İnsanoğlunun hayatta en çok karşılaştığı davranış biçimi; sevap-günah arasında, geliş-gidişler yaşama halidir. Zaten bizi yoktan var eden Rabbimiz, yarattığı kulunu bizden iyi tanıdığı için, onun hayat boyu karşılaşacağı bu önemli problemine çözümü de yüce kitabımız Kur’an’ı Keriminde ve onun kutlu elçisi, Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed (sav) ile haber vermiştir. Günah işleyerek düştüğümüz durumdan ancak tevbe etmekle kurtulacağımızı Nur suresi 31. ayette şöyle buyurmuştur.”Ey müminler, hepiniz günahlarınızdan tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz.”
Furkan suresinde 68-71. ayetlerde de; Günah işleyenlerin yaptıklarının karşılığını mutlaka bulacaklarını, ancak tevbe edenlerin bağışlanacağını, dolayısıyla; tevbe etmenin fazileti beyan edilmiştir.
“Yine onlar ki, Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan günahı(nın cezasını) bulur.”
“Kıyamet günü azabı kat kat olur ve orada alçaltılmış olarak temelli kalır.”
“Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışlarda bulunanlar başka; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.”
“Ve her kim tevbe edip iyi davranış gösterirse, şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah'a döner.”
Bu ayeti kerimeden anlaşılacağı üzere işlenen günahların sadece af edilmekle kalmayıp, sevaba da çevrilebileceği yolu gösterilmiştir. Günahın akabinde tevbe edilecek, iman edilecek, iyi davranışta bulunulacak; ancak o sayede; yapılan kötülük Allah (cc) tarafından iyiliğe çevrilecektir.
Böylece, gerçek tevbenin yolu da gösterilmiş olmaktadır.
Tövbe kapısı öğle bir kapıdır ki, önünde sürekli duranların; pek çok kazanç elde edeceği muhakkaktır.
Buhari ile Müslim'de geçen hadisi şerif, bunun en açık delilidir. Peygamber'imiz (sav) buyuruyor ki:
” Bir kul günah işler ve “Ya Rabbi, ben bir günah isledim, beni affeyle” derse,
Rabbi de: “Kulum; işlenen günahı bağışlayan veya cezalandıran bir Rabbi olduğunu bildi” buyurarak o kulun günahını bağışlar.
Bir müddet sonra yine ayni kul başka bir günaha girer ve “Ya Rabbi ben yine bir günah işledim, beni affeyle” derse
Rabbi: “Kulum; işlenen günahı bağışlayan veya cezalandıran bir Rabbi olduğunu bildi” buyurarak onu affeder.
Bir müddet sonra yine ayni kul, başka bir günaha girer ve: “Ya Rabbi, ben yine bir günaha girdim, onu bana bağışla” derse,
Rabbi “Kulum; işlenen günahı bağışlama ve cezalandırma emrine sahip olan bir Rabbi olduğunu bildi, ne isterse yapsın, kulumu affettim, buyurur.”
Munzir (Rehimehullahu) der ki, “Hadiste gecen (ne isterse yapsın) ifadesinin manası şöyle olmalıdır:
”Söz konusu kulun her seferinde başka bir günah işlediği belirtildiğine göre. İşlediği her günahtan pişmanlık duyup vazgeçiyor demektir. Böyle olunca her işlediği günah üzerine yaptığı tevbe günahına kefaret olarak ona zarar vermiyor. Yoksa hadis, insanin durmadan günah işleyip arkasından sözle tevbe ederek yine ayni günaha dönmenin hoş görüleceğini söylemek istemiyor. Çünkü böylesi, yalancıların tevbesi olur.”
Tevbeyi geciktirmek, bu bakımdan hiç de doğru değildir.(kalplerin keşfi /İmamı Gazali)
"Allah 'a göre şu kimseler bir tevbesi makbuldür ki, cahillikle bir kötülük yapıp hemen ardından dönerler..." (en-Nisa, 4/17) ayetinde belirtildiği gibi günahların hemen akabinde tevbe etmek inananların lehine bir davranıştır. Ölümün ne zaman ve nerede gelip çatacağı bizce malum değildir. Bundan dolayı tevbe konusunda acele etmek; yine insanların kendi yararınadır.
Peygamber'imiz (sav) bu konuda da buyuruyor ki: “Can boğaza dayanmadıkça Allah (C.C) kulun tevbesini kabul eder.” (Tirmizi)
Can boğaza dayandığı zamanın, ne zaman olacağını bilmediğimize göre, tevbe konusunda acele davranıp; “tevbe kapısında buluşmalıyız”
UĞUR KEPEKÇİ /20.11.2005
www.ugurkepekci.com