Gönderen Konu: Mealcilik Sorgulaması  (Okunma sayısı 4952 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Mealcilik Sorgulaması
« : 11 Haziran 2010, 14:36:08 »

Muasır Müslümanların önünde Kur’an-ı Kerim’in anlamıyla muhataplık kurmanın başlıca iki yolu olduğunu söylemek mümkün. Biri İslamî ilimler okumaları, diğeri meal okumaları.

 [Sözün başında belirtmek gerekirse burada İslamî ilimler yerine tefsir de denebilir. Son tahlilde Tefsir İslamî ilimlerin muhtelif dallarından beslenir. Çok boyutlu anlamı hedeflediği için tefsir ilmi, salt dil bilgileri ve edebiyatın sunduğu imkânlarla yetinmez; Bunların yanında usul ilimlerinin öngördüğü yöntem esasında Sünnet’i ve Selef’in anlama tecrübesini kaynak alarak Kur’an-ı Kerim üzerinde tutarlı ve bütüncül bir manaya kavuşmayı planlar.]

Bugün İslamî ilimler üzerinden Kur’an-ı Kerim’i anlamaya çalışmanın Müslüman entelektüeller için pek cazip görülmediğini biliyoruz.

Bunun başlıca sebepleri var. İlk olarak İslamî ilimler sıcak slogan üretmez. Sıradan müslümana, adeta hastaya verilen hap gibi ayet meallerinden üretme, coşturucu ve motive edici spot cümleler söylemez. Onun dili daha dingin, daha detaycıdır; hayatın muhtelif alanlarına müteallik hüküm cümleleri içerir. Helal, haram, farz, vacib, sahih-fasit, sünnet, bidat, küfür-iman gibi doğrudan hayatımıza vaziyet eden normatif cümleler kurar.
Oysa mealci yöntem sıcak slogan üretir; uzun soluklu, derinden işleyen bir eğitim, irşad süreci yerine, kolay kotarılabilen motivasyonları hedefleştirir.
Söz gelimi “Kur’an, insan kullanım kılavuzudur”, “Kur’an’ın anlamında kendi anlamını bul” vb. sloganlarla derhal ayetleri okuyup anlamaya ve hayatın anlamını yeniden kuracak söylemler üretmeye teşvik eder.
Nitekim meal okumalarına katılan birçok genç çok kısa sürede yetkin bir İslamî tasavvura sahip olduklarına inanır, abartılı bir özgüven duygusunun kışkırtıcılığında İslam’a dair köşeli sözler sarf eder, ezberlediği ayet meallerinden esinlenerek üst söylemler dillendirirler.

Ayrıca modern söylem müslümanı doğrudan vahiyden beslenmek, vahiyle arasına aracı koymamak gibi bir şartlanmışlığa da itmiştir. Belki de günümüzde mealci projeyi cazip kılan asıl sebep bu şartlanmışlıktır.
Burada müslüman entelektüelin konfor düşkünlüğü de özellikle hatırlanmalıdır. İslamî ilimlerin kavramsal yapısına yabancı entelektüellerimiz, diline, terminolojisine ve kuramsal boyutuna nüfuz için hatırı sayılır bir hazırlık eğitimi gerektiren İslamî ilimlerdense daha kolay gördükleri meal seçeneğini tercih ediyor. Üstelik mealde konuşan -zannınca- doğrudan Allah iken, İslamî ilimlere ait metinlerde -ne kadar âlim de olsa- konuşan tarihsel bir insandır.
Şu da eklenebilir; mevcut İslamî yapılanmalar, yeterli âlim ve hoca kadrosu bulmakta sıkıntı yaşadığı için, kitleye İslamî dinamizm sağlama konusunda meal seçeneğini kullanmaya daha meyilli görünüyor. Bütün bunlar şüphesiz İslamî ilimler karşısında mealci söylemi daha cazip kıldığı gibi meal yerine İslamî ilimler ya da İslamî ilimlerin bir hâsılası olarak “ilmihal” çağrısını da yanıtsız bırakıyor.

Bu vasatta mealciliğin handikaplarına temas eden tahliller İslamî popülizmin kalın duvarlarına çarpıyor. Mealin pratik ve sıcak avantajları karşısında yabancı gözle nispeten donuk, nispeten detaycı ve yer yer güncellenmesi gereken ilmihal bilgisinin önemini anlatmak güçleşiyor; meselenin usul boyutuna dikkat çeken mukaddimelere, biraz nazarî izahlara gerek duyuluyor. Ne var ki, popüler İslamî söylem, nazariyattan çok aktüel ve pratik anlatımları etkin kılmaktadır. 
Oysa bir İslamî anlam projesi olarak mealciliğin arızaları üzerinde daha ciddiyetle durmak gerekiyor. Dilsel, tarihsel ve anlambilimsel analizler eşliğinde mealin imkân kısıtlılığını gözler önüne seren soyut ve objektif izahlar yapılmalı. Bu sadette Müslümanlar daha soğukkanlı tepkiler vermeli; mealin sıcak ve coşku veren avantajları kadar Kur’an-ı Kerim’in mahiyeti, kendine has anlam dünyası, ifade tarzı, mutlak ilahî beyanla ilişkisi gibi nazarî meselelere de duyarlı olmalıdır. Zira sağlıklı İslamî yapılanma, teorik zemini tahkim edilmemiş hissiyat yoğunluğuyla gerçekleştirilemez.
Bu sadette mealci okuma biçiminin bir İslamî anlam projesi olarak şu üç yönden sorgulanması gerekiyor:

1. İlahî beyanın tabiatı
2. Bizim anlama imkân ve kapasitemiz
3. İslamî ilimlerin sunduğu anlama imkânı.


İlahî beyanın tabiatı
Kur’an-ı Kerim ilahî beyanın birinci kaynağıdır ve dili nispeten soyut ve mücmeldir. Sünnet ise ikinci kaynaktır ve detaylara inen somut bir dile sahiptir. Kur’an-ı Kerim, murad-ı ilahîyi beyan sadedinde münhasıran kendi ifade imkânlarıyla yetinmeyi ilkeleştirmiş değildir. Aksine Kur’an kendisini insanlara Hz. Peygamber efendimizin beyan ve talimiyle arz ederek murad-ı ilahîyi sünnetle birlikte tebliğ edeceğini ikaz etmiş olmaktadır. Nitekim ayetlerde sıkça yer alan namaz, oruç, zekat ve bir çok şer’î kavrama dair somut ve detaylı bilgi Kur’an-ı Kerim’de değil, Sünnet’tedir. Bu durum açıkça Kur’an-ı Kerim’in murad-ı ilahiyi peygamberle birlikte, onun kavlî, fiilî ve takrirî beyanlarını yani sünneti yanına alarak açıklamak gibi bir usulü esas aldığını gösterir.

Şu halde mealcilik Kur’an-ı Kerim’i munhasıran Kur’an ayetleri çerçevesinde anlamaya şartlandırmakla hem bir anlama krizine yol açmakta hem de Kur’an-ı Kerim’in doğasından uzaklaşmaktadır. Kur’an-ı Kerim’in doğasından uzak düşmek, Arap diline ve İslam’ın kavramsal yapısına yabancı söylemlerin modern Kur’an okumalarına sızmasına imkân vermektedir.



Bizim anlama imkân ve kapasitemiz

1400 küsur sene evvel farklı kültür ortamında nazil olmuş bir metni doğrudan anlama imkânımız olamaz. Bağlamı, dili, üslubu, atıfları ve kavramsal çerçevesi hakkında bize ön bilgiler verecek, tamamlayıcı izahlar getirecek bilgilere ihtiyacımız olduğu açıktır. Aksi takdirde Kur’an okuma faaliyetinden geriye kalan, murad-ı ilahîyi zihnimizde bir bütün olarak canlandırmamıza fırsat vermeyen derin anlam boşlukları olacak; ilmihalin gayet açık ve yalın biçimde çözümleyip önümüze koyduğu “salâtı ikame etmek”, “zekatı îtâ etmek”, “savm” vb. temel Kurânî beyanlar bile müslümanın ne zihninde ne de hayatında açık karşılığını bulamayacaktır.

Şu halde Kur’an metnini, sünnet başta olmak üzere diğer tamamlayıcı bilgi kaynaklarından yalıtarak anlama imkânına sahip olmadığımız ortadadır.


Bu sadece Kur’an-ı Kerim’in nüzulünden 1400 küsur sene sonra geliyor olmamızdan kaynaklanan bir tür imkân kısıtlılığı olarak görülemez. Çünkü sahabe için de durum bundan çok farklı değildi. Allah Resulü önlerine geçip “salâtı benim uyguladığım gibi uygulayın” demeseydi onlar da salât nedir, bilemeyecekti. Bir yere kadar onlar da Kur’an-ı Kerim’i nebevî beyanın ışığında anlamak mecburiyetindeydiler. Bu durum Kur’an-ı Kerim’in talim edilen kitap olmasıyla yakından alakalıdır.

İslamî ilimlerin sunduğu anlama imkânı

İslamî ilimler bize, Kur’an-ı Kerim’i, Sünnet’le ve Sünnet’i de Sahabe, Tabiîn ve müctehid imamların açıklayıcı, somutlaştırıcı beyanlarıyla anlama imkanı sunar. Bir idrak krizi yaşamadan, anlam boşluklarında kaybolmadan ilahî beyanı mana, mefhum ve mazmun bütünlüğünde mütekâmil bir anlam örgüsü olarak takdim eder.
Burada Sünnet’in tayin, tespit ve izahı sadedinde Sahabe, Tabiîn ve müctehid imamlara ait beyanların önemi küçümsenmemelidir. Sahabe Sünnet’in ilk muhataplarıdır. Hz. Peygamber Efendimizin öğrencileridir. Onun sözlerini bize taşıyan nesildir. Sünnet’in bağlamı, kavramsal içeriği ve Sünnet’i doğru ve eksiksiz anlamamızı sağlayacak bilumum nüanslar sahabededir. Bu son derece tabiîdir. Yıllarca etrafınızda bulunan, hayatınızı, karakterinizi, duygu ve düşüncelerinizi iyi bilen yakınlarınız sizin sözlerinizi; sözgelimi yazdığınız mektupların anlamını, inceliklerini ve vermek istediğiniz mesajı yüzyıllar sonra gelecek olan insanlardan tabi ki daha iyi bilecek, onların sizin kelimelerinizden çıkaramadığı ince anlamları yakınlarınız çıkaracaktır. Diğerleri sözlerinizi farklı kurgulara malzeme yapabilirken dostlarınız buna engel olacak, “dur bakalım, o öyle değil, böyledir” deme imkân ve salahiyetine sahip olabilecektir. Nitekim bu yanlış ya da eksik anlamalar daha Tabiîn döneminde baş göstermiş ve Sahabe’nin müdahalesine sebep olmuştur. “Kendinizi tehlikeye atmayın” (Bakara, 195) ayetiyle ilgili Ebu Eyyûb el-Ensârî’den nakledilen hadis-i şerif bir örnek olarak hatırlanabilir. 


Fıkıh, Akîde ve Tasavvuf gibi İslamî ilimler Kur’an-ı Kerim’in beyanını kristalleştirir, uygulama alanı, ölçüleri ve şartları netleşmiş bir bütüncül sistem geliştirirler. Bu ilimler, Sahabe, Tabiîn ve müctehid imamların beyanları esasında şekillenen bütüncül bir anlam örgüsü sunar bizlere. Bu anlam örgüsü, Kur’an-ı Kerim’in kendisi değilse bile, öz muhtevası ve hudutları Kur’an tarafından belirlenen kavramsal çerçeve üzerine kurulu, vahyin yetiştirdiği nesilden kesintisiz bir anlam aktarımı faaliyetine dayalı tutarlı ve muhkem bir sistemin eseridir. Bir kavramsal sistemin İslamî olabilmesi, vahyin yetiştirdiği nesille bu tarz bir bağlantı tesis etmesine bağlıdır. Yoksa bir şekilde nassların lafızlarına yüklenen anlam İslamîliğin teminatı olamaz. Mealci proje bu bağlantıyı kuramadığı/kuramayacağı için sürekli havada duracak, köklü ve sağlıklı bir İslamî yapıyı kuramayacaktır.


Mealci proje Kur’an’a, çerçevesinin Kur’an’ın şekillendirdiği anlam örgüsüyle yaklaşmaz. Kur’an’ın tabiatına ve kavramsal yapısına -gerek literal boşluklar nedeniyle gerekse farklı anlam dünyalarını referans alması sebebiyle- yabancı bir anlam projesiyle yaklaşır. Ve yaptığı bilinçli ya da bilinçsiz “Kur’an ne diyor?” sorusuna cevap bulmak değil, “Kur’an’a ne söyletebiliriz?” sorusuna cevap bulmaktır.


Sonuç olarak mealcilik; gerek ilahî beyanın tabiatına yabancı bir proje olması, gerek vahyin anlamını keşif konusunda imkân kısıtlılığıyla malul muasır müslümanın birikimiyle yetinmesi, gerekse İslamî ilimlerin sunduğu anlama imkânını dışlaması sebebiyle vahyi eksiksiz ve doğru biçimde kavrama imkânı sunamamaktadır.

Talha Hakan Alp




Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Ynt: Mealcilik Sorgulaması
« Yanıtla #1 : 15 Haziran 2010, 04:59:10 »
Önemli bir konu gerçekten, teşekkürler.
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı enfa

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 1543
Ynt: Mealcilik Sorgulaması
« Yanıtla #2 : 24 Temmuz 2010, 19:46:01 »
Teşekkür ederiz, ah bir de herkes bunu idrak edebilse.

Zaman diyorum, biraz daha zaman.Dilimin ucundaki kelimeler bu kış donmazsa bir dahaki yıl uçmayı öğrenecekler!

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Ynt: Mealcilik Sorgulaması
« Yanıtla #3 : 26 Aralık 2010, 16:19:05 »
Önemli bir konu gerçekten, teşekkürler.
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı mazlum

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 861
  • Allah'a giden tüm yollar.Kalp lerden gecer.
Ynt: Mealcilik Sorgulaması
« Yanıtla #4 : 26 Aralık 2010, 18:28:11 »
İyi bir aydınlatma , bir'kere değil zaman zaman okuma'lıyızki , bu konudaki gücümüz ve kapasıtemız artsın .Tşk ler
Bir harf yeter inan, varsa o evde bir insan.

Dost Ararsan Kendine Bak
Dostun Ağlasını Bulursun
Düşman Ararsan Yine Kendine Bak
Düşmanında Ağlasını Bulursun .
vesselam .