Dünyada neden savaşlar oluyor
+=) e52))
Allah zalimler için, acele etmez. Çünkü inkâr edenler için sadece dünya lezzetleri vardır, ebedi cennet onlar için söz konusu değildir. Allah, tevbe edip hidayet bulmaları için merhametinden onlara mühlet vermektedir.
KİM SUÇLU?
Pek çok insan soruyor; “Allah neden insanlar arasındaki savaşlara karışmıyor?
Mesela; Gazze’de ve pek çok yerde neden milyonlarca Müslüman öldürülüyor. Allah bu zulümlere neden izin veriyor?”
Bir düşünelim! Bir komutan askerlerini en son sistem silahlarla donatsa, daha sonra bu askerler düşmanla karşılaşsalar, fakat askerler ellerindeki bu silahları kullanmasalar ya da kullanmayı beceremeseler, sonunda düşmana mağlup olsalar suç komutanın mıdır? Askerler; “Komutan bize niçin yardım etmedi, etmiyor?” Demekte haklı olabilirler mi?
Dünya’da Yahudilerin toplam nüfusu sadece; 20 milyon. (5 milyonu İsrail, 5 milyonu Amerika, 10 milyonu ise diğer ülkelerde dağınık bir şekilde)
Dünyada Müslümanların toplam nüfusu ise; 1,5 milyar.
En büyük ekonomik güce sebep olan petrolün büyük bir kısmı, İslam ülkelerinden çıkıyor. Fakat 3,5 milyon Yahudi, Müslümanları katlederken 1,5 milyar Müslüman seyrediyor! Sonra soruyor: “Allah Müslümanlara niye yardım etmiyor?”
Bu durumda Allah’ı suçlamaktan utanıp, kendimizi suçlamamız daha doğru olmaz mı? Evet, suç, yalnızca özünden uzaklaşmış, tembel, uyuşuk, bencil, menfaatperest Müslümanlarındır.
Peygamberimiz, “Müslümanların derdini dert edinmeyen onlardan değildir” buyuruyor.
Bu günkü Müslümanlar lafla değil, fiil olarak ne kadar birbirinin derdiyle dertleniyor? Birbirinin derdiyle dertlenmeyen acaba kendini ne kadar Müslüman hissediyor?
Yani sorulması gereken asıl soru; “Neden Dünyada 1,5 milyar Müslüman varken, Gazze’de ve birçok yerde milyonlarca insan vahşice öldürülüyor?!”değil midir?
“Biz zarar vermiyoruz, fakat menfaat vermeye iktidarımız yok. Onun için mazuruz” diye böyle özür beyan etmeyiniz. Bu özrünüz kabul değil. Tembelliğiniz ve neme lâzım deyip çalışmamanız ve ittihad-ı İslâm ile, milliyet-i hakikiye-i İslâmiye ile gayrete gelmediğiniz, sizler için gayet büyük bir zarar ve bir haksızlıktır… Onun için tembellikle günahınız büyüktür.” (Hutbe-i Şamiye)
Allah YAHUDİLERİ HİÇBİR ZAMAN GERÇEKTEN MUZAFFER ETMEMİŞTİR!
Yahudiler Allah tarafından lanetlendiklerinden itibaren hiçbir zaman, hiçbir yerde planladıkları neticeye ulaşamadılar. Tarih onların zilletine en büyük şahittir. Kutsal toprakları da ele geçirmelerine Allah izin vermeyecektir. Onlar istediklerini elde edemezler ama yeryüzünde fesat çıkarmaya devam ederler. Müslümanlara düşen, Yahudilerin hiçbir zaman muzaffer olamayacaklarını bilmekle beraber İslam’ı hakkıyla yaşayıp İslam kardeşliğini oluşturmakla onların bu fesatlarına son verdirmek olacaktır
Allah Yahudi milletini hiçbir amacına ulaştırmayacağını Maide suresi, 64. ayetiyle bildirmiştir.
“Yahudiler: “ Allah’ın eli bağlıdır ( cimridir)” dediler( Haşa!) Dedikleri yüzünden ( hayırlı işlerde) elleri bağlansın ve lanete uğrasınlar! Bil’akis O’nun iki eli de açıktır, dilediği gibi dilediği kimseye karşılıksız verir. And olsun ki Rabbinden sana indirilen şeyler, onlardan bir çoğuna azgınlık ve küfrü arttıracaktır.
Aralarına kıyamet gününe kadar ( devam edecek) düşmanlık ve kin bıraktık. Ne zaman harb için bir ateş yaktılarsa Allah onu söndürmüştür. ( onları muvaffak kılmamıştır). Buna rağmen Yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışırlar. Halbuki Allah, fesat çıkaranları sevmez.” (Maide: 64)
SAVAŞIN SÖYLEDİKLERİ
Dünya cennet değildir!
Dünyada savaşlar, zulümler, haksızlıklar, ölümler, bela ve musibetler süre gelmektedir. Çünkü dünya cennet değil. Savaş, felaket ve hastalık gibi sıkıntılar olmasaydı dünya dünya değil cennet olurdu. O zaman insan da imtihanda olmuş olmazdı. Hâlbuki insanlar dünyada bir imtihan için bulunmaktadırlar. Cennete layık olup olmayanlar test edilmektedir. Bela ve musibetlerin olması bu imtihanın gereğidir. Arzu edilen, hayali kurulan keder ve zulmün olmadığı cennet âlemine insan layık olduğu takdirde gidecektir.
Allah çalışana verir!
Allah’ın dünyadaki bir kanunu da çalışana vermesidir. Kur’anda; “İste kulum vereyim” (Mü’min, 60) buyrulmuştur. Kim ne isterse Allah onu verir. İyilik ve hayır için çalışana iyilik ve hayırları yaratır, zulüm için çalışanların zulümlerini çoğaltır.
Ne yazık ki, günümüzde Müslümanlarda ileri derecede tembellik ve nemelazımcılık mevcut. Müslümanlar iman, İslam ve barış için ne kadar çalışırlarsa âlem-i İslam’ın üzerindeki bu sıkıntılar, mazlumların ölümleri o kadar kısa zamanda son bulabilecektir. Şu an apaçık görüyoruz ki ahlaksızlar, inançsızlar Müslümanlardan çok daha fazla çalıştıkları için neticeyi onlar almaktadırlar.
Allah, zalimlere mühlet verir, ihmal etmez!
Allah zalimler için, acele etmez. Çünkü inkâr edenler için sadece dünya lezzetleri vardır, ebedi cennet onlar için söz konusu değildir. Allah, tevbe edip hidayet bulmaları için merhametinden onlara mühlet vermektedir.
Fakat Allah zalimlere mühlet verir ihmal etmez! Haksızlıklara ve zulümlere, geçici olarak müdahale etmeyen İlahî adalet, Mahkeme-i Kübra’da tam olarak tecelli edecektir.
Musibetler mü’minlerin günahlarına kefarettir
Küçük meseleler yerel (alt) mahkemelerde, büyük suçlar ise yüksek ceza mahkemelerinde halledilir.
Allah, merhametinden dolayı, Müslümanların işlediği günahlara karşılık onlara bu dünyada musibet verir, cehennem azabından kurtarır. Çektikleri musibetleri ve gördükleri zulümleri günahlarına kefaret yapar. Zalimlerin büyük suçlarının muhakemesi ise mahkeme-i kübraya havale edilmektedir.
Savaş gibi bazı musibetler insanlara “bedel” olarak gelir
Sadece görmüş olduğumuz olaylara bakıp, ilahî kaderi yargılamak adaletsizliktir. Çünkü insan gördüğü olayların geçmiş ve gelecekle olan alakasını kuracak bir ilme ve güce sahip değil. Allah’ın ilmi ise, tüm zaman ve mekânları kuşatır. Tüm zaman ve mekânlar Allah için bir an (ın içi) hükmündedir. Dolayısıyla Allah, geçmiş ve geleceği bilir ve ona göre muamele ederek asıl adaleti gösterir.
Küçük bir misal:
Hırsız olmadığı halde hırsızlıkla suçlanan bir kimse bize göre haksızlığa uğramıştır. Halbuki o kişinin, bizim bilmediğimiz geçmişte yaptığı bir suçu vardır. İşte, Allah onu bilir ve ona göre hükmeder. Yani insanların zulüm olarak gördüğü olaylarda, aslında kaderin tam bir adaleti gerçekleşmektedir.
Bu durum, musibetin “bedel” yani karşılık olarak gelmesi şeklinde de ifade edilir. Özellikle de Allah Müslümanların işlediği bir takım hata ve günahlarına bedel, merhametiyle bu dünyada musibet vererek onları cehennem azabından azad eder.
Allah, savaşlarla Müslümanları ikaz ediyor!
Musibetler ihtar-ı İlâhidir. Allah (cc) mü’min kullarını günahlardan uzaklaştırmak için bir musibet taşıyla ikaz eder. Böylece o musibetle kullarını yapabileceği pek çok yanlıştan vazgeçirir.
İslam alemine yapılan zulümlere Allah izin veriyor çünkü Müslümanlar dinlerini gerektiği gibi yaşamamaktadırlar. Müslümanlar İslam kardeşliğinin gereği olan dayanışma halinde değiller. Allah bu durumdan elbette razı değil. Müslümanların birlik ve beraberliğinin temin edilmesi için gayrette bulunmayan ve dünyaya dalmış İslam âlemini Allah, zalimlerin elinden gelen savaş ve zulümlerle ikaz ediyor.
Savaş, Müslümanlara şehadet makamını kazandırır
Cenab-ı Hakk zalimin zulmüne düşmüş mü’minleri, masumlar ve şehitler zümresine dahil eder. Onlar, ölüm acısı duymadan ve cehenneme uğramadan cennete giderler. Yetmiş kişiye de şefaat edip, onları da cehennemden kurtarırlar.
Fakat Allah zalimlere mühlet verir ihmal etmez! Haksızlıklara ve zulümlere, geçici olarak müdahale etmeyen İlahî adalet, Mahkeme-i Kübra’da tam olarak tecelli edecektir.