hemen yanına çağırır:
- Ey Azrail! Bugün kuşluk vakti o adama neden hışımla baktın? Neden o zavallıyı korkuttun?" der.
Azrail (a.s) cevap verir:
- Ey dünyanın ulu sultanı! Ben, o adama öfkeyle,hışımla bakmadım. Hayretle baktım. O yanlış anladı. Vehme kapıldı. Onu, burada görünce şaşırdım. Çünkü Allah (cc) bana emretmişti ki:
- "Haydi git, bu akşam o adamın canını Hindistan'da al!" Ben de bu adamın yüz kanadı olsa, bu akşam Hindistan'da olamaz. Bu nasıl iştir, diye hayretlere düştüm. İşte ona bakışımın sebebi bu idi.

Osman Nuri, Mesnevi Bahçesinden Bir Testi Su
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı faanii

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 104
  • Dinin kökü rabıta'dır!
Ynt: Ölüm ve Ahiret
« Yanıtla #11 : 18 Şubat 2008, 10:32:22 »
ÖLÜMÜN ZORLUK VE KOLAYLIĞI ALDATMASIN

Zeyd bin eslem(r.a.)babasından şöyle rivayet etmiştir:
"Mü'minin (yaptığı ibadet-taat ve amelleriyle)ulaşamadığı bir derecesi kalırsa, ölürken can çekişmesi esnasında eza ve cefa ile bu dereceyi alır ve bu sayade cennetteki mevkiine kavuşur.
Kafir de,yaptığı bir iyiliğin mükafatını henüz görmemişse,ölüm anında onu görmek ve sonunda cehennemdeki yerini almak üzere canı kolaylıkla çıkar."
« Son Düzenleme: 18 Şubat 2008, 11:45:00 Gönderen: faanii »
Biz evlatlarımızdan iki şey bekleriz.SADAKAT ve AZİM. 

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Ölüm ve Ahiret
« Yanıtla #12 : 27 Mayıs 2008, 02:25:43 »
Daha önceki yazımızda ölüm anının dehşetinden ve kabir aleminden bahsetmiştik. Rasulullah (s.a.v) Efendimiz bir hadisinde, “İnsanoğlu Allah kendisini yarattığından beri ölümden acı hiçbir şeye rastlamamıştır. Sonra ölüm, ölümden sonraki karşılaşacağı şeylere oranla daha hafiftir” buyurarak kıyamet gününün dehşetinden Allah’a sığınmıştır.
Bundan daha korkuncu, Sur’a üfürülmesi ve yeniden dirilmek, Allah’ın huzuruna getirilmek, iğneden ipliğe sorguya çekilmek miktarının bilinmesi için terazi–mizan kurulması, sırattan geçmek, mahkeme sonrası cennet veya cehennem gibi çok ağır aşamalarla her kul karşılaşacaktır.
Bunlar hikaye değil, her insanın başına gelecek gerçeklerdir. İnsanlardan pek çoğunun kalplerinin derinliklerine ahiret inancı girmemiş, yüreklerinin özüne bu iman yerleşmemiştir.
Kendilerine ahiret gününe iman ile ilgili bir soru yöneltilse, dilleri ile onun dehşetinden söz ederken kalpleri ne söylediğinin farkında bile olamaz. Bunun ispatı çok kolaydır. Siz işlediği bir amelin günah olduğu konusunda onu uyarırsınız ya da çok büyük hata yanlış dersiniz, o da haklısın der ama günaha–hatasına devam eder.
İşte bu kalbin tasdiklemediği bir inanıştır.
Peygamber (s.a.v) Efendimiz, Allah–ü Teala’nın kutsi bir hadisinde şöyle buyurduğunu haber vermiştir:
“Ademoğlu Bana sövdü, sövmemeli idi. Beni yalanladı, Beni yalanlamamalı idi. Bana sövmesi, Bana çocuk isnadında bulunmasıdır. Beni yalanlaması da ‘Beni ilk bakışta yarattığı gibi eski halime geri getiremez’ sözleridir.”
Bir ayet–i kerimede;
“İnsan kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmez mi ki, hemen apaçık bir hasım kesilir ve kendi yaratılışını unutur da çürümüş kemikleri kim diriltecek diyerek bize misal vermeye kalkar” (Yasin: 77–78) buyurmuştur.
Bir başka ayette de şöyle buyurur;
“İnsanoğlu kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır? O, akıtılan bir pis su damlası değil miydi? Sonra kan pıhtısı olmuş, sonra Allah onu yaratıp şekil vermişti. Ondan erkek dişi iki cins yaratmıştı” (Kıyame: 36–39).
İnsanoğlu hep isyan eder, Allah kulluk ister! Biz gelin tevbe edip, başımıza gelecekleri hatırlayalım da Allah bizleri affettsin.
İlk olarak Sur’a üfürülüşün şiddeti üzerine düşün. Bu üfürülüş bir sayhadır, bununla kabirler ölülerin üzerinden açılır, ölüler kabirlerinden fırlarlar.
Cenab–ı Hak ayetinde; “Artık Allah’ın diledikleri müstesna olmak üzere göklerde kim varsa, yerde kim varsa düşüp ölmüştür. Sonra bir daha üfürülecektir, o anda görürsün ki ölüler dirilip ayakta bakınıp duruyorlar” (Zümer: 68). Diğer bir ayette: “Sur’a üfürüldüğü vakit o gün zor bir gündür, hele kafirler için hiç de kolay değil, çok çetin bir gündür” (Müddesir: 8–10).
Başka bir ayet–i kerimede Cenab–ı Hak şöyle buyurur:
“Doğru sözlü iseniz bildirin, bu vaad ne zamandır derler. Çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak tek bir çığlığı beklerler. O zaman artık ne vasiyet edebilir, ne de ailelerine dönebilirler. Sur’a üflenince kabirlerinden Rab’lerine koşarak çıkarlar. Vah halimize, yattığımız yerden bizi kim kaldırdı derler. Onlara; işte Rahman olan Allah’ın vaad ettiği budur, peygamberler doğru söylemiştir denir” (Yasin: 48–52).
Ölülerin üzerinde başka bir tehlike olmasa bile sadece bu Sur’un korkusu yeter de artar bile.
Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuştur;
“Sur sahibi boynuzunu ağzına almış, anlını uzatmış, ne zaman emir verilecek de üfüreceğim diye kulaklarını dikmiş beklerken ben nasıl şadman (sevinçli–neşeli) olurum” (Tirmizi).
Sur boynuzdur, İsrafil (a.s) boru şeklindeki boynuza ağzını koymuştur. Boynuzun başını çevirmesi göklerle yerin genişliği gibidir.  İsrafil (a.s) gözlerini arşa dikmiş kendisine ne zaman ilk kez üfürmesi emri verilecek diye beklemektedir. İlk üfürüşünde Allah’ın diledikleri dışında göklerde ve yerde ne kadar canlı varsa hepsinin korkudan ödleri patlayıp ölürler, Cebrail, Mikail, İsrafil ve ölüm meleği ölmezler. Daha sonra Allah–ü Teala ölüm meleğine sırası ile Mikail’in, İsrafil’in ve Cebrail’in canlarını almasını emreder. Akabinde ölüm meleğine emir verir o da ölür.
Birinci nefhadan sonra mahlukat berzah aleminde kırk yıl bekler, akabinde Allah–ü Teala İsrafil’i dirilterek ikinci üfürme ameliyesini gerçekleştirmesini buyurur. Sonra bir daha üfürülmüştür, o anda görürsün ki ölüler dirilip ayakta bakınıp duruyorlar. Herkes ayakları üzerine dikilerek mahşere gönderilmeyi bekler.
Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur;
“Ben peygamber olarak gönderildiğimde, Sur’un sahibine haber gönderildi, o da onu ağzına aldı, bir ayağı ilerde bir ayağı geride üfürme emrinin verileceği zamanı beklemektedir. Dikkat edin de Sur’a üfürülmesinden korkun” diyerek bizi uyarmış, o günden korkmamız gerektiğini söylemiştir.
Dünyada günlerini lüks içerisinde, nimetler içinde Allah’a isyan ile geçirenler, o mahşer gününde hakir olacaktır.
Sadece insanlar değil, vahşi hayvanlar, çöllerden, dağlardan ve ormanlardan başları önlerine eğik bir halde inecekler, insanların arasına karışacaklar, kendilerini kirleten bir günahları olmamasına rağmen, Sur’un dehşetinden ne yapacaklarını şaşırmış bir halde insanların arasında dolaşacaklar.
Nitekim Tekvir 5’inci ayette, “Vahşi hayvanlar bir araya toplandığı zaman” buyrulur.
Bu dünyada kimseyi takmayan, Allah’a isyanda inatla devam eden azgınlar, Allah’ın huzuruna çıkmanın heybet ve azametinden ezilip büzüleceklerdir.
Bu konuyla ilgili bir ayette Cenab–ı Hak şöyle buyurur;
“Rabbine yemin olsun ki, Biz onları da, şeytanları da elbette ve elbette mahşerde toplayacağız. Sonra kendilerini cehennemin çevresinde diz üstü hazır tutacağız” (Meryem: 69).
Ölümden sonra başımıza gelecek hallerden bazılarını ayet ve hadisler ışığında anlatmayançalıştık.
Peygamberimizin tavsiyesine uyarak ölüm ve sonrasını düşünerek İnşaAllah iyi bir nasihat aldık.
Bir dahaki konumuz da mahşer yerini ve insanların durumunu anlatmaya çalışacağız. Allah o günde biz Muhammed ümmetinin yar ve yardımcısı olsun.
Amin.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Ölüm ve Ahiret
« Yanıtla #13 : 04 Haziran 2010, 01:43:57 »
Hutbe: Ölüm ve ötesi, 21 Cemâziyelâhir 1431 (04. 06. 2010)
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلاً وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ{1}         
قال رسول الله صلى الله عليه و سلم                                                           
مَنْ اَحَبُّ لِقَاءَ ا للهِ اَحَبَّ ا لله لِقَاءَهُ وَ مَنْ كَرِهَ لِقَاءَ الله كَرِهَ ا للهُ لِقَاءَهُ {2}                                                                   
Muhterem Müslümanlar,

Bazı hadiseler vardır, insanların sadece bir kısmı tarafından yaşanır. Diğerlerini pek ilgilendirmez, ama bazı hadiseler de vardır ki, herkesi alakadar eder. Çünkü her fert onu bizzat yaşar. Herkes için mukadder olan ölüm, işte bu ikinci kısımdandır. Ölümü görüp duran insanların ölümden sonra ne olacaklarını ve nereye varacaklarını düşünmemeleri imkânsızdır.

İnsan, fıtratı icabı yok olmaktan hoşlanmaz ve daima yaşamak, var olmak ister. Hatta umumiyetle bulunduğunuz ve alıştığınız yerden ayrılmak zor gelir. Bu itibarla dünya hayatına intibak kolay olduğu için ölüm pek sevilmez, dünyadan ayrılmakta istenmez. Ama hakiki bir mü’mine yakışan sevilmeye layık olan şeyleri sevebilmektir. Şu fani dünyadan çok, gideceği ebedi hayata kendini hazırlayabilmektir.

Ölüm, her canlıya muhakkak uğrayacağına göre, asıl ondan sonrasının nasıl olacağı düşündürüyor insanı. Allahü Teâlâ’nın koyduğu değişmez kaide ve kanundur. Her yaşayan ölür. Her fani çürür ve mahvolur. İnsan da bir gün ölecektir. En yakınlarımızın, eşimizin, dostumuzun bizi gözyaşları içerisinde kabre koyup “ EyvAllah” dediği zaman bize kimin yardım edeceği, elimizden kimin tutacağı sualinin cevabını çoktan bulmak lazımdır. Yaşamak ta, ölmek te Cenab-ı Hakk’ın takdiri ve yaratması iledir. Takdir edilen vakitten evvel ölen olmadığı gibi, vakti geldiğinde bir an bile gecikende olmamıştır.

Bizim için bu geçiş devresi, fani hayatı bırakıp ebedi âleme göç etmekten ibaret olmalıdır. Ölüm korkusu, ölümden sonrasına hazır olmamaktan kaynaklanır. Hazırlığını tam yapmış bir mü’min için ölüm, korkulacak şey olamaz, çünkü ölüm Allâhü Zülcelale kavuşmaktır.

Buhari ve Müslim’in ittifakla rivayet ettikleri okuduğum hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır:
“Kim Allah’a kavuşmayı severse Allah’ta ona kavuşmayı arzu eder. Ve kim Allah’a kavuşmaktan hoşlanmazsa Allah’ta ona kavuşmaktan hoşlanmaz.”

Aziz Mü’minler,

İnsan, kâmil bir imanla bu diyardan ayrılmayı kendine gaye edinmelidir. Kemale erip olgunlaşan meyvelerin toplandığı gibi, insanlar da eceli geldiği zaman vefat edecektir. Kişi bunu düşünerek ölümü çok hatırlamalıdır. Mü’mine salih ameller fayda verecektir. İyileşmek için iyiyi işlemek, Allahü Zülcelalin imtihanını kazanmak için iyi olmak ve iyi ölmek gerekir. Öyle bir ölüm ki: “ Doğduğun zaman herkes gülüyor, sen ağlıyordun. Dünya da öyle yaşa ki, öldüğün zaman herkes ağlarken sen gül” sözüne mutabık ve muvafık olsun.

Hutbemize okuduğumuz ayet-i celile mealiyle son vermek isteriz: “Hz.Allah hanginizin daha güzel amel ve harekette bulunacağını hakkınızda imtihan etmek için ölümü de, hayatı da takdir eden ve yaratandır.”   
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı efsanef

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 283
Ynt: Ölüm ve Ahiret
« Yanıtla #14 : 13 Ağustos 2011, 05:03:09 »
           ÖLÜLER NASIL DİRİLECEK?


Hazret-i İbrahim Filistin'den kalkıp sık sık Mekke'ye geliyor, oğlu İsmâil ile
hanımı Hacer' i ziyaret ediyordu. Bu mutat ziyaretlerinden birinde, yolculuğunu
sahilden yapmak zorunda kalmıştı. Deniz kenarında bir hayvan leşi gördü. Leş
üzerine dalgalar vuruyor ve dalgalarla birlikte gelen balıklar ve deniz
hayvanları, o leşten yiyorlardı. Dalga çekilince, bu defa da kara hayvanları
ve kuşlar leşin başına üşüşüyorlardı. Her bir hayvan, leşten bir parça koparıp
midesine indiriyordu.
Gördüğü bu manzara Hz. İbrahim'in merakını çekti. "Cenâb-ı Hak, acaba bu
hayvanı nasıl diriltecek? Her biri başka bir hayvanın midesinde olan
zerrelerini nasıl toplayıp bir araya getirecek?" diye düşündü.
Bu düşünce, onda "dirilme" hâdisesini gözüyle görmek arzusunu
uyandırmıştı. Allah'a yönelerek,"Ey Rabbim! Ölüleri nasıl diriltirsin? Bana göster" diye dua etmeye başladı.Hz. İbrahim'in bu dua ve niyazına Allah:
"Ey İbrahim! Ölüleri Allah'ın dirilteceğine îmanın yok mu? Bu hususta
herhangi bir şüphen mi mevcut?" sorusuyla karşılık verdi.
Hazret-i İbrahim cevaben:"Ey Rabbim! Ben ölüleri dirilteceğine kesin olarak inanıyor, bu
hususta hiçbir şüphe duymuyorum. Ancak bu hârika fi'lini gözümle de görüp kalben tam
tatmîn olmak istiyorum" dedi.
İnsan bâzen, kesin olarak bildiği, inandığı şeyleri, gözüyle de
görmek ister.Bu, son derece tabiî bir haldir.
Hz. İbrahim'in isteği de bu nevidendi. Şüphesiz onun, Allah'ın ölüleri
dirilteceğine inancı tamdı. Bu konuda hiçbir şüphesi yoktu. Buna
rağmen, dirilme hâdisesini merak ediyor, gözüyle de görmek istiyordu.
Allah'ın Hz. İbrahim'in niyetini bildiği halde, "sen îman etmedin
mi?" diye sorması da düşündürücüdür. Böylece Hz. İbrahim'in içindeki niyetini
açıklamasına imkân vermiş oluyordu. Hâdiseyi sonradan duyan
insanların onun hakkında kötü düşünmelerine fırsat bırakmıyordu.
Cenâb-ı Hak, Hazret-i İbrahim'in, ölülerin nasıl diriltildiğini görme
isteğini kabul ederek, ona: "Ayrı cinsten 4 kuş al. Onları önce iyice kendine alıştır. Sonra kes.
Parçalarını birbirine karıştır. Bu parçalardan her birini etrafında
görünen şu dağların ayrı bir yerine koy. Sonra o kuşları isimleriyle çağır.
Süratle, âzaları tam ve diri olarak sana geldiklerini göreceksin" dedi.
Hazret-i İbrahim verilen bu emri yerine getirdi. Önce kuşları bulup
kendine alıştırdı. Sonra kesti. Tüylerini yolarak her birini 4 parçaya ayırdı.
Her parçayı diğerleriyle karıştırarak, başlarını da yanlarına koydu. Dört
ayrı dağın tepesine baktı. Sonra o kuşları, isimleriyle çağırdığı zaman,
hepsinin canlı olarak kendisine uçup geldiğini gördü.
Bu manzara karşısında kalbi heyecanla çarpmaya başlamıştı. Çünkü
ölülerin dirilişi hakikatini bizzat görme nimetine nail olmuştu. Bundan
dolayı, Allah'a hamd ve şükürlerde bulunuyordu. Kalbi tam itmi'nan bulmuş, huzur ve
vecd içinde kalmıştı. (Peygamberler Tarihi)