Gönderen Konu: Hayatı Dolu Dolu Geçen Örnek İnsan Olmak  (Okunma sayısı 6133 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ferzin

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 240
Hayatı Dolu Dolu Geçen Örnek İnsan Olmak
« : 24 Temmuz 2008, 13:27:53 »

Rabbimiz’in lutfettiği nimetler sayılamamakla beraber herhâlde insan hayatı başlı başına bir hazinedir. Günler-geceler birbirini kovalarken hiç farkında olmadan bir de bakıyorsunuz saçlar beyaz olmuş. Takiben adım adım vücut kuvvetten düşerken organlar eski tarâvetini korumaz oluyor.

Müceddid-i elf-i sânî (ikinci bin yılın yenileyicisi) unvanının haklı sahibi İmâm-ı Rabbânî Hazretleri -kuddise sirruh- zamanın önemine vurgu yaparken şöyle der:

“Hayatta benim diyebilecek neyin vardır acaba? Servetin mi, evin mi, malın-mülkün mü? Elbette hayır. Malım diyebilecek kalbin ve vaktin var ancak. O kalbi yerine bağlar ve o vakitlerini de değerlendirirsen işte o zaman bir eser sahibi olabilirsin.”

İşte akıllı insan zamanını şuurlu kullanmaya gayret gösterir. Tarih boyunca yapılan hayırlı çalışmalar hep bu sağduyu ile elde edilmiştir. Öte yandan nefis ve hevânın tezkiyesinde en büyük kapı olan tasavvufta insanın kısa fakat derin anlamlar taşıyan tarifini görürsünüz:

İnsan «ebu’l-vakt»tir yani vaktin, zamanın babasıdır. Geçmişle oyalanıp gamın girdabına girmez. Gelecek, yüce Rabbin tasarrufunda olduğu için hayırlar niyaz ve ilticâsı ile geçilir ama içinde bulunulan an çok kıymet taşır. Bu ise ancak yaz-kış, gece-gündüz demeden çalışmak ve eğitimi zevkle sürdürmekle kābildir.

İmam Gazâlî’nin yazdığı eserler hayatının birimlerine taksim edildiği zaman her gününe birkaç sayfa düşüyor. Birçok ülke dolaşıp talebeler yetiştirmesine rağmen bu imkânı nasıl bulduğunu soran bir talebesine şöyle der: “Hiç boş vaktim olmadı ki?” Demek ki dâvâ sahibi insanın dünyasında bugünkü mânâda her şeyden sıyrılmak anlayışı şeklinde tatil yoktur. Bununla dinlenmenin aleyhinde olduğumuz neticesi çıkarılmasın lütfen!

Elbette çalışan kişinin bedenî ve zihnî yönden dinlenmesi de gerekir ama tatil anlamında değil. Zira muattal kelimesi ile aynı kökten olan tatil, çalışmaya ara vermek, ilgi ve alâkayı kesmek gibi menfî anlamlar taşır. Dedelerimiz dinlenmeyi bu anlamda alsa idi, koca Mimar Sinan 80 yaşında Selimiye Camii inşaatına geceli-gündüzlü can, emek verebilir miydi? Fakat onlar çalışmanın âhengini yakaladıkları gibi dünya hırsı ve yarışına kapılıp bîtap da düşmüyorlardı. Hem de konu değiştirerek, dinlendirici, eğlendirici işlere girerek yorgunluğu rahatlıkla atıyorlardı.

Batılıların Avicenna dedikleri mütefekkir ve hekim İbn-i Sînâ’nın sadece Şifâ adlı eseri, asırlarca batının tıp fakültelerinde ana ders kitabı olarak okutulmuştu. İbn-i Sînâ’nın, mum alacak parası olmadığından eserlerinden birini Bağdat camilerinden birinde sabah namazı sırasında yakılan mumdan yarım saatlik sürelerle istifade ederek bitirdiği bilinmektedir. Bugün -Rabbimiz’e sonsuz şükürler olsun- onlara nazaran tabir caizse, bir elimiz yağda bir elimiz balda olduğu hâlde yan gelip yatmamız revâ olur mu?

Müslümanın hayatının her safhasında eğitim ve öğretim devam ettiği gibi ikisi de birbirinden ayrı düşünülemez. Bu devamlılıkla tarihte nice kahramanlar yetiştirilmiştir.

Meselâ, Fatih’i, küçük yaşlardan itibaren sürdürülen düzenli ve ciddî bir eğitim, cihan çapında bir insan seviyesine ulaştırmıştır. Onun fetihten yıllarca önce bir gece yarısı harıl harıl çalıştığını görüyoruz. Medresenin yanından geçen hocası Molla Gûrânî Hazretleri ışığının yandığını görünce merak ederek kapıyı çalıp niçin bu saate kadar yatmadığını sorar:

“–Hocam, bir proje üzerinde çalışıyordum.” cevabını alan hocası merakla ne projesi olduğunu sorar:

“–Hocam başkasına söylemeyeceğinize dair söz verirseniz söylerim.” der. Çünkü devlette sır saklamanın ne olduğu terbiyesini hocaları öğretmiştir ona. Molla Gûrânî gülümseyerek:

“–Peki oğlum.” der.

“–Hocam, nice günlerdir uyku tutmuyor, İstanbul’un fetih projesi üzerinde çalışıyorum.” Hocası memnun olur ve dualar ederek ayrılır. İşte bu ve başka örneklerde görüleceği üzere eğitimde seferberlik denince canla-başla çalışmak anlaşılır. Yüce kitabımızın 94. sûresi olan İnşirah Sûresi’nin 7 ve 8. ayetlerinde meâlen şöyle buyurulur:

“Boş kaldın mı hemen başka bir işe koyul ve yalnız Rabbin’e yönel.” Ufuk Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de bir hadîs-i şeriflerinde:

“Beşikten mezara kadar ilim talep ediniz.” diye emreder. Öte yandan hayat kısa, okuyup öğrenilmesi gereken konular ise nâ-mütenâhîdir. Bir Müslümanın hayatının firâsetli ve basîretli geçmesi için farz bilgileri öğrenmek dahî başlı başına bir zaman alacaktır.

Önemli bir konunun nazariyeden tatbikata intikal etmesi için pedagojik olarak defalarca tekrar edilmesi gerektiğini de dikkate alırsak hayatımızın her ânını eğitime hasretme anlayışının önemi bir kat daha artar. Devamlı kötülüğü emreden nefis ve şeytan, gençlere; «Ne acele ediyorsun? Daha önünde bir sürü zaman var, daha pek erken.» dedirtebilir. Müslüman genç, eğitimin tadını aldıktan sonra şeytana hak ettiği şamarı vuracaktır.

Büyüklerimizin yakın geçmişteki hayatına hiç dikkat ettiniz mi? Bir işe canla-başla dalıp onu hitâma erdirdikten sonra başka bir konuya geçmekle dinlenirlerdi. Sekiz saatlik uyku diye bir şey bilmezlerdi. Buhara’dan Bağdat’a iki bin kilometre mesafeyi bir meseleyi öğrenmek için gelir ve usanmadan geri dönerlerdi. «İlmin Kapısı» Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- bir sözünde şöyle der: “İnsanlar iki kısma ayrılır; ya öğrenir, ya öğretir. Geri kalanları insan saymayınız.”
Mübarek ecdat ellerindeki kitabı okumaktan yorulurlarsa başka bir kitaba geçerlerdi. Cennetmekân II.

Abdülhamid Han, yorulduğu zaman hokkasını, kâğıdını alır zevkle hat meşk ederdi. Zira Kur’ân’ı yazmak hem rûha tarâvet verir hem de gözleri dinlendirir. Sultan bazen de Yıldız Sarayı’nın alt katındaki atölyesine, tezgâhının başına inerek maharetli elleriyle birbirinden güzel rahle, dolap, masa, oymalı ve işlemeli çeşitli eserler meydana getirirdi.

Değerlerimizin çok iyi yaşatılabilmesi için toplumun bütün fertleri tarafından onların çok iyi tanınıp kavranması ve yazıdan gönüllere ve davranışlara akması lâzım. Zaman ve mekânı aşarak zamanımıza kadar gelen değerlerimizin yozlaşmasına, faziletlerin eriyip gitmesine seyirci kalamayız. Bu yüzden hummalı ve semereli bir çalışma ortamı koymamız boynumuzun borcudur. Kaldı ki, çivisi yerinden oynamış ve değerlerini kaybetmiş global bir köy hâline getirilmek istenen dünyaya karşı kendi kimliğimizi korumaz isek, yarınımıza nasıl güvenle bakabiliriz?

Aydın TALAY   -   Yüzakı Dergisi



Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Ynt: Hayatı Dolu Dolu Geçen Örnek İnsan Olmak
« Yanıtla #1 : 26 Temmuz 2008, 04:54:52 »
Teşekkürler Ferzin

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Ynt: Hayatı Dolu Dolu Geçen Örnek İnsan Olmak
« Yanıtla #2 : 22 Şubat 2010, 13:03:56 »
Teşekkür ederiz.
〰〰〰〰🐠