Gönderen Konu: -*-Zamanı Değerlendirmek-*-  (Okunma sayısı 7998 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı sedat_islam

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 232
    • Milli Görüş Forum
-*-Zamanı Değerlendirmek-*-
« : 28 Şubat 2005, 12:24:05 »

İslâm ilim geleneğinde, insanlar için çizilen çalışma programı şöyle özetlenmiştir:

24 Saatin:

8 Saati uyku ve istirahat,

8 saati çalışmak,

8 saati de ibadet için ayrılmıştır.

İbadet için ayrılan 8 saatin:

2 saati, dinimiz ve dünyamız için lâzım gelen bilgileri elde etmek gayesiyle kitap okumaya;

2 saati, sohbet dinlemeye, sözü sohbeti dinlenir yetişkin kimselerin sohbetinde bulunmaya, vaaz, hutbe, seminer konferans vesaire dinlemeye;

2 saati; okuyarak, dinleyerek okuduğumuz bilgileri, kendi şartlarımıza göre, kendi hayatımıza nasıl tatbik edeceğimizi, tefekkür ve müzakereye ayırmalıyız.

Tefekkür için illâki inzivaya çekilmeye gerek yok. Müslüman, çocuklarının başını okşarken, ailesiyle sohbet ederken, çay içerken, yolda yürürken tefekkür edebilir.

2 Saati de ibâdet ve evrada ayrılmıştır.

İmam Suyuti, “Durru’l-Mensur” adlı eserinde, A’lâ suresinin tefsirinde, Hz. İbrahim aleyhisselâm’ın Suhuf’u hakkında bilgi verirken, zamanı üçe bölerek değerlendirmek gerektiğini anlatan bu tavsiyenin Hz. İbrahim aleyhisselâmın mesellerinden olduğunu naklediyor.

Demek ki, İslâm’ın ilim geleneğinde, insanlar için çizilen çalışma programı bu tarzdadır. Biz Müslümanlara gereken bu program doğrultusunda 24 saatlik zaman çerçevesinde hayatımızı şekillendirmektir. Başarılı olmamız da buna bağlıdır.

Çünkü, Cenab-ı Hakk Kur’ân-ı Kerim’de bilgili, münevver ve başarılı mü’minler topluluğunun meyvesini istemektedir.

Sizlere şöyle bir tablo vereyim:

Kur’ân-ı Kerim’de:

275 yerde “Düşünmüyor musunuz? diye sorulmaktadır.

200 yerde “Düşün ve tefekkür et” diye emredilmektedir.

670 yerde “İlim öğrenmemiz” buyurulmaktadır.

İmam Burhaneddin ez-Zernuci, ilmin faziletlerinden bahseden âyet ve hadisleri izah ederken şöyle demektedir:

İslâm Dini ilim dinidir. Dünyada ilk okuma-yazma seferberliğini Kur’ân-ı Kerim ilân etmiştir. Dinimizin ilk emri “Oku” ile başlamıştır.

Bu sebeple Müslümanın birinci derecede görevi, ilim öğrenmek ve yazı yazmak suretiyle kendisini cehalet karanlığından kurtarmaktır.

Bugün birçok Müslümanın evinde bulunan Elmalılı Tefsiri’nin muhim kaynaklarından birisi olan Âlûsi Tefsiri sahibi Âlûsizâde Mahmud Efendi’nin hayatını inceleyenler, O’nun gündüz talebe okuttuğunu, akşam dostlarıyla sohbet ettiğini, sabaha karşı sahur vaktinde bu vaktin feyziyle kitaplarını yazdığını görmüşlerdir.

Lütfen düşünelim: Farzedin ki, sizin memleketinizde çok altın var. Diğer bir ülkeye gideceksiniz. Duydunuz ki, orada altın çok kıymetli. Oradaki rahatınız bu altınlardan çok getirmenize bağlı. Şimdi o ülkeye giderken altınsız gitmeniz ahmaklık olmaz mı? Elbette olur.

İşte aynen bunun gibi, ahiret hayatına inanan birisi için orada geçerli olacak imân ve iyi amellerle oraya gitmek en akıllıca harekettir. Amelsiz gitmek altınsız gitmek gibidir.

24 saatini programlayanlar Allah’ın izniyle hem imânlarını kavileştirirler, hem öğrendikleri ilim ile amellerini düzeltirler. Kur’ân-ı Kerim’in indiriliş hikmetlerinden biri de budur, Allah-u alem...
Zafer Yakındır ve Zafer, İNANANLARINDIR...

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Zamani degerlendirmek gencler okusun
« Yanıtla #1 : 01 Mart 2005, 14:11:23 »
Bu yazıyı gençler okusun


Hz. Peygamber Efendimiz kırk yaşına gelip Yüce Allah tarafından insanlara Peygamber olarak gönderildiğinde Arap yarımadasının Hicaz bölgesinde Mekke, Medine ve Tâif adında üç büyük şehir vardı. Mekke, Hz. Peygamber'in doğup büyüdüğü şehir idi. Kureyş kabilesi bu şehirde yaşardı. Medine, Mekkeliler'in Suriye'ye ve Bizans'a giden ticaret yollarının üzerinde kurulmuş bir şehirdi. Burada Araplar ve Yahudiler birlikte yaşarlardı. Medine'de Evs ve Hazreç adında iki Arap kabilesi; Kaynuka oğulları, Nadir oğulları ve Kureyza oğulları adında üç de Yahudi kabilesi yaşardı. Tâif'te Sakif kabilesi ikamet ederdi; Mekkelilerin de bu şehirde yazlıkları bulunurdu. Tâif, Mekke'ye seksensekiz km. uzaklıkta olup deniz seviyesinden binyediyüz metre yüksekliktedir. Mekke'nin deniz seviyesinden yüksekliği üçyüz metredir. Bu bölgede dördüncü şehir Hayber'dir. Hayber'de de o gün Yahudiler yaşamaktadır. Bugün var olan Cidde şehri sonradan kurulmuş bir şehirdir.
Hz. Peygamber, peygamberliğinin on yılını Mekke'den dışarı çıkmadan Mekkeliler'i İslâm'a davet ile geçirdi. Peygamberliğinin onuncu yılında Zeyd b. Haris'e ile Tâif'e gelip Sakif kabilesini İslâm'a davet etti. Sakif kabilesi, Hz. Peygamber'in davetini kabul etmiş olsaydı belki de Müslümanlar Medine'ye değil Tâif'e hicret edeceklerdi. Ama olmadı. Sakif kabilesine mensup Tâifliler Hz. Peygamber'i ve beraberindeki Zeyd b. Harise'yi çok üzücü bir şekilde şehirlerinden dışarı çıkardılar. Peygamberliğinin onüçüncü yılında Medine'ye hicret eden Hz. Peygamber bu şehre yerleşti. Burada kurduğu devlet ve meydana getirdiği ordu ile Mekke'yi fethetti. Mekke'nin fethedilişi hicretin sekizinci senesinde oldu. Mekke fethi ile Kureyş kabilesine mensup insanlar da kendi gönül rızaları ile Müslüman oldular. Mekke'nin fethinden sonra Hevâzin kabilesi Müslümanlar için büyük bir tehlike oluşturdular. Onlarla Huneyn'de bir savaş yapıldı. Savaşta yenilen Hevazinliler savaştan hemen sonra Müslüman oldular. Bu savaştan sonra Hz. Peygamber Tâif şehrini kuşattı. Zeyd b. Harise ile kendisinin bu şehirden acıklı bir şekilde çıkarılışının arasından on yıl geçmişti. Bu on yıl içerisinde Müslümanlar çok gelişmiş ve bir devlet kurmuşlardı. Mekke'ye onbin kişilik bir ordu ile, Huneyn'e de onikibin kişilik bir ordu ile gelmişlerdi. Şu anda çok güçlü ve kuvvetli olmalarına rağmen Tâif kuşatmasından istenilen neticeyi alamamış, Mekke'ye oradan da Medine'ye dönmüşlerdi. Aradan bir yıl geçince Arap yarımadasında bütün Araplar Müslüman olmuşlardı. hicretin dokuzuncu yılında insanlar Medine'ye sel gibi akıyorlardı. Ya Müslüman olduklarını beyan etmek, ya İslâm'ı öğrenip kabul etmek, ya da eski dinlerinde kalmak üzere İslâm devletinin vatandaşı olmayı kabul ettiklerini beyan etmek için geliyorlardı. Bu senede Tâif'te oturan Sakif kabilesinin heyetleri de Medine'ye gidip geldiler. Hz. Peygamber ile pazarlık yapmaya, dinin belli bazı esaslarını yok saymaya çalıştılar. Fakat Hz. Peygamber Efendimiz onlarla pazarlığa girmedi. İleri sürdükleri şartları Hz. Peygamber'e kabul ettiremediklerini gören Tâif heyeti İslâm'ı kabul etti. Ve Müslüman olarak memleketlerine döndü.
Osman b. Eb'il-As (ra) o günkü bir hatırasını şöyle anlatır:
"Tâif'ten Medine'ye gelen heyetin içinde en genç olanı bendim. Heyet içinde olanlar beni çadırların ve hayvanların bekçisi olarak bırakıp Hz. Peygamber ile görüşmeye giderlerdi. Öğle sıcağında da gelip çadırlarda yatarlardı. İşte o zaman ben Hz. Peygamber'in yanına gider, kendisine dini sorular sorar, okunan Kur'an-ı Kerim'i dinler ve Kur'an öğrenmeye çalışırdım. Bu sohbetler sayesinde Hz. Peygamber'i çok yakından tanıdım. Heyet temsilcilerinden önce ve onlardan gizli olarak gittiğimde Hz. Peygamber de öğle uykusuna yatmış oluyordu. Bu sefer ben, Ebu Bekir'den, Übey b. Kaab'dan ve daha başka sahabilerden Kur'an öğrenirdim. Bu halimle Hz. Peygamber'in sevgisini kazanırdım. Heyetimiz İslâm'ı kabul edip Medine'den ayrılacakları zaman "Ey Allah'ın elçisi, içimizden birini bize imam tayin et' dediler. Hz. Peygamber de beni onlara imam tayin etti ve görevim konusunda bana tavsiyelerde bulundu."
Genç olan okuyucularımız! Acaba vaktinizi ne ile geçiriyorsunuz? Daha doğrusu, vaktinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizin boş vaktiniz çok olur. Bu vakitleri değerlendirirseniz ileride bu toplumun başına idareci olursunuz. Siz ayakta durmaya talib olmaz da sürünmeye razı olursanız, sizi hayatınız boyunca süründürürler. Siz kendinize değer verir, vaktinizi de değerlendirirseniz sizi de değerlendiren bir makam çıkar elbette. Osman b. Ebi'l-As da heyetin diğer mensupları gibi çadırın gölgesinde öğle uykusuna yatabilirdi, ama yatmadı. Heyet mensubu arkadaşları, öğle sıcağının bastırdığı bir zamanda çadırın gölgesinde uyurken o Hz. Peygamber'den ve diğer ashabtan Kur'an-ı Kerim öğreniyordu. Vaktini bu şekilde değerlendiren ve Hz. Peygamber'i tanır tanımaz
O'na iman eden bu mübarek insana, kavminin imamlığı ve Tâif şehrinin valiliği nasib oldu. Gençler! Siz kendinize değer verir ve kendinizi geleceğe hazırlarsanız, çevrenizdeki herkes de size değer verir. Siz kendinizi adam yerine koymuyor ve kendinize değer vermiyorsanız başkaları size niçin değer versin?
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı sedat_islam

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 232
    • Milli Görüş Forum
-*-Zamanı Değerlendirmek-*-
« Yanıtla #2 : 01 Mart 2005, 19:41:39 »
Allah RAZI OLSUN SENDEN ALLLAH'IN MÜBAREĞİ...
Zafer Yakındır ve Zafer, İNANANLARINDIR...

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Bu yaziyi gencler okusun
« Yanıtla #3 : 02 Mart 2005, 02:05:22 »
Alıntı yapılan: "sedat_islam"
Allah RAZI OLSUN SENDEN ALLLAH'IN MÜBAREĞİ...


Sendende Allah razi olsun.Kardesim.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı prossimo

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 1
Ynt: -*-Zamanı Değerlendirmek-*-
« Yanıtla #4 : 20 Ekim 2009, 19:02:04 »
sevgili sedat islam kardeşim,
Öncelikle Allah senden razı olsun yazdığın güzel yazıdan dolayı.
zamanı değerlendirmekle ilgili kısa bir yazı hazırlamam gerekiyoror. Acaba bana yazdığın yazının kaynaklarıyla birlikte bir nüshasını gönderebilir misin.

Çevrimdışı adıgüzel

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 130
Ynt: -*-Zamanı Değerlendirmek-*-
« Yanıtla #5 : 20 Ekim 2009, 21:54:45 »
Prof. İbrahim Canan ile İslamda Zaman Tanzimi Üzerine
Sızıntı

Sızıntı: Muhterem hocam, öncelikle vakit ayırıp “zaman tanzimi” konulu bu mülâkatı kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bu konuda bir kitabınız olduğunu biliyoruz. Eserinizde öncelikle Kur’ân’da ‘zaman’ belirten kavramlara temas ediyorsunuz. Kur’ân’da en çok geçen zaman kavramının ‘gün’ olduğunu söylüyorsunuz. Buradan hareketle, Kur’ân’a göre günün değerlendirilmesinin öncelikli olarak önem arz ettiği neticesine varmak mümkün müdür? Bir Müslüman bir gününü nasıl değerlendirmelidir?İbrahim CANAN: İslâm’da Zaman Tanzimi adlı kitap çalışmasında, İslâm’ın zamana ve zamanın verimli kullanılmasına verdiği önemi, zamanın verimli geçirilebilmesi için getirdiği temel prensipleri ortaya koymaya çalıştık. Zamanın değerlendirilmesinde mühim bir esas, elbette onun iyi tanzim edilmesine bağlı. Tanzimden ne kastediyoruz: Yapacağımız işlere göre, zamanı programa bağlayıp bunu vakti vaktine uygulamaktır. Bu açıdan normal bir insanın ömrü, âyet ve hadîslerde dört veya beş bölüme ayrılmıştır:
1- Çocukluk
2- Gençlik
3- Olgunluk
4- İhtiyarlık
Beşincisi, Kur’ânda ‘erzelü’l-ömür’ diye geçen, dilimizde ‘pîr-i fânîlik’ ve ‘bunama’ dediğimiz ileri yaştır. Kur’ân bu safhadaki insanın bilirken bilmez olacağını belirtir. Ömrün bu safhalarının her birinde öncelik verilecek işler vardır. Sözgelimi çocukluk hazırlık dönemidir. Çocuğu bu istikamette hazırlarsak, arkası bereketli gelir. Bu yaşta verilmesi gereken eğitimde eksiklik olursa, kişi hayat boyunca sıkıntı çeker. Keza gençlik üretim çağıdır. Bu dönemde genç, aklını, fikrini, beden gücünü iyi çalıştırmalı, verimli olmalıdır. Çocukluk başıboş, haylazlıkla; gençlik aylaklık ve hovardalıkla geçerse, o insanın ne kendine ve devlete, ne de millete ve insanlığa hayrı olur. Kur’ân bize takvim verir, yıl, ay hattâ günlerden bahseder. Bunlardan en çok, gün üzerinde durur. Hz. Peygamber de (sas) bize günlük plân verir. Aleyhissalâtü ve’s-selâm’ın günlük hayatı öylesine teferruatlı bir şekilde programlanmıştır ki, hayran kalmamak mümkün değildir. Efendimiz (sas), programını uygulamakta çok dakîktir. İşleri zuhurâta bırakmak yoktur. Zuhûrât nev’inden hâsıl olan yeni hâdiseleri de derhal belli esaslara bağlayarak kendisi programa tâbi kılıyor. Kitapta buna dâir örnekler verdik. Ona yapılan ziyaretler var, kendisinin ashaba ziyaretleri var. Aile fertleriyle bile karşılaşmaları programlı. Hiç kimseyi kabul etmediği hususi saatleri bile var. Saat dışı bir ziyaret veya müddeti azıcık uzayan bir ziyaret, şaşkınlığa yol açmakla kalmıyor, vahyin müdahale edeceği gelişmeleri tetikleyebiliyor.
Çocukların yetişmesinde devlet ve aile, onları hayata hazırlama gâyesiyle sıkı bir program uygulamalıdır. Çocukluğu takiben gelen bülûğ çağı ile birlikte ilk gençlik döneminde çocuklukta kazandırılan “programlı ve programda dakik olma” düsturları çerçevesinde, hayatın düzenlenmesi gerekir. Zîrâ, bu dönemde kazanılan şuuraltı müktesebatın, onun kaderinde veya geleceğinde rol oynayabileceği hesaba katılmalıdır.
Sızıntı: Geleceği plânlamamız nasıl olmalıdır? Biraz önce kader kelimesine vurgu yaptınız. Kadere inanmak, gelecekle ilgili plânsız, programsız olmak mânâsına gelir mi? Kaderi öne sürerek zaman tanziminden sarf-ı nazar etmek, yarını nasıl olsa bilemiyoruz diyerek proje üretmemek ne kadar doğrudur? Buradan kaderin toplumumuzda genel olarak yanlış anlaşıldığı neticesine ulaşmak mümkün müdür?İbrahim CANAN: Kader inancımız plân yapmamıza mâni değildir. Biz kadere inanırız. Ama Allah (cc) ve Resulü’nün (sas) emrettiği hususları belirttikleri şekilde yapmaya çalışırız. Allah bizi kaderimizi bilip bilmemekten hesaba çekmeyecektir. Kadere inanıp inanmadığımızdan bir de emirlerini yapıp yapmamaktan hesaba çekecektir. O, ezelî olan ilmiyle ebedi bilir. Bizim amelimiz ise, Allah’ın bu ilmine bağlı olarak gerçekleşmez. Biz kaderimizi bilmiyoruz. Peki biz gelecekteki amelimizin ne olacağını bilmediğimize göre, neye göre amel edeceğiz? Allah bize, “Kaderine bak ona göre çalış.” demiyor. Burada kader ile ameli karıştırmamak lâzım. Allah benden günlük beş vakit namaz kılmamı, hayır işlememi, ilim talep etmemi, rızkımı helâl yoldan kazanmamı ve kötülükten kaçınmamı istiyor. Dolayısıyla ben günlük programımı yapmakta hürüm. Peygamberim (sas) beni şu saatte kalk, namazını kıl ve yatma diyerek sınırlamış. Uyanık kal ve günlük işlerine başla diyerek uyarmış. Efendimiz (sas) demiyor ki: “Kaderine bak, zamanını ona göre tanzim et.” Allah’ın benim ne yapacağımı sınırsız ilmiyle önceden bildiğine inanırım. Çünkü Allah her şeyi bilir. Allah’ın vasıflarından biri de Alîm’dir. O, yerin derinliklerini semanın ötelerini bilir, biz ise yarını bilemeyiz, uzağı göremeyiz. ?u hâlde kadere inanmakla, geleceği ve zamanı tanzim etmek çelişmemeli. Bu iki konu birbirine karıştırılmamalıdır.
Sızıntı: Kur’ân’da geleceği plânlamakla ilgili doğrudan bir emir var mıdır?İbrahim CANAN: Kitapta da belirtildiği üzere Asr Sûresi’ni iyi anlamak lâzım. Bu sûrede âlimlerimiz her yeni günde, zamanı daha verimli kılma yarışının emredildiğini görmüşlerdir. Kur’ân; “Hayır dileyin, hayırda yarışın.” diyerek bizi gayrete davet ediyor. Bunun uygulaması şartlara göre değişebilir. Kur’ân’ın her emrinin âlemşumûl olduğu ve herkese hitap eden genel hükümler olduğunu unutmamalıyız. Meselâ, kutuplarda yaşayan, Ekvator’da yaşayan, medeni ve ibtidâî insanlar var. Onun için Kur’ân yeryüzü şartlarına, insan mâhiyetine ve idrâkine uygun temel düsturları veriyor.
Sızıntı: Zamanı değerlendirmede önemli bir nokta olan günü tanzimde, beş vakit namazın önemi nedir? Buradan, “İnanan bir insan günü beş vakte ayırmalıdır.” neticesi çıkar mı?
İbrahim CANAN: Dinimizde erken kalkmak esastır. Günün beş vakte ayrılması zamanı programlamak için bir fırsattır. Onların arasını doldurmak ise bize kalmıştır. Herkes kendi mesleğine ve şartlarına göre bu boşluğu doldurur. Zamanı değerlendirmede temel prensip dakîkliktir. İşlerimizi belirli bir zamana göre yapmak ve bunu yaparken hududu asla aşmamak gerekmektedir. Peygamberimiz’in (sas) uygulamalarına baktığımızda ziyaretlerinin belli bir sınırının olduğunu görürüz. Peygamberimiz (sas) zaman konusunda oldukça dakîktir. Peygamberimiz (sas) bizi dakîk olmaya alıştırmak için namazları ilk vakitlerinde kılmayı teşvik ediyor. Kendisine; “En hayırlı amel hangisidir?” şeklinde gelen birçok soru vardır. O (sas) “İlk vaktinde kılınan namaz” şeklinde cevap veriyor. Namazları ilk vakitlerinde kılmaya alışırsak dakîkliği kazanmışız demektir. Bu durumda ne yapalım ki, dakîk olalım? Diyorum ki, öncelikle namazı ilk vaktinde kılmaya alışalım. Hakikaten namazın zamanı değerlendirmede büyük önemi var. Ben bunu hayatımda görüyorum. Zaten erken kalkmak diğer insanlarla zamanı değerlendirmede aranızı bir hayli açıyor ve size zaman kazandırıyor. 1993 yılında gazetelerden birinde Kore Başkonsolosu ile yapılan bir mülâkatı okudum. Başkonsolos; siz Türkler çok ağır çalışıyor ve çok uyuyorsunuz, diyor. Ve kendi milletinin daha az uyuduğunu belirtiyor. Bizdeki tembellik onun da dikkatini çekmiş. Kur’ân beş vakit namazı bizlere ölçü olarak vermiştir. Peygamberimiz (sas) bu vakitleri nasıl değerlendireceğimiz konusunda yol göstermiştir. Kurban kesimi konusunda da, zamanı iyi kullanmaya bir atıf vardır. Peygamberimiz (sas) Mina’da bayram namazı kıldırıyor. Namazdan sonra kurbanlarınızı kesin buyuruyor. Cemaatten birisi namazdan önce kestiğini söylediğinde Peygamberimiz (sas): “O kasap etidir.” diyerek doğru bir iş yapmadığını, kurbanın vaktinin namazdan sonra olduğunu belirtiyor. Dinimizde ibadetlerin zamanı çok önemlidir. Zamanı geçtiğinde ibadet yapılmamış olur. Sabah namazını güneş doğduktan sonra kılarsanız, o edâ değil, kazadır. Her ikisinin değeri Allah katında başkadır. Eğer namazdan önce kurbanı keserseniz, bu kurban olmaz. Beş vakit namaz ilk vaktinde kılmaya alışılırsa zamanı dakîk ve verimli kullanma konusunda ciddi bir meleke kazanılmış olur.
Sızıntı: Zaten zamanı ömrün yegâne sermayesi olarak görmek lâzım. Bizleri maksadımıza ulaştıracak unsurlardan en önemlisi belki. Dolayısıyla harcamada oldukça hassas olmak gerekmiyor mu?İbrahim CANAN: Hiçbir şey zamanın yerini tutamaz. Zaman yaşayan insan için, onu değerlendiren insan için vardır. Âhiretteki hesabımız sanki bir zaman hesabıdır. Çünkü amellerimiz zaman içinde işleniyor. Âhirette ilk hesap, yaşadığımız zamandan verilecektir.
Sızıntı:Uykunun zaman tanziminde önemi nedir?İbrahim CANAN: Uyku zamanın verimli kullanılmasında önemli bir unsurdur. Kur’ân-ı Kerîm bu duruma işaret etmiş ve gecenin istirahat için yaratıldığını belirtmiştir. Hadîslerde kalb yorulur dinlenmesi lâzım, deniyor. Bu çerçevede hadîslerde dinlenmek için bazı esaslar konulmuştur. Uyku bu unsurlardan birisidir. Kur’ânî bir tâbir olan mesken, ‘sükûnet bulunulan yer’ demektir. Öyleyse meskenlerimiz en iyi dinlenme yeridir. Uykunun da bazı sınırları olmalıdır. Yaşa göre uyku müddeti değişebilir. Normalde beş saat yeter deniyor. Hadîslerde gündüz uykusu diyebileceğimiz bir de kaylûle var.
Sızıntı: Günümüz şartlarında gündüz uykusunu gerçekleştirmek nasıl mümkün olabilir?İbrahim CANAN: Bediüzzaman Hazretleri yarım saatlik bir kaylûlenin iki saatlik gece uykusuna bedel olduğunu belirtiyor ve bu sayede günlük ömre bir buçuk saat kazandırılabileceğini söylüyor. Günümüz şartlarında belki herkesin yapması zor; ama imkânı olanlar deneyebilir ve böylece gününü bereketlendirebilir.
Sızıntı:Ömrün artmasından bunu anlamak gerekiyor herhalde. 24 saatlik bir zamanı 25 saate çıkaramayacağımıza göre, bazı durumları iyi kullanarak, az zamanda çok iş yapmak ve ömrü bereketlendirmek mümkün değil mi?İbrahim CANAN: Evet! Zamanı bereketlendirmek yapılan işten çok, bu işin kalitesi ile alâkalıdır. Eski âlimlerimiz; ‘Zamanı nasıl daha iyi değerlendirelim, meselâ vaktimizi Kur’ân okuyarak mı, evrat okuyarak mı geçirmek daha iyidir?’ diye tartışmışlar. İmam-ı Gazâlî bu soruya, “Kişinin niyetine bağlı.” diyerek cevap veriyor. Kişi cennetin tâlibi ise, Kur’ân okumalı. Maksadı Allah rızası ise, evrad okumalı diyor. Herkes Allah’ın rızasını talep etme gibi ulvi bir düşünce içinde olmayabilir. Ancak her iki tavır arasında fark var. Allah’ın rızasını talep etme bir mertebe işidir. Gazâlî rıza talep eden Kur’ân okursa cennet tasvirleri nazarını dünyaya çeker diyor. Peygamberimiz ilme teşvik ederken faydasız ilimden Allah’a sığınmamızı istiyor. Okumak faydalı diye her önüne geleni okuyan aldanır. Magazin kültürünü takip etmek insana ne kazandırır, ölçüp tartmak lâzım.
Sızıntı: Gelişmiş toplumların zamanı kullanmasına baktığımızda nasıl bir netice ortaya çıkmaktadır?İbrahim CANAN: Terakkî hamlesi bir zamanı kavrama meselesidir. Zamanı en iyi kullanan İngiltere olduğu için ilmin başını da İngiliz kültürüne sahip olanlar çekiyor. Güney Amerika’da dakîklik bir randevulaşma mevzu bahis olduğunda, ‘İngiliz saati’diye üzerinde anlaşıyorlar. Zamanı değerlendirme açısından milletimizin alışkanlıklarına baktığımızda ye’se düşmek mümkün. Zaman konusunda kendimizi dakîkliğe adapte etmemiz, standardımızı yükseltmemiz lâzım. Bizler geriliğimizin sebeplerini birtakım temel prensiplerde aramalıyız. Zamanı iyi kullanma bunlardan biridir. Zamana ne kadar riayet ediyoruz ve nasıl kullanıyoruz? Yoldaki insanlara en büyük problemleri sorulduğunda, kaç tanesi zamanı kullanamamak cevabını verir.
Sızıntı: Zaman, insan zihninin de temel prensiblerinden biri. Zaman anlayışında yapılan bir değişiklik, insanın bütün davranışlarına tesir eder mi?
İbrahim CANAN: Ankarada verdiğim konferansta aklıma gelmişti. Arapçada ‘mim’ harfi ile başlayan mastarlar, aynı zamanda zaman ve mekân isimlerini ifade eder. Mastar, fiil demek olduğuna göre verimlilik, üç şeye bağlıdır. Fiil, zaman ve mekân üçlü bir sacayağıdır. Zamanı değerlendirmek sadece nazariyâtla olmaz. Mekâna da ihtiyaç var. Bilgi, zaman ve mekân. İşi mekân içinde fiiliyata dökeceksiniz. Ortamınız müsait olmalı. Yani bunda sosyal çevre; aile iş ve arkadaş çevresi de önemlidir. Bütün bunlar, zamanı değerlendirmede göz önüne alınması gereken hususlardır. Beslenmeyi de bu grup içine katabiliriz. Bir yemeği 15 dakikada yemek var, bunun için saatler harcama var. İmam Malik Hazretleri, üç günde bir tuvalete çıkacak şekilde yermiş ve tuvalette ne kadar çok zaman geçiriyoruz diye Allah’a karşı bir utanç hissedermiş. Bunlar İslâm medeniyetinin ustalarıdır. Bu medeniyetimizin tekrar inşasında kendimizi o ustalar gibi disipline etmemiz gerekir. Zaman kullanımı, bu konuda başlanması gereken noktalardan birisi ve en önemlisidir. Mesleğimize uygun olarak çalışmak için, evin tanzim edilmesi gerekir. Komşu ve cemiyet buna uymalı. Projeleri fiile dökmek içinde irâde lazım. Eğer irâde terbiyesi yoksa, fiile dökemezsiniz. Fiilin ortaya çıkması için irade önemlidir. Benim kullandığım irade enerjisi diye bir tâbir var. İşleri, kuvveden fiile çıkarmak mânâsına geliyor. İnanıyorsanız sabah namazından sonra yatmamalısınız; ama yapmıyorsunuz. Bunu bilmek, bir işe yaramıyor, aksine daha çok vebâl oluyor. İradenizi kullanıp sabah namazından sonrayı değerlendirebilirseniz, çok kazanırsınız. İslâm âlimleri, zamanlarını iyi kullandıkları için verimli olmuşlardır.
Sızıntı: Bu konuda İslâm âlimlerinin uygulamalarına örnekler verebilir miyiz?İbrahim CANAN: Onların zaman konusundaki müşterek telâkkilerini; ‘Geçmiş zaman elden çıkmıştır, gelecek ise henüz gaybtadır, öyle ise mevcut olan, senin içinde bulunduğun andır.’ şeklinde özetlemek mümkün. Onlardan vakit kaybına sebep olduğu için yemek zamanlarını mümkün olduğu kadar azaltanlar, yolda giderken dahi faydalı bir ilimle meşgul olanlar vardır. Tâbiînin imâmlarından Amr İbn Abd-i Kays kendisiyle konuşmak isteyen birisine ‘Güneşi tut!’ diyerek zamanın geçip gittiğini ve mutlaka iyi bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğini anlatmak istemiştir. Onlar için emeklilik diye bir kavram söz konusu olmamış; hayatlarının her anında ilimle ve faydalı işlerle meşgul olmuşlardır. Ortaya koydukları eserlerin hacimlerinden bu konuda ne kadar becerikli olduklarını anlamak mümkündür.
Sızıntı: Peygamberimiz (sas) günü bir bütün olarak sabah ve akşam nasıl değerlendirirdi. O’nun (sas) geceyi değerlendirmesi nasıldı?İbrahim CANAN: Peygamberimiz’in (sas) hayatında geceyi değerlendirmek farzdır. Teheccüd namazı O’na (sas) farzdı. İlk gelen sûrelerden biri olan Müzemmil Sûresi’nin ilk on âyeti gece tanzimi ile ilgilidir. Peygamberimiz’in (sas) bu âyetlerde miktar belirtilmediği için, ayakları şişinceye dek gece namazı kıldığı rivayet ediliyor. Çünkü Kur’ân’da “Gece namaza kalk!” emri var. Bunu duyan ashâb gece namazının kılınması gerektiğine inanarak gece kalkıyorlar. Tahsis ifade eden âyetler gelinceye kadar -ki sekiz ay kadar sürüyor- bu böyle devam ediyor. Peygamberimiz (sas) geceyi üçe ayırıyor. Aile, ibadet ve istirahat arasında paylaştırıyor. Sahabe efendilerimiz buna aynen uymuştur. En çok hadîs rivayet edenlerden Ebu Hureyre (ra) gecesini; istirahat, ibadet ve müzakere şeklinde tanzim ederdi. Gündüz Rasulullah’tan (sas) duy-duklarını gece müzakere ederek pekiştiriyordu. Gece tabiri içine akşam namazı da girer. Güneş batar batmaz gece başlar. Peygamberimiz (sas) akşam yemeğini aileleriyle birlikte yiyor. Kalan zamanı ise istirahat ve ibadete ayırıyor. Bir kısım sahâbî aralarında Allah’ın rızasını nasıl kazanacaklarını tartışıyorlar. Resûlullâh’ın (sas) bütün günahları bağışlandığı hâlde, kendilerinden çok ibadet ettiğini düşünerek ibadetlerini artırmaya karar veriyorlar. İçlerinden biri ben bugünden sonra daha çok namaz kılacağım, bir diğeri daha çok oruç tutacağım diyor. Bir diğeri artık hanımıyla birlikte olmayacağını belirtiyor. Bunu duyan Peygamberimiz (sas): “Ben sizin içinizde Allah’ı en iyi bileninizim ve Allah’tan en çok korkanınızım, Ben hem uyur, hem de namaz kılarım ve oruç tutar, yerim de, hanımlarımla beraber de olurum. Biliniz ki hanımınızın ve nefsinizin kendi üzerinizde hakkı vardır. Kim benim sünnetime uymazsa benden değildir ve benim sünnetim budur.” diyerek onları kararlarına uymaktan men ediyor. Geceyi değerlendirmek, gece boyunca uyanık kalmak değildir. Geceyi değerlendirme prensibi gerek Rasulullah’ın (sas) gerek sahâbinin hayatında kesinlikle var, hattâ bir kısmı için yatsı abdestiyle sabah namazını kılacak kadar.
Sızıntı:Peygamberimiz (sas) ailesine nasıl zaman ayırırdı?İbrahim CANAN: Peygamberimiz (sas), ailesiyle sohbete mutlaka zaman ayırırdı. Hanımlarımızın ilgimize ihtiyacı vardır. Bu sebepten Rasulullah’ın (sas) uygulamaları bizim için bir modeldir. Onun her gün hanımlarıyla en az iki defa beraberliği söz konusudur. İkindi namazından sonra mutlaka bir şekilde görüşürdü. Bu beraberlik kısa süreli bir görüşme hâl hatır sorma idi. Her hanımını teker teker odalarında ziyaret ederdi. Bugünün şartlarında herkes ikindi namazından sonra görüşsün diyemeyiz; ama imkânı olan yapmalı. En azından akşam eve gittiğinde hâl hatır sormalı ve gönüllerini almalıdır.
« Son Düzenleme: 21 Ekim 2009, 15:52:18 Gönderen: adıgüzel »
Doğrunun doğruluğu bütün sülalesine akseder hepsini hayra götürür.

Çevrimdışı februli

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 20
Ynt: -*-Zamanı Değerlendirmek-*-
« Yanıtla #6 : 21 Ekim 2009, 00:25:27 »
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Gençlik çağı, nefsin kaynadığı, şehvetlerin oynadığı, insan ve cin şeytanlarının saldırdığı bir zamandır. Böyle bir çağda yapılan az bir amele, pek çok sevap verilir.

İhtiyarlıkta dünya şevkleri azalıp güç, kuvvet gidip, arzulara kavuşmak imkanı ve ümitleri kalmadığı zamanda, pişmanlıktan, ah etmekten başka bir şey olmaz.

Çok kimselere bu pişmanlık zamanı da, nasip olmaz. Bu pişmanlık da tevbe demektir ve yine büyük nimettir. Gençlik çağı, kazanç zamanıdır.

Mert olan, bu vaktin kıymetini bilip elden kaçırmaz. İhtiyarlık herkese nasip olmaz. Nasip olsa da rahat, elverişli vakit ele geçmez. Vakit de bulunsa, kuvvetsizlik, halsizlik zamanında, yarar iş yapılamaz. Bugün, güç, kuvvet yerinde iken, hangi özürle, hangi sebeple bugünün işi yarına bırakılabilir?

Peygamber efendimiz, (Yarın yaparım diyen, helak oldu, ziyan etti) buyurdu. Gençlik zamanında insanı üç din düşmanı olan nefs, şeytan ve kötü insanlar aldatmaya uğraşmaktadır. Bunlar karşısında, az bir ibadet pek kıymetli olur. İhtiyarlıkta yapılan, bundan kat kat fazla ibadetlerin bu kadar kıymeti olmaz.

Gençlikte, nefsin arzuları, insanı kapladığı gibi, ilim öğrenilecek, ibadet yapılacak en kârlı zaman da gençliktir.

Gençlikte, şehvetin, asabiyetin kapladığı anlarda, dinin bir emrini yerine getirmek, ihtiyarlıkta yapılan aynı ibadetten çok kıymetli olur.

[Hele başka maniler de araya katılırsa, bunları dinlemeyip, yapılan ibadetin sevabı o kadar çoktur ki, ancak Allahü teâlâ bilir].

Çünkü, maniler karşısında, ibadet yapma güçlüğü, sıkıntısı, o ibadetlerin, şanını, şerefini göklere çıkarır. Mani olmayarak, kolay yapılan ibadetler, aşağıda kalır. Bunun için insanların yüksekleri, meleklerin yükseklerinden daha üstün olmuştur. Çünkü insan, maniler arasında ibadet eder. Melekler ise, mani olmadan emre itaat ediyor.

Gençlik arzuları, Allah’ın düşmanı olan nefsin ve şeytanın sevdiği şeylerdir. Dine uygun şeyler ise, Allahü teâlânın sevdiği şeylerdir. Allah’ın düşmanlarını sevindirip, bütün nimetleri veren, hakiki sahibi gadaba getirmek, akıllı insanların yapacağı şey değildir. Allahü teâlâ, hepimizi nefse, şeytana ve din düşmanlarının sözlerine ve yazılarına aldanmaktan muhafaza buyursun.) [Müj. Mektublar]

Dünya işleri yarına bırakılır, bugün ahiret işleri yapılırsa, güzel olur. Fakat bunun aksi yapmak, çok çirkin olur. Gençlikte insanı, üç din düşmanı olan, nefs, şeytan ve kötü arkadaş aldatmaya çalışır. Bunlar karşısında, az bir ibadet pek kıymetli olur.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allah katında en sevgili olan, tevbe eden gençlerdir.) [R.Nasıhin]
(Tevbe eden bir gencin cenazesi kabristana getirilince, Allahü teâlâ, "Ey Melekler, bu kabristandan azabı kaldırın! Buraya tevbe eden bir genç getirildi. Onun olduğu yerdekilere azap etmeye haya ederim" buyurur ve bütün kabristandakilerden kırk gün, azap kalkar.) [R. Nasıhin]
Ölüm vardır , gafil olma
Sakın meyl etme dünyaya,

Çevrimdışı lalegül

  • yazar
  • ****
  • İleti: 513
    • Sidre.net
Ynt: -*-Zamanı Değerlendirmek-*-
« Yanıtla #7 : 21 Ekim 2009, 01:46:55 »
Gençlik...Gelip geçti...bir günlük süstü;
Nefsim doymamaktan dünyaya küstü.
Eser darmadağın, emek yüzüstü;
Toplayın eşyamı, işim acele!

Necip Fazıl KISAKÜREK
Şu rahmete bakın ki,
insanlar bütün azalarıyla günah işlerken,
sadece diliyle yaptığı tövbeyle affolunuyor.

Aziz Mahmud Hüdai (k.s)