EŞ SEÇİMİNDE ARANILACAK ÖZELLİKLER

Evliliğin huzur içinde geçmesinde eşlerin inancının, yaşayışının örf ve adetinin önemi büyüktür. Bunun için eş seçiminde çok titiz davranmalı, kılı kırk yarmalıdır. Aksi takdirde, ileride ayrılıklara; çocukların ve ailenin perişanlığına sebep olur. Ayrılık olmasa bile bütün hayat sıkıntı, üzüntü içinde geçer. Evlilikte aranacak belli başlı özellikler şunlardır:

 1- Eşler düzgün bir inanca, yani Ehli sünnet inancına sahip olmalıdır.

 2- Eşler dindar olmalı, inandığı gibi yaşamalı. Beş vakit namazını kılmalı, haramlardan kaçmalı, farzları eksiksiz yerine getirmeli. Kadın dinimizin emrettği gibi örtülü olmalı. Resulullah efendimiz: "Bir kimse, bir kadını malı, güzelliği için almış olsa, hem malından, hem de güzelliğinden mahrum kalır", “Dünya nimetlerinin en hayırlısı saliha bir kadındır” buyurmuştur.

Salih, dindar kimse ile evlenirken fakirlikten korkmamalı. Çünkü Allahü teâlâ, “Eğer fakir iseler, Allah onları, (evlenmeleri sayesinde) fazlı ile zengin yapar” buyuruyor. (Nur: 32)

3- Kadın ev hanımı olmalı. Ev hanımı olmayan kadının, kocasına, çocuklarına karşı yapması gereken görevini tam yapması mümkün değilidir. Bu da ailedeki huzuru bozar. Ayrıca günümüzde kadının haram işlemeden çalışması da çok zordur.

Dinimize göre kadının cihadı evinde kocasına ve çocuklarına hizmet etmesidir. Bir kadın Resulullah efendimizin yanına gelerek sordu: “Ben kadınları temsilen geldim. Allah cihadı erkeklere farz kılmıştır. Savaştan sağ çıkarlarsa gazi, ölürlerse şehid oluyorlar. Biz kadınlar da onlara yardımcı oluyoruz. Bize bu konuda mükafat, bir bedel var mı?

Resulullah efendimiz şöyle cevap verdi: “Karşılaştığın her kadına söyle: Kocaya itaat etmek, hakkını yerine getirmek onun yaptıklarının hepsine bedeldir. Ancak içinizde bunu yapanlar pek azdır. “

4- Kadın, ev işlerini çevirecek kadar; yemek yapmasını, ev işlerini, dikiş işlerini bilmeli. Peygamber efendimiz kadının bunları bilmesini tavsiye buyurmaktadır: “Allahü teâlânın farz kıldığını yapmaktan ve kocasına itaattan sonra kadınlar için, yün eğirmekten, iplik bükmekten üstün iş  yoktur. Bir saat yün eğirmek, iplik bükmek veya dokumak,  kadınlar  için bir yıl ibâdet etmekten daha sevabdır. Dokudukları her iplik için amel defterlerine bir şehid sevabı yazılır.”

“ Koca kendi evinde sürünün çobanı gibidir. Ev halkının hepsinden sorumludur. Kadın da kocasının evinde çobandır ve evdekilerin yaptıklarından sorumludur. “

5- Kadın, aile, çocuk eğitimi ve ev ekonomisinde kültürlü, eğitimli olmalı. Fakat edindiği bu kültür, örf adetimize aykırı olmamalıdır. Bu da ancak kendi gayreti ile kültürlü bir aileden, anne babadan ve çevreden öğrenilir. Kadın öğreniminde, mecburi eğitimden fazlasını aldığında evde genelde sen ben davası başlıyor, bu da ailenin huzurunu bozuyor. Dinimizde, kadın erkek herkese ilim öğrenmek farz. Fakat bu, bildiğimiz fizik kimya, edebiyat, tarih ilmi değil; bilinmesi zaruri olan, iman, ibadet bilgileridir. İmam-ı Gazali hazretleri Kimya-ı seadette böyle bildiriyor.

Görücü usulü

6- Eşler birbirini seçmede, ana, baba, hala, teyze, kardeş, eş-dost gibi yakınlarından mutlaka istifade etmeli. Bunların tecrübelerinden faydanılmalı. Gençlerin kendi başlarına birbirlerini sağlıklı bir şekilde tanımalarına imkan yoktur. Çünkü, gençler akıl ve tecrübe ile değil hisleri ile hareket  ederler. Hisler ise insanı çoğu zaman yanıltır. Ayrıca gençler birbirlerine karşı daima maskeli olurlar. Gerçek yüzlerini saklarlar.

“Görücü usülü” bilerek kasten yanlış anlatılıyor. Gençlerin biribirlerini görmeden, konuşmadan anlaşmadan ana - baba zoru ile evlendikleri zannediliyor. Halbuki bu böyle değildir. Gençlerin, görüşmeleri, konuşmaları, anlaşmaları yanında anne babanın da grüşünün alınması, bu önemli kararda onların da rölü, katkısı olmasıdır. Tecrübelerinden istifade edilmesidir. Bu hayati konuda, anne babanın, yakın akrabaların öncülük etmesidir. Tabii ki nihai kararı gençler verecektir.

Görücü usulü, sünnete uygun bir kız isteme usülüdür. Bazı kimselerin ısrarla buna karşı çıkmalarının sebebi de budur. Buna karşı çıkan, Resulullah efendimizin sünnetine karşı çıkmış olur.

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

“Sizden biriniz bir kadınla evlenmek istediği zaman ona bakmasında bir günah yoktur. Çünkü evleneceğinden dolayı ona bakıyor.”

Ulu sözü dinlemeyen...

 Aile büyüklerinin tavsiyelerini dikkate almadan yapılan evllikilerin çoğu, hayatın gerçekleri ile karşı karşıya gelince hüsran ile sonuçlanmaktadır. Ya evlilik bitmekte ya da, sıkıntılı olarak devam etmektedir. Bununla ilgili yaşanmış yüzlerce olaydan kısa  bir anekdot sunmak istiyorum. Anne babasını hiçe sayan genç bir kızın itirafı bu:

“Lisede okurken birbirimizi sevip beğendik, ikimiz de üniversiteyi kazanamayınca aile büyüklerimizin rıza göstermemesine rağmen evlendik. Hayatın böyle toz pembe olarak devam edeceğini zannediyorduk. Fakat ne yazık ki, üç yıl birbirimize olan yoğunlaştırılmış sevgimiz, aşkımız üç haftada bitti. Düne kadar en büyük beklentimiz birbirimizdik, fakat şimdi herkesin envai çeşit beklentileri çıktı ortaya. İtiraf etmek gerekirse birbirimizden soğumaya başladık.

Eskiden birbirimize günde 3-4 şiir yazarken şimdi aramızda tek kelimelik bile sevgi sözü dolaşmıyor. Aynı otelde kalan iki yabancı gibiyiz. Bütün bunlar hakkında ailem beni uyarmıştı ama kimseyi dinlemedim; daha doğrusu aşkın gözü kör etti ikimizi de... “Ulu sözü dinlemeyen ulur” diyen çok yerinde söylemiş”  E. B (Genç Beyin)

Gübrelikte biten gülleri koklamayın

7- Eşler, güzel ahlak sahibi, iyi huylu olmalıdır. Birbirlerine, büyüklere, yaşlılara saygılı; küçüklere merhametli olmalıdır. İyi huylu bir kadın, padişahın başındaki tac gibidir. Kötü kadın ise, ihtiyar kimsenin sırtındaki yük gibidir.

"Ey Rabbimiz! Dünyada da, ahirette de hasene (iyilik) ver" mealindeki ayette geçen haseneden maksad, Hz. Ali'ye göre, dünyada saliha, iyi huylu kadındır. Kötü huylu kadının verdiği sıkıntı Cehennem azabına benzetilmiştir.

Kötü huy ve iffetsizlik ile adı çıkıp, kendini ve kocasını dillere düşürecek kadından kaçınmalıdır. "Gübrelikte biten gülleri koklamayınız!" hadis-i şerifi, sütü bozuk, ahlaksızlarla evlenmeyi yasak etmektedir.

Şu üç sıfat kadının iyi olduğuna alamettir: Güzel huylu olmak,  Allahü teâlâdan korkar olmak, kanaatkar olup, Cenab-ı Hakkın verdiğine razı olmak.

8- Eşler, birbirlerinin dengi olmalıdır. Evlenecek erkeğin eşinin, kendisinden yaş, boy, mal, soy  ve tahsilde aşağı olması şart değil ise de iyi olur. Erkek, edebde, huyda ve takvada kadından üstün olmalıdır.

Başlangıçta denklik meselesinin önemi pek farkedilmez. Fakat daha sonra ailede büyük sıkıntılara sebep olmaktadır denglik meselesi. Bununla ilgili bir anektot anlatayım:

“Ev hapishane gibi geliyor bana!”

Sağlık memuru bir arkadaşım vardı. Bir gün ziyaretime geldi. Baktım yanında bir bayan var. Hoş beşten sonra, kendisini kenara çekip “Kimdir bu kız” diye sordum. Şöyle cevap verdi: “ Doktor hanım bizim sağlık ocağında çalışıyor. Yakında yengen olacak.”

Kendisine, “Bu konuyu müsait bir zamanda gel bir konuşalım, bana göre uygun bir evlilik olmaz” dedim. Daha sonra geldiğinde kendisine şunları söyledim: “ Aranızda o kadar dengesizlikler var ki, hangisinden başlayacağımı bilemiyorum. Birincisi bu kız tesettürlü değil, sen namazında abdestinde dindar bir gençsin. İkincisi, tahsil farkınız var. O doktor, sen sağlık memuru. Sen muhafazakar bir ailedensin. Hanımının anne babana bakması, ev işlerini yapması gerekir. Dikiş nakış gibi işleri en azından kendi işini görecek kadar bilmesi lazım. Üniversite okumuş bir genç kız bunları öğrenmeye vakit bulamaz...”

Bana şöyle cevap verdi.” Bunların hepsini konuştuk. Kapanmayı, işten ayrılmayı, evinin hanımı olmayı... Kısaca senin endişe ettiğin herşeyi kabul etti, hatta notere gidip bunları tasdik ettirelim, diye kararlılık gösterdi. Bunun için evlilikte kararlıyız.”

Ben son olarak, “ Siz bilirsiniz, bazı şeyler kağıda yazmakla, notere tasdik ettirmekle hallolmuş olmaz. Bu eşya alışverişine de benzemez, beğenmedim deyip eşya gibi geri getiremezsiniz, iyi düşünün” dedim.

Bu arkadaş, amiri olan doktor hanım ile evlendi. Zaman zaman soruyordum, işler nasıl gidiyor diye, iyi gidiyor diyordu. Beş altı sene görüşemedik. Tekrar görüştüğümüzde, evlilik nasıl gidiyor diye sorduğumda, “ Haklı çıktın, ayrıldık” dedi. Sonra devam etti: Dediklerin aynen çıktı. Evde bir düğmeyi bile dikmedi. Götür terzi diksin dedi. Ben anlaşmamız böyle değildi deyince, evdeki hesap pazara uymadı, yapabileceğimi zannetmiştim, fakat elimde değil yapamıyorum, ev hanımı olamıyorum. Çünkü 25 sene ben dışarıda yaşamışım, şimdi dört duvar arası beni sıkıyor, hapishaneden farklı gelmiyor, dedi. İki sene evde zor durdu. Sonunda ben delireceğim; ya da ayrılalım veya tekrar işe başlayayım” diye direndi.. Çocukları aldı gitti. Şimdi mahkemedeyiz. İki tane de çocuğumuz var.

Böylece yanlış bir karar, hem erkeği hem kadını hem de çocukları perişan etti.

Çalışan kadının eve adapte olması, evinin hanımı olması çok zor. Birçok kadın bütün iyi niyetine rağmen bunda başarılı olamıyor. Bu şekilde eve çekilen kadında üç durum hasıl oluyor. Ya, dayanamayıp tekrar işe, sokağa dönüyor. Veya ruhi dengesi bozuluyor. Ya da, evlilik yürümüyor ayrılıyorlar.

 9- Erkeğin, evinin geçimini sağlayacak bir mesleği, geliri olmalıdır.

10- Kadın çok güzel olmamalı. Güzelliği vasat olmalı. Çok güzel olursa Çoklarının gözü bu kadında olur. Kadın ve çevresi bundan rahatsızlık duyar. Ayrıca kadın güzelliğinden dolayı kibire, gurura kapılır. Kaprisli olur. Hadis-i şerifte, “Bir kadınla güzelliği için evlenme, güzelliği onu helake sürükleyebilir.” buyuruldu. Güzellik çok kadının başına bela olmuştur.

Evlilikte asâletin önemi      

Araştırmadan, incelemeden sokakta ayak üstü verilen evlilik kararı, kısa zaman sonra yine sokakta bitmeye mahkûmdur.

Evlilikte aranılacak özelliklerin başında, dindar olup olmadığı, dînimizin emirlerine uyup uymadığı gelir. Bundan sonra da diğer özellikler gelir. Bu özelliklerin biri de kadının soyudur. Güzel ahlâk, neseb yolu ile devam eder. Bu sebeple iyi bir âileden kız almalıdır. Güzel ahlâk sahibi kadın, her türlü şartlarda kocasına sâdık kalır. Dînine bağlı olur.

Dînine bağlı kimse ise, bütün iyi huyları kendinde toplamış kimse demektir. Nitekim hadîs-i şerîfte, “Kadını güzelliği için alma! Güzelliği onu helâke sürükleyebilir. Malı için de alma, malı onu azdırabilir. Dindar olanla evlen!” buyuruldu.

Kötü huy ve iffetsizlik ile adı çıkıp, kendini ve kocasını dillere düşüren kadından kaçınmalıdır. “Gübrelikte biten gülleri koklamayınız!” hadîs-i şerîfi, sütü bozuk, ahlâksızlarla evlenmeyi yasak etmektedir. Araştırmadan, incelemeden sokakta ayak üstü verilen evlilik kararı, kısa zaman sonra yine sokakta bitmeye mahkûmdur.

İyi soydan gelmenin, hayvanlarda bile önemi büyüktür. Yük beygiri ile yarış atının arasındaki fark, ırk asâleti bakımındandır. Hâl böyle olunca, kurulacak yuvaya asil olmayan kadın huzur getiremez. Çocuklarına İslâm terbiyesi veremez. Çocuklarına ne biliyorsa onu öğretecektir. Bir kabın içinde ne varsa dışına o sızar. Asil olmayan kadın, yılışık gülüşleriyle nâmûsuna zarar verir, kocasını sinir hastası eder ve yuvaya geçimsizlik getirir.

Asâlet olmayınca, verilen terbiyenin de fazla te’sîri olmaz. Bakırı ne kadar silip parlatsanız, üç gün sonra gene kararmaya başlar. Sun’î parlaklık kısa bir zaman devam edebilir. Altın hiçbir zaman pas tutmaz. Size sadece tozunu olmak düşer.

Dört dörtlük eşler ancak filmlerde olur      

Dış görünüşe aldanıp da yanlış karar vermekten sakınmalıdır. Çünkü evlilik hayatına başladıktan sonra, geri dönmek zordur ve kötü huylu kimsenin, bundan sonra düzeltilmesi de kolay değildir.

Evlenmek, yuva kurmak, insanın hayatını değiştiren, ömrün dönüm noktasını meydana getiren bir olaydır. Yanlış bir tercih, insanın dünyasını karartır. Hattâ insanın âhıretine de te’sîr ederek, sonsuz azâba sebep olabilir.

Aradığımız ana vasıflar ile birlikte diğer vasıfların çoğu karşı tarafta var ise, karar vermek için yeterli sayılabilir. Lüzûmundan fazla ince eleyip sık dokuyan, kendine bir türlü aday beğenemiyen, kolay kolay evlenemez.

Müstakbel eşler birbirinde aradıkları vasıfları bulurlarsa, bu, sonraki devreler için iyi bir başlangıç teşkil eder. Bulunması zarûrî lâzım olan vasıflar, özellikler yoksa, “Ben seviyorum” diyen gençlerin, bu yolda şuursuzca hareketlerle anne ve babalarını üzmeleri çok yanlıştır. Ana-babalar da, aranılan vasıflar var ise, sebepsiz yere, meselâ maddî menfaatler yüzünden gençlerin evlenmesine mâni olmamalıdır.

Dört dörtlük bir eş bulmak zor, hattâ imkânsızdır. Unutmamalı ki, kusûrsuz dost arayan dostsuz kalır; noksansız eş arayan da eşsiz kalır. Dört dörtlük eşler ancak filmlerde olur.

Eşlerin birbirlerini tanımalarının birçok yolu vardır. Bugün çok kimse flört yolunu tercih etmektedir. Flört; kız ve erkeğin arkadaşlık kurmasıdır. Gerçekte evlenecek gençlerin böyle bir arkadaşlığa aslâ ihtiyaçları yoktur. Dînen de câiz olmayan bu arkadaşlığın, üstelik birçok mahzûrları da vardır.

Flörtte bir tuzak vardır. Bu arkadaşlıkta, çok defa kız, erkek tarafından kandırıldıktan sonra terkedilir. Bu arkadaşlık, gençlerde gâfilce tecrübelere yol açar. Bu tecrübelerin çoğu, kötü bir mâcerayla sonuçlanır. Ateşe atılanın yanacağını bilmesi başka, tecrübe için kendini ateşe atması başkadır.

Flört, akıl-mantık hislerini altüst eder. Bu işin en mühim özelliği de, sık sık arkadaş değiştirmektir. Kızı kandırıp terkeden erkek hâin, kandırılan kız da maskara durumuna düşer.

Bu işte çok defa, iffet elden gider. Nâmûslu Müslüman bir kız için bundan büyük felâket olamaz. Flörtle meydana gelen tahrîk, gençleri huzursuz, rahatsız ve saldırgan hâle getirir.

Flört, birçok genci serseri, müsrif ve perişan hâle sokar. Gençler arasında aşağılık kompleksi, kıskançlık, kin, nefret, karamsarlık, düşmanlık, anarşi ve çeşitli rûhî bunalımlar doğurur. Hattâ intihârlara sebep olur.

Flört, zamanla tenhâda buluşmaya sevkeder. Sonunda, birçok gencin başı belâya girer. Önce kızı zorlar, arzûsuna kavuşunca da kızı ayıplar, düşük karakterli diye ona hakâret eder. Genelde bu hissî eğlencelerden sonra hep soğukluk olur. Genç erkek, kokladığı çiçekten hemen bıkar, sonra başka renkte bir çiçek arar. Artık gördüğü bu sahne onu avutmaz. Çünkü ondaki esrar, onu çeken câzibe, bağ ve düğümler çözülmüştür. O artık başka bir câzibe, daha esrarlı bir düğüm ister, başka eğlenceleri kovalar. Bu durum evlendikten sonra da devam eder.

Sevgi kör eder

Bekârken çok kimseyle görüşen, çok kimseyle eğlenen erkek ve kızda, evlendikten sonra da çok kimseyle görüşme arzûsu devam eder. Bir kişiye bağlı kalmak, zamanla onu sıkmaya başlar, onu değişiklik arayışına iter. Bunun sonucu olarak, her gün gazetelerde boy boy resimlerini gördüğümüz cinâyetler meydana gelir. Bugün yüzlerce âile bu yüzden perişan olmaktadır. Bir kısmı hapishanede, bir kısmı da kendini mezarda bulmaktadır. Bir anlık gaflet, değişiklik arzûsu, kişilerin hem dünyasını, hem de âhıretini karartmaktadır.

Çok gence belki bunlar ma’nâsız gelir. Çünkü birisine gönlünü kaptıran gence verilecek nasîhat, deli saçması kabûl edilir. Onun için Peygamber efendimiz, “Sevgi insanı sağır ve kör eder” buyurmuştur. Sağıra ne anlatsanız duymaz. Görmeyen bir kimseye en bâriz olayları gösterseniz görmez. Bu bakımdan ileri görüşlü, tecrübeli sâlih ana-babanın tavsiyelerine de mutlaka uymalıdır! Ana-baba, oğlunun veya kızının evleneceği kişiye, evlâtlarının gözü ile bakmaz. Acı tecrübelerin verdiği firâsetle bakar. Ana-baba sadece görünüşe değil, perdenin arkasına da bakar. Perde gerçeği görmeye mâni olur. İnsanı yanıltır.

Anasayfaya dön Kapak Sayfası
Sadakat.Net © İslami web hizmetleri