Gönderen Konu: Yusuf El-Kardavi Üzerine  (Okunma sayısı 11397 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Yusuf El-Kardavi Üzerine
« : 10 Şubat 2009, 11:46:54 »

Yusuf-El Kardavi Dünya'da çok tanınmış biri ve Çok büyük bir İslam Alimi olarak lanse ediliyor.

Lakin zatla ilgili dikkat edilmesi gereken bir husus vardır ki Ehli Sünnet Müntesiplerinin dikkatinden kaçmamalıdır.

Kendisinin Mezheplerle bir sorunu var ve reformist bir düşünceye sahip.


-Ebubekir Sifil ile yapılan bir Mülakattan Alıntı-

"Herhangi bir mezheple bağımlı kalmak, herhangi bir mezhebin mukallidi olmak ki o buna, mezhep taassubu diyor, çağdaş bir müslüman için Yusuf el-Karadavi’nin onaylamadığı bir şey. Bir de şunu söylüyor: “Global bir köy haline gelen, çok küçülmüş olan bir dünyada artık mezheplerle bir yere varamayız. Mezhep taassubunu bırakacağız, İslam’ın kolaylaştırılmış hükümleri nerde varsa onu alacağız.” Hatta daha ileri giderek şunu da söylüyor: “Kur’an ve sünnet aslında bu dini kolaylaştırdığı halde fıkıh zorlaştırmıştır. Fuzûli, gereksiz birtakım hassasiyetlerle birtakım yükler getirmiştir. Şimdi bu yükleri atıp bu fıkhı, bu dini kolaylaştırmamız lazım.”

devam edecek....

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Yusuf El-Karadâvi Mezhepsiz Mi?
« Yanıtla #1 : 10 Şubat 2009, 12:03:25 »
Yusuf el-Karadâvî: Nisbesi genellikle yanlış (Kardâvî tarzında) zikredilir. Doğrusu –Mısır'daki Karada kasabasına nisbetle– Karadâvî'dir. Eserlerinde herhangi bir mezhebi iltizam etmeme tavrıyla ön plandadır.

Fakat beni rahatsız eden bir şey var Yusuf el- Karadavi’nin söylemleri içerisinde. Bu müslümanlar arası, müslümanlar içi bir meseledir. İslam’ı günümüz insanına anlatırken, yaşamaya çalışırken, tarih içerisinde oluşmuş ve bugüne kadar varlığını taşımış, devam ettirmiş İslam mezhepleriyle Yusuf el-Kardavi’nin bir derdi var. Bunu burada mutlaka dile getirmem lazım. Bu konuda gazetede de yazdım.

Bu konuda tavrı mı var?

Evet, yani herhangi bir mezheple bağımlı kalmak, herhangi bir mezhebin mukallidi olmak ki o buna, mezhep taassubu diyor, çağdaş bir müslüman için Yusuf el-Karadavi’nin onaylamadığı bir şey. Bir de şunu söylüyor: “Global bir köy haline gelen, çok küçülmüş olan bir dünyada artık mezheplerle bir yere varamayız. Mezhep taassubunu bırakacağız, İslam’ın kolaylaştırılmış hükümleri nerde varsa onu alacağız.” Hatta daha ileri giderek şunu da söylüyor: “Kur’an ve sünnet aslında bu dini kolaylaştırdığı halde fıkıh zorlaştırmıştır. Fuzûli, gereksiz birtakım hassasiyetlerle birtakım yükler getirmiştir. Şimdi bu yükleri atıp bu fıkhı, bu dini kolaylaştırmamız lazım.”


Kaynak: Ebubekir Sifil İle Mülakat–2: Güncellenmiş Bir Ehl-i Sünnet Kelamına İhtiyaç Var, İlkadım - Eylül-2005

Yeri gelmişken el-Karadavi'nin, İbn Teymiyye'ye ittibaen Cehennem'in kâfir ve müşrikler için de ebedi olmadığı görüşünü benimsediğini bir not olarak eklemiş olalım.

Kaynak: Ebubekir Sifil, Milli Gazete, 13 Haziran 2005

DİA'da da belirtildiği gibi İbnu'l-Vezîr ve İsmail Hakkı İzmirli'nin de Cehennem azabının fena bulacağı görüşünü benimsediği bilinmektedir. Çağdaş araştırmacılardan Yusuf el-Karadâvî de bu isimlere eklenmelidir. el-Karadâvî'nin konu hakkındaki görüşü için aşağıdaki adrese bakılabilir:

http://www.qaradawi.net/site/topics/article.asp?cu_no=2&item_no=3728&version=1&template_id=187&parent_id=18

Kaynak: Ebubekir Sifil, İbn Teymiyye Ve İbnu'l-Kayyım'ın Cehennem'in Ebediliği Meselesindeki Görüşünün Tesbiti, İnkişaf Dergisi, No: 7

http://www.inkisaf.net/articles+article.id+109.htm

el-Karadâvî’nin fıkıh anlayışı; “eşyada asl olan ibahadır”, “iş daraldığında genişletilir”, “zaruretler mahzurları mubah kılar”, “zamanın değişmesiyle hükümlerin değişmesi inkar edilemez”, “meşakkat kolaylığı celb eder” gibi genelde kolaylığı, haramdan çok ibahayı telkin eden fıkıh ilkelerine dayanır. el-Karadâvî bu ilkeleri kayıtlayan alt prensiplerin olabileceğini ya da detaylarda bunların yerine başka kaidelerin uygulanması gerektiği gibi aksi ihtimalleri göz önünde bulundurmaz. Bu nedenledir ki o fetvalarında genelde modern iktisadî ya da sosyal problemleri olumlayıcı bir yaklaşım sergiler. Onun fetvalarında, modern çağın Müslüman ferde dayattığı her sorun ama şöyle ama böyle; fakat çoğunlukla meşrulaştırılarak çözümlenmektedir. Sözgelimi üniversiteye alınmayan başörtülü kızların başlarını açabileceği yönündeki fetvası bunun en son ve çarpıcı örneğidir(*).

(*) el-Karadâvî’nin bu son fetvası, açılış toplantısında kendisiyle yaptığımız söyleşi sırasında bizzat kendi ağzından duyulmuş ve söyleşi içinde kayda alınmıştır.


Derleyen: Murat Yazıcı

Kaynak: Ebubekir Sifil, Milli Gazete, 19 Haziran 2004

Alıntı: Zehirli.org

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Dikkatten Kaçmaması gereken Bir Açıklama
« Yanıtla #2 : 10 Şubat 2009, 12:07:52 »
30 Haziran 2005'de basında çıkan haberlere göre :

Avrupa Fetva ve Araştırma Konseyi’nin 15. oturumunun açılış konuşmasını yapan Yusuf el-Kardavi, yeni bir fıkhın lazım olduğunu söylemiştir.

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Yusuf El-Kardavi'nin "İslam'da Helal Ve Haram" Kitabı hakkında
« Yanıtla #3 : 10 Şubat 2009, 12:16:26 »
Bu kitabımızda Türkiyeli mezhepsizlerin sinsi taktiklerine uymayan, yani mezhebsizliğini gizlemeye lüzum görmeyen Yusuf EI-Kardâvî'den birazcık bahsetmek istiyoruz. Sanki Ehl-i Sünnet âlimlerinin eserleri tükenmiş, veya eksikmiş gibi mezhebsiz Kardâvî'nin kitapları Türkçeye tercüme ediliyor. Kardeşlerimizi ikaz etmek üzere Türkçeye «İSLÂMDA HELAL VE HARÂM» ismiyle tercüme edilen kitaptan birkaç misal vermek istiyoruz.
Bu kitap tam bir Vehhâbi usulü ile te'lif edilmiştir. Her emir ve yasağı âyet-i kerîme veya Hadîs-i şerîfle isbatlamaya kalkıyor. Hangi mezhebe göre yazdığı belli değil. İlim ehlinin bildiği gibi mezhebin birisinde helâl olan diğerinde harâm olabiliyor, birinde harâm olan diğerinde helâl olabiliyor. Kitapta Hanefî mezhebinde hüküm şöyledir, Şafiî mezhebinde böyledir gibi ifadelere yer verilmemiştir. Halbuki Âyet-i kerîme ve Hadîs-i şerîflerden 73 tane mezhep çıkmıştır. Mezhepsiz Kardâvî de bu 73 mezhebten hak olan Ehl-i Sünnet mezhebine göre değil de, Âyet-i .kerîme ve Hadîs-i şerîflerden mezhepsiz kafasının anladığına göre hükümler çıkarmıştır. Halbuki Ehl-i Sünnete uymayan her söz, bid'at, sapıklık veya küfürdür, Yapılacak iş, dört hak mezhebden nakiller yapmaktır. Yani üretici değil, iletici olmaktır. Salâhiyeti olmadığı halde, Kur'ân-ı kerîm'den çıkardığı manâ Ehl-i Sünnete tam uygun gelse bile bu hareketin küfür olduğu Hadîs-i şerîfle bildirilmiştir.
Ehliyetsiz bir şoför, kaza yapmasa bile, nasıl ona vasıta kullandırmazlarsa, müctehid veya müfessir olmayan kimselerin üretici vasfındaki kitaplarında hatâ olmasa bile -Hadîs-i şerîfte bildirilen hükme göre- bu indi kitapları suratlarına çarpılmalıdır. Herkes haddini bilmelidir. Nasıl haddini bilmeyen İbn-i Teymiyye şeriat mahkemesince hapsedilmişse, El Kardâvî gibi mezhepsizler de mahşer-i vicdanda mahkûm edilmelidir.
Yusuf EI-Kardâvî, «İSLÂMDA HELAL VE HARÂM» ismiyle tercüme edilen kitabın birinci tab'ın mukaddimesinde helâl ve harâm mevzuunda bir yazar olarak ne yapılması gerektiğini şöyle anlatıyor:
«Bu gibi mevzularda yazar, eski ilim adamlarının hükme bağlamakta fikir ayrılığına düştükleri birçok konularda kesin bir hüküm vermek durumunda ve mecburiyetindedir.»
Hadîs-i şerîfte «Ümmetimin ihtilafı rahmettir» buyurulurken, Kardâvî kalkıyor, bu rahmeti kaldırmak istiyor. Besmelesiz kesilen hayvan Hanefilerce harâm iken, Şafiîlerce harâm değildir. Kardâvî besmelesiz kesilen hayvanı helâl kabul etmekle, Hanefilerce bu helâl olabilir mi? Kardâvî kendisini mezheb imâmı mı zannediyor? Tersine Kardâvî besmelesiz kesilen hayvanı harâm .kabul etmekle, Şafiîlerce bu harâm olabilir mi? İslâmın bir noktaya cem'i perdesi altında mezhepleri kaldırmanın sinsice bir oyunudur bu. Fakat Kardâvî yerli mezhebsizler kadar sinsi hareket edememiştir.
Tavus ve kırlangıç kuşları, Şafiî mezhebinde harâm iken Hanefi mezhebinde helâldir. Beygirlerin etleri İmâm-i Mâlik'e göre harâm, İmâm-ı Şafii ile İmâm-ı Ahmed'e göre helâldir. Bizim mezhebimize göre de mekrûhtur.
Kardâvî çıkıyor, «Bunları kesin bir hükme bağlamak mecburiyetindeyiz» diyor. Kardâvî beygir etine helâl diye veya harâm diye kesin hüküm koysa ne çıkar? Ancak kendisi ve diğer mezhebsizler için geçerlidir.
Kırlangıcın eti Şafiî mezhebinde kesin olarak harâmdır, Hanefi mezhebinde ise kesin olarak helâldir. Mezhebsiz Kardâvî ise bir mezhebde hüküm ne ise diğer mezheblerde de aynı olmalıdır, diyerek Peygamber aleyhisselâmın koyduğu rahmeti kaldırmak istiyor.
Mezhebsiz Kardâvî'nin mukaddimesine devam ediyoruz :
«Doğru ve yanlış hüküm vermiş olsa bile bütün mes'elelerde belirli bir mezhebi taklîd etmeyi de aklıma yakıştıramadım.»
Mezhebsiz bu cümlesi ile, Hak Mezheblerde doğrunun yanı sıra yanlışların da bulunduğunu söylüyor. Belirli bir mezhebe uymayı da aklına yakıştıramamış. Mezhebsiz, bir şey senin sakim aklına yakışmıyorsa yanlış mı demektir? Bir şey selim akla veya sahih nakle uygun olmalıdır. Selim akıl ise, yani yanılmayan akıl ise ancak Peygamberlerde bulunur. (Aleyhimüssalâtü vesselam)
Mezhebsiz Kardâvî, dört imâm dururken mezhebsiz İbn-i Teymiyye'nin talebesi İbnül Cevzi'nin şu sözünü naklediyor :
«Taklidci, taklid ettiği şey hususunda kesin bir fikre sahip değildir. Taklid aklın çalışmasını durdurur, iptal eder. Halbuki o, düşünmek ve incelemek için yaratılmıştır. Işığında yürümesi için kendisine bir mum verilen kimsenin onu söndürüp karanlıkta yürümesi ne kadar abestir.»
İbnül Cevzi'nin sözünü senet gibi naklettiği halde Ehl-i Sünnet âlimlerinden nakil yapmıyor. Taklidci yani mukallid, taklid ettiği şey hususunda kesin bir fikre sahip değilmiş, taklid aklın çalışmasını durdururmuş. Yani taklidi bırakıp herkes ictihad edecekmiş. Yani kimse dört hak mezhebe bağlanmayacak herkes mezhebsiz olacak, böyle istiyor Kardâvî. Taklîd etmek karanlıkta yürümekmiş, Allahü teâlâ akıl vermiş, o akılla ictihad etmek gerekiyormuş. Akılın, naklî anlamak için kullanıldığını bilmiyor ve   dört hak mezheb saliklerinin   karanlıkta   yürüdüğünü söylüyor, mezhebsiz Kardâvî.
Mukaddimeye devam ediyoruz :
«Evet... İslâm alemindeki belli başlı mezheblerden herhangi birisine kendimi bağlamayı uygun bulmadım. Çünkü bir mezheb her hakikati ve doğruyu şâmil değildir.»
Diğer mezhebsizler gibi, ısrarla dört hak mezheb tabirini kullanmaktan hasseten çekinerek belli başlı mezhebler tabirini kullanıyor, dört adedini kullanmadığına göre fırka-i dalle'yi de kasdetmiş olabilir. Vehhâbiliği de bunların içine dahil etmiş olabilir.
«Kendimi herhangi bir mezhebe bağlamayı uygun bulmadım» diyerek alenen MEZHEBSİZ olduğunu itiraf ediyor. Türkiye'dekiler ise nâmert oldukları için Kardâvî gibi alenen mezhepsiz olduklarını söyleyemiyorlar. Fakat Kardâvî gibi mezhepsizleri müdafaa ediyorlar.
Yusuf EI-Kardâvî'ye göre bir mezheb her hakikati ve doğruyu şamil değilmiş. Dört mezhebin tek yanlış tarafını gösterebilir mi? acaba mezhebsiz Kardâvî. Farklı ictihadlar rahmet olduğu halde yanlış gibi gösteriyor mezhebsiz.
Mukaddimeye devam ediyoruz :
«Yalnız bir mezhebin esiri olmak veya belirli bir fıkıhçının fikrîne boyun eğmek, düşünme, muvazene ve tercih hassalarına sahip Müslüman bir ilim adamına yakışmaz. Aksine hüccete ve sağlam delile esir olmak gerekir, delili doğru, hücceti de sağlam olana uymak evlâdır. Senedi zayıf, hücceti de çürük olan (söyleyene itibar edilmeden) reddedilmelidir. Hazret-i Ali (radıyAllahü anh) der ki: Hakkı adamla bilemezsin, önce hakkı tanı, sonra dolayısiyle ehlini tanırsın.»
Bir mezhebe bağlanmayı bir mezhebin esiri olarak tarif ediyor. Bir mezhebin esiri olmak da ilim adamına yakışmazmış. Yani ilim adamı, mezhebe olan bağlılığını koparıp ipsiz ve mezhebsiz olacakmış.
Hüccete ve sağlam delile esir olmak gerekiyormuş. Mezheb imâmları hüccete ve sağlam delile esir olmadılar mı, bu ne biçim konuşma mezhebsiz? Dört mezhep imâmı sağlam delile, doğru hüccete esir olmamış da sen mi oldun? Senin kitabını okuyup amel ederek doğru hüccete, sağlam delile uymuş olunuyor da dört mezhebin hükümleriyle amel edersek bâtıl olanla mı amel etmiş oluyoruz?
«Hücceti sağlam olana uymak evlâ» imiş. Evlâ ne demektir? Şart desen ne olurdu sanki?
Kardâvî'nin emrine göre hücceti sağlam olana uyalım... Peki hücceti sağlam olanı nereden ve nasıl bilelim? İmâm-ı A'zam'dan şüphe edersek, diğer imâmlardan ve Kardâvî'den de şüphe etmemiz gerekir. Doğru delil, sağlam hüccet için elimizde ölçü nedir? Mezhepsiz hemen cevap verir: KİTAP VE SÜNNET... Peki dört hak mezhebin kitab ve sünnete uymadıklarını nasıl iddia edebilirsin? Senedi zayıf, hücceti de çürük olan reddedilmeliymiş. Mütercim tarafından konulduğunu zannettiğimiz bir ifade var. «Söyleyene itibar edilmeden reddedilmelidir.» deniyor. Yani söyleyen İmâm-ı A'zam da olsa itibar etmemelidir. Behey Kardâvî, biz doğruyu yanlışı nereden bilelim? İmâm-ı A'zam neye doğru demişse bizim için o doğrudur, neye yanlış demişse, o bizim için yanlıştır, kat'i hüccettir, en sağlam delildir. «Peki İmâm-ı A'zam hata etmiş olamaz mı?» diye bir sual sorabilirsin. Senin ve diğer mezhebsizlerin hüccetleri sağlam (!) oldukları için hata etmeniz muhaldir (!), fakat İmâm-ı A'zam'ın hata etmesi caizdir. Herhangi bir içtihâdında İmâm-ı A'zam hata etmişse ne olacak? Mukallid indinde İmâm-ı A'zam'ın tek hatâsı olamaz. Allahü teâlâ indinde ictihad hatası var ise bu hatalarına da -Bu hatalar Hadîs-i şerîfle rahmet olduğu bildirildiği için- sevab verilecektir. Mezhepsizler, bizim bu rahmetten istifade etmememiz için acaba niçin uğraşırlar?
Hazret-i Ali radıyAllahü anh, «Hakkı adamla bilemezsin, önce hakkı tanı» buyurmuş. Hakkın dört mezhebte olduğu ittifakla bildirilmiştir. Şu halde hak ölçümüz dört hak mezhebdir. Buna zıt olan dalâlet veya küfürdür. Biz hakkı adamla, Kardâvî ile bilemeyiz, fakat hak ile Kardâvî'yi ölçeriz. Dört mezhebden birisine uymak şart olduğuna göre. Kardâvî alenen sapıktır. Fakat Kardâvî, «Hakkı adamla bilemezsin» sözünde «Hakkı İmâm-ı A'zam'dan öğrenemezsin» demek istiyor. Kendisi Âyet ve Hadisten hüküm çıkardığı için doğrudur, fakat İmâm-ı A'zam'ın Âyet ve Hadisden çıkardığı hükümler yanlıştır (!)
Biz bir hükmün doğru olup olmadığını İmâm-ı A'zam'in ictihadlarına bakarak öğrenemezmişiz, ya Kardâvî'nin açıklamasına bakılacakmış veya kendi kafamıza bakacakmışız. MaazAllah ne büyük bir mezhepsizlik... Biz hakkı doğrudan doğruya Kur'ân-ı kerîm'den öğrenemeyiz. Onu ehlinden öğreniriz, yani İmâm-ı A'zam (Rahmetullahi aleyh) gibi büyüklerden...
Mezhepsiz Kardâvî için kitabın mütercimi Mustafa Varlı bakalım ne diyor:
«Müellif Şafiî mezhebine mensup değerli bir ilim adamıdır.»
Yusuf EI-Kardâvî «Belli bir mezhebe bağlanmayı uygun bulmadım» derken, yani mezhepsiz olduğunu   çekinmeden söylerken Mustafa Varlı'ya ne oluyor da Şafiî mezhebine mensup diyebiliyor?
Mustafa Varlı, önsözünde kendi kendini tekzib ederek şöyle diyor:
«Müellif, belirli bir mezhebe bağlanmadığı için mezhebler dışı bir görüş de ileri sürmüş değildir.»
Bu cümleden ne anlıyoruz?
1 - Müellifin belirli bir mezhebe bağlanmadığını, yani mezhepsiz olduğunu.
2 - Mezhebler dışı bir görüş ileri sürmediğini, yani hak veya bâtıl mezheplerden çeşitli hükümler almış olduğunu, Rus salatası gibi karıştırdığını öğrenmiş oluyoruz. Sadece hak mezheblerden bile almış olsa bu işe TELFIK denir ki TELFIK ise (Ümmetin İcmaı ile bâtıldır).
Mustafa Varlı'nın önsözüne devam ediyoruz:
«Bilindiği gibi Vehhâbilik daha ziyade itikadî bir çereyandır. Helâl ve harâm mevzuundaki bu eser ise, itikadı pek ilgilendirmez.»
Bu iki cümleden ne anlıyoruz?
1 - Vehhâbilik daha ziyade itikadî bir cereyan olup amel ile alâkası yokmuş. İnsan itikadına göre amel etmez mi? Ehl-i Sünneti MÜŞRİK bilen ve öylece itikat eden Vehhâbiler bizlerin kestiğine «MURDAR» diyerek yemiyorlar. Yani itikat ettiklerini uyguluyorlar. İnsan besmelesiz kesilen hayvanı harâm olarak bilirse, yani böylece itikat ederse, O eti yemez. Yani ameller itikada dayanır. İnsan nasıl inanıyorsa ona göre hareket etmek ister.
2 - Helâl ve harâm ise itikadı pek ilgilendirmez az ilgilendirirmiş. İnsan bir tek itikat yüzünden küfre düşer. Harâm ve helâlin çoğu itikat ile alâkalıdır. Şarap, domuz eti, akan kan, leş gibi şeyleri yemek harâmdır. Ve bu harâmlar itikada dayanır. Hurma nebizini helâl bilmek Ehl-i Sünnet itikadındandır. Harâm bilen Ehl-i Sünnet sayılmaz. Mest üzerine meshi caiz görmeyen de Ehl-i sünnetten çıkar.
3 - Bu kitap itikadı pek ilgilendirmediği için Vehhâbilik de itikatla alâkalı bulunduğu için müellifinin Vehhâbi olması bir şeyi değiştirmez, denmek istediği açık... Her Vehhâbi mezhepsizdir, fakat her mezhepsiz Vehhâbi olmayabilir. Yusuf El-Kardâvî'nin mezhepsiz olduğu açık, Harâm ve helâlı da kendi itikadına göre yazacaktır elbette. İbni Teymiyeci olup onu çok övmesi manidardır. Mezhepsiz olduğu gibi Vehhâbi de olabilir. Çünkü Vehhâbiliğe zıt hiç bir fikrî yoktur.
Mezhepsiz Mevdûdî ise Kardâvî'nin bu kitabını çok övüyor. Bir mezhepsizin diğer bir mezhepsizi övmesi yadırganmaz.
KARDAVİ hakkında yazı yazacağımızı söyleyince, bir arkadaş, Kardâvî'nin «Çorabın üzerine meshi caiz gördüğünü de yazıverin» dedi.
Biz o arkadaşa şöyle cevap verdik.
«Mezhepsizlik büyük bir fitne ve büyük bir hatâdır. Çorabın üzerine meshi caiz görmek çok ufak kalır mezhepsizliğin yanında... Bununla beraber mest üzerine meshi caiz görmeyen Ehl-i sünnetten çıkar.»
Allahü teâlâ bizi mezhebsizlerin fitnesinden ve mezhebsizlerin kitaplarını tercüme etmekten muhafaza buyursun Âmin...

Alıntı:BizimSahife
« Son Düzenleme: 11 Şubat 2009, 20:32:10 Gönderen: fatihan »

Çevrimdışı azizistanbul

  • yazar
  • ****
  • İleti: 677
Ynt: Yusuf El-Kardavi Üzerine
« Yanıtla #4 : 10 Şubat 2009, 12:25:16 »
Ehli sünnet dışı cereyanlar Hz.Osman efendimizin şehadetiyle başlamış ve kıyamate kadar da sürecektir.

Bu ehli sünnet dışı cereyanların 20 yy da aşağıda ismini yazdığım ve yazmadığım bazı şahıslar. Kendilerine göre yeni bir akım yeni bir cereyan oluşturup , islam dünyasının geri kalmışlığını islama ve islamın asırlardır yanlış yorumlanmasına ! bağlayan bu kişiler (kendilerince)

islamı yeniden yorumlamak ve bu yorumlama esnasında bir çok hüküm ayetinin hükmünü kuranın indiği zamana ait sayarak günümüzde ise kuranı sadece bir ahlak kitabı olarak lanse etmeye çalışarak ve devamlı surette birbirleri ile paslaşarak yeni bir akım oluşturmaya çalıştılar ve nisbetende muvaffak oldular.

ibni teymiye - muhammet abduh- muhammet ikbal-  reşit rıza - fazlurrahman-seyyit kutup -mevdudi, bunlar değişik bir akımın önderleri olarak mısırdaki müslümanların inancını etkilemiş ve dalga dalga etkili veya etkisiz diğer memleketlerede sirayet etmiştir.

Kendilerine benzer bir çok daha öğrenci yetiştirmişler. ve bazı fikir ve sanat adamlarınıda etkilemişlerdir. Mesela Mehmet Akif ERSOY ile bunların düşündükleri arasında kıl kadar sapma yoktur.

Şuanda ülkemizin ilahiyat kitaplarında da yukarıda saydığım kişilerin görüşleri en sağlam ve en tutarlı görüşler olarak lanse edilmektedir.

Allah tüm müslümanlara hidayet nasib etsin ve ehli sünnet çizgisinden ayırmasın
« Son Düzenleme: 10 Şubat 2009, 12:38:04 Gönderen: Tuğra »
جُلُوسُكَ سَاعَةً عِنْدَ حَلَقَةٍ يَذْكُرُونَ اللهَ خَيْرٌ مِنْ عِبَادَةِ اَلْفِ سَنَةٍ

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Ynt: Yusuf El-Kardavi Üzerine
« Yanıtla #5 : 10 Şubat 2009, 12:31:25 »
Allah tüm müslümanlara hidayet nasib etsin ve ehli sünnet çizgisinden ayırmasın

Amin.

Çevrimdışı bey_aturıdvan

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 7
Ynt: Yusuf El-Kardavi Üzerine
« Yanıtla #6 : 10 Şubat 2009, 15:00:27 »
Kuresel  Bır Ummet  Mucadalesınde ,Ortodogonun  Kan Agladıgı Bır Ortamda  Sıa'ya Da  Sunnılere De Seslenerek  Ummetın Kurtulusunun  Mucadelesını  Veren Tum Mumınler  Allah In  Cennetıne  Gırer InsaAllah .. Avamı  Muslumanların ; Mezhep  ,Grup , Cemaat Anlayışları Elbette Avamı Olacaktır .Onlar  Yol  Gosteren  Insanlar Muctehıd  Duzeyınde  Olmasalar Bıle Bır Ummetın  Kurtulus  Mucadesını  Kendılerıne Yol  Secmıslerse , Allah  In Rızasını Talep Etmış Oluyorsa ,Kendı Ailesını  Yonetemeyen Zavallı  Insanlar Mı,  Ummetı  Tevhıd Te Bulusturacaklar...!!!  Hem Ehlı  Sunnet Deyıp  Kımın  Muctehıd Olabılecegını  Kendı  Krıterlerıne Gore  Tespıt Eden  Sankı  'Turkıye  Turklerındır ' Dercesıne  Baskalarına Ictıhad Hakkı Tanımama ' Ehlı Sunnetlılıgın 'Neresındedır? Hem Mezhepler  Dort Ile  Sınırlı Mıdır Kı? Mesela  Evzaı,Sevrı, Ibn Sırın ,Cerırıyye Vb. Ehlı Sunnet Icerısınde  Zıkredılenler Bıle  Yok Mu  Sayılacak.İslam Da Aslolan  İçtıhad  Kapısının Kapanmamasıdır.Yeryuzunde  Ummet (Varsayalım )Yenıden  Mektep  Ve  Medreselestıgını  Dusundugumuzde  Muctehıdlerın Cıkması Mahal Mıdır ?Bu  Muctehıdler  Her Bırı  Bır Ictıhad Ehlıyetınden  Uzak Mıdır,Ictıhad Ettı Dıye Dıger Muctehıdler Ona  Uymuyorsa Bu Mezhep (Ictıhad)Sahıbını  Kufre Mı  Goturur?Selam  Olsun  Sırat_I  Mustakım Üzere Olanlara....
« Son Düzenleme: 10 Şubat 2009, 15:13:05 Gönderen: fatihan »

Çevrimdışı bey_aturıdvan

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 7
Ynt: Yusuf El-Kardavi Üzerine
« Yanıtla #7 : 10 Şubat 2009, 15:04:35 »
Sa  Bız  Tum  Muslumanların Cennete  Gırmesını  Istıyoruz  Yuce Allah Tan Amabu Anlayışla  Cennetımız  Farklı Olur  Galıba...Azız  İstanbul  Kardeşım.
« Son Düzenleme: 10 Şubat 2009, 15:13:50 Gönderen: fatihan »

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Ynt: Yusuf El-Kardavi Üzerine
« Yanıtla #8 : 10 Şubat 2009, 15:12:04 »
İçeriğin tamamını büyük harflerle yazmak site kurallarımıza aykırı kardeşim.Lütfen bu kurala riayet etmeye çalışalım.

İkincisi yazdıklarınızdan inanın bir şey anlamadım.Daha anlaşılır ifadelerle yazabilirseniz memnun oluruz.

Çevrimdışı azizistanbul

  • yazar
  • ****
  • İleti: 677
Ynt: Yusuf El-Kardavi Üzerine
« Yanıtla #9 : 10 Şubat 2009, 16:02:43 »
Sa  Bız  Tum  Muslumanların Cennete  Gırmesını  Istıyoruz  Yuce Allah Tan Amabu Anlayışla  Cennetımız  Farklı Olur  Galıba...Azız  İstanbul  Kardeşım.


biz bütün müslümanların değil (ümmeti icabet) tüm insanların (ümmeti davet) cennete gitmesini istiyoruz ve onun için çalışıyoruz. ama takdir edersiniz ki insanlar dünyaya bir imtihan için geldiler. " biz hayatı ve ölümü sizin hanginizin amel bakımından daha iyi olduğunuzu ölçmek için yarattık" mülk suresinde rabbimiz dünyayı yaratmasının sebebini beyan ediyor. ve diğer bir çok ayeti kerimelerde de bu ifade ediliyor. o takdirde inanmanın ve amel etmenin de belli kuralları vardır. bu kurallara uyulduğu nisbette manevi derece yüksek  olacaktır. yoksa kucağını ne kadar çok açarsan o kadar çok insan kazanacaksın  diye bir şey yok. doğru olan doğrudur. yanlış olan yanlıştır. yanlışta olana  cennetle hükmetmek için  zorlanmaya gerek yok. yanlışını düzeltsin yeterli  .ama yanlışında ısrar ediyorsa artık kendisi bilir.

Ayrıca hiç kimseye içtihat etme falan dediğimiz yok. Yanlış ictihatlarından bahsediyoruz.
 o zaman bende bir içtihat yapıyorum. azbuçuk mürekkep yaladım.

mesela :   
misal 1:  ehli sünnet çizgisinden çıkanlar cennet yüzü göremezler .
misal 2:  ehli sünnet çizgisinden çıkanlar mürteddir. (çünkü bahsedilen mısır uleması (müctehidin ! ) tasaffuvun şirk ve tasavvuf yolunda olanlarında şirkle iştigal daha açıkçası müşrik olduğunu söylüyorlar. yani pardon içtihat ediyorlar. )

biz bu bahsedilen kişilerin yapmış olduğu içtihatların yanlışlığından bahsediyoruz. siz ictihat meselesine gelince. Bu gün organ naklinin caiz olduğunu söylemekte bir içtihattır . kimse içtihat kapısını kapatmıyor. Ehli sünnet vel cemaat mezhebine uygun olmayan ve uzun vadede islam dünyasında kargaşa oluşturacak yanlış içtihatlardan bahsediyoruz. Eee bu tip içtihatlarda bahsedilen kişilerde olduğu için onların üzerine yoğunlaşmış oluyoruz.

 Ayrıca iki cennet yok. bir tane cennet var . Oraya da kimin gideceğini en iyi Allah bilir.

« Son Düzenleme: 10 Şubat 2009, 16:30:46 Gönderen: fatihan »
جُلُوسُكَ سَاعَةً عِنْدَ حَلَقَةٍ يَذْكُرُونَ اللهَ خَيْرٌ مِنْ عِبَادَةِ اَلْفِ سَنَةٍ

Çevrimdışı Gül_Sultan

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2139
Ynt: Yusuf El-Kardavi Üzerine
« Yanıtla #10 : 10 Şubat 2009, 20:15:10 »
Ehli Sünnet, Günümüze ne söyler?

Ümmet-i Muhammed'in "acil" gündemlerinin bulunması, "itikadda mezhebin ne?" sorusunu erteler mi? Ya da bu gündemlerle iştigal eden bir kimsenin itikadda herhangi bir mezhebin mensubu olmadığını söylemesi gerçekte neye tekabül eder?

Şurası açık ki, geçmişte Ehl-i Sünnet ile bid'at fırkalar arasında cereyan etmiş kelamî münakaşalarda gündemde olan hususların birçoğu günümüzde güncelliğini yitirmiş durumda. Kimse cevher, araz, cüz'-i la yetecezze... gibi konularla ilgilenmiyor.

Ancak bu, itikadın ve itikadî kabullerin güncelliğini, daha da önemlisi, "önemini" yitirdiği anlamına elbette gelmez. Zikrettiğim hususlar ve benzerleri, kelam sisteminin temelleri/öncülleri üzerine o dönemde tartışma gündeminde bina edilmiş meselelerdi. Bugün aynı temeller/öncüller varlığını devam ettiriyor; değişense, o öncüller üzerine bina edilen, edilmesi gereken meseleler.

Ehl-i Sünnet, "Sünnet"e bakışıyla diğerlerinden ayrılır. Bu en temel noktadır. Burada dikkat edilmesi gereken o ki, herkes bu nokta üzerinde görüş birliği ettiği halde, bunun pratik yansımaları hakkında çoğu kimse fikir sahibi olmadığı için, bu temel kabulün ayakları çoğu zaman yere basmıyor.

Oysa mesela Kur'an'ın herhangi bir ayetinin Sünnet verileri dikkat alınmadan tefsir edilmesi veya meallendirilmesi, aynı zamanda kişinin itikadî çizgisini ele veren bir göstergedir.

Hadisler ve hadis ravileri hakkındaki mülahazalar da bu noktanın uzantısı olarak kişinin itikadî çizgisinin tebellür etmesinde rol oynar. Bir kimse, herhangi bir makbul hadis hakkında veya sahabeden herhangi birisi konusunda küçümseyici bir tavır takınıyor, kendisini onları yargılayıcı/sorgulayıcı mevkide görüyorsa, Ehl-i Sünnet çizginin dışına düşmüş demektir.

Burada bir noktayı açıklığa kavuşturalım: "Delil olmaları", "bilgi ifade etmeleri" noktasında hadislere burun kıvırmak başka şeydir, Usul-i Fıkıh sistemi doğrultusunda hadisler arasında tercihte bulunmak başka şeydir. Aynı şekilde Sahabe nesline karşı herhangi bir hassasiyet göstermemekle, tearuz esnasında sahabîlerin rivayetleri ve kabulleri arasında tercih yapmak da birbirine karıştırılmamalıdır...

Hadislerin dinde/itikadda delil olamayacağını söylemek, Kur'an'ı sırf kendi görüşüne veya günün revaçta olan telakkilerine uygun tarzda tefsir etmek, hatta amelde herhangi bir mezhebi taklid etmediği iddiasında bulunmak, Selef'e, ulemaya, sulehaya burun kıvırarak bakmak Ehl-i Sünnet dışı tutumların tezahür ettiği başlıca alanlardır. Bir kimseden bunların sadır olduğunu müşahede ederseniz, tereddüt etmeden anlayın ve bilin ki o kimse Ehl-i Sünnet değildir. İstediği kadar bizimle aynı safta namaz kılsın, istediği kadar başörtüsüne özgürlük mücadelesi versin, istediği kadar "Gazze" desin...

"Başörtüsüne özgürlükten, Gazze'den, Ümmet'in problemlerinden daha önemli mi Ehl-i Sünnet olmak? Ehl-i Sünnet olduğunu söyleyip de sırtüstü yatanlar yahut dünyevî mülahazalarla şu veya bu çevreyle aynı safta yer alanlar ne olacak?" diye sorulduğunu duyar gibiyim.

Hemen söyleyeyim: Tabii ki başörtüsü meselesi önemli, elbette Gazze ve kanayan diğer yaralarımız ötelenemez; ancak sırf bu meselelerle ilgileniyor diye bir kimsenin, -mesela- hadislerin Din'deki merkezî konumunu zayıflatmaya dönük gayretlerini yahut Sahabe nesli hakkındaki olumsuz tutum ve düşüncelerini görmezden gelmeye Din adına hakkımız var mıdır? Ümmet'in o hassas gündemlerinde, o kanayan yaralarının tedavisinde birlikte hareket etmek başka şeydir, Din tasavvurunu oluşturan temel unsurlarda gayr-i makbul tutumların benimsenmesi, hoş görülmesi daha başkadır. O hassas gündemleri öne sürüp, itikadî hassasiyeti "mezhepçilik" olarak takdim edenler, aslında kendi mezheplerinin propagandasını yapıyorlar. Bu nokta hakkında uyanık olmak gerekir.

Zaman zaman bu konuya döneceğiz kısmet olursa.

Dr.Ebubekir Sifil
Dünya geçer, İnsan göçer ancak kurtuluş Müttakîlerindir.

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Karadâvî: "Kargaşaya sebep olmasın diye bazı fetvalarımı gizliyorum."

İslam dünyasının önde gelen ilim adamlarından Yusuf el-Karadâvî, halklar arasında kargaşaya sebep olmasın diye çağdaş problemlerle ilgili bazı fetva ve ictihadlarını gizlediğini açıkladı. El-Karadâvî bu tutumuna örnek olarak, zaruret halinde erkeklerin kadınlarla tokalaşmasına cevaz veren fetvasını birkaç sene gizlediğini ifade etti.
20 Nisan Pazartesi akşamı Katar Evkaf Bakanlığı'nın düzenlediği Katar'ın meşhur kadılarından Şeyh Abdullah b. Zeyd Âli Mahmud'u anma toplantısında el-Karadâvî bir konuşma yaptı. El-Karadâvî, "Çağdaş âlimlerin çoğu, yaygın görüşlere ve anlayışlara muhalif olan ictihadlarını açıklamaktan çekiniyorlar" dediği konuşmasında kendisinin de böyle bir durumu yaşadığını şöyle anlattı: "Yaptığım çalışmalar sonucunda kadınla tokalaşmanın caiz olduğu sonucuna ulaşmıştım. Ancak insanların benle ilgili düşüncelerini karıştırmasından çekindiğin için bu fetvayı birkaç sene açıklamadım. Tokalaştırmayı gerektirecek bir zaruretin olması ve fitneden emin olunması şartıyla kadınlarla tokalaşmak caizdir."
El-Karadâvî bu fetvasına kendi hayatından bir de örnek zikretti. Kahire'nin kuzeyindeki köyüne ziyaret için gittiğinde kendisini akrabalarından olan hanımlar (amca kızları, dayı kızları ve komşu hanımlar) karşılamış ve tokalaşmak için ellerini uzatmışlar ve el-Karadâvî onlarla tokalaşmak zorunda kalmış.
El-Karadâvî, "bu tür tokalaşmada fitneden emin olmak, yakınlık ve yaşlılık durumlarına bağlıdır. Dolayısıyla selamlaşmak için uzatılan komşu veya akraba elini geri çevirmek uygun bir davranış değildir" dedi. El-Karadâvî, bu fetvasını açıklamaya uzun süre cesaret edemediğini ancak daha sonra bu fetvayı "Fetâvâ Muâsıra (Çağdaş Fetvalar)" adlı kitabında yayınladığını söyledi.
El-Karadâvî, bunu Şeyh Abdullah b. Zeyd Âli Mahmud'un ilmî ve edebî cesaretini anlatırken açıkladı ve Şeyh b. Mahmud'un uçakta ihrama girmek yerine Cidde havaalanında ihrama girmenin caiz olduğu, Zilhicce ayı 10. 11. ve 12. günlerinde zeval vaktinden öne şeytan taşlamasının yapılabileceği, Zilhicce'nin ilk on gününde saçların tıraşı ve tırnakların kesilebileceğine dair fetvalarına işaret etti.
Âlimlerin sıhhatine emin oldukları görüşlerini ihtiyar etmek ve insanlara açıklamakta ilmî cesaretlerini ortaya koymaları gerektiğinin altını çizen el-Karadâvî sözlerini şöyle sürdürdü:
"Falan filanın arkasında değil delilin arkasında yürüyen, kimin söylediğine değil ne söylenildiğine bakan bir takım özgür âlimler var. Bunlar ictihad yaparak, ilim terazisinde kıymeti olan bir takım görüşlere ulaşıyorlar ancak bu görüşlerini ya gizliyorlar ya da çok yakınlarındaki bazı insanlarla paylaşıyorlar. Kitlelerin tepkisinden çekindikleri için ya da zahircilerin, hurafecilerin ve donuk kimselerin spekülasyonlarından korktukları için bu görüşlerini insanlara açıklamaya cesaret edemiyorlar."
El-Karadâvî bu söylediklerine bir örnek olarak Ezher ulemasının büyüklerinden Muhammed Ebu Zehra'dan bir nakilde bulundu. Muhammed Ebu Zehra'nın evli zinakarın recmine dair görüşünü 20 yıl sakladığını daha sonra 1972 yılında Libya'da yapılan "et-Teşrîu'l-İslâmî" toplantısında Mustafa ez-Zerka, Dr. Subhî es-Sâlih ve Dr. Hüseyin Hâmid Hassân gibi özel ve mütehassıs âlimlere açıkladığını söyledi. 

Kaynak: islamonline.net
Tercüme: Ömer Faruk Tokat/Dâru'l-Hikme

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Ynt: Yusuf El-Kardavi Üzerine
« Yanıtla #12 : 24 Aralık 2009, 19:43:16 »
Teşekkür ederiz.
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı enfa

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 1543
Ynt: Yusuf El-Kardavi Üzerine
« Yanıtla #13 : 03 Ağustos 2010, 19:29:41 »
Allah razı olsun.

Zaman diyorum, biraz daha zaman.Dilimin ucundaki kelimeler bu kış donmazsa bir dahaki yıl uçmayı öğrenecekler!