Gönderen Konu: Tv'yi Kapat Hayatı aç  (Okunma sayısı 4254 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Tv'yi Kapat Hayatı aç
« : 15 Mayıs 2008, 11:57:28 »

Bizdeki televizyonların görmediği, yer vermediği için kamuoyunun pek haberi olmadığı, bütün dünya çapında yürütülen bir kampanya var. Bu çalışma aslında yeni de değil, 13 yıldır devam ediyor. Her sene nisan ayının son haftası  gerçekleştiriliyor.

Orijinal adı ile, “ Turn off TV Turn on Life Week” türkçesi,  "Televizyonu Kapat / Hayatı Aç, Haftası". Bu kampanya ile ilgili etkinlikleri düzenleyen sivil toplum örgütleri bir hafta süre ile, insanları; televizyonun bağımlılık yapan bir uyuşturucu olduğunun farkına varmaya çağırıyor.Televizyonun kapı dışarı edilmesi teşvik ediliyor.


Tüm dünyada nisan ayının son haftasında gerçekleştirilen bu etkinlikler, ilk kez 1995 yılında ABD'de başladı. İlk yılında 45 bin okul ile 8 milyon insanın katıldığı kampanyaya katılanların sayısı, sonraki yıllarda katlanarak arttı, bütün dünyaya yayıldı.


Bu kampanyanın bütün dünyada tutması aslında önemli bir olay. Çocuk, genç, yaşlı herkesin üzerinde büyük etkisi olan televizyonun, şimdilik bir hafta da olsa kapatılması, kulanılması sıradan, basit bir iş değildir. Bu olay, insanların bu sihirli, büyüleyici kutudan kurtulmayı ne kadar çok istediklerini, fakat bir türlü kurtulamadıklarını, kurtulmak için çareler aradıklarını gösterir. Zararlı alışkanlıklardan kurtulmak, önce bunun zararını kabul etmeğe ve bundan kurtulmada gösterilen kararlılığa bağlıdır.


Bu önemli bir gelişme; çünkü insanlar televizyonun zararlarını anlamış durumdalar. Yıllardır, ilim adamları, psikologlar, psikiyatristler televizyonun insanlar üzerindeki özellikle çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerini devamlı dile getiriyorlar, fakat pek etkili olamıyorlardı. Demek ki, bu ilmi çalışmalar boşa gitmemiş. Toplumlar zararın farkına varmaya başlamış. Bu gerçekten çok sevindirici bir gelişmedir.


TV’nin zararları hakkında yapılan istatistikler ortadadır. TV’nin insanları etkileme gücü üzerinde psikologların yaptığı araştırmaların sonuçları bu acı gerçeği ortaya koymaktadır. Batılı ilim adamları TV’ye, “Aptal kutusu”, “Suç okulu” gibi isimler vermişlerdir. Yapılan araştırmalar, TV seyretme oranında Avrupa’nın çok üstünde, ABD’den sonra dünyada ikincisi olduğumuzu göstermektedir.


Evlerimizde silah zoruyla, “Eller yukarı” denilerek teslim alınmamıza lüzum kalmamış, bunu ışıltılı ve de parıltılı cihazlar, silahsız, tehditsiz rahatça yapmakta ve yegâne sermayemiz olan zamanı gasbetmektedirler. Bu durumu da ilim adamları “Yavaş intihar”a benzetmektedirler. Sadece bununla kalmamakta, çaldıkları bu zaman bize zarar vermek için silah olarak geri dönmektedir.


Fransız Çocuk Psikiyatri Profesörü Marcel Rufo, “Televizyon, mükemmel bir suç okuludur” diyor. Prof. Rufo’nun tespitlerinde ve televizyonun olumsuz etkileri konusunda yapılan bir değerlendirmede şu görüşlere yer verilmiştir:


“Televizyon, elektronik bir sakinleştirici olması sebebiyle, sürekli televizyon seyreden çocuklarda, uyuşturucu ve sakinleştirici bağımlılığının kolaylaştığı ortaya konuldu. Günde 2-3 saat televizyon seyreden çocukların, okulda başarı gösteremedikleri anlaşıldı.

Araştırma sonuçlarına göre, ayrıca çocukların yüzde 47’sinde televizyon yayınlarının etkisiyle, “kötü yeme” alışkanlıklarının görüldüğü, bunun da sindirim ile ilgili hastalıklara yol açtığı belirlendi. Ayrıca televizyondaki vurdulu - kırdılı filmlerin çocukları suça özendirdiği görülmektedir. Çocuk çeteleri kuranlar, arkadaşlarını televizyonda gördükleri gibi “asarak öldürme” oyunu oynarken, çocuğun gerçekten asılarak ölmesine sebep olmuşlardır. Televizyon, yalnız çocuklarda değil, büyüklerde de suç nisbetini artırmaktadır.”


Televizyon seyretme süresi arttıkça, çocuğun başarısı ve sosyal ilişki kurabilme kabiliyetinin giderek azaldığı da gözlenmiştir. Çok fazla TV izleyen çocukların yemeden, içmeden kesilme, uyuma güçlüğü, kötü rüyâlar görme, ders çalışmaya karşı ilgisizlik, hayâl dünyasında yaşama, TV’deki tiplemeleri ve kahramanları taklit etme, içine kapanma, sosyal ilişkiler kurmada başarısızlık gibi problemlerle karşılaştıkları görülmüştür.  Bütün bunlar, böyle bir kampanya düzenleyenlerin ne kadar haklı olduklarını göstermektedir.

Mehmet Oruç
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
'Toplum kötü örneklerden etkileniyor'
« Yanıtla #1 : 29 Ocak 2010, 13:25:48 »

Toplum değerleriyle bağdaşmayan ve aldatma anlayışı üzerine kurulan televizyon programları aile yapısının temellerini sarsıyor.

Doğru modeller yerine kötü karakterlerin örnek gösterilmesi, psikolojik problemlerin artmasına sebep oluyor.

Bunların başında da dizi filmler ve aile içi tartışma programlarının reyting savaşı geliyor. Dizilerde yengesi ya da baldızıyla yasak ilişkiye girenlerle 'seviyeli birliktelik' adı altında nikahsız yaşayanlar kahraman gibi gösteriliyor. Problemli çiftlerin aile mahremiyeti ise milyonların karşısında ayaklar altına alınıyor.

Aile ve toplum uzmanları, devletin yanlış insan modellerine karşı sert tedbirler almasını istiyor. Doğru modellerin insanı kötülüklerden alıkoyacağını belirten Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekim Yardımcısı Psikiyatrist Uzm. Dr. İsmail Yavaş, televizyon, internet ve gazetelerin toplumu kolaylıkla yönlendirebildiğini, devletin resmî denetim organlarının ise bu konuda sessiz kaldığını söyledi. Radyo ve Televiyon Üst Kurulu (RTÜK)'nun, toplum değerlerine ters düşen senaryolara geçit vermemesini öneren Uzm. Dr.

Yavaş, aksi takdirde toplum yapısının hızla değiştiğini ve kan kaybettiğini vurguladı.

Toplumun kötü örneklerden etkilendiğini savunan Başhekim Yardımcısı Yavaş, bugüne kadar binlerce hastayı incelediğini ve bu örnekleri sıkça gördüğünü kaydetti. İsrail'in bile işine gelmediği için bazı dizilerin yayından kaldırılmasını istediğini hatırlatan Yavaş, bu konuda RTÜK'ün elini taşın altına koyarak bilimsel bir heyet kurmasını, toplumun ahlâki ve ruhi yapısını bozan filmlere vize vermemesi geerktiğini ifade etti.

İnsanın içinde var olan güzel duyguların doğru modellerle ortaya çıkabileceğini söyleyen Dr. Yavaş, burada sürü psikolojisinin etkili olduğunu, mesela yolda yürürken önde gidenlerin kaldırıma çıkmasıyla diğerlerinin de çıktığını anlattı. Yavaş, insanlar hayallerini frenleyemediği zaman, iyiyle kötüyü ayırmanın zorlaştığını kaydetti.

Birçok hastasının, dizilerdeki yakışıklı erkekler veya güzel kadınlardan etkilenerek eşini beğenmemeye başladığına dikkat çeken İsmail Yavaş, "RTÜK dediğimiz bir müessese, devletin diğer kurum ve kuruluşları var. Belirli kriterler olacak. Bu halkı ahlâksızlığa yönlendiren film veya diğer programlara vize verilmeyecek." dedi.

Hiç kimsenin reyting uğruna toplumun ahlâki yapısıyla oynamaya hakkı olmadığını vurgulayan Psikiyatrist İsmail Yavaş, "Sonuç olarak iyilik, insanları birbirine bağlayan altın zincirdir. O onun hanımına, o onun beyine bakarsa, bugünkü toplum ortaya çıkar. Bunun için modellerimiz iyi olacak. Toplum, iyi örneklerin peşinden koşar." şeklinde konuştu.

Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Eskicioğlu da medyanın insan merkezli bir yaşam biçimini desteklediğini, insanın 110 volt çekme gücü olan tellerine, 220 voltluk elektrik yüklenmiş gibi olduğunu iddia etti. Bu durumda kabloların yanmasının ve ahlâki erozyonun kaçınılmaz olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Eskicioğlu, yetkililerin bir an önce inisiyatifi ele almasını istedi. Eskicioğlu, "Allah merkezli bir kainat var. Varlık âleminde de tevhid var. İnsana günahlar tatlı geliyor.

Bu kapsamda aldatma üzerine kurulan dizi ve diğer programlar, aile yapısına ciddi zarar veriyor." dedi. Özellikle medyanın, bu tür yayınlar yerine ahlâki değerleri ön plana çıkaran programlara ağırlık vermesini tavsiye eden Eskicioğlu, "İnsanlık bugün kendisine zarar veriyor. Bazı programlar, aile mahremiyetini o kadar afişe ediyor ki, bu yüzden gençlerimizi yakıyoruz. Gençlerimize imani bilgiler aşılamadığımız için ruhunu kaybetmiş, sadece bedenleri kalmış bireyler haline dönüştürüyoruz." diye konuştu.

Senaryo Yazarlar Derneği (SENDER) Genel Sekreteri Haluk Ünal ise bütün suçun senaristlere yüklenmesine tepki gösteriyor. Ünal, melek ve şeytan karekterleri inceleyerek metin yazıldığını, iyiliği insanların kendisinin ayırması gerektiğini savunuyor.

Sanatın, toplumu terbiye etmek üzerine kurulmadığını belirten SENDER Genel Sekreteri, şöyle konuşuyor: "Sanatsal hiçbir ürün, toplumu terbiye etmek üzere yapılmaz. Sanatın, toplumu terbiye etmek diye bir görevi yoktur. Sanat, topluma çok güçlü sorular sormak diye bir görev edinebilir ancak doğruyu anlatması gerekmez!!"

CİHAN

〰〰〰〰🐠