Gönderen Konu: Kardeslik ve muhabbet  (Okunma sayısı 10185 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Kardeslik ve muhabbet
« : 02 Mart 2006, 02:00:27 »

ASR-I SAADET’TEN KARDEŞLİK ÖRNEKLERİ        03.03.2006

İslam’da kardeşlik denince elbette ilk akla gelen Ensar ve Muhacir kardeşliğidir. Bu kardeşlik bilinmeden, anlaşılmadan gerçek kardeşliği kavramamız zor olacaktır. O bakımdan bu kardeşliğin gerçekleşmesini sağlayan mayanın ne olduğunu gözden geçirmemizde fayda olduğuna inanıyoruz.

Allah rızası için Mekke’de herşeyini bırakıp Medine’ye hicret etmiş bulunan, Muhacir Müslümanlara, Medineli Müslümanlar muhabbet ve samimiyetle kucaklarını açmışlar, ellerinden gelen her türlü yardımı onlardan esirgememişler ve bütün insanlığa ibret olacak bir kardeşlik tablosu sergilemişlerdir.

Medine’ye hicretten yaklaşık beş ay sonra Rasulullah (s.a.v.) Medineli yardımsever Ensar’la, hicret eden Mekkeli müslümanları bir araya topladı. 45’i Muhacirden, 45’i de Ensar’dan olmak üzere 90 kişiyi kardeş ilan etmiştir.

Peygamber Efendimizin kurduğu bu kardeşlik müessesi maddî-manevî yardımlaşma ve birbirlerine varis olma esasına dayanıyor, bu suretle Muhacirlerin yurtlarından ayrılmaktan dolayı duydukları keder ve üzüntüyü giderme, onları Medinelilerle ısındırma, güç ve destek kazandırma gayesini güdüyordu.

Kurulan bu kardeşlik müessesine göre, Medineli ailelerden herbirinin reisi, Mekkeli Muhacirlerden bir aileyi yanına alacak, mallarını onlarla paylaşacak, beraber çalışıp beraber kazanacaklardı.

Rasulullah bir araya getirilen bu aileleri rastgele değil durumlarını göz önünde bulundurarak mizaç, zevk, hissiyat itibariyle birbirlerine uygun olanları kardeş ilan ediyordu.

Bu kardeşlik sayesinde Allah ve Rasulullah muhabbetinden başka herşeylerini Mekke’de bırakan Muhacirlerin iâşe ve iskan meseleleri halledilmiş oluyordu. Muhacir-Ensar aileleri beraber barınıyor, beraber çalışıyor, beraber yiyorlardı. Bu neseb kardeşliğini, fersah fersah geride bırakacak bir kardeşlikti, iman ve din kardeşliği idi. Herşeylerini Muhacirlerle paylaşan Ensardan biri vefat ettiğinde Muhacir kardeşi ona akrabalarıyla birlikte varis oluyordu. (Bu varis olma işi Bedir Savaşı’ndan sonra Enfal Suresi 75. ayetin hükmüyle ortadan kaldırıldı.)

Yine bu kardeşlik sayesinde büyük bir sosyal yardımlaşma da temin edilmiş oluyordu.

Ensar göstermiş olduğu bu kardeşlikten son derece zevk alıyor, bununla da kalmayıp hurmalıklarını da Muhacir kardeşleriyle paylaşmak için Rasulullah’a teklif götürüyorlardı. Muhacirlerin o ana kadar ziraatle meşgul olmadıkları için bu tekliflerini Rasulullah geri çevirmiştir. Fakat Ensar buna da bir çare buldu. Ziraatten anlamayan Muhacirler, sadece tımar ve sulama işlerini yapacaklar, Ensar da ekip biçecek, sonunda çıkan mahsül ortadan pay edilecekti. Rasulullah Efendimiz bu teklife razı oldu.

İnsanlık tarihinde birçok göç hadisesi olmuştur ama, böylesine manalı, böylesine ulvî bir hicrete, böylesine can-ı gönülden sarılma, birbiriyle muhabbetle kaynaşma, kucaklaşmaya şahit olunmamıştır. Herhalde bir daha da şahit olunması zor olacaktır. Bu samimi kaynaşma neticesinde muazzam bir kuvvet doğmuş ve kısa zaman içerisinde bütün Arabistan herşeyiyle bu kuvvete boyun eğmek mecburiyetinde kalmıştır.

Muhacirler "Ensar kardeşlerimiz bize mal, mülk verdi, iâşemizi temin etti, barınacak yer sağladı" diyerek boş oturmamışlardır. Zaten imanları ve aldıkları Muhammedî ahlaka ters düşerdi. Herbiri elinden gelen gayreti göstererek, mümkün oldukça kimseye yük olmamaya çalışıyorlardı.

Bunun en canlı örneği Rasulullah tarafından birbirine kardeş ilan edilen Sa’d bin Rebi (r.a.), Abdurrahman bin Avf’a (r.a.) "Ben mal cihetiyle Medineli Müslümanların en zenginiyim, malımın yarısını sana ayırdım."  demişti. Büyük Sahabi, cennetle müjdelenen 10 kişiden biri olan Abdurrahman bin Avf’ın (r.a.) verdiği cevap yapılan teklif kadar ibretlidir.

"Allah sana malını hayırlı kılsın. benim onlara ihtiyacım yok. Bana yapacağın en büyük iyilik, içinde alış-veriş yaptığınız çarşının yolunu göstermendir." buyurmuştur.

Ticarete başlayan Abdurahman bin Avf (r.a.) Rasululah’ın da kendisi için malının çoğalması ve bereketlenmesi için yaptığı duanın da yardımıyla kısa zamanda Medine’nin sayılı tüccarları arasında yerini aldı. Bir keresinde 700 deveyi yükleriyle birlikte Allah yolunda tasadduk etti. Bunun gibi bir çok Mekkeli müslüman, kendilerine göre birer iş bularak, ellerinin emeğiyle geçinmeye başlamışlardır.

Toplumun çeşitli tabakaları bu kardeşlik sayesinde birbirleriyle kaynaştı, kabîlecilik gurur ve düşmanlığını da ortadan kaldırmış oldu. Niyetleri kudsî, gayeleri ulvî, içleri dışları nur, faziletli bir toplumun meydana gelmesinde bu kardeşlik rol oynamıştır.

Rasulullah sefere çıkacağı zaman bu kardeşlerden biri götürür, diğeri de her iki ailenin de maîşetini temin etmek, idaresini yürütmek için Medine’de kalırdı. Böylece evler sahipsiz ve hâmisiz bırakılmıyordu.

Ensar’ın, Muhacir kardeşlerine gösterdikleri bu eşsiz samimiyet, misafirperverlik, kadirşinaslık, cömertlik, fedakârlık ve ferağatı Cenab-ı Hak indirdiği Haşr Suresi’nin 9. ayetiyle ilan edip bu davranışlarını methetmiştir. "Daha önce Medine’yi yurt edinmiş ve imanı kalplerinde yerleştirmiş olanlara gelince, onlar, kendi yurtlarına hicret eden din kardeşlerini severler, onlara verilen şeyden dolayı gönüllerinde bir kıskançlık duymazlar ve kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile onları kendi nefislerine tercih ederler, kim nefsinin ihtiraslarından korunur ise, işte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendisidir." (Haşr-9)

Evet, kurulan bu manevi kardeşlik hiçbir milletin tarihinde rastlanmayacak eşsiz bir şeref tablosudur. Bu kardeşlik neticesinde asr-ı saadet dönemi yaşanmıştır. İslam’ın kısa zamanda inkişafına vesile olmuştur.

Ya bizler! Ne yapıyoruz? Ne yapmamız gerekir?

Saadet toplumunun ortaya çıkması, böyle bir kardeşlik tablosunun gerçekleştirilmesi için ne kadar gayret sarfetmemiz lâzımdır?

İçinde bulunduğumuz ve yaşadığımız bu asırda hastalığımızın ne olduğunu ve bu hastalığımızın teşhisini ve reçetesini Yüce dinimiz bize bildirmiştir.

Cenab-ı Hak hayat kitabımız Kur’an-ı Kerim’de "Şüphesiz ki Allah bir kavmi (topluluğu) kendi nefislerini değiştirip (düzeltmedikçe) değiştirmez." (Râ’d/11)

Rasululah (s.a.v.) Efendimiz de bir hadis-i şeriflerinde saadet toplumuna ulaşabilmemiz için bizlere şu tenbihte bulunuyor. "Sizden biriniz kendi nefsi için isteyip arzu ettiğini mü’min kardeşi içinde arzu edip istemedikçe mü’min olamaz."

"Ey Allah’ın kulları, kardeş olunuz."

Bu ve benzeri ayet ve hadisler pek çoktur. Yani hastalığımızın  teşhisi ve reçetesi ortadadır. Geriye uygulaması zor olan, nefsimize zor gelen fakat sağlımıza kavuşmamız, saadet toplumunu oluşturmamız için şart olan tedaviye başlamamız, tatbike geçirmemiz gerekmektedir.

Onun için de mutlaka birbirimizi sırf Allah rızası için, karşılık beklemeksizin seveceğiz, birbirimizle hayırda yardımlaşacağız, kaynaşacağız, hoşgörülü olacağız, vefayı hiçbir zaman gözardı etmeyeceğiz, hor ve küçük görmeyeceğiz, affedici olacağız, birbirimizin kahrını çekeceğiz, paylaşacağız, kendimiz için istediğimizi mü’min kardeşimiz için de istemekle kalmayıp onu kendi nefsimize tercih edeceğiz.      

Birbirimizi düzelteceğiz. Sadece düzeltmekle yetinmeyip, bir fide gibi, dikmekle bırakmayıp sulama, zararlı otlardan koruma ve gerekli bakımı yapmamız gerektiği gibi yanlışını düzelttiğimiz kardeşimizin yolda devamına yardımcı olacağız. "Benim olmadığım yerde kimse yoktur." şuuruyla başkasından beklemeyeceğiz. İyiliği emir kötülüğü men edeceğiz. Hayır dualarımızı hiç terketmeyeceğiz. Hülasa birbirimizi seveceğiz. Bizler birbirimizi seversek ancak yukarda sıraladığımız hususların gerçekleşmesi kolaylaşacaktır. Birbirimizi sevmeden iman etmiş bile olamaz isek bu sevgiye ne kadar muhtaç olduğumuz daha iyi anlaşılacaktır. İnsan fedakârlığı sevdiği kimseler için yapar. Çocuğumuza, eşimize, anne ve babamıza sevgi beslediğimizde, onlar için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayız. Kardeşlerimizi de seversek beklenen bu fedakârlığı gösterebiliriz.

Muhabbetten daha muhabbetli ve önemli başka ne var ki? Kardeşliğin mayası sevgidir. Ashab bu mayayı tutturmuştur. Ah neyi, ne kadar sevebileceğimizi bir kavrayabilsek!.. Herşey o zaman yoluna girer. Rabbim Rasulüne sevdirdiklerini bizlere de sevdirsin. (Amin)
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı sıddık-birgüvi

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 282
Kardeslik ve muhabbet
« Yanıtla #1 : 27 Mart 2006, 01:55:49 »
İSLAM KARDEŞLİĞİ


            Bizleri bir gaye için yaratıp yaşatan, dünya denilen imtihan meydanına getiren Yüce Allah; “Mü’minleri ancak kardeştirler. Öyleyse, kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki, size merhamet edilsin”1 ayetiyle mü’minlerin birbirleriyle kardeş olduklarını, kardeşler arasında dargınlığın giderilmesini, barışın sağlanmasını, Allah’a karşı gelmekten sakınılmasını, ancak bu şekilde Allah’ın rahmetine nail olunacağını haber vermektedir.

            Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) ise; “Birbirinize haset etmeyin. Birbirinizi aldatmayın. Birbirinize dargın durmayın.  Birbirinizden yüz çevirmeyin. Birbirinizin bitmek üzere olan pazarlığını bozmayınız. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun. Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, Onu yardımsız bırakmaz, Ona hor bakmaz...”2 başka bir hadislerinde ise; “Birbirinizle ilginizi kesmeyin. Birbirinize arka çevirmeyin, dargın durmayın. Birbirinize düşmanlık etmeyin, birbirinizi kıskanmayın. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun. Bir Müslümanın din kardeşine üç günden fazla dargın durması helal olmaz.”3 buyurmaktadır.


   Allah’ın emri, Peygamberimizin öğütleri bu şekilde iken; Müslümanı Müslümana düşürmek, zina ve nifak çıkarmak, bölmek, parçalamak, düşmanlık etmek, dargınlık, kırgınlık, kızgınlık içinde kamplara bölünmek ilahi emir ve tavsiyelere karşı gelmek, onlara isyan etmektir. Bu, İslam kardeşliğine uymadığı gibi, hiçbir mü’mine de yakışmaz. Bizim vazifemiz İslam kardeşliğinin icaplarını yerine getirmek, dargınları ve birbirleriyle anlaşamayanları barıştırmak, Müslümanların aralarını düzeltmektir. Allah ve Peygamberin emri budur.

            Mü’min olarak bizlerin: Yaratıcımız, Peygamberimiz, kitabımız, dinimiz, ezanımız, kıblemiz birdir. Allah’a ve Rasulüne iman etmiş, teslim olmuş kardeşleriz. Birbirimizin affı ve mağfireti için dua ederiz. Okuduğumuz her Fatiha’yı, bütün mü’minlerin ruhlarına bağışlarız. Günde beş vakit namazın son “Tahiyyatında: ” “Rabbimiz! hesap görülecek günde, beni, ana-babamı ve Mü’minleri bağışla.”4 diye dua ederiz. Mü’min olarak kendimiz için istediğimizi din kardeşimiz için de ister, birbirimizi sever-sayarız.

            Kardeşlik, birlik, beraberlik, sevgi, şefkat, yardımlaşma, eşitlik, ahlak, fazilet, güven ve samimiyeti esas alan İslam’a inanıp gönül vermiş kişiler olarak, kin, nefret, ihtiras, buğz duygularını, olur-olmaz işlerden dolayı dargınlığı, kızgınlığı, kırgınlığı yok edip, İslam kardeşliğinin gereklerini yerine getirmeliyiz. Darlık da ve sıkıntıda olan mü’min kardeşimizin sıkıntısını gidermeli, onlara yardımcı olmalıyız. Küskünleri, dargınları barıştırmalı, aralarını düzeltmeliyiz.

1Hucurat, 3/10
2 Müslim, Riyazu’s-Salihin terc. c.1 No:233.
3 Riyazu’s-Salihin terc. c.3, s.140.
4 İbrahim, 14/41.

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Kardeslik ve muhabbet
« Yanıtla #2 : 07 Haziran 2006, 01:28:22 »
MÜMİNLER KARDEŞTİR

Hucurat 10. “Şüphesiz müminler birbiri ile kardeştirler; öyle ise dargın olan kardeşlerinizin arasını düzeltin;

Allah’tan sakının ki size acısın.”

Muhakkak ki müminler kardeştirler. Ancak müminler kardeştirler veya müminler sadece kardeştirler. Birincisi, sadece müminler kardeştir. Kardeşlik müessesesi sadece müminler için geçerlidir. Kâfirlerin, yahudilerin, hıristiyanların, dinsizlerin, ateistlerin arasında kardeşlik yoktur. Bu müessese sadece müminlerin arasında geçerlidir. İkincisi de, müminler sadece kardeştirler. Müminler arasında sadece kardeşlik vardır. Onlar arasında kardeşliğin dışında başka bir durum söz konusu değildir. Bütün müminler kardeşler olarak evrensel bir ailenin bireyleridirler. Müminler birbirleriyle savaşsalar da kardeştirler. Aslında böyle bir şey asla düşünülemez. Bir müminin bir mümin kardeşine düşman kesilmesi, bir müminin bir mümin kardeşine silah çekmesi, onu öldürmek üzere karşısına dikilmesi çok büyük bir günahtır. Bu konuda hem kitabımızda, hem de Rasûlullah Efendimizin hadisleri arasında çok büyük tehditler vardır.

Buhârî’nin rivâyetine göre Rasûlullah Efendimiz sahâbeden üç konuda biat almıştır. Birincisi namaz kılmak, ikincisi zekât vermek, üçüncüsü de müslüman kardeşleri hakkında hayır düşünmek, hayır dilemektir.                                                                                          Yine İbni Mes’ud efendimizin rivâyet buyurdukları bir hadislerinde Allah’ın Rasûlü:

“Müslümana sövmek fısk, ona karşı savaşmak da küfürdür.” buyurur.    

Bir başka hadislerinde:

“Bir müslümanın müslümanlara karşı canı, malı ve ırzı haramdır” buyurur. Aynı hadisin baş tarafında da Rasûlullah Efendimiz şöyle buyurur:

Müslüman müslümanın kardeşidir. Müslüman, asla kardeşine zulmetmez, onu kendi başına terk etmez, onu zelil etmez. Bir müslümanın bir müslüman kardeşini hakir görmesi kadar büyük bir kötülük yoktur.”

Müminler kardeştirler. Öyleyse ey müslümanlar, dargın olan kardeşlerinizin arasını bulun. Kardeşlerinizin arasını ıslah edin. Kardeşler olun ve hayatınızı Allah için yaşayın. Kardeşliğinizde, ilişkilerinizde egemen güç sadece Allah olsun. Allah’ın koruması altına girin. Umulur ki, Allah’ın rahmetine ulaşır, nimetleriyle nîmetlenirsiniz.

Müslümanlar kardeştirler. Tasada, sevinçte, varlıkta, yoklukta, her zaman ve her ortamda bir müslüman diğer müslüman kardeşleriyle beraber olacaktır. Onlara asla zulmetmeyecek, düşmanlık düşünmeyecek. Müslüman kardeşlerinin malını, canını, ırzını, namusunu kendi malı, canı, kendi namusu bilecek. Müslüman kardeşlerine fedakâr davranacak. Kendisi aç kalacak ama kardeşlerine yedirecek. Kendisi giymeyecek, kardeşlerine giydirecek. Yardıma muhtaç olduğunda yardım edecek. Tıpkı bir vücudun âzâları gibi birbirleriyle bir dayanışma içinde olacaklar. Nasıl ki vücudun âzâlarından birine bir diken battığında tüm vücut o acıyı hissediyorsa, yeryüzünün neresinde olursa olsun herhangi bir müslümanın ayağına batan dikenin acısını tüm müslümanlar hissetmeli ve kardeşlerinin dertleriyle dertlenmelidirler.
Müslümanların kardeşliği gerçekten çok önemlidir. Maalesef bugün dünya müslümanları bu kardeşliklerinden habersiz bir hayat yaşamaktadırlar. Bakın Allah’ın Rasûlü bu konuda şöyle buyuruyor:

“Birbirinize haset etmeyiniz. Birbirinizin aleyhinde fiyatları kızıştırarak necş yapmayın (alışverişte birbirinizi aldatmayınız) Birbirinize buğz etmeyiniz. Birbirinize sırt çevirip dargın durmayınız. Birbirinizin pazarlığı bitmiş alışverişini bozmayınız. (Birbirinizin alışverişi üzerine alışveriş yapmayınız)” (Buharî, K. Edep 7/88; Müslim, K. Birr 4/1986)


Ebu Hureyre efendimizin rivâyet ettiği bu hadis İslâm kardeşliğinin esaslarını anlatması bakımından çok önemli bir hadistir. Hadiste İslâm kardeşliği ve onu yok eden haset, kıskançlık, birbirine sırt çevirme, birbirlerini hakir görme gibi çeşitli afetlerden müminlerin sakındırıldıklarına şahit oluyoruz. Bunları şöyle maddeleştirelim:

1- Müslüman kardeşler arasında yasaklanan birinci konu hasettir. Haset kitabımızın son sûresinde de gündeme getirilerek müslümanlar uyarılır:

“Haset ettiği zaman hasidin şerrinden Allah’a sığınırım, de.” (Felak 5)

Haset, karşımızdakinin sahip olduğu nimetlerin zail olmasını, telef olmasını istemektir. Meselâ eğer karşımızdaki zenginse, bunun ondan alınmasını istemek veya eğer fakirse bu durumdan kurtulmamasını, sürekli onun fakru zaruret içinde yaşamasını istemek. Tabii kardeşinde gördüğü bir nimetin ondan alınıp mahrum bırakılmasını istemekle birlikte o nimetin sadece kendisinin olmasını istemek de vardır. Bu gerçekten çok büyük bir hastalıktır ki bundan kurtulanların sayısı çok azdır. Zira insanlar genellikle herhangi bir hususta başkalarının kendisinden daha üstün bir konumda olmasını istemezler. Kendilerinin herkesten üstün olmasını isterler. Bakın Allah’ın Rasûlü bir hadislerinde şöyle buyurur:

“Hasetten kaçının. Çünkü ateşin odunu yakıp bitirdiği gibi haset de amel defterinizdeki iyiliklerinizi yiyip bitirir.” (Ebu Dâvud, K. Edep 4/380

Yine kıskançlıkta Cenab-ı Hakka hikmetsizlik izafesi söz konusudur. Bir mümin kardeşine Allah tarafından verilenleri kıskanan kimse, zımnen, kendisine verilmeyen şeylerin ona verilmesi sebebiyle Allah’ın hikmetsiz ve adâletsiz iş yaptığı ithamı yapmaktadır. Allah’ın o nimetleri hak etmeyen kimseye verdiği iddiası yatmaktadır bunun altında ki, kesinlikle haramdır bu.
İçinde müslüman kardeşine karşı böyle bir kıskançlık taşımakla, bu kıskançlığı yenmeyi becerememekle birlikte bunu söz ve davranışlarıyla ortaya koymayan, yani kıskandığı kimseye herhangi bir zarar vermeyen kimse ise günahkâr sayılmaz. Ama böyle bir müslüman elbette kendisini bu kıskançlıktan kurtarabilmek için çaba sarf etmelidir.

Haset (kıskançlık) yanında bir de gıpta vardır. Gıpta hasetten farklıdır. Onda karşısındakinin beğenilen İslâmî özelliklerin yok olmasını, telef olmasını, bunlardan mahrum bırakılmasını istemek yerine, onun aynısının kendinde de olmasını, aynısının kendisine de verilmesini temenni vardır.

2- Kardeşler olarak müslümanların dikkat etmeleri gereken ikinci konu; hadisin beyanıyla birbirlerine buğz etmemeleridir. Az evvel okuduğum hadislerinde birbirinize buğz etmeyin diyen Allah’ın Rasûlü, bakıyoruz başka bir yerde de takvayı tarif ederken “Allah için sevmek ve Allah için buğz etmektir” diyor. Peki, acaba bunu nasıl anlayacağız?

Meselâ karşımızda kendisine buğz edilecek halini gördüğümüz bir müslüman var. Ona önce buğz etmeyeceğiz. Önce onu elimizle, dilimizle düzeltmeye ve uyarmaya çalışacağız. Ama o mümini elimizle veya dilimizle düzeltmeye çalıştığımız halde, elimizden geldiğince onu bu konuda uyardığımız halde eğer düzelmeye yanaşmazsa işte o zaman buğz edeceğiz. İşte o zaman buğz etmeye hakkımız olacaktır.

Bir de yine Peygamber efendimizin başka bir hadisinden öğreniyoruz ki müslüman kardeşimize kızmak yasaktır. Evet, bir müslüman kardeşimize kızmayacağız, ama bu demek değildir ki karşımızdaki kardeşimizin her türlü İslâm dışı bozuk davranışlarını tasvip edeceğiz. Çünkü müslümanlar sevilecektir ama bu onları tenkit etmeme mânâsına gelmez.

3- Kardeşler olarak müslümanlar asla birbirlerine sırt çevirip dargın hâle gelmemelidirler. Mümin mümine dargın durmayacak, küs olmayacak. Çünkü Rasûlullah efendimizin başka hadislerinden de öğreniyoruz ki, üç günden fazla bir müslümanın bir müslüman kardeşine küs durması caiz değildir. Bakın Buhâri’deki hadis şöyledir:

“Müslüman bir kimsenin müslüman kardeşine üç günden fazla dargın durarak birbirleriyle karşılaştıkları vakit bunun yüzünü bu tarafa, ötekinin de yönünü beri tarafa çevirmesi ve bu dargınlıklarını sürdürmeleri helâl değildir. Bu ikisinden en hayırlı olanı da selamı önce başlatandır.” (Buharî 7/90)
Bir binanın birbirine kenetlenmiş tuğlalarını ayırmaya kalkarsanız müthiş bir yıkım meydana geleceği gibi müminler de böyle birbirlerine kenetlendikleri zaman, birbirlerinden haberdar olacak kadar birbirleriyle kucaklaşıp kaynaştıkları zaman onların ayrılmaları da zor olacaktır. O halde müminler birbirlerinden asla ayrı durmamalı, birbirlerine sırt çevirmemeli, birbirlerine dargın durmamalıdırlar.

4- Yine bu kardeşlik icabı müslümanlar birbirlerinin bitmiş ya da bitmek üzere olan pazarlıklarını bozmamalıdırlar.

Müslüman kardeşler olarak birbirinize karşı bunları yapmayın. Bu tür kardeşliği zedeleyici şeylere tevessül etmeyin buyurduktan sonra Rasûlullah efendimiz devamla şöyle buyuruyor:

“Ey Allah’ın kulları! Kardeş olunuz! Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, sıkıntı anında onu kendi haline terk etmez. Ona yalan söyleyip aldatmaz. Onu küçük görmez. (Üç defa göğsüne vurarak) Takva işte buradadır. Bir kimse müslüman kardeşine hor baktı mı işte şerrin bu kadarı ona yeter artar bile. Müslümanın her şeyi; canı, malı, ırzı müslümana haramdır.”

İşte İslâm kardeşliğinin ölçülerini en güzel bir şekilde özetleyen bir peygamber uyarısı. Yalan bir vakıayı, karşılığında bir menfaat bekleyerek bir menfaat devşirme maksadıyla saptırmak, yanıltmaktır.

Müslümanın kardeşini bir dünya menfaati adına yalan söyleyip aldatması hiç düşünülemez. Bir ahiret menfaati adına yalan söyleyip aldatması da mümkün değildir. Zira bir âhiret menfaati adına ona söyleyeceği yalan o menfaati siler süpürür.

4: Onu küçük görmez.

Evet, mümin mümine hakaret etmez, mümin mümine hor bakmaz, mümin mümini küçük görmez. Bunun ilk ve en büyük sebebi onun iman taşımasıdır. Mümin taşıdığı iman sebebiyle methüsenaya lâyıktır. Taşıdığı iman sebebiyle mümin yeryüzünün en değerli, en şerefli ve en üstün varlığıdır.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik