Gönderen Konu: Uğursuzluk ve Bereketsizlik  (Okunma sayısı 133260 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Mehmet Şevket EYGİ Bey'in Günlük Yazıları ve Makaleleri
« Yanıtla #180 : 02 Kasım 2011, 11:43:20 »

İdare İyi mi, Kötü mü?

BİR ülkenin iyi idare edilip edilmediği, başka bir deyişle oradaki idarenin iyi olup olmadığı aşağıdaki ölçü, değer ve kriterlere vurularak anlaşılır:

1. Uluslararası temizlik ve şeffaflık anketlerine bakılır. Bunlarda her ülkeye 10 üzerinden not verilmektedir. Bahis konusu ülkenin notu 5'ten aşağı ise o ülke iyi idare edilmemektedir, 5 veya 6 ise orta şekilde idare edilmektedir, 7 ve 8 ise iyi idare, 9 ve yukarısı not çok iyi ve temiz idare edildiğinin göstergesidir.

2. Orada âdil bir hukuk var mı ve bu hukukun üstünlüğü prensibi kabul edilmiş mi, buna uyuluyor mu? (Hukuk var ama âdil değil yahut üstün değil, böyle bir durumda orada hukuk hem var, hem yok demektir.)

3. Millî kimlik ve kültür korunuyor mu, korunmuyor mu?.. Bir ülkenin ve halkın millî kimlik ve kültürü bir insanın kan grubu gibidir. Millî kimlik ve kültürü tanımayan, onları değiştirmek cinnetine kapılan, onlara zıt giden idareler bozuktur, gayr-i meşrudur. İnsanların kan grupları zorlama ile değiştirilemeyeceği gibi, millî kimlik ve kültürleri de değiştirilemez.

4. Bir ülkede, İngiltere'de, Norveç'te, İsveç'te olduğu gibi tam ve en geniş şekliyle din, inanç, inandığı gibi yaşamak, dinî eğitim vermek, bağımsız din teşkilatına sahip olmak hürriyeti yoksa orada iyi bir idare olamaz.

5. Bir ülkenin eğitim sistemi millî kimlik ve kültüre zıt olan resmî ideolojiye bağımlı ise; iyi insanlar, iyi vatandaşlar yetiştirmek yerine beyinleri yıkanmış, zombileştirilmiş ideoloji kurbanları yetiştirmek için çalışıyorsa orada iyi bir idare olduğundan söz edilemez.

6. Nepotizm olan bir ülkede iyi idare yoktur.

7. Hikmete/bilgeliğe dayanmayan, bilge ve âqil insanlara danışmayan ve onların sözlerini, öğütlerini, rehberliğini kabul etmeyen bir idare sistemi iyi değildir.

8. Yapıcı olmak şartıyla çeşitliliği, çoğulculuğu kabul etmeyen tekelci bir idare iyi değildir.

9. Doğruluk ve dürüstlük temel prensibine uymayan bir idare kötüdür.

10. Bir ülkede can, mal, ırz, nesep, din, inanç, mezhep hürriyeti ve güvenliği yoksa orada iyi idare de yoktur.

11. Birtakım bedbaht kadın vatandaşlara resmî "vesikalar" vererek onlara yasal fuhuş yaptıran, bu suretle en çirkin bir esareti/köleliği uygulayan, hattâ bu fuhuştan vergi alıp bütçesine koyan bir idare, düzen, sistem, rejim iyi değildir, kötüdür.

12. Bir ülkede, oradaki halkın bin yıldan fazla kullanmış olduğu millî alfabe yasaklanmışsa, oradaki halk 1928'den önce basılmış kitapları, tarihî binalardaki kitabeleri, hattâ dedelerinin ve atalarının mezar taşlarını okuyamayacak kadar cahil bırakılmışsa ve bu kültür zulüm ve teröründe inatla israr ediliyorsa orada iyi bir idare yoktur.

13. Dinî inanç ve kanaatleri dolayısıyla başını örten Müslüman bir kadın avukat, Müslüman bir kadın öğretmen, Müslüman bir kadın memur veya bürokrat, başı örtülü olduğu için mesleğini icra edemiyorsa oradaki idare ve rejim kötüdür.

14. Bir ülkede zenginler daha zenginleşiyor, fakirler daha fakirleşiyorsa oradaki idare kötüdür.

15. Haram yemenin genelleştiği bir ülke kötü idare ediliyor demektir.

16. Liselerinde doğru dürüst ve yeteri kadar mantık dersi okutulmayan; doğru düşünen, doğru ile yanlışı birbirinden ayırt edebilen mantıklı yeni nesiller yetiştirilmeyen bir ülke kötü idare edilmektedir.

17. Tarihini, geçmişini iyi, doğru ve yeterli şekilde bilmeyen bir toplumun geleceği karanlıktır. Bir ülkenin genç nesillerine okullarda doğru dürüst tarih okutulmuyorsa, gerçek tarihini yerine ideolojik mavallar ve masallar okutuluyorsa oradaki idare ve rejim iyi değildir, kötüdür.

18. Ülkenin bir bölgesinde zelzele oldu. Halkın bir kısmı (hepsi değil) yardım malzemesi taşıyan kamyonları yağmaladı. Yardım dağıtımında kargaşa oldu. Afetzede halka çorba ve yemek dağıtımında sıraya ve adalete riayet edilmedi... Orada iyi bir idare yoktur.

19. Bir ülkenin iyi veya kötü idare edildiği, oradaki kara, kirli, necis, haram parayla ölçülür. Böyle pis paralar ve servetler yoksa iyi idare vardır. Muazzam miktarda kirli ve kara para ve servet varsa idare kötüdür.

20. Nüfusu 100 milyondan az olan bir ülkede beş milyon nüfustan fazlasına sahip mega şehirler varsa oradaki idare kötüdür.

21. Böyle mega şehirlerde bazı vatandaşlar evden işe isten eve gitmek için her gün üç saat çile çekiyor, ömür tüketiyorsa oradaki idare bozuktur.

22. Terör olan bir ülke o zamana kadar iyi idare edilmemiş bir ülkedir.

23. İç barış ve toplumsal uzlaşı olmayan bir ülke kötü idare edilen bir ülkedir.

24. Ülkenin milli kültür ve kimliğine zıt, halkı hor gören, çoğunluğu ikinci sınıf vatandaş kabul eden bir vesayet rejiminin hükümferma olduğu bir ülke kötü idare edilmektedir.

Yukarıda 24 madde zikr ettim. Çok açık, seçik, anlaşılır bir üslupla kaleme aldım.

Bunlara kim itiraz edebilir?


Mehmet Şevket EYGİ - 2 Kasım 2011 Çarşamba

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Mehmet Şevket EYGİ Bey'in Günlük Yazıları ve Makaleleri
« Yanıtla #181 : 02 Kasım 2011, 11:46:45 »
Nallıhan Seyahati

GEÇEN cumartesi sabah saat sekizde İstanbul'dan hareket ettik. İzmit tarafına yöneldik. Yolun iki kenarında alabildiğine yüksek inşaatlar görülüyor. Büyük depremler şehri İstanbul yapılaştıkça yapılaşıyor. Buralardan birkaç ay önce geçmiştim. Kısa zamanda bir yığın yeni büyük bina yapılmış. Henüz yapımı devam edenlerin haddi hesabı yok. Türkiye varını yoğunu, sermayesini binaya, toprağa yatırıyor. Bu işte çok rant varmış. Müteahhitler, belediyeler, arsa sahipleri... Çok dolaplar dönüyormuş.

Yolda börek ve çaydan oluşan küçük bir kahvaltı yaptık. Mekan çok lükstü ama börek ve çay kaliteli değildi. Kaliteli olsaydı bir dahaki yolculuğumuzda yine gelirdik.

İzmit'i transit geçtik. Sapanca'da göl kenarında sütlü nescafe içtik. Nefisti. Biraz çarşısında dolaştık, kahvaltı malzemeleri satan bir dükkandan peynir zeytin vs aldık. Çarşıdaki camiin karşısındaki ahşap evin fotoğrafını çektik. Eskiden bu evde oturuluyordu. Şimdi metrûk (terk edilmiş). Medenî ülkelerdeki birkaç yüz yıllık eski evler güzelce restore edilir, içine modern konfor ilave edilir ve güzelce oturulur. Bizim halkımız geleneksel İslam evlerinden nefret ediyor, yeni yüksek (çoğu çürük çarık), ilk depremde yıkılacak veya hasar görecek apartmanlara bayılıyor.

Geyve'de çarşıyı gezdik. İstanbul'dan üşenip almadığım bir iki ihtiyacımı oradaki bir Çin ucuz eşya mağazasından aldım. Çinliler ürettikleriz ıvır zıvırları Geyve'de satıyorlar ama bizim orada üretilmiş el sanatı ürünlerimiz yok. Eskiden vardı. Şimdi kahvehaneler dolu...

Öğle namazını küçük bir camide kıldık. Sayısı az olan cemaat ihtiyarlardan oluşuyordu.

Oradan Taraklı'ya yollandık. Öğle yemeğini Belediye Parkının içindeki lokantada yedik. Sahibi sakallı dindar bir zat.

İki kişi (Allah affetsin) hayli yemek yedik. Üzerine sıcak tahin pekmez, cevizli. Hesabı sordum: "20 lira yeter" demez mi? Tahin pekmez hediye imiş... Neyse epey "pazarlık" ederek, 25 lira verdim. Taraklı yaşanacak bir yer!

Taraklı'nın eski güzel evleri restore ediliyor. Yenilenmiş konaklara baktıkça insanın gözü bayram ediyor, içi ısınıyor.

Pazar kurulmuştu, biraz alış veriş ettik.

Birkaç tanıyan çıktı, onlarla ayak üstü merhabalaştık, üç beş kelime ettik.

Taraklı'da satılık küçük bir eski zaman evi (beton yeni ev değil!) bulunur mu diye sormak için Hacı Osman beyi aradım, her zaman oturduğu kahvede yoktu, telefon numarasını yanıma almamışım, görüşemedik.

Göynük'ü transit geçtik. Nallıhan taraflarına uzandık. Yolda ikindi namazı kılmak için eski tarihî bir köye uğradık. 1500'lü yıllardan kalma tarihî bir camii vardı. Bir de hamam harabesi. Bazı eski evler ayakta. Eskiden büyük yol üzerindeymiş, bir han varmış, yıkılmış.

Bizi selamlayan köylülere iki adet ciltli kitap hediye ettik.

Kuş cennetine gittik. Eyvah! HES mi olmuş, başka bir baraj dalgası mı ne, sular çekilmiş kuşlar gitmiş. Boş yere yorulduk, bir şey göremedik.

Nallıhan'a vardığımızda akşama az kalmış, hava kararmaya yüz tutmuştu. Tanıyanlar çıktı. Restore edilen tarihî hanı gezdik. Bir dükkanda Kaymakamlığın geleneksel sanat ürünleri, el dokuması kumaşlar, el işi oyalar satan mağazası vardı. Yol arkadaşım, hanımına el dokuması yüzde yüz ipekli çok güzel bir örtü aldı.

Bir dükkandan reçineli çam ağacından yapılmış bir su kabı aldık. Bundan içilen su şifalı oluyormuş.

Bendenizi tanıyan üç kişi ile biraz sohbet ettik.

Başörtülü bir hanımın dükkanında çay içtik, yöresel dağ eriği (katkısız) marmelatı aldık.

Nallıhanın bu kadar güzel bir yer olduğunu sanmıyordum. İnşaAllah tekrar gelmeyi düşünüyorum.

Akyazı yoluyla döndük. Yolda bir beldenin büyük camiinde yatsı namazı kıldık. Cemaat içinde bir tek genç vardı. Diğerleri genellikle orta yaşlı veya yaşlılardı.

TEM yolu kenarında çay içtik, çiğ börek yedik. Çay nafile, börek soğuk ve sert idi.

Yol kenarındaki bir köylüden İki kilo ayva aldım. Bu meyve kış hastalıkları için bire birdir. Şekersiz pişirip üzerine bitkisel tabiî (kimyevî ve yapay değil) pudra şeker dökerek yiyeceğim. Tavsiye ederim.

Bir günlük bu küçük ve uzun seyahatimde gördüğüm en kötü şey, Türkiye'nin çılgınca, delice, akılsızca betonlaşması oldu. Yüzde 95'i zelzele mıntıkası olan bir ülkede böyle bir yapılaşma intihar değil de nedir?

Devletin yapacağı önemli işlerden biri, yedik sekiz katlı beton meskenlerin yapımını yasak etmek, halkın iki katlı bahçeli evlerde oturmasını sağlamaktır.

Rantçılar, belediyeler buna razı olmasalar da...


Mehmet Şevket EYGİ - 2 Kasım 2011 Çarşamba

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Mehmet Şevket EYGİ Bey'in Günlük Yazıları ve Makaleleri
« Yanıtla #182 : 03 Kasım 2011, 11:22:01 »
Göklerde Sana Gönderilmiş Mektuplar Var

Birinci ana madde: Var olmak bir sınavdır.

İkinci ana madde: Ölüm yok ve hiç oluş değil, fânî dünyadan ebedî âleme geçiştir.

Üçüncü ana madde: Sana ötelerden müjdeler ve uyarılar gönderilmiş, dünya sınavında ne yapacağın bildirilmiştir. (Yüzünü semaya çevir, göklere bak. Orada sana ötelerden gönderilmiş mektuplar bulacaksın...)

Dördüncü ana madde: İnançlarından ve yaptıklarından dolayı hesap vereceksin.

Beşinci ana madde: Sınavı başarı ile verirsen ebedî saadete nail olacaksın.

Altıncı ana madde: İnanç konusunda ölümcül hatâlar yaparsan ebedî felakete uğrarsın.

Netice:

* Doğru inançlara sahip ol. Bu inançlar sana bildirilmiştir. Onları iyi öğren.

* Sen bir yaratıksın, senin bir Yaratıcın vardır. Ona itaat et, Onu râzı etmek için var gücünle çalış.

* Sana, doğrunun iyinin güzelin kaynağı olan bir anayasa, bir düstur, bir rehber kitap gönderilmiştir. O Kitaba uy, yap dediklerini yap, yapma dediklerini yapma, öğütlerine ve uyarılarına kulak ver ve yerine getir.

* Sana, insanlar içinden çok güzel bir örnek ve model gönderilmiş ve gösterilmiştir. İnanç, iş, ahlak konusunda ona uy, onu taklit et.

* Doğruluktan ve dürüstlükten ayrılma.

* Adaletten ayrılma, sakın kendine, insanlara, yaratıklara zulm etme.

* Merhametli ol. Merhamet etmeyene merhamet edilmeyeceğini bil.

* Varlık sınavı icabı sende çeşitli şehvetler vardır. Bunları kontrol altında tut. Sakın azma. Azanın âkıbeti iyi olmaz.

* Dünyanın, dünya malının, dünya zenginliğinin geçici, emanet ve fânî olduğu bil ve bunları elde etmek hırsıyla imtihanı kaybetme.

* Senin en büyük düşmanın kendi nefsindir. Onu dizginle, onun esiri olma.

* Ya gerçek bir alim ol, yahut gerçek alimlere tâbi ol. Sakın sahte ve bozuk alimlere tabi olma.

* Kendin hikmetli bir insan olamıyorsan, hikmet sahiplerine bağlan, işlerini onlara danış.

* İyi ol, sakın kötü olma.

* Cimri ve bencil olma, cömert ol, paylaş.

* Sana en fazla zarar veren kendi dilindir. Onu zapt et.

* Ya hayırlı, faydalı, iyi şeyler söyle, yahut sus.

* Doğrudan ve dolaylı olarak hırsızlık yapma.

* Yalan söyleme.

* Cana kıyma.

* Zina büyük bir kötülüktür, onu işleme.

* Ehliyetin ve liyakatin olmadığı işlere, vazifelere, memuriyetlere, başkanlıklara talip olma, matlup olursan (istenir ve çağrılırsan) ehil değilsen sakın kabul etme.

* Doğru, iyi, güzel şeyleri sev; yanlış, kötü, çirkin şeylerden uzak dur.

* Fitneden fesattan, nifak ve şikaktan uzak dur.

* Fitne ve fesadı önlemek ve yer yüzünde doğruyu, gerçeği, adaleti hakim kılmak için yapılan kutsal savaşın dışındaki zâlimane savaşlara gönül rızası ile katılma.

* Anarşist olma.

* İnsanların meleği ol.

* Sahtekar, düzenbaz, haram yiyici olma.

* Öylesine iyi ve doğru ol ki, düşmanların bile senin faziletini (üstünlüğünü) kabul etsin.

* Parayı ve malı taparcasına sevme.

* İhtiyaçlarını çoğaltma, ihtiyacını çoğaltan ıstırabını çoğaltmış olur.

* İnsanların kötülüklerini iyilikle uzaklaştır ve def' et.

* Sen ölmeye, zevale, çökmeye mahkum bir yaratıksın; sakın büyüklenme, kibirlenme, gururlanma.

* Haddini bilen bir insan ol.

* Hayata, varlığa, dünyaya, imtihanına bir futbol holiganı gözüyle bakma. Mahv olur, ebedî felakete uğrarsın.

* Zulme, kötülüğe, yanlışa, çirkine razı olma.

* Beyinsizlerden olma.

* Şükrünü edebileceğin az ve yeterli mal, şükrünü eda edemeyeceğin ve seni azdıracak çok maldan hayırlıdır.

* Doğru ol.

* İyi ol.

* Güzel ol.

* Sonun iyi olsun...


Mehmet Şevket EYGİ - 3 Kasım 2011 Perşembe

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Mehmet Şevket EYGİ Bey'in Günlük Yazıları ve Makaleleri
« Yanıtla #183 : 04 Kasım 2011, 11:41:28 »
Açık Saçık Liseli Kız

Pek genç bir kız... On sekizinden küçük... Sevgilisi ile birlikte çekilmiş fotoğrafını gördüm. Kıyafeti açık saçıktı pek dekolteydi... Elbisesi göğüslerinden tutturulmuştu, askı falan yoktu. Affedersiniz memelerinin bir kısmı görülüyordu. Kız makyajlıydı. Pek şuh ve işveli şekilde gülüyordu... El tırnakları ojeliydi (Takmaymış)... Bu kız geceleri tek başına sokağa çıkıyor ve yabancı erkek arkadaş(lar)ının evine gidiyormuş...

Sonra kızın başına çok fena şeyler gelmiş, sevgilisi tarafından feci ve vahşi şekilde öldürülmüş.

Bu kız bir lise öğrencisiymiş.

Millî eğitimimiz çok ilerledi.

Çok uygar ve çağdaş bir toplum olduk.

Baksanıza liseli küçük (reşid olmayan) bazı kızlar ne kadar açıldı saçıldı uygarlaştı.

On dört yaşında böyle açık saçık uygar özgür nice kız o kadar olgunlaştı ki, 18'inde gösteriyor.

Bazı liseli kız öğrenciler mini etek giyiyor.

Laik rejim okullarda karma eğitimi yaygın hale getirdi.

Kızların ayrı, erkek çocukların ayrı sıralarda oturmalarına bile izin verilmiyor. Kaynaşsınlar isteniyor.

Laik, karma, Kemalist, çağdaş, uygar eğitim sistemi gençliği, yeni nesilleri yaman şekilde yetiştiriyor.

Bundan birkaç yıl önce bir firma bir lisede cinsellik konferansı verdirmiş, konferanstan sonra öğrencilere bedava prezervatif dağıtmıştı.

Doğrusu çok ilerledik.

Öyle ilerledik, çağdaş uygarlık düzeyine öyle bir fırladık ki, kız ve oğlan çocukları eskisine nispetle bir iki yıl önce bülûğa ermeye başladırlar.

Açık konuşmak istemiyorum:

Tanıdığınız, samimî olduğunuz jinekolog, psikolog ve psikiyatri uzmanları varsa onlarla konuşun. Size çok acayip şeyler anlatacaklardır. Kürtaj mürtaj ensest mensest ve saire...

Zaten artık zina da suç değil.

Atatürk'ü geçtik. Onun zamanında zina suçtu.

Ah ne ilerledik ne ilerledik.


Mehmet Şevket EYGİ - 4 Kasım 2011 Cuma

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Mehmet Şevket EYGİ Bey'in Günlük Yazıları ve Makaleleri
« Yanıtla #184 : 04 Kasım 2011, 11:49:43 »
Fıkıh ve Mezhep Zarurîdir

Birinci FIKIH, İslam ümmetinin bin küsur yıl boyunca yapmış olduğu en büyük ilim hizmetidir.

Fıkıh Kur'an, Sünnet'ten ve icmâ-i ümmetten çıkartılmış hükümlerin tamamına verilen isimdir.

Müslüman bir toplumun dünya hayatında iyi, doğru, güzel, haysiyetli, dengeli bir şekilde yaşaması için fıkıh gereklidir, fıkha uymak gereklidir.

Ehl-i Sünnet aleminde bin küsur yıl boyunca 15-20 kadar mutlak müctehid çıkmıştır.

Zamanımızda müctehidlik taslayanlar gerçek müctehid değildir.

Bunların dördünün fıkıh mezhepleri (ekolleri) kayıt altına alınmış ve Müslümanların yüzde sekseninden fazlası tarafından hükümleri hayata uygulanmıştır.

Fıkıh ilmi ve mezhepleri olmadan Kur'an ve Sünnet hayata doğru olarak uygulanamaz.

Mezhepsizlik ve fıkıhsızlık İslam Şeriatını tehdit eden en büyük tehlike ve bid'attir.

Mezheplerin hükümlerini karmakarışık şekilde uygulamak dini oyuncak etmek, dinle alay etmektir.

Mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür.

Dört mezheb usûlde, temellerde, esasta bir ve beraberdir.

Sadece teferruata (ayrıntılara) ait hükümlerde ve ictihadlarda bazı çeşitlilik vardır ki, bu çeşitlilik Müslümanlar için geniş bir rahmettir.

Reformcular açıkça ve gizlice Sünnete saldırıyor. Sünnet yıkılırsa fıkıh da yıkılır. Fıkıh yıkılırsa İslam aleminde kaos ve anarşi başlar.

Fıkıh ilmi bir bahr-i bipâyandır.

Cahil ve mukallid Müslümanlar kendi kafalarına ve kendi re'y ve hevalarına göre Kur'andan ve Sünnetten hüküm çıkartamaz.

Kur'anı yorumlamak için icazetli din alimi, icazetli fakih ve icazetli müfessir olmak gerekir.

Onlar da mukaddes kitabımızı re'y ve heva ile yorumlayamaz.

Kur'anı re'y ve heva ile yorumlamak büyük günahtır. Küfre kadar gidebilir.

Ehl-i Sünnet fıkhına ve mezheplerine muhalif olanlar, onları yıkmaya çalışanlar bid'at fırkalarının ajanlarıdır. Ehl-i Sünnet yıkılsın ki, o bid'at fırkaları revaç bulsun, taraftar kazansın, hâkim olsun.

Ehl-i Sünnet Kur'anın ve Sünnetin doğru yorumudur.

Ehl-i Sünnet dışı fırkaların ve mezheplerin, Ehl-i Sünnete ters düşen hükümlerinin bir teki bile doğru değildir. Ehl-i Sünnet yüzde yüz doğrudur, haklıdır.

Ehl-i Sünnet, hadîste geçen Fırka-i Nâciyedir.

Ehl-i Sünnet hadîste geçen Sevad-ı Âzamdır.

Osmanlı devleti ve Hilafeti Ehl-i Sünnet inancı ve fıkhı üzerineydi.

Osmanlı İslam devletine hıyanet eden bid'atçilerin yaptıklarını biliyoruz ve görüyoruz.

"İslam'ın yanında iki hak ibrahimî din vardır, bunların mensupları da ehl-i necat ve ehl-i Cennettir" bozuk inancı Ehl-i Sünnete aykırıdır.

Böyle bir inanca sahip kimselerin ardında namaz kılınmaz.

İslam'da cihad farizası yoktur diyenler Ehl-i Sünnet dışına çıkmıştır.

Ehl-i sÜnnete göre kafirler dost ve veli edinilmez. Edenler bid'atçidir.

Şefaati inkar edenler Ehl-i Sünnet dışıdır.

Kaderi inkar edenler de öyle.

Ehl-i Sünnette beş vakit namazı üç vakitte cem ederek kılmak yoktur. Böyle yapanlar Ehl-i Sünnet sınırları dışına çıkmıştır.

Ehl-i Sünnetin zaruriyat-ı diniye olarak kabul ettiği İslamî kurum, değer ve hükümler Kıyamet'e kadar bakidir, yürürlüktedir. Bunlara aykırı ictihad yapılamaz.

İslam Allah katında tek hak, makbul, geçerli dindir.

Resulullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) hadîslerinin yeni tasnifleri yapılabilir ama hadîsler asla ve asla AB normlarına, Feminizm ideolojisine, Batı medeniyeti kriterlerine, Kemalizme göre göre değerlendirilip ayıklanamaz.

Ehl-i Sünnet İslamlığında zina kebairdendir (büyük günahlardandır). Şeriat zina suçunu işleyenlere ağır cezalar verir. Zinanın suç ve günah olduğunu inkar edenler Ehl-i Sünnet'ten ve İslam'dan çıkmış olur.

İslam sekülarizmi kabul etmez.

İslam'da din ve dünya ayırımı yoktur.

Bu devirde mutlak müctehid yoktur.

Dinde reform yapılamaz.

Dinde değişim yapılamaz.

Dinde yenilik yapılamaz.

Ilımlı, light İslam olmaz; ılımlı Müslüman olabilir.

İslam'ın temel hükümleri, zaruriyat-ı diniye evrenseldir, değiştirilemez.

Bütün doğru inançların, iyi amellerin, güzel şeylerin kaynağı Şeriattır.

Osmanlı devleti maddî ve mânevî gücünü Ehl-i Sünnetten ve Şeriat-ı Garra-i Ahmediyyeden almıştır.

Ehl-i Sünnet İslamlığında taqiyye yoktur.

Ehl-i Sünnet İslamlığında din ilimlerini para kazanmak ve zengin olmak niyetiyle öğrenmek haramdır.

Ehl-i Sünnet İslamlığında Allah ile olan bütün işlerde ihlas, yaratıklarla olan muamelerde adalet esastır.

Ehl-i Sünnet İslamlığına göre bütün mü'minler tek bir Ümmet oluşturur.

Ehl-i Sünnet Müslümanında kuvvetli bir ümmet şuurunu vardır.

Olgun bir Ehl-i sünnet Müslümanı hizip, fırka, grup, cemaat, klik, tarikat asabiyetine saplanmaz.

Ehl-i Sünnet Müslümanlığında, Ümmetin başında âlim, fâzıl, ehil, layık, muktedir bir İmam-ı Kebir bulunması ve bütün mü'minlerin bu zata biat ve itaat etmeleri temel şartı vardır.

Ehl-i Sünnet Müslümanlığında, mü'minlerin Allah katında dereceleri taqvalarına göredir.

Taqva, ilim, irfan, fazilet, ahlak ölçüsünü bırakıp cemaat veya hizip mensubiyetini öne alanlar korkunç bir bid'at içindedir.

Bütün Sünnî Müslümanlar, en uygun ve etkili şekilde Ehl-i Sünneti korumak, güçlendirmek, yaymakla mükelleftir.

Ehl-i Sünnete hizmet etmek Kur'ana, Sünnete, Şeriata hizmettir.

Bu hizmet mutlaka ihlasla yapılmalıdır.

Allah ihlassız hizmetleri kabul etmez.

(Sahih-i Müslim'deki 1905 numaralı hadîse bakınız.)

Cenab-ı Hak cümlemizi ihlaslı, akıllı, firasetli, âdil, dengeli, gerçekten hizmet eden kullarından eylesin. Âmin.


Mehmet Şevket EYGİ - 4 Kasım 2011 Cuma

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Mehmet Şevket EYGİ Bey'in Günlük Yazıları ve Makaleleri
« Yanıtla #185 : 05 Kasım 2011, 12:39:35 »
Soru ve Cevaplarla Bazı İslamî Meseleler

SORU: Rabbin kimdir?

CEVAP: Rabbim bütün âlemlerin Rabbi olan Allahü Teala hazretleridir. O, kemal sıfatlarla sıfatlıdır ve noksan sıfatlardan münezzehtir. On dört sıfatı vardır: Vücud... Kıdem... Beqa... Vahdaniyet... Kıyam binefsihi... Muhalefetün lilhavadis... // Hayat... İlm... İrade... Kudret... Semi'... Basar... Kelam... Tekvin. (Her Müslüman bu 14 sıfatı sırasıyla ve manalarını bilerek ezberlemelidir.) Ayrıca O'nun Esmâ-i Hüsnâsı vardır.

S. Nebin kimdir?

C. Muhammed Mustafa aleyhissalatü vesselamdır. Gelmiş geçmiş, halen yaşayan ve istikbalde gelecek insanların derece itibarıyla en büyüğü, en doğrusu, en iyisi odur. Âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. İnsanlar için en güzel örnek ve modeldir. Allah tarafından, kurtarıcı ve ebedî mutluluğa rehber olması için vazifelendirilmiştir. Bütün Peygamberlerde (aleyhimüsselam) şu beş sıfat mutlaka bulunur: Sıdk... Emânet... Fetânet... İsmet... Tebliğ... (Lütfen bu beş sıfatı manalarını bilerek ezberleyiniz.)

S. Dinin nedir?

C. Dinim İslam'dır. İslam'dan başka, Allah katında hak, muteber, makbul, geçerli din yoktur.

S. Kitabın hangisidir?

C. Kitabım, Allahın kelam-ı kadîmi olan Kur'andır, Kur'an düsturumdur

S. Şeriatın hangi şeriattır?

C. Şeriatım Muhammed Mustafa aleyhissalatü vesselamın Kur'ana, Sünnete, icmâ-i ümmete dayalı mukaddes şeriatıdır. Şeriat bütün doğruların, bütün iyilerin, bütün güzelliklerin kaynağıdır.

S. Hangi fırkadansın?

C. Fırka-i Nâciye olan Kur'an, Sünnet, Cemaat fırkasındanım.

S. Hangi topluluğun mensubusun?

C. İslam ümmetindenim.

S. Bir Müslüman için en önemli madde nedir?

C. Tashih-i imandır, yani Kur'ana ve Sünnete uygun şekilde doğru olarak iman etmektir.

S. İslam dinini anlamak, yorumlamak ve uygulamak konusunda hangi taifeye bağlısın?

C. Selef-i Sâlihîne ve onların yolundan giden müctehidlere, ulemaya, fukahaya, mürşidlere bağlıyım. Selef-i Sâlihîn Ashab-ı Kiram, Tâbiîn ve Tebe-i Tâbiîndir.

S: Peygamberin Ashabının hepsi din konusunda âdil midir?

C. Hepsi de, istisnâsız âdildir, yani Hz. Peygamberden öğrendikleri Kur'anı, İslam'ı, Sünneti, Şeriat hükümlerini bildirmişler ve din-i mübin-i İslam'a canları ve mallarıyla hizmet etmişlerdir.

S. Ashab'ın içinde münafık var mıdır?

C. Hâşâ yoktur, onların hepsi de sâdıktır.

S. Ashabın günahları, ictihad hatâları olabilir mi?

C. İnsan olmaları hasebiyle olabilir.

S. İslam'da imandan sonra ikinci önemli madde, konu, vazife nedir?

C. Beş vakit namaz kılmaktır.

S. Hür ve mukim erkeklerin farz namazlarını, şer'î bir özürleri olmadıkça cemaatle kılmaları şart mıdır?

C. Şarttır.

S. Beş vakit namazdan sonra üçüncü vazife nedir?

C. Zekatı Kur'ana, Sünnete, Şeriata uygun şekilde vermek ve sarf etmektir.

S. İslam'ın iman, namaz, zekat, oruç, hac beş temel şartından başka da şartları da var mıdır?

C. Vardır... Bazıları şunlardır: Allah ile olan bütün ibadet ve işlerde ihlaslı olmak... Yaratıklarla olan bütün muamelelerde adaletli ve insaflı olmak... Müstaqim yani doğru ve dürüst olmak... Allah yolunda ihlasla cihad etmek... Emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmak... Her Müslümanın kendisine yetecek ve kendisini kurtaracak kadar ilmihalini öğrenmesi... Peygambere biat ve itaat etmek ve onun Sünnetine uymak... Müslümanların başında ehliyetli bir İmam-ı Kebir bulunması ve mü'minlerin ona biat ve itaat etmesi... İslam ahlakıyla ahlaklı olmak... ve saire...

S. İslam'da hür kadınların ve bülûğa ermiş kızların tesettüre riayet etmesi farz mıdır?

C. Farzdır. Bu farziyet Kur'an, Sünnet ve icmâ ile sâbit olup münkiri dinden çıkar.

Bazı müteferrik meseleler:

S. Müslüman yalan söyler mi?

C. Asla yalan söylemez.

S. Müslüman aldatır mı?

C. Müslüman, iman ettiği Peygamber-i zîşan gibi emîndir, yalan söylemez, hıyanet etmez, aldatmaz. "Bizi aldatan bizden değildir." (Hadîs)

S. Müslüman haram yer mi?

C. Haram ateştir. Müslüman asla haram yemez. Devamlı haram yiyenler, haram servet edinenler münafıktır, fâsıktır, fâcirdir, merduttur, cehenneme atılmaya adaydır.

S: Müslümanın en büyük iki düşmanı kimlerdir?

C. Biri kendi nefsidir, ikincisi lânetli şeytandır.

S. Yeryüzü kaç kısma ayrılır?

C. İki kısma ayrılır: Darülislâm ve Dârülharb.

S. Darülislamın özellikleri nelerdir?

C. Kur'ana, Sünnete, Şeriata göre âdil ve hikmetli bir şekilde idare edilen ve içinde can, mal, ırz, din hürriyeti ve güvenliği bulunan yerdir.

S. Darülharb'te bir Müslüman haram ve kötü işler yapabilir mi?

C. Yapamaz. Hicret edebilen hicret eder. Edemeyen namazını kılar, orucunu tutar, zekâtını (hak edenlere verir) ve her hâl ü kârda iyi, doğru, güzel bir Müslüman olarak yaşar. Kötü düzenden razı ve hoşnud olmaz.

S. Allah'ın inzal ettiği ahkâmdan başkasıyla hükm edenler kimlerdir?


C. Onlar Kur'ana göre zalimdir, gafildir ve kafirdir.

S. Bütün mü'minler kardeş midir?

C. Kardeştir. Bu, Kur'an ile, Sünnet ile sâbittir.

S. İman kardeşliği nasıl bir şeydir?

C. Talâkı olmayan mânevî bir nikâh gibidir.

S. Bir mü'minin diğer mü'mine düşman olmasının hükmü nedir?

C. Haramdır, büyük günahtır.

S. Her mü'min Müslüman mıdır?

C. Bütün mü'minler Müslümandır.

S: Her Müslüman mü'min midir?

C. Dıştan Müslüman göründüğü halde kalplerinde nifak olan münafıklar vardır. Onlar mü'min değildir.

S. Büyük günah işleyenler dinden çıkar mı?

C. İşlenmesi kesinlikle haram olan bir şeyi helal kabul ederek işleyenler dinden çıkar, haram olduğunu kabul ederek işleyenler dinden çıkmaz.

S. Tasavvuf ve tarikat nedir?

C. İslam'ı iyi uygulamak, iyi Müslüman olmak yoludur. İslam ahlakı ile tasavvuf ve tarikat müterâdiftir (eş anlamlıdır).

S. Tasavvuf ve tarikatın ilk ana maddesi nedir?

C. Şeriata sımsıkı bağlı olmak, Şeriattan kıl kadar ayrılmamaktır.

S. İslam, Kur'an, Sünnet nasıl öğrenilir?

C. Rehberlik (initiation) ile öğrenilir.Yani ucu Resullerin Seyyidine bağlı olan icazetli din alimleri, icazetli fakihler ve icazetli mürşid ve şeyhlerden ve onların kitaplarından öğrenilir.

S. Kaç çeşit ulema vardır?

C. İcazetli gerçek ulema vardır. İcazeti olmakla birlikte ulema-i rüsum ve su' onlar vardır.

S. Ulema-i su'a itimad edilir mi?

C. Edilmez.

S. İcazeti olmayan ilahiyatçılar ulema ve fukaha sınıfına dahil midir?

C. Değildir.

S. Kur'an ile ilgili ne gibi vazifelerimiz vardır?

C. Kur'an-ı Kerimi heva, re'y ile yorumlamak, ondan heva ve re'y ile hüküm çıkartmak haramdır, büyük günahtır, küfre kadar götürebilecek bir yanlışlıktır. Böyle bir günah ve saygısızlıktan bütün Müslümanlar kaçınmalıdır.

S. Zina nedir?

C. Evli olsun veya olmasın, iki Müslümanın gayr-i meşru cinsel ilişki kurmasıdır. Bu Kur'ana, Sünnet'e, Şeriat'a göre büyük günahtır, büyük suçtur, dünyada ve âhirette büyük cezası vardır.

Zinanın günah ve suç olduğunu kabul etmemek küfürdür.

S. İslam'da cemaatçilik var mıdır?

C. Müslümanlar Kur'ana, Sünnete, Şeriata, ahlaka uygun faydalı cemaatler oluşturabilir ve hayırlı işler yapabilirler. Lakin cemaatçilik yapmak yoktur. Müslüman hayırlı bir cemaate mensup olabilir ama cemaatçilik yapamaz, sadece cemaatli olabilir. Bir de, kendisinde Ümmet şuuru yok, aşırı derecede cemaat asabiyeti, fırka tekelciliği var. Böyle Müslümanlık olmaz. Önce Ümmet şuuru olacak, ondan sonra cemaat...

S: Emanetleri ehil olanlara vermek ne demektir?

C. Kur'ana, Sünnete ve Şeriata göre emanetlerin (başkanlıklar, memuriyetler, makamlar, mevkiler, işler, vazifeler) emîn ve ehil kimselere verilmesi farzdır. Emanetlerin ehil olmayanlara verilmesi haramdır. Emanetler ehline verilmezse Ümmet çöker, işler bozulur.

S. Şu veya bu cemaat emanetlerin hep kendi mensuplarına vermesi için çalışırsa ne olur?

C: Fitne ve fesat olur. Bundan İslam, Müslümanlar, Ümmet zarar görür. Ehl-i İslam arasında rekabet ve münâferet (nefretleşme) başlar. Şeytanlar, düşmanlar, münafıklar bundan yararlanır, Ümmeti birbirine düşürür.

S. Şu tarikat veya cemaat mensubu mu üstündür, yoksa bu tarikat veya cemaat mensubu mu?

C. İslam'a göre Allah katında üstünlük taqva iledir. Binaenaleyh hangi cemaatin veya tarikatin mensubu daha muttaqi (taqvalı) ise o üstündür.

S. Para kazanmak, köşeyi dönmek, voli vurmak, mal mülk edinmek, zengin olmak, halka kendileri için "Bu ne büyük alim dedirtmek" için fâsid niyetle tefsir, hadis, din kitabı yazan âlimlerin durumu nedir?

C. Onlar Sahih-i Müslim'de geçen 1905 numaralı hadîs hükmünce cehennemliktir. Yüz üstü sürüklenerek Cehenneme atılırlar.

S. Cami imamları namaz kıldırma memurları mıdır?

C: Kur'anın doğru yorumuna ve Sünnete dayalı gerçek İslam'da halka namaz kıldırma memuru diye bir iş ve meslek yoktur. Cami imamlarının alim, fakih, ahlaklı, faziletli, ihlaslı, taqvalı, vasıflı Müslümanlar olması şarttır. Onlar cami hinterlandındaki Müslüman halkı, gençleri, çocuklara önderlik eder, onların iyi ve vasıflı Müslüman olması için planlı ve programlı ve etkili şekilde hizmet görür, bu hizmetleri yaparken, geçimlerini sağlayabilmeleri için fetva ve ruhsat ile maaş ve ücret alabilirler.

S. Önüne gelen herkes, namaz kıldırabilecek ve hutbe okuyabilecek seviyede din ilmine sahip olsa bile Cuma namazı kıldırabilir mi?

C: Kıldıramaz. Cuma namazı kıldırmak için sultandan / veliyyülemrden icazetli, izinli, beratlı ve ruhsatlı olması gerekir.

S. Diyanet sultan sayılır mı?

C. Sayılmaz. TC Diyanet İşleri Başkanlığı laik ve Kemalist rejimin emrinde bir genel müdürlüktür, özerkliği bile yoktur. (Diyanet'teki ehl-i sünnet ulemasını tenzih eder, kendilerine hürmetlerimi sunarım.)

S. Cuma namazı kılınmasın mı?

C. Kılınsın, ardından dört rekat zuhr-i âhir namazı da kılınsın.

S. Bu konuda birtakım reformcu, yenilikçi, bid'atçi, değişimci, BOP'çu, Fazlurrahmancı, mezhepsiz, telfik-i mezahibçi, Afganîci, diyalogçu, oryantalist ilahiyatçı, light ve ılımlı İslamcı, Kemalist kişi ve kuruluşlardan kafa karıştırıcı, bazen birbirini nakz eden fetvalar ve görüşler ileri sürülüyor. Bunlar hakkında ne dersiniz?

C. Dinî konularda onlara kulak verilmez. Hanefî olanlar Hanefî fıkhına, Şâfiî olanlar Şafiî fıkhına uyar. Reformculara kulak verirsek din elden gider.

S. Bir imam Cuma hutbesinde Şeriatın mutlak ve kesin olarak tâzimini emr ettiği bir şeyi tahkir, tahkirini emr ettiği bir şeyi tâzim ederse, mesela Kur'an ve Şeriat düşmanı kişileri saygı ile anar ve onlara rahmet okursa ne lazım gelir?

C. MaazAllah küfür lazım gelir. Tecdid-i iman ve nikâh gerekir.

S. Ehl-i Kitab ehl-i necat ve cennetliktir itikadına sahip bir imamın arkasında namaz kılınır mı?

C: Kesinlikle kılınmaz.

S. Kur'andaki 300 küsur kesin emir ve yasak tarihseldir, bugün geçerli değildir diyen bir imamın ardında namaz kılınır mı?

C. Neuzübillah, böyle bir itikad kişiyi dinden çıkartır. Böyle bir adamın, değil arkasında namaz kılmak, ona selam bile verilmez.


Mehmet Şevket EYGİ - 5 Kasım 2011 Cumartesi

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Mehmet Şevket EYGİ Bey'in Günlük Yazıları ve Makaleleri
« Yanıtla #186 : 09 Kasım 2011, 09:01:54 »
Demokrasi Sihirli Değnek Değildir

SADECE demokrasi kesinlikle yeterli değildir. Demokrasinin yanında bilgelik olmazsa işler düzelmez, ülke iyi idare edilmez.


Sadece bilgelik mi?.. Hayır, onun yanında, sandıktan çıkmayan başka değerler ve kurumların da olması gerekir.

Bir ülkede eğitim iyi değilse demokrasi de iyi olmaz.

Halkın ahlak ve karakteri iyi ve sağlam olmazsa o ülkeye iyilik hakim olmaz.

Van depremzedelerine yardım gönderilmiş, bir vatandaşa nevresim kaplı bir battaniye verilmiş, nevresimin içinden bir zarf çıkmış, zarfın içinde 5 bin TL varmış, bunu bulan felaketezede vatandaş sahibini aramış ve parayı ona ulaştırmış... Ne güzel değil mi? Lakin madalyonun arka tarafından vahşice yağmalanan çadırlar ve diğer yardım malzemesi var.

Bir halk, yararına ve zararına olan şeyleri bilmiyorsa, demokrasi orada fazla bir işe yaramaz.

Demokrasi var ama medya iyi değil, yine işler düzelmez.

Demakrasi var ama yiyicilik, kokuşma, rüşvet, alavere dalavere, haram yeme, gayr-i meşru komisyonlar, rezaletler gırla gidiyor. Ne yapsın fukara demokrasi böyle bir ortam içinde.

Hem demokrasi var, hem de onun yanında resmî vesayet ideolojisi, durum yine fena demektir.

İyiler korkak, pısırık, etkisiz; kötüler gözükara, cesur mu cesur... Böyle bir ülkede sabah olmaz.

Demokrasi bir din değildir.

Demokrasi mutlak ve evrensel bir değer değildir.

Halkı Müslüman olan bir ülkede ancak bir İslam demokrasisi olabilir. Müslüman ülkede İslam'a zıt, İslam'a düşman demokrasi olmaz.

Müslüman halkın büyük kısmı İslam'ı iyi bilmiyorsa ve hükümlerini hayata uygulamıyorsa orada dirlik, düzen, huzur, barış olmaz.

Sosyalizmin 360 çeşidi olduğu gibi demokrasinin de bir sürü türü vardır.

Türkiye'nin uluslararası temizlik ve şeffaflık notu, 10 üzerinden en az 7 olmadıkça işler yoluna girmeyecektir.

Böyle bir şey birilerinin işine hiç gelmez.

Bundan birkaç yıl önce Yunanistan'ın durumu pek parlak görünüyordu. Avrupa Birliği'ne girmiş, yardım ve destek paraları akıyor, her yer güllük gülistanlık, öğleden sonra herkes yatıp dinleniyor, geceleri keyif çatılıyor; içki, zevk u sefa, gel keyfim gel, sosyal yardımlar, primler, avantalar... Yunan demokrasisi... Sonra ne oldu? Şimdiki hallerine bakınız.

Demokrasinin yanına sandıktan çıkmayan değer ve kurumları koymazsanız geleceğe güvenle bakamazsınız.

İyi bir eğitim sistemi...

İyi bir medya...

Korunan, geliştirilen, ayakta tutulan millî kimlik...

Yaşatılan millî kültür...

Yazılı şehir ve medeniyet zihniyeti...

Bilgelik...

Yüksek ahlak ve fazilet...

Ülke idaresinde söz sahibi olan ve kendilerine danışılan bilge ve âqil insanlar...

Adalet...

Demokrasi var ama, binalar çürük yapılıyor ve ilk depremde bunların bir kısmı çöküyor. Yapan müteahhitlere gereken ceza verilemiyor... Nasıl bir demokrasidir bu? Sakın berbat ve b....n bir demokrasi olmasın...

Demokrasi var ama hapishaneler tıklım tıklım dolu; halkın yüzde ellisi birbiriyle nizalı; dev adalet sarayları inşa ediliyor; halka bozuk gıda maddeleri ve meşrubat tükettiriliyor; Müslümanlara domuz eti yediriliyor; ilaç sanayi devleşmiş, tıb ve tedavi yaman bir sektör olmuş; ahlak tepetaklak... Demokrasi kutlu olsun!

Adam karısını aşığı ile yatakta yakalıyor. Polise müracaat ediyor. Cevap: Yeni Ceza Kanunu'nda zina suç değildir, biz bir şey yapamayız, kendin başının çaresine bak... Al sana demokrasi!...

Herif on beş sene içinde büyük bir kara para zengini olmuş. Ona kimsecikler "Nereden buldun?" diye soramıyor.

Demokrasi her şeyi düzelten, ıslah eden sihirli bir değnek değildir.


Mehmet Şevket EYGİ - 6 Kasım 2011 Pazar

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Mehmet Şevket EYGİ Bey'in Günlük Yazıları ve Makaleleri
« Yanıtla #187 : 09 Kasım 2011, 09:02:43 »
Hangi Âlimlere ve Fakihlere Tâbi Olmalı?

Ulema ve fukahanın türleri, sınıfları, tabakatı, rütbeleri vardır. İyi alimler, kötü alimler... Gerçek alimler, sahte alimler...

İyi alimlerin özelliklere nelerdir?


(1) Sahih bir icazetleri vardır. Bu icazet onları sağlam bir silsile ile Resullerin Seyyidi Efendimize (Salat ve selam olsun ona) ulaştırır ve bağlar.

(2) Onlar ihlaslı alimlerdir. İlmi Allah rızası için okumuşlar, yine Allah rızası için okutmuşlar, Allah rızası için sahih din kitapları yazmışlardır.

(3) Onlar Şeriat'a ve Sünnet'e uyarlar.

(4) Din ilimlerini ve fıkhı zengin olmaya, dünya serveti edinmeye, voli vurmaya, köşeyi dönmeye, zenginleşmeye âlet etmezler. Geçimlerini sağlamak için ücret ve maaş alabilirler ama din yoluyla zengin olmak niyetini beslemezler.

(5) İlmî hizmetlerinin ücretini yaratıklardan değil, Yaratan'dan isterler; dünyada değil, ahirette isterler.

(6) Kur'an-ı Kerimi ve hadîsleri re'y ve heva ile yorumlamazlar.

(7) Hanefî ulema ve fukahası yedi tabakadan hangisinde olduğunu bilir ve ona göre hizmet verir.

(8) Para, telif ücreti, dünya malı, makam ve mevki, ün, alkış için dünya büyüklerine yağ çekmez, yalakalık yapmaz, vakarını muhafaza eder.

(9) Mutlak müctehid seviyesinde olmayanlar kesinlikle ictihad yapmazlar.

(10) Allah'ın âyetlerini ucuza yahut pahalıya satmazlar.


(11) Onlar Resulullah Efendimize mânen biatlıdır ve onun emrinden, Sünnetinden dışarıya çıkmazlar.

(12) Hapse atılmayı, kırbaçlanmayı, hattâ ölümü göze alırlar ama kafir zalimlerin, kezzabların, deccalların, Ekber Şah'ların Kur'ana, Sünnete, Şeriata zıt isteklerine boyun eğmezler.

(13) İlim ve irfanları ile gururlanmazlar.

(14) Lisan ve yazı ile emr-i mâruf ve nehy-i münker yaparlar.

(15) Halkı müjdeler ve uyarırlar.


(16) Halka örnek olurlar.

(17) Müslümanların zekat, sadaka ve mallarına göz dikip onları zimmetlerine geçirmezler.

(18) Hak bir tarikata veya hak bir cemaate mensup olabilirler ama asla tarikatçilik ve cemaatçilik yapmazlar, sekter asabiyete kapılmazlar.

(19) Onlar Ümmet şuuruna sahiptir, Müslümanları bölmezler, parçalamazlar, birlik ve beraberliği sağlamak için gayret gösterirler.

(20) Halka nasihat ederler.


(21) Sahih itikad için çalışırlar, inanç konusundaki bid'atleri tenkit ederler.

(22) Beş vakit namaz ve cemaat için çalışırlar.

(23) Dolaylı şekilde bile olsa Tağut'a hizmet etmezler.

(24) Bütün halkın hidayeti için çalışıp çabalarlar.

(25) Kesinlikle lükse, israfa, sefahate kapılmazlar, Kur'ana ve Sünnete uygun mütevazı bir hayat sürerler.

(26) İlimleri ne kadar kuvvetli olursa olsun, mâneviyat konusunda bir mürşid-i kâmile intisab eder yahut muhib olurlar.


(27) Allah'tan çok korkarlar.

(28) Görme kabiliyeti olanlar onlardaki nur hâlelerini görür.

(29) Kur'an ve Sünnetteki müteşabihatı, Tevhid ve Tenzih akidesine aykırı bir şekilde te'vil etmezler.

(30) Ne kadar çok ibadet ve hizmet etseler de, hayırlı amelleriyle ve hizmetleriyle değil, Allahın lütuf ve keremi ile kurtulacaklarını ve ebedî saadete nail olacaklarını bilirler.


Böyle hayırlı alimlerin vce fakihlerin mükafatı Allah'ın yüce rızasına nail olmak, Ümmet-i Muhammed'in dualarını kazanmaktır.

Ne mutlu onlara.

Kötü alimlere gelince:

Onlar dünyaya, dünya mallarına, paraya, zenginliğe, yüksek te'lif ücretlerine meftun ve yöneliktir.

Tefsir yazarlar, para için.

Hadîs külliyatı hazırlarlar, para için.

Fıkıh ve başka din kitapları yazarlar, para için.

Akılları fikirleri yüklü te'lif ücretleridir.

Onlar Ehl-i Sünnet ve Cemaat'in sınırları dışına çıkıp, kendi re'y ve hevalarıyla bozuk ictihadlar yapar, bozuk fetvalar verir, böylece hem dall, hem mudil olurlar.

Zamanlarındaki Ekber Şah'lara yağcılık, yalakalık, dalkavukluk yaparlar.

Zalimlerden korktukları kadar Allahtan korkmazlar.

Namaza ve cemaate önem vermezler. Bazısı büsbütün târik-i salattır.

Doğru dürüst fetva verecek ilim ve ehliyetleri olmadığı halde, mutlak müctehidlik taslar, naylon ictihadlar yapar, mevrid-i nassa aykırı bâtıl fetvalar verirler.

İslamı, Kur'anı, Sünneti, Şeriatı gereği gibi müdafaa etmezler.

Onlar gurur ve kibir küpüdür.

Din yıkılır, Ümmet sarsılırken onlar kendi menfaatlerini, kendi ikballerini, kendi zevk u sefalarını düşünür.

Onlar Süfyanlara, Deccallara, Tağuta, Kezzabîne bazen bilerek, bazen bilmeyerek hizmet eder.

Vah böyle kötü alimlere...

Aklı ve firaseti olan Müslümanlar sâlih, kâmil, ehil, icazetli, râsih, taqvalı, ihlaslı, yüksek ahlaklı, faziletli gerçek alimlere ve fakihlere tâbi olsun.

Ulema-i sû'dan bucak bucak kaçmak gerek.



Mehmet Şevket EYGİ - 6 Kasım 2011 Pazar

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Mehmet Şevket EYGİ Bey'in Günlük Yazıları ve Makaleleri
« Yanıtla #188 : 10 Kasım 2011, 12:10:26 »
Ben Neler Gördüm

Siz hiç insan büyüklüğünde hamam böcekleri gördünüz mü?.. Ben gördüm.

Siz hiç insan büyüklüğünde çok zehirli akrepler gördünüz mü?.. Ben gördüm.

Siz hiç iki metre uzunluğunda tezek böceklerini gördünüz mü?.. Ben gördüm.

Siz insan boyunda kan içen dev sivrisinekler gördünüz mü?.. Ben gördüm.

Siz konuşan, yazan bilgiç domuzlar gördünüz mü?.. Ben gördüm.

Siz hiç kravatlı, silindir şapkalı, diplomalı kurtlar gördünüz mü?.. Ben gördüm.

Siz papyonlu, fraklı, gümüş saat köstekli tilkiler gördünüz mü?.. Ben gördüm.

Siz dans eden tavşanlar gördünüz mü?.. Ben gördüm.

Siz doktora yapmış entelektüel sırtlanlar gördünüz mü?.. Ben gördüm.

Siz arya söyleyen kara kargalar gördünüz mü?.. Ben gördüm.

Evet çok şeyler gördüm.

Berberlik yapan pireler gördüm.

Dellallık yapan develer gördüm.

Yaşı babasından büyük çocuklar gördüm.

Kavağa tırmanan balıklar gördüm.

Aşağıdan yukarı akan sular gördüm.gördüm.

Altın rengi gök gördüm, portakal rengi deniz gördüm.

Bin kocadan arta kalmış bâkireler gördüm.

Yaşayan ölüler gördüm.

Ölmeden önce ölenler gördüm.

Bütünden büyük parçalar gördüm.

Hayvan gibi insanlar gördüm.

İnsan gibi hayvanlar gördüm.

Ağlaması gerektiği halde gülenler gördüm.

Gülmesi gerekirken ağlayanlar gördüm.

Hiç olan hepler gördüm.

Hep olan hiçler gördüm.

Kırk yıl boyunca namusuyla karı, uyuşturucu satan, hırsızlık yapan namuslu baylar ve bayanlar gördüm.

Sadık köpekler, vefalı kediler gördüm.

Öleceğini anlayınca bir kenara çekilip sessizce can veren kuşlar gördüm.

Vefa gördüm, hıyanet gördüm.

Gün gördüm, gece gördüm, alacakaranlık gördüm.

Muhlis gördüm, münafık gördüm.

Ya devlet başa, ya kuzgun leşe gördüm.

Tokluktan çatlayıp geberen gördüm., açlıktan kıvranan gördüm.

Güler yüzler gördüm, abus çehreler gördüm.

Saraylarda keyf çatan sefil nankörler gördüm.

İzbelerde yaşayan sultanlar gördüm.

Göklerde, denizlerde, taşlarda esrarlı yazılar gördüm.

Yerden biten yeşillikleri "Vahdehu lâ şerike leh" gûya gördüm.

Zikr eden hayvanlar, böcekler, balıklar, bitkiler gördüm.

Hû çeken dervişler gördüm.

Ayık sarhoşlar, sarhoş ayıklar gördüm.

Çok akıllı deliler, çok kaçık akıllılar gördüm.

Tesettürlü çıplaklar gördüm.

Çok zengin fakirler gördüm.

Çok fakir zenginler gördüm.

Bahar gördüm, yaz gördüm, sonbahar gördüm, kış gördüm.

"Bağ-dehrin hem hazânın, hem baharın görmüşüz

Biz neşatın da, gamın da rüzgârın görmüşüz"


İster inanın ister inanmayın, gerçekten çok ama çok acayip şeyler gördüm.


Mehmet Şevket EYGİ - 10 Kasım 2011 Perşembe

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Mehmet Şevket EYGİ Bey'in Günlük Yazıları ve Makaleleri
« Yanıtla #189 : 10 Kasım 2011, 12:16:35 »
Japonya'da Bizden Fazla İslam Ahlakı Var

TÜRKİYE halkının çoğunluğu Sünnî Müslüman ama bizim ülkemizde İslam ahlakı hakim değil. Elhamdülillah imanımız var, imanımız kadar ahlakımız yok.

Bugün dünyada dinleri ve inançları İslam olmayan, fakat ahlakları birçok hususlarda İslam ahlakına benzeyen gayr-i Müslim ülkeler var. Bazılarını sayayım: Japonya, Norveç, İsveç, Finlandiya, Singapur (Halkının yüzde 12'si Müslümandır), Yeni Zelanda...

Müslümanlık adalet, insaf, doğruluk dürüstlük, vicdan, insanlık, yardımlaşma, iyi komşuluk; can, mal, din, ırz namus, nesep güvenliği demektir.

Müslümanlık, zelzele felaketine uğramış vatandaşlara gönderilen yardımların bir kısmının yağmalanmaması, hepsinin felaketzedelere adaletle dağıtılması demektir.

İslam ahlakının hakim olduğu bir yerde meskenleri hırsızlardan korumak için üç kilitli çelik kapılara lüzum yoktur.

İslam dini hırsızların elini kesmekten ziyade hırsızlığın kökünü keser.

Bir İslam şehrinde çantanızı, cüzdanınızı düşürdünüz veya kaybettiniz... Binde 999 ihtimalle size geri gelir.

Hastalandınız, komşulardan size tas tas şifalı hasta çorbaları gelir.

Bir İslam ülkesinde on üç yaşındaki kızlar artist veya manken olmak için evden kaçmazlar. Kaçsalar bile ırzlarına geçilmemiş olarak evlerine geri getirilirler.

İslam ahlakının hükümferma olduğu şehirlerde mahkemeler işsiz, hapishaneler ıssız olur.

İslam ahlakı insanı insana melek kılar.

Eski İstanbul'da dibeğe benzeyen içleri oyuk sadaka taşları varmış. Gelip geçenler içine biraz para atarmış. Muhtaçlar ellerini sokar, biraz para alırmış... Hiç kimse paranın hepsini almazmış.

Eski İslam şehirlerinde sosyal sigorta falan yokmuş ama Müslümanlık varmış, paylaşma ve yardımlaşma ahlakı varmış. Kimse aç, çıplak, yersiz yurtsuz kalmazmış. Fakirler imarethanelere gider karınlarını doyururmuş. Yolcular kervansaraylarda üç gün kalabilir, bu esnada kendilerine ve binitlerine bakılırmış.

Suç her toplumda işlenir, bu suçlara her toplumda ceza verilir ama İslam beldesinde suçlar ve cezalar istisnaî olur, yüzde biri değil, binde biri geçmez.

Müslüman bir toplum yalana, harama, zinaya, ribaya, fıska fücura batmışsa onun Müslümanlığı özde değil, yüzeydedir.

Peygamber (Salat ve selam olsun ona) ne buyurmuş:

"Kendi kızım Fâtima hırsızlık yapmış olsaydı, vAllahi onun da elini kestirirdim..."

İslam mürüvvet ve fütüvvet (gönül yiğitliği) demektir. Bu ikisinin olmadığı yerde İslam'ın ismi ve resmi vardır.

Evet Norveç, Japonya, Yeni Zelanda din ve iman bakımından Müslüman değil ama ahlak bakımından bizden çok daha Müslüman.

Allah onlara iman nasip etsin.

İslam dünyasının bugünkü hali onların hidayetine set çekiyor.

Kötü Müslümanlar, İslam'ın önündeki en büyük engeldir.

Namaz Müslümanı kötülüklerden alıkoyar. Türkiye Müslümanlarının büyük kısmı günlük namazları terk etmiş ve kötülükler toplumu sarmış kucaklamış.

Namaz kılanların bir kısmının namazı da, onları kötülükten ve azgınlıktan vaz geçirtmiyor. Demek ki, namazı dosdoğru kılmıyorlar.

Müslüman bir ülkede hiç yaygın, genel, yoğun rüşvet alınır verilir mi?

Norveç'te, Japonya'da, yeni Zelanda'da bizdeki gibi rüşvet var mı?

Medya yayınladı: Yalnız yaşayan 81 yaşındaki adamcağız apartmandaki dairesinde ölmüş, beş buçuk ay sonra yeğeni Almanya'dan gelmiş aramış, kapı açılmayınca polise haber vermiş, çilingir çağırıp açtırmışlar. Adamın cesedi ile karşılaşmışlar. Ödenmemiş elektrik faturaları ve bazı evrak kapının önünde yığılı duruyormuş. Bir komşusu bile bu yalnız ihtiyar adama ne oldu diye sormamış, merak etmemiş, ilgilenmemiş...

Bir İslam toplumumun hali bir afet olduğunda anlaşılır. Bir Japonya'ya bakınız, bir de bize.

17 ağustos büyük depreminde enkazın içinde kalmış bir kadın cesedinin kolu görünüyor, kolunda bilezikler var, kahrolası yağmacılar balta ile bileğini kesip bilezikleri çalmışlar.

Bir yerde İslam ahlakı varsa böyle vahşetler olmaz.

İstisna olarak meydana gelirse böyle bir ceza verilir ki, bir daha hiçbir canavar böyle bir şey yapmaya cesaret edemez.

Evet, İslam ahlakı...

Ah İslam ahlakı...

Vah İslam ahlakı...


Mehmet Şevket EYGİ - 10 Kasım 2011 Perşembe

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Mehmet Şevket EYGİ Bey'in Günlük Yazıları ve Makaleleri
« Yanıtla #190 : 11 Kasım 2011, 11:30:28 »
Flaş Flaş Flaş!...

1911'de yaşamış olsaydım, İtalyanların Trablusgarb vilayetimize saldırıp bu İslam topraklarını elimizden almaları faciasını yaşayacaktım.

1912'de 13'te yaşamış olsaydım, Rumeli-i Şahanenin elimizden pisi pisine gittiğini görmüş olacaktım.

1918'de yaşamış olsaydım Osmanlı imparatorluğunun yenilgisine ve Arap vilayetlerinin elden çıkışına şahit olacaktım.

Elveda Kudüs, Şam, Haleb, Bağdat, Basra, Mekke, Medine, Sanaa, Beyrut...

Şu anda 2011. Türkiye'nin doğudaki ve güneydoğudaki bazı bölgelerinin elden gidişine şahitlik yapıyorum.

Toplum bunun farkında mı?

Birileri vur patlasın çal oynasın...

Gel keyfim gel...

Oh kekâh...

Birinci Dünya harbi yıllarında (1914-18) İttihadçıların iktidarı zamanında çok yolsuzluk olmuş. Askerler cephelerde kan dökerken birileri haram servetler ediniyormuş...

Şu anda ülkemizin bir kısmı kurtarılmış bölge haline gelmiş, medyanın pek umurunda değil.

Futbol haberleri, futbol skandalları, şikeler mikeler, bazı futbolcuların seks hayatı, sevgilileri, lüks otomobilleri...

Ülkemiz bir magazinler ülkesi haline geldi.

Memleket elden gidiyor, bir kesim bu acı duruma yemek ve tatlı tarifleri kadar önem vermiyor.

Eski Roma'da gladyatör çarpışmaları...

Bizans'ta Mavilerle Yeşillerin yarışı...

İnternet gazetelerinden başlıklar:

Şok şok şok!..

Flaş flaş flaş...

Şamar gibi cevap...

Tokat gibi soru...

Polemik kızışıyor...

En iyi ve taze lüferi hangi lüks lokantada yiyebilirsiniz?..

Külde pişmiş kremalı ve kekik ballı ayva tatlısı...

En güzel ve konforlu butik otel hangisi...

Kızına tecavüz eden baba...

Mars'ta tren yolu keşf edildi!..

Memleketin bir kısmı kurtarılmış bölge olmuş, biz nelerle uğraşıyoruz.

Haydarpaşa tren garı satılacakmış...

Altına yatırım yapanlar çok kazanacak, Eurocular çok yanacakmış...

Elmalı puding... Ballı tavuk... Portakallı Pekin ördeği... Beyaz şarap soslu lüfer... Bıldırcın dolması... Trüflü ısırgan böreği...

Tele kızlar skandalı büyüyor...

Bin masaj salonundan biri basılmış...

Merak ve heyecan dorukta...

Seks seks seks...

Bir kısım medya viagra gibi yayın yapıyor...

Bayram tatilinizi Hakkari'de geçirmek istemez miydiniz?

Dayak yiyen asker delirmiş...

Bir başka asker ölmüş...

Güzel manken şişmanlamış...

Eski yıldızın hışırı çıkmış, etleri pörsümüş ve pırtlamış...

Flaş flaş flaş!... Meclis'te kavga çıktı...

Trafik kazaları...

Zelzelede çöken sekiz katlı dev yeni binalar...

Yaklaşan İstanbul depremi ile heyecan verici haberler...

Şok şok şok!..

Doğu'daki bir şehirde öğretmenler geceleri binanın koridorunda uyuyor ve okula polis ve asker himayesinde zırhlı araç ile gidip geliyormuş...

Kadıköy'de bir kup griye 12,5 liraya yeniyormuş...

Futbolcu Falan, sevgilisi Feşmekandan beş ay sonra âniden ayrılıvermiş...

Alt katta yangın çıkmış, üst katta ziyafet...

Apartman dairesinde yalnız yaşayan 81 yaşındaki ihtiyar ölmüş, cesedi beş ay sonra bulunmuş... Komşular, komşuluk...

Van'da kadın muhtar, çadır hırsızlarını havaya tabanca sıkarak kaçırmış. Kahraman kadın muhtar!..

İstanbul'da büyük bir zelzeleden sonra, kurtulanların çadır kurabilecekleri arazilerin yarısına bina dikilmiş...

Yüz yaşında bir Hintli başında sarığıyla Maraton koşusuna katılmış ve bitirmiş.

Frambuazlı muhallebi...

Donlara destan...

Telekızlarla otel odasında saç saça baş başa kavgalar...

Geceliği bir servet eden lüks fahişeler...

Hakkari'de bayram tatili...

En pahalı şarap hangisi... Futbolcunun ve artistin otomobilleri birer milyona alınmış...

Şok şok şok...

Flaş flaş flaş...

Zavallı Türkiyem...

Zavallı vatan...

Ah ah ah!..

Eyvah ki eyvah...


Mehmet Şevket EYGİ - 11 Kasım 2011 Cuma

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Mehmet Şevket EYGİ Bey'in Günlük Yazıları ve Makaleleri
« Yanıtla #191 : 11 Kasım 2011, 11:31:14 »
İçimizdeki Asıl Depremler

BİR gazetede "İçimizdeki deprem" başlıklı bir yazı yayınlandı. Van'da mağdur halka yardım olarak gönderilen çadırların ve diğer malzemenin yağmalanmasından, kargaşadan, yemek dağıtımında sıraya riayet edilmemesinden haklı olarak yakınılıyor ve bu içimizdeki depreme karşı ne yapacağız sorusu yöneltiliyordu.

Van'ın imanlı, ahlaklı, faziletli, doğru halkını tenzih ederek ben de yağmacılığı, talanı kınıyorum.

Lakin içimizdeki asıl deprem bu çadır ve malzeme yağması değildir.

İçimizdeki büyük deprem Ankara'da, İstanbul'da, İzmir'de uzun zamandan beri yaşanmaktadır.

Birkaç kamyon çadır nedir ki...

Bu ülke yüz yıla yakın bir zamandan beri korkunç ve feci şekilde yağmalanmaktadır .

İttihatçıların yağmaları.

Cumhuriyetin ilanından sonraki yağmalar.

Hayatları boyunca hiç ticaret yapmamış birtakım büyüklerin, öldüklerinde efsane çapında büyük servetler bırakmaları.

İslam vakıflarının yağmalanması.

Bir ara ülkemizde müzmin ve çok yüksek enflasyon vardı. Bu enflasyonun gölgesinde birtakım vampirler, asalaklar, insana benzeyen canavar hamam böcekleri yüz milyarlarca dolar vurdular.

Ülkemizde beş yüz milyar dolar miktarında kara, kirli, necis para birikimi olduğu söyleniyor.

Asıl büyük deprem bu değil midir?

Birtakım karılara TC başlıklı resmî vesikalar vererek yasal fuhuş yaptırılması, bundan KDV alınması bir tür deprem değil midir?

Halkın çoğunluğunun oylarıyla iktidar olmuş Adnan Menderes'in bir gece baskınıyla alaşağı edilip zalim bir mahkeme kararıyla idam edilmesi deprem değil midir?

27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül ve 28 şubat darbeleri hep birer deprem değil midir?

Erbakan iktidarının ordu tehdidiyle alaşağı edilmesi deprem değil midir?

Türkiye'deki Müslüman çoğunluğun insan haklarının, din ve vicdan hürriyetinin ayaklar altına alınması deprem değil midir?

Vampir rantçıların memleketi, milleti, halkı iliklerine kadar soymaları deprem değil midir?

Van depremi, orada çadır kamyonlarının yağma edilmesi, bu saydığım depremlerin yanında pek küçük kalır.

Bir Japonya'ya bir de Türkiyeye bakalım. Onlar en büyük depremler, afetler, felaketler karşısında disiplinli, sabırlı hareket ediyor. Bizde ise yağmacılık başlıyor. Bunun sebebi nedir? Kötü eğitimdir, sapık ideolojidir, kötü idaredir; millî kimlik ve kültürün yozlaştırılıp erozyona uğratılmasıdır.

Faşist ideolojik düzenin millî kimlik ve kültürümüze cephe alması en büyük depremdir.

Türkiye halkını iman birliği ayakta tutuyordu. Dini zayıflattılar ve bugünkü sosyal, kültürel, siyasî depremleri tetiklediler.

Merve Kavakçı Amerika'da tahsil görmüştü, bir profesör çocuğuydu, kültürlü ve medenî bir hanımefendiydi. Başında eşarp var diye birtakım ideoloji yamyamları onu Millet Meclisi'ne sokmadılar, milletvekilliğini iptal ettiler. Halk iradesine yapılan bu saygısızlık bir deprem değil miydi?

Hürriyet gazetesi 8 Mayıs 1999 tarihlinde birinci sayfasına kapkara bir "Türban Vampiri" manşetini atarak Merve Kavakçı'ya saldırmıştı. Zamanın Başsavcısı Vural Savaş'ın şu cümlesini de manşet altı başlık yapmıştı: "Kutan ve Fazilet Partililer, kanla beslenen vampirler gibi türbanı kullanıp dinî inançları sömürüyor!"

Bunlar hep içimizdeki depremlerdir.

Van'daki çadır ve yardım malzemesi yağması depremi bunların yanında küçük ve mâsumâne kalır.

Bizi yakın tarihimizin siyasî, sosyal, kültürel iç depremleri bugünkü hale getirmiştir.

Deprem sadece toprağın sallanması değildir.


Mehmet Şevket EYGİ - 11 Kasım 2011 Cuma