Gönderen Konu: Eğri Minare ve İçimizdeki Çocuklar  (Okunma sayısı 5922 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ankebut-57

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 908
Eğri Minare ve İçimizdeki Çocuklar
« : 01 Kasım 2007, 22:30:03 »


Eğri Minare ve İçimizdeki Çocuklar

Yılanın başı zamanında ezilmeli de, ne kadar ezilirse ezilsin ufak söylentiler tarih sayfalarına sarkmış bir kere.

Pederle sohbet ediyoruz da soruyor, “Mimar Sinan’ın yaptırdığı bir camii varmış, minaresi de eğriymiş. Bize küçükken anlatırlardı. Hangi camii o?”

- …..

Hobbalaaa… “O nerden çıktı şimdi?” demeye filan hazırlanırken aklıma birden merhum mimarın o hadisesi geliyor. Arz edeyim kısaca;

***

Süleymaniye Camiinin inşası tamamlanmış, ibadete açılacağı gün ilan edilmişti. O gün gelince İstanbul'un her yanından insanlar bu eşsiz eserin açılışında bulunmak için şehrin bu noktasına akın etmişti. Herkes hayranlıkla bu Sinan şâheserini seyrediyordu. Fakat bunlar arasında bulunan bir çocuk, “Aaa şu minareye bakın nasıl eğri!” diye bağırıyordu. Herkes de bakıyordu ama bir eğrilik görmüyordu. Çocuğun minarelerden biri için eğri dediği Mimar Sinan'a kadar ulaştı. Koca mimar hemen çocuğun yanına geldi ve ona, “Yavrum hangi minare eğri göster bana” dedi. Çocuk da “İşte şu” diye minarelerden birini gösterdi.

Mimar Sinan hemen adamlarını topladı. Uzun halatları birbirine ekletip minareye bağlattı. “Çekin yukarı doğru!” diye çektirmeye başladı. Çocuğa da, “Oğlum, bak bu minareyi doğrultturuyorum, sen dikkat et, dosdoğru olunca haber ver” dedi. Adamlar gerçekten düzeltiyormuş gibi çekiyorlardı. Çocuk bir süre sonra, “Tamam, minare doğruldu” diye bağırdı. İşçiler çekme işini bırakıp halatları çözdüler. Başından beri olaya tanık olan Sinan'ın ustalarından biri herkesin kafasını kurcalayan soruyu Mimar Sinan'a yöneltti:

- Ulu mimarbaşımız, sen herkesten iyi biliyorsun ki, minarede eğrilik falan yok. O halde niçin düzeltmeye kalkıştın?

Mimar Sinan'ın cevabı inceliğin, anlayışın, hoşgörünün simgesi idi:

- Ben bilmez miyim minarede eğrilik olmadığını. Ama çocuğun kafasındaki “minare eğri” intibâını da öyle bırakamazdım. Bu yönteme başvurdum ki çocuğun kafasındaki “eğri” kanaati silinsin. Yoksa her yerde çocuk aklıyla minarenin eğri olduğunu söyler, sonra gerçekten eğri olduğu şeklinde bir inanç yayılırdı.

***

Herhalde Mimar Sinan’ın bu çabası tam netice vermemiş ola ki hala dillerde… Ya da netice vermiş de, o tarihten günümüze sarkan küçük şâyialara her halükarda set oluşturamamış.

Tarihi şâyialar dedikte, neydi o yakışıksız tabir, Kızıl Sultan mı? Yoksa Yıldız Sarayındaki baykuş muydu? Yok bir de sofrasına şampanya almadığı için yobazlık mı vardı ne?

Aslında bunların hiç biri değildi. Esasen atacak çamur kalmamıştı da, merhûmun sofrasına kadar miskin kedi misali sunulur-sokulunur olmuştu.

Özgürlük naralarına kapıldık ya. “Hürriyet” mefhumuna kucak açıp, bağrımıza basıyoruz derken, bu sofraya sızan kedilerin netice-i vahâmetini, bir zamanlar başbakanın yakasına sarılıp, “Özgürlük istiyoruz bakanım” sorusuna mukâbil verilen, “Bir Başbakanın yakasına Kızılay Meydanı'nda yapışabiliyorsan, bundan daha büyük bir özgürlüğü nerede bulabilirsin.” cevabında gördük.

O an ki durumun vehametinden ziyade okur-yazar takımına “vahim durum” diye yaygara yapan propaganda aletlerinin gücünü göz önünde bulundurmak gerek. Bugün tecrübesiz ülkelerde bu tür yaygaraların ne tür ihtilallere yol açtığı görülüyor. O dönemlerde asırlarca dersaadete hürmet beslemiş, muhabbetin en koyusu gönüllerimize nakşetmiş, aykırı görüşlere meydan vermemişiz. İlk defa biriler halkı ye’se düşürecek şeylerden bahsediyor ve zamanın elit Müslümanları bile buna kanabiliyor.
 

O devrin o kadar kötü olmadığını “hürriyet” geldikten sonra anladı halk. “Hürriyet” on sene içinde koca bir imparatorluğu Dubai şeyhliği kadar ufalttı.

Hepsi bir tarafa, öncelikle “içimizdeki çocukları” bilmek sonrasında ise “eğri minareye” çâre aramak gerekiyor. Yoksa tarihin birçok asılsız şâyialarından bir bühtân şubesine siz de aylık üç kuruşa abone olursunuz haberiniz ola…

Selam ve sevgiler…


Adem YAKUT
ankebut-57

Âlimleri irfan sahib eden, üç harf ile beş noktadır.(عشقْ)
Mü'minleri duhûlü cennet eyleyen, beş harf ile üç noktadır. (ايمان)

www.ayasofya.org

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Ynt: Eğri Minare ve İçimizdeki Çocuklar
« Yanıtla #1 : 02 Kasım 2007, 11:27:03 »
Teşekkür ederiz kardeşim.

Yazınızı okuyunca bir şey dikkatimi çekti.Tarihte bazı olaylar günümüze gelinceye kadar maalesef değişikliğe uğruyor.Misal olarak Bu eğri minare ve Mimar Sinan olayını ben daha önce forumda alıntılamıştım.Fakat tek değişiklik çocuğun yerinde sarhoş birinin olması idi.

Şu linkte :
http://www.sadakat.net/forum/index.php?topic=11522.0#quickreply

Mimar Sinan’ın yaşamı ve eserleri kadar, onunla anılan rivayetleri de ünlüdür.
Yine bir rivayete göre;
Mimar Sinan Selimiye Camiini bitirmek üzeredir.
Camii, bütün ihtişamı ve bütün heybeti ile asırlara meydan okurken, kalem gibi minareleri göklere yükselmektedir.
Son minarenin rötuşları yapılıyorken, camii ustalarının ve Mimar Sinan’ın dikkatini, orada öylece durmuş saatlerdir minareye bakan bir adam çeker.
Mimar Sinan, kimsenin adama müdahale etmesini istemez ve bir süre öylece durup bu garip adamı izler.
Sonra, birkaç kişi ile beraber adamın yanına yaklaşır.
“Sen böyle saatlerdir nereye bakıyorsun be adam?” diye sorar adama
Bu sırada üzerine sinen ağır içki kokusundan ve hareketlerinden adamın sarhoş olduğunu anlarlar.
Sarhoş adam, gelenin Mimar Sinan olduğunu bilmez, ama görünüşünden onun önemli biri olduğunu anlar.
Biraz toparlar üstünü başını ve kendinden emin bir tavırla;
“Şu minareye bakıyorum. Bu minare var ya “yamuk” olmuş” der. 
Orada bulunan çalışanlar, ayakta bile güçlükle duran, gözleri yarı açık yarı kapalı olan bu sarhoşun “minare yamuk olmuş” sözlerine başlarlar gülmeye…
Onunla konuşan kişinin, “Mimar Sinan” olduğunu söylerler.
Mimar Sinan’ı duymayan mı vardır?
Sarhoş adam biraz daha toparlanır.
Mimar Sinan ise ciddiyetini bozmamıştır.
Onu oradan uzaklaştırmak isteyenleri engeller.
Adama dönüp;
“Evet, sanıyorum haklısın” der.
Herkes şaşkındır.
Daha sonra Sinan adamlarına, hemen büyük bir halat bulup minareye sıkıca bağlamalarını söyler.
Halat, koca minarenin tepesine bağlanır.
Sinan, alır halatın aşağıda kalan ucunu, doğruca bu yapılanları dikkatlice izleyen sarhoş adamın yanına gider.
“Al halatı, hadi bakalım düzelt şu minareyi” der.
Sarhoş adam, alır halatı, başlar sağa sola çekmeye. Bir süre sonra zaten sarhoş olan bedeni yorulur ve kan ter içinde yere oturuverir.
Mimar Sinan adamın yanına yaklaşır.
“Bak bakalım, şimdi düzelmiş mi minare?” diye sorar.
Kan ter içindeki sarhoş, minareye şöyle bir bakar.
Sonra kendinden emin bir tavırla;
“Hah tamam, şimdi düzelmiş” diye söyler.
Mimar Sinan adama teşekkür ettikten bir süre sonra, adam yine sallana sallana uzaklaşır oradan.
Mimar Sinan’ın yanındaki insanlar;
“Efendim, minare eğri değil. Bu sarhoşla bu kadar niye uğraştınız ? niye ciddiye aldınız ki ?, biz olsak, çoktan kovardık” derler.

Sinan ise “Bakın, bende biliyorum minarenin eğri olmadığını… Ben şimdi kızıp bunu kovsaydım, gittiği her yerde minarenin eğriliğini anlatıp fitne üretecekti, dedikodu bitmeyecekti. Olur ki, daha sonra bu adamın sarhoş olduğunu unutup ona inananlar çıkabilir.
Oysa şimdi bu meyhaneye gidecek, “Selimiye’nin minaresi eğriydi, ben gördüm ve halatla düzelttim” diye anlatacak, anlattıkça da dinleyenler ona gülecek. Bu laf meyhanede kalacak ve bu konuda kapanacak” demiş.


-alıntı-


Bunun üzerine bir araştırma yaptım doğrusu sizin anlattığınız gibi sanırım.
İsmail Özcan'a ait Kıssadan Hisseler adlı kitapta olay sizin anlattığınız gibi.Yine Hasırcızade Metin Hasırcı isimli bir yazar tafaından yazılmış "Büyük Osmanlı Tarihi" adlı eserde olay sizin anlattığınız gibi imiş.
Değişik niyetlerle böyle tarihi bilgilerde tahrifat sözkonusu.Bu nedenle çok dikkat etmek gerek...
Böyle yanlış bildiğimiz bir olayı da sayenizde düzeltmiş ve öğrenmiş olduk, teşekkür ederiz....

Çevrimdışı ankebut-57

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 908
Ynt: Eğri Minare ve İçimizdeki Çocuklar
« Yanıtla #2 : 02 Kasım 2007, 11:38:32 »
Yazıyı yazmadan önce forumda gezerken ne tevafuk ki sizin bu yazıya rastladım ilk önce. Acaba bunu olsun yoksa diğeri mi diye düşündüm. Evvvela başlığı "Eğeri Minare ve İçimizdeki Sarhoşlar" olarak düşündüm. Ama hitap biraz ağır kaçacak gibiydi. Sonra yaygın olan hikayenin yazdığım şekliyle olduğunu görünce ben de o şekil üzere devam ettim. :)
Âlimleri irfan sahib eden, üç harf ile beş noktadır.(عشقْ)
Mü'minleri duhûlü cennet eyleyen, beş harf ile üç noktadır. (ايمان)

www.ayasofya.org