Gönderen Konu: Peygamberin gelip seni kurtarsın  (Okunma sayısı 3448 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı muhacir

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 228
Peygamberin gelip seni kurtarsın
« : 10 Haziran 2006, 15:27:02 »

Uzun yıllar Fatih Sultan Mehmed komutasındaki Osmanlı ordusunda süvari subayı olarak görev yapan Yakup Bey, yaşı ilerleyince, Midilli adasının ihya ve ıslahı kendisine verilmiş, ömrünün son yıllarını çocukları ile birlikte bu adada geçirmeye başlar.

Yakup Bey'in dört çocuğu bulunmaktadır. Bunlar İshak, Oruç, Hızır ve İlyas'tı. Gençlik yıllarını bir adada geçirmeleri sebebiyle, ilgi alanları denizcilik olmuştu.

Denizciliğe olan meraklarından dolayı, yaşları olgunlaşınca kendilerine geçim kaynağı olarak bu mesleği seçtiler.

Kardeşler önce küçük teknelerle işe başlamış, işleri büyüdükçe, tekneden, daha büyüklerine, gemilere sahip oldular. Hızır ve abisi İshak deniz ticaretini birlikte yapıyorlar, iki kardeş Osmanlı sınırları içinde deniz taşımacılığının önemli isimlerinden olmuşlardı.

Oruç'ta yanına en küçük kardeşleri İlyas'ı almış, onlar da daha çok uluslararası sularda ticaret yapıyorlardı. Özellikle Osmanlı devleti ile Memluk devleti arsında önemli ticari taşımacılıklar Oruç tarafından gerçekleştiriliyordu. Zaman zaman Libya'ya kadar gittikleri de oluyordu. Kardeşler deniz taşımacılığında kısa zamanda büyük mesafeler aldılar. Bugünkü tabirle denizcilik sektöründe armatör oldular. Kardeşler sadece ekonomik olarak güçlenmediler, karakterleri ile de herkesin saygı ve sevgilerini kazandılar.

Oruç bir taşımacılık işi almış, yüklediği malları Libya'ya götürecektir. Kardeşi İlyas ile birlikte yola çıkarlar. Yolculukları sırasında Rodos Şövalyelerinin saldırınsa uğradılar. Kardeşler kolay teslim olacak karakterde kişiler değildi. Çetin geçen çatışmadan sonra, küçük kardeş İlyas şehit olur, Oruç Reis'te şövalyelere esir düşer. Gemileri ile birlikte içindeki mallara da el koyulur.

Şövalyeler bu hadiseye sıradan bir korsanlık hadisesi olarak bakıyor, ellerinde bulunan esirin ne kadar değerli olduğunu bilmiyorlardı. Oruç Reis'i Rodos'a götürdüler.

Olay kısa zamanda Midillide duyuldu. Hızır Bey ağabeyini kurtarmak için faaliyete geçti; şövalyelerle irtibata kurdu, Oruç serbest bırakmaları karşılığında yüklü miktarda fidye ödemeyi önerdi.

Diğer tarafta Oruç Reis'te, Rodos'ta bir adamını bularak kendisini buradan fidye vererek kurtarması durumunda, Midilliye dönünce borcunu ödeyeceğini söyleyerek girişimde bulundu. Bu girişim şövalyeler tarafından kabul edildi. Anlaştıkları ücret ödendi ve tam yola çıkacakları sırada, Hızır Reis'inde teklifi de Rodos'a ulaşmıştı. Rodos şövalyeleri bu işte bir şey var dediler. Ellerinde alt tarafı bir esir vardı, bu esir için bu kadar fidye niçin ödeniyordu?
Oruç Reis hakkında yaptıkları kısa bir araştırmada, Osmanlı devletinin önemli deniz tacirlerinden biri olduğunu öğrendiler.
 
Oruç Reis'i serbest bırakıyorlardı ki, kendilerine bu bilgi gelince, serbest bırakmaktan vaz geçtiler. Oruç Reis'in serbest bırakılma bedelini, çok yüksek rakamlara çıkardılar ki, bunu o devirde ancak devletler ödeyebilirdi. Oruç Reis'in önemli bir ticaret adamı olduğunu öğrendikten sonra ona karşı daha tedbirli davranmaya başladılar.

Oruç Reis'i, gündüzleri ocaklara taş kırmaya götürülmeye başladılar. Ayaklarını zincire vuruyorlar, zincirler sürekli Oruç Reis'in ayağında bulunuyordu. Geceleri zindanda ellerine de zincir vuruyorlardı.

Oruç Reis kurtulmak için zindan görevlisi ile anlaşma yollarını aradı.

Oruç Reis:

–Buradan kurtulmama yardım et, sana istediğin kadar altın veririm, dedi.

Zindancı başı:

–Senin gerçek kimliğin ortaya çıkmadan önce olsaydı bunu yapardım, şimdi Rodos'ta herkes seni konuşuyor, sana ne kadar önem verdiklerini görüyorsun, bu şatlar altında yardım edemem, dedi.

Oruç Reis'in zindan hayatı çok zor şartlar altında devam etmektedir. Her gün taş kırmaya götürülüyor, sabahtan akşama kadar taş kırıyor. Akşamda zindana gelince ayaklarında ki zincirin çıkarılacağı yerde üstüne üstlük birde elerline zincire vuruluyordu.

Oruç Reis dindar bir müslümandı, bu zor şartlar altında bile ibadetinden tavız vermiyor, zindan gecelerini ibadetle geçiriyordu. Namazlarını kılıyor, buradan kurtuluşu sadece bir tek makama havale etmişti. O yaratılış itibariyle sadece bir tek makama boyun eğmişti, şimdi o makamdan talep ediyordu.
"Ya Rabbi! Beni bu zalim küffarın elinden kurtar."

Gece namazlarında, ihlâs ve samimiyet o noktaya varıyordu ki; zindan adeta bir nur deryasına dönüyordu. Oruç Reis, esaret hayatından kurtulacağına kesin bir iman ile iman etmişti.

Kader–i İlahi sebepleri harekete geçirdi. Oruç Reis şövalyelere müracaat ederek, kendisinin dağda taş kırmak yerine, gemilerinde forsa olarak çalışmak istediğini söyledi. Kader–i İlahi sebeplere hareket emrini vermişti, Oruç Reis'in bu önerisi kabul gördü, onu gemilerinden birine forsa yaptılar. Her ne kadar elleri ve ayaklarında ki zincirler çıkarılmasa da, öncekinden daha iyi muamele etmeye başlamışlardı.

Oruç Reis'in denize çıkması, moralini yükseltti, kurtuluş ümitlerini de artırdı. O kürek çekerken, aklı kurtuluş planları ile meşgul oluyordu. Deniz onun için evi demekti. İnsan evinde nasıl huzur bulursa, Oruç Reis'te, denizde o kadar huzur bulmuştu.

Buradan kurtulacaktı, bunu iman derecesinde inanmıştır.
Rodos'ta bunlar yaşanırken, Midillide Hızır de boş durmuyor, ağabeyini kurtarmak için çareler arıyordu. Oruç Reis'in denize çıktığını öğrendikten sonra, Rodos şövalyelerine paralar gönderiyor ki; ağabeyine iyi muamele yapsınlar.

Diğer tarafta şehzade Korkut'tan yardım istedi, kendiside Kıbrıs ve Girit başta olmak üzere adalarda dolaşıyor, belki bir kurtuluş yolu bulurum diye dolaşıp duruyordu.

HAKKI SAVUNANLARLA Allah ÖVÜNÜYOR

Oruç Reis'in sergilediği kişilik Rodos şövalyelerinin dikkatini çekmiş. Çok yüksek bir şahsiyetle karşı karşıya olduklarını anlamışlardı. Şövalyeler Oruç Reis'in kendi aralarına katılmasını istiyor, bunu nasıl gerçekleştireceklerini konuşuyorlardı. Oruç Reis'e bir öneri götürdüler.

–Ey Türk! Sen güzel sözlü bir kişisin, bizim dilimizi çok iyi bilirsin. Müslümanlıkta ne buldun? Gel bizim dinimize gir, aramızda yüksek mevki sahibi olursun."(1)

Oruç Reis bu teklifi şiddetle reddetti.

Oruç Reis:
–Ben inancımı değil özgürlüğüm karşısında, vereceğiniz makamlar bir yana, hayatım söz konusu olsa, dinim için hayatımı hiç tereddüt etmeden feda ederim.

Bu duruş çok önemlidir. Bu duruşu tarihte sergileyebilen insanların sayısı çok azdır. Bu duruşu sergileyenlerin ortaya koyduğu inanç ve ideal insanlığın devamını sağlamıştır. Aslında insanlık bu duruş sahiplerine çok şey borçludur. İnsanlığın evrensel değerleri bugün bize kadar ulaşmışsa, bu dik duruş sahipleri sayesindedir.

İslam'ın ilk yılları, Mekke… Müşrikler azıtmış, her türlü işkenceye baş vurmuşlar, kesin kararlılar, İslam dininden vaz geçecekler, yada canlarını verecekler.
O kadar çok sıkıntı var ki; kâinatın efendisinden ruhsat çıkıyor:

–Geçici olarak, onların elinden kurtulmak için lisanınızla onların küfrünü kabul edebilirsiniz.

İşkenceden kurtulmak için kalbinizi sağlam tutarak, sözle onların dediğini kabul edebilirsiniz. Ne yaptı o kahramanlar, işkenceden kurtulmak için bunu yapmadılar. Yasır ailesinin iki ferdi şehit oldu. Şehit oldular ama Kâinatın Efendisi onlar için şöyle buyurdu:

–Müjdeler olsun size ey Yasır ailesi! Âlemlerin Rabbi sizinle yer ve gök ehline karşı övünüyor.

Bilal–i Habeşi ve diğerleri de aynı dik duruşu gösterdi, onların o dik duruşları üzerine İslam inşa edildi.  Oruç Reis'te esaretten kurtulmak için şunu yapabilirdi. Ellerinden kurtulmak için geçici olarak, onları aldatabilir, tekliflerini kabul edebilirdi. Sonrada ilk fırsatta ellerinden kurtulurdu. Ama o asla bunu yapmadı.

Bu Oruç reis için olmayacak bir şey değildi. Oruç Reis'in esaret hayatı 3 yıl surdu.(2) Bu üç yıl içinde birçok eziyet çekti, ama inancından zerre miktar taviz vermedi.

Oruç Reis olmak için dik durmak gerekir. O gün, Oruç Reis sırf esaretten kurtulmak için diliyle de olsa şövalyelerin teklifini kabul etseydi, bugün biz bu sayfalarda sizlere Oruç Reis'i anlatır olmayacaktık

NASIL KURTULACAĞIMI GÖRECEKSİNİZ

Rodos Şövalyeleri Akdeniz'de yaptıkları korsanlıklarda ele geçirdikleri esirleri fideye karşılığında serbest bırakır bu işten de çok ciddi gelir elde ederlerdi. Rodos şövalyelerinin elinde çok sayıda Müslüman esir vardı. Osmanlı ile yaptıkları görüşmelerde, fidye karşılığında bu esirleri serbest bırakma hususunda anlaştılar. Şehzade Korkut, istenen fidyeyi vermiş esirlerin Antalya'da serbest bırakılmalarını istemişti. Rodos şövalyeleri esirleri bir gemiye bindirerek, Antalya'ya gönderdi.

Kader–i İlahi sebepleri harekete geçirmiş, Müslüman esirleri taşıyan gemi, Oruç Reis'in forsalık yaptığı gemiydi. Oruç Reis durumdan haberdar olunca, kurtuluş saatinin geldiğini anladı.

Gemi yola çıktı, yolculukları esnasında Oruç Reis kaçma planları yapmaya başladı. Bu sırada Şövalyeler zaman zaman oruç Reisin yanına gelir onunla sohbet ederlerdi. Özellikle ona yaptıkları teklifi ret etmesinden sonra, Oruç Reis ile alay ediyorlardı. Oruç Reis onlara:

–Hayatım dahi söz konusu olsa, dinimden taviz vermem, diyordu.

Oruç Reis'in bu inancını anlayacak kapasitede olmayan şövalyeler onunla alay etmeye devam ederler:
–Mademki dinine bu kadar bağlısın, peygamberin gelip seni bizim elimizden kurtarsın.

Oruç Reis, esaretten kurtulacağına iman etmişti. Onlar bu inanç ve idealı bilemezlerdi. Şövalyelerin alaylı ifadelerine "Bekleyin, yakındır, benim efendim beni buradan nasıl kurtaracak hep birlikte göreceksiniz."

Gemi Antalya limanına gelir, esirler karaya indirilerek serbest bırakılır. Limandan hareket eden gemi, Antalya açıklarında durur, bazı şövalyeler kayıkla balık avına çıkarlar.

Oruç Reis gemiden firar anının yaklaştığının farkındaydı. Bunun için kaç gündür hazırlık yapmaktaydı, el ve ayaklarına bağlı olan zincirleri gevşetmiş, az bir darbe ile onlardan kurtulacak duruma getirmişti. Şimdi fırsat kolluyordu, bir yolunu bulduğu an zincirleri koparacaktı. Beklediği fırsat akşam saatlerinde eline geçti. Balık tutmaya çıkan şövalyeler akşama gemiye döndüler, dönmeleriyle birlikte şiddetli bir fırtına koptu.

Fırtına her geçen dakika şiddetini artırıyordu. Kısa zaman sonra fırtına o kadar şiddetlendi ki gemi mürettebatı önce gemilerini kurtarma derdine düştü, sonrada kendi canlarını kurtarma derdine düştüler. İşte bu durum Oruç Reis'in arayıp ta bulamadığı fırsattı, önce zincirlerinden kurtuldu. Sonrada forsa kamarasının küçük penceresinden kendini denize bıraktı. Şiddetli fırtına bir yana, denizin azgın dalgaları bir yana, Oruç Reis bu olumsuz şatlar içinde saatlerce denizle boğuşarak kendisi sahile atabildi.

Yıllar sonra kendisine sorulduğunda:
–Üç yılın esaretin sonunda, o fırtınalı denizden karaya ayak basınca ilk yaptığın iş ne oldu?
Oruç Reis:
–Karaya ayak basar basmaz Rabbime şükür secdesi ettim, demişti.

Oruç Reis kısa sure dinlendikten sonra, yakınlarda bulunun bir balıkçı köyüne sığındı. Sahile yakın olan bu küçük Türk köyü, daha öncede korsanlardan firar eden çok insana kucak açmıştı. Oruç Reis kendisini tanıtınca, daha bir yakınlık göstererek, onun ihtiyaçlarını giderdiler…

Gemide hayat normale donduğunda, Oruç Reis'in yokluğu fark edilir. Herkes birbirini suçluyordu. Bazıları:
–Bu şartlarda denize atlayan bir insanın kurtulma imkânı yoktur, derken bir kimsi de:
–Bu sıradan biri değil, bu Oruç'tur kurtulabilir, diyordu.

Gün ışıması ile birlikte gemiyi sahile yanaştırdılar, gemi mürettebatından bir gurup Oruç Reis'i aramak için karaya çıktı.
Gemi mürettebatı akşama doğru, Oruç Reis'in olduğu köyü buldular. Gemi mürettebatından birkaç şövalye Oruç Reis'i tekrar gemiye götürmek için köye geldi. Oruç Reis silahlanmış, onun yanında ki köylülerde silahlı olarak şövalyelerin karşısına dikildi. Şövalyeler işin ciddiyetini görünce, Oruç Reis'i istemekten vazgeçtiler. Hatta şövalyelerle Oruç Reis arasında şu konuşma geçti:

–Böyle bir havada, böyle bir denizden sağ çıkabilmek her kişinin işi değildir. Seni kutlarız.
Oruç Reis:
–Hatırlıyor musunuz bana peygamberin gelip seni kurtarsın demiştiniz, benim peygamberim sıkıntıya düşen her kardeşinin yardımına koşar, bu başarı onun yardımı ile oldu.

Dipnotlar:
1– Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi,
Ötüken Yayınevi, İstanbul 1983, cilt 3, sh. 271
2– Yılmaz Öztuna, a.g.e. cilt 3, sh. 271
« Son Düzenleme: 03 Mart 2011, 15:41:43 Gönderen: Tuğra »
amâ ve hırsa uyup nefs ile mahkûr olma,
Rahatın zâil olur,nâmı meşhur olma,
Sohbet-i Arif-i Billah'a eriş, dûr olma,
Saltanat-ı Mesned-i Dünya ile mağrur olma.

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Ynt: Peygamberin gelip seni kurtarsın
« Yanıtla #1 : 08 Mart 2011, 09:41:55 »
Teşekkür ederiz
〰〰〰〰🐠