Kurbanın olayım bir daha oku

 Ali el–Esedî, yol kesen, kan döken, mal gasp eden, yol emniyetini ihlal eden, dağların, sahraların, ıssız vâdilerin ele avuca sığmaz, güç yetmez şâkisi, haydududur.
Verdiği huzursuzluğun, gelip geçeni soyarak ele geçirdiği malın haddi hesabı yoktu.
Devlet gücü peşine düşmüş, zulmünden çaresiz kalan halk, birleşerek üzerine gitmiş; ama her seferinde Ali el–Esedî onlardan kurtulmasını ve dağlarda, sahrâlarda kaybolmasını becermiş, işlediği cürümlere yenilerini eklemişti.

Bu kadar vebâl, zulüm dolu bir hayat Ali'ye tevbe kapısını, gönül yumuşaklığını, Rabbine dönerek pişmanlığını dile getirmeyi unutturmuş, af ve mağfireti düşünemez hâle gelmişti.
Bu kadar mazlumun âhı, Mevlâ–yi Bârî'ye isyân nasıl temizlenebilirdi ki?

Siyah yağmur bulutlarının, yavaş yavaş kaybolmaya yüz tutan, gündüz aydınlığının yokluğundan da istifade ederek, her geçen dakika biraz daha ortalığı karanlığa boğduğu, yere düşen iri yağmur damlalarının bir araya gelerek dağlardan, kayalardan süzülerek vâdilerde ırmaklar meydana getirdiği bir vakitte, Ali el–Esedî de yeni avını takip ediyordu. Bu ıssız sahrâda, yük hayvanlarıyla birlikte yalnız yol alan bu av, onun için çok kolay bir lokmaydı.

Yağmur ve karanlıkta daha fazla yol alamayacağını anlayan yolcu, ortalık tamamen kararmadan bir mağara bulmuş, binekleri için de uygun bir yer ayarlayarak, tutuşturduğu ateşle kurumaya ve ısınmaya başlamıştı.

Dışarıda yağan yağmurun, içerde çıtırdayan ateşin sesini bir müddet dinledikten sonra, Allah kelâmını kendine dost edinmiş, bu ıssız dünya parçasında onun arkadaşlığına sığınmış bir şekilde okuyordu:
"Ey günah işleyerek nefsine zulüm eden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Allah, bütün günahları affetmeye kâdirdir. O, sonsuz rahmet ve mağfiret sahibidir.
Size azap gelip çatmadan, Rabbinize yönelin; O'na teslim olun. Sonra yardımcı bulamaz, çaresizlik içinde kıvranırsınız.

Ansızın gelecek azapla yüz yüze gelmeden, Rabbinizden size indirilenin en güzeline, Kur'an'a tâbi olun.
Nefsin: "Yazıklar olsun bana! Allah'a karşı azgınlık içinde oldum. Hak ve hakikatle alay edenlerden, onu hafife alanlardandım." diyeceği ve pişmanlıkla kıvranacağı günden sakının!" (Zümer, 53–56)
Ali el–Esedî, mağaradan içeri girmiş, hançerini sıyırmış; ama duyduklarıyla sanki yerine çivilenmiş, donmuştu. Dinledi, dinledi… Sonra ilerledi.

Kendine doğru gelirken, yolcu onu görmüş ve korkuyla yerinden fırlamıştı. Ünü her yeri tutan, dağların şakisi Ali el–Esedî karşısındaydı. Onu tanıyordu. Çaresizdi; kimsesizdi. İliklerine kadar ürpermişti; düşünceleri bile donmuştu.

Ama kendine doğru ilerleyen Ali el–Esedî, her zamanki Ali el–Esedî'ye pek benzemiyordu. Parmakları elindeki hançeri sıkıca kavramıyordu. Bütün kasları yay gibi gerilmemişti. O gün, avının üzerine atlayacak bir parsa benzemiyordu.

Yavaş yavaş parmakları çözüldü. Hançerin yere düşüşü, bir anda sessizliği bozdu.
Ali el–Esedî'nin gözleri dolu dolu olmuştu. Yolcuya yalvarmaya başladı:
"Anam babam sana feda olsun. Ne olur bir daha oku!"
Yolcu onun duygularını ve ne istediğini anlamıştı. Korkuları dağılmaya başladı. Kendini toparladı ve okudu:

"Ey günah işleyerek nefsine zulüm eden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidini kesmeyin. Allah, bütün günahları affetmeye kâdirdir. O, sonsuz rahmet ve mağfiret sahibidir." (Zümer, 53)
"Kurbanın olayım bir daha oku!"
Tekrar, tekrar okudu.

Kalbi yumuşamış, ümitle dolu dolu olmuştu. Ali el–Esedî artık Medine yollarında… Yeni arkadaş olduğu yolcunun tavsiyesiyle gusül abdesti alacak, Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Mescidi'ne varacak, sabah namazını orada edâ edecek, Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzurunda tevbe edip, Rabbinden mağfiret dileyecek, ortalık tam aydınlanıp insanlar kendisini tanımadan, Ebû Hüreyre Radıyallahu Anh'ı bulacaktı…

Devir, Emevî Hilâfeti devriydi. Ebû Hüreyre Radıyallahu Anh, henüz hayattaydı. Ona, tevbe ederek geldiğini söyleyecek ve yardımını isteyecekti… Öyle de oldu.
Ortalık aydınlanmaya başlayınca insanlar onu tanıyor. Fısıldaşmalar, uçuşan haberler ve garip bir hareketliliğin peşinden çevresinde şaşkın ve öfkeli halkalar oluşmaya başlıyor.
Dağların, sahraların yırtıcı parsı, Ebû Hüreyre'ye teslim. Onun koruması altında. O ne derse yapıyor, onu dinliyor.

Ebû Hüreyre, toplanan insanların Ali'ye saldırısına mâni oluyor. Tevbe ederek geldiğini söylüyor; ele geçmeden tevbe ederek gelip teslim olanın hükmünü hatırlatıyor ve:
"Ancak ele geçmeden, kendisi tevbe ederek teslim olanlar hariç. Bilesiniz ki, Allah, Gafûr'dur çok bağışlayıcıdır; Rahîm'dir çok merhametlidir." (Mâide, 34) âyetini okuyordu

Telif Hakkı © 2025 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.