Peygamber efendimiz Mekke'nin fethinden sonra erkeklerle sözleşti, dine uymada nelere dikkat edeceklerini bildirdi. Erkekler bildirilen bu hususlara uyacaklarına dair Resulullaha söz verdiler. Bu sözleşmeden sonra Peygamber efendimiz kadınlarla sözleşmeğe başladı. Kadınlarla yalnız söz ile olup, mübarek eli, kadınların ellerine dokunmadı. Kötü huylar, kadınlarda, erkeklerden daha çok olduğundan, daha çabuk tesir altında kaldıklarından kadınlarla sözleşirken, erkeklerden daha fazla şart, araya kondu. Allahü teâlânın emirlerini yapmış olmak için, bunlardan kaçınmak lazım geldiği bildirildi.
Bu sözleşmede bulunan kadınlara Resulullah efendimiz hayır dua etti ve aflarını diledi. Bu sözleşmeyi her kim okuyup kabul edip bunlara uyarsa bu sözleşmeye dahil sayılır ve bu duaya kavuşur. Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye kitabında bu sözleşmenin şartları şöyle bildirilmektedir:
1- Bu şartlardan birincisi: Allahü teâlâdan başka, hiçbir şeye ibadet etmemektir. Çok kimse bunu farkında olmadan yapıyor. Mesela bir kimse, başkaları görmek için ibadet eder veya Allahü teâlâ için eder fakat, başkasının görmesi de hoşuna giderse veya ibadetinde başkasından bir karşılık, mesela, bir (Âferin!) sözü beklerse, o kimse, şirkten, küfürden kurtulmuş olmaz.
Peygamber efendimiz, “Küçük şirkten korununuz!” buyurunca, “Küçük şirk nedir?” diye sordular. Resulullah efendimiz, “Riyadır” buyurdu. Riya, başkasına göstermek için gösteriş için ibadet etmektir.
Kafirlerin dini günlerinde, bayramlarında, ibadet olarak yaptıklarını yapmak da şirktir, küfrdür. İbadet olarak değil de adet olarak yaptıklarını Müslümanların yapması küfr olmaz. Böyle şeyler faydalı ise yapılır. Mesela, Hıristiyanlar gibi noel günlerinde bayram yapmak, bu geceye değer vermek küfrdür.
Müslüman olmak için, kafirlikten kaçınmak lazımdır. Mü'min olmak için, küfrden, imansızlıktan sıyrılmak şarttır. Bir de hastalıktan kurtulmak için, papazlardan imdat beklemek de şirktir ki, bu durum Müslümanlar arasında yayılmıştır. Nisa suresi, 59. ayetinde mealen, “Onlara, kafirlere inanmayınız dediğim halde, onlar kafirlerin sözleri ile hareket ediyorlar. Şeytan onları aldatıyor.” buyuruldu.
Maalesef kadınların çoğu, bilmiyerek, bu belaya, bu hataya düşüyor. Ne oldukları bilinmiyen bir takım isimlerden medet bekleyip, bunlarla hastalıktan kurtulmak istiyorlar. Kafirlerin, kafirlik alametlerini yapıyorlar. Bu şirklerden, küfrden kurtulabilen ve kafirlik alametlerinden birini yapmıyan kadın, çok azdır. Dinimizde hiçbir eksiklik yoktur. Hasta olunduğunda yapılacak işleri, tedavi şekillerini de bildirmiştir dinimiz. Şifa için de olsa Müslüman, papaza gitmez. Ruhi yönden rahatsız olanlar, genellikle, moralle, psikolojik olarak iyileştiklerini zannetmektedirler. Aslında, iyileşmemişlerdir. Zaten mümkün de değildir. Bunlar manevi yönden şifa veremezler. Ancak, gayrı müslim de olsa, mesleğinde mütehassıs, güvenilir bir doktora gitmekte, onun verdiği ilaçları kullanmakta mahzur yoktur. Bu ikisini karıştırmamalıdır.
21 Martta kutlanan Nevruz, ateşperestlerden kalma bir adettir. Dinlerinin gereği kutladıkları bir gündür. Bugün İran, Azerbaycan gibi bazı ülkelerde de kutlanmaktadır. Bunlara da o bölgelerde eskiden yaşamış ateşperestlerden gelmektedir. Dinimiz İslamiyet, daha önceki cahiliye adetlerinin hepsini kaldırmıştır. Kısacası bunun dinimizle hiçbir ilgisi yoktur. Ateşe tapınanların her sene 21 Martta kutladıkları Nevruz günlerine ve Hıristiyanların paskalyalarına, noel günlerine hürmet etmek ve o zamanlarda, onların adetlerini, onlar gibi yapmak, küfre sebep olur.
Mayısın altısında kutlanan Hıdırellez'in de dinimizle bir ilgisi yoktur. Böyle günlerin dinimizle ilgisi olup olmadığı şöyle anlaşılır. Dinimizdeki, mübarek günler, geceler hep hicri aylara göredir. Dinimizde hicri ayların dışında, miladi takvime göre kutlanan hiçbir kıymetli gün yoktur.
2- Resulullah efendimizin kadınlardan söz aldığı ikinci şart: Hırsızlık etmemeleridir.
Bugün hırsızlık deyince, yankesicilik, cepçilik, ev soymak hatıra geliyor. Hırsızlık da çeşit çeşittir. Hırsızlık, büyük günahlardan biridir. Çok kadınlar, bu günaha yakalanmıştır. Hırsızlığın inceliklerinden kurtulabilen kadın pek azdır. Bunun için, hırsızlıktan kaçınmak, ikinci şart oldu.
Kadınların hemen hemen hepsinin düştüğü bu hırsızlık kocalarının malını, kocalarının izni olmadan harcamalarıdır. Bununla, büyük günaha girmiş oluyorlar. Bu hal, hemen hemen bütün kadınlarda var gibidir. Ancak, Allahü teâlânın koruduğu az kimse bundan kurtulmaktadır. Keşke, bunun hırsızlık olduğunu, günah olduğunu bilselerdi. Bunu, helal bilenler çoktur. Helal bilenlerin kafir olmaları korkusu çoktur.
Mesela, mutfak için kocası para bırakıyor, gidip bununla başka birşey alıyor. Komşusu birşey istiyor, istediğini alıp ona hediye ediyor. Yine kocasından habersiz sağa sola hayır hasenat yapması da başkasının malını gasbetmek olur. Bunlar hep başkasının malını ondan izinsiz alma hükmüne girer.
Allahü teâlâ, kadınları şirkten men' ettikten sonra, ikinci olarak, hırsızlıktan men' buyurdu. Çünkü, bunu helal sanarak, çoğu kafir olur. Bundan dolayı, bu günah, kadınlar için, başka günahlardan daha büyük oldu. Başkalarının mallarını da, habersiz kullanmak kendilerine hafif gelir. Çekinmeden başkalarının mallarına hıyanet ve hırsızlık etmiş olurlar.
Bu durum erkek için de geçerlidir. Hanımına ait bir şeyi, kocası ondan izinsiz kullanamaz, başkasına veremez. Dinimize göre, karı koca birbirlerinin mallarına müdahale edemez. Herkesin malı kendinindir.
Bir mü'minin, kendine sadık ve emin olan, istismar etmiyen, israf da etmeyen, malı haram işlerde kullanmayacak bir hanımı olduğunda iş kolay. Müslüman erkek, hanımını bu büyük günahtan kurtarmak için, malını istediği şekilde sarf etmesine, harcamasına önceden izin verebilir. Bu takdirde onun adına rahat bir şekilde hareket edebilir.
Bugün birçok kadın bilhassa birşeyi kaybolunca veya kızına talip çıktığında damat adayının iyi mi kötü mü olduğunu, geçimlerinin nasıl olacağını öğrenmek için hemen cinci hocalara koşup soruyorlar.Bu çok tehlikelidir. Gelecekten haber vermek küfürdür, dinden çıkmaktır. Birinin gelecekten haber vereceğine inanmak da küfürdür.
Kaybolan, çalınan birşeyi bulmak için, hergün yirmibeş kere, “Ya cami'annasi liyevmin la raybe fihi innallahe la yuhlifül mi'ad icma' beyni ve beyne...” duasını okumalıdır. (Bu duanın orijinal yazılışı 365 Gün Dua kitabında vardır. ) Buluncaya kadar okumalıdır. Duanın sonuna da kaybolan şeyin ismini söylemelidir. Muradı olan kimse, yatacağı zaman abdest almalı, temiz bir örtü üzerinde oturup, üç def'a salevat okumalı, sonra herbirine Besmele çekerek on Fatiha ve sonra onbir İhlas okumalı, sonra üç salevat okumalı, sonra sağ yanı üzere, yüzü kıbleye karşı olarak ve sağ elini sağ yanağı altına koyarak yatıp uyumalıdır. Niyet ettiği şeyin nasıl olacağını, biiznillah rü'yada görür.
Ayrıca birşeyi kaybolan, çalınan kimse, hergün iki rek'at namaz kılıp, selamdan sonra, “Allahümme ya Hadi ve ya Raddeddalleti, erdid aleyye dalleti biizzetike ve sultanike feinneha min fadlike ve ataike.” duasını okumalıdır.
3- Resulullah efendimizin kadınlardan istediği üçüncü şart: Zina etmemeleridir. Bu şartı, yalnız kadınlardan istemek, bu günahın hasıl olması, çok def'a onların razı olmalarına bağlı olduğu içindir ve kendilerini gösterdikleri içindir. Bu günahın ilk sebebi onlardır. Bu işte, onların rızaları mu'teberdir. Bunun için, bu amelden, kadınların daha kuvvetli men'edilmeleri icabetti. Bundan dolayı, Allahü teâlâ, Kur'an-ı kerimde, bu günahta kadını erkekten evvel söyledi. Bu günah insana, dünyada ve ahırette zarar verir ve bütün dinlerde yasak ve çirkin olmuştur. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
“Zinanın dünyada üç fenalığı vardır: Biri, güzelliği ve parlaklığı giderir. İkincisi, fakirliğe sebep olur. Üçüncüsü, ömrün kısalmasına sebep olur. Âhıretteki üç zararına gelince, Allahü teâlânın gadabına sebep olur. İkincisi, sualin, hesabın fena geçmesine sebep olur. Üçüncüsü, Cehennem ateşinde azap çekmeğe sebep olur.”
Bir hadis-i şerifte, “Yabancı kadınlara bakmak, gözlerin zinasıdır. Onları tutmak, ellerin zinasıdır. Onlara gitmek, ayakların zinasıdır.” buyuruldu.
Nur suresindeki ayet-i kerimede mealen, “Mü'minlere söyle, yabancı kadınlara bakmasınlar ve zina etmesinler! Ve mü'min kadınlara söyle! Onlar da, yabancı erkeklere bakmasınlar ve zina etmesinler!” buyruldu.
Kalb, his organlarına tabidir. Mesela, kalb, göze tabi'dir. Gözler haramdan sakınmazsa, kalbi korumak güç olur. Kalb, harama dalarsa, zinadan sakınmak güç olur. O halde, imanı olanların, Allahü teâlâdan korkanların, harama bakmaması lazımdır. Ancak bu suretle, kendini korumak, dünya ve ahırette zarardan kurtulmak mümkün olur.
Allahü teâlâ, Kur'an-ı kerimde kadınların, kızların, yabancı erkeklerle yumuşak sesle, nezaketle konuşmalarını, böylece kötü adamların kalblerine kötü düşünce getirmelerini men'etmekte, buna sebep olmıyacak şekilde sert ve ciddi söylemelerini istemektedir. Kadınların, yabancı erkeklere süslenmelerini yasak etmektedir. Bileziklerinin sesini duyurmamak için, yavaş, sessiz yürümelerini, takılarını yabancı erkeklere göstermemelerini emretmektedir. Yani fıska, günaha sebep olan herşey de günahtır. O halde günaha, harama sebep olan şeylerden kaçmak lazımdır.
4- Kadınlardan istenilen dördüncü şart: Çocuklarını öldürmemektir. Eskiden, kadınlar, fakirlikten korkarak, kızlarını öldürürlerdi. Bu çirkin hareket, haksız yere cana kıymak olduğu gibi, evlat hakkını da tanımamaktadır ve her ikisi de büyük günahtır. İbni Âbidin isimli kıymetli fıkıh kitabında buyuruluyor ki: “Özürsüz, çocuk düşürmek, haramdır. Ananın veya süt emen diğer çocuğun ölümüne sebep olan bir özür varsa, uzuvları teşekkül etmeden düşürmek caiz olur.” Uzuvlar yüzyirmi gün sonra teşekkül eder, denildi. Canlı çocuğu (özürlü de olsa) almak da, aldırmak da haramdır. Çocuk olmaması için önceden tedbir almak caizdir. Fakirlikten dolayı iyi bakamamak, besliyememek korkusu, çocuk düşürmek için özür olmaz. Din düşmanlarının yasaklamasından dolayı, din bilgisi verememek, islâm terbiyesi ile yetiştirememek korkusu özr olur. Çocuğun rahat doğması için, Abdüllah ibni Abbâs buyurdu ki, bir tas, tabak içine “Bismillâhillezî lâ ilâhe illâ huv El-Halîm-ül Kerim. Sübhâne Rabbil' Arş-il'azîm Elhamdülillahi Rabbil' âlemîn” ve sonra (Nâzi'ât) sûresinin son âyetini ve Ke-ennehüm'den îtibaren (Ahkaf) sûresinin son âyetini islâm harfleri ile yazıp, eritip anasına içirmelidir. (Bu duanın ve ayetlerin islam harfleri ile yazılışı, yayın evimizin neşrettiği 365 Gün Dua kitabında yazılıdır)
5- Kadınlardan istenilen beşinci şart: Bühtan ve iftira etmemektir. Bu günah, kadınlarda çok olduğundan onlara şart edildi. İftira büyük günahtır ve çok fenadır. Bunda yalan söylemek de vardır ki, yalan, her dinde haramdır. İftirada bir mü'mini incitmek de vardır ki, bu da, başkaca haramdır. Bunlardan başka, iftira etmek, yeryüzünde fesat çıkarmaya, ortalığı karıştırmaya sebep olur ki, bu da haramdır.
6- Peygamber efendimizin kadınlardan istediği, altıncı şart: Resulullahın her emrine itaat etmektir. Bu şart, bütün farzları, sünnetleri yapmak ve bütün yasaklardan kaçınmak demektir ve islamın beş şartını bildirmektedir.
İslamın beş şartından biri, namazdır. Beş vakit namazı üşenmeden, seve seve kılmalıdır. Bugün çok yaygın olan musikiden, müzik dinlemekten de kaçınmalıdır. Nefsin istediği faydasız iştir ve haramdır. Bir hadis-i şerifde, “Musiki, zinaya yol açar:” buyuruldu. Müslümanları gıybet etmek, yani kötülemek niyeti ile çekiştirmek, iki Müslüman arasında söz taşımak, musikiden daha büyük haramdır. Bunlardan kaçınmak lazımdır. Müslümanla alay etmek, kalbini kırmak da haram olup, sakınmak lazımdır.
Dinimizde bilinmesi zaruri olan şeyleri her Müslümanın bilmesi lazımdır. Bilmemek özür olmaz. İnsan yaptığı şeyi niçin yaptığını bilmesi lazım. Yapılan işler için "Bilmediğim için yaptım." demek insanı vebalden kurtarmaz. Kafirlerin bayramlarında, Müslümanların cahilleri ve hele kadınlar, kafirlerin yaptıklarını yapıyor ve bu günleri, Müslüman bayramı zan ediyor ve kafirler gibi, birbirlerine hediye gönderiyorlar. Dükkanlarını, eşyalarını, sofralarını kafirlerin yaptığı gibi, süslüyorlar. Noel, Yortu, Nevruz günlerini ve gecelerini, başka gecelerden ve günlerden ayırdediyorlar. Bunlardan mutlaka kaçınmak gerekir. Bu husus Kur'an-ı kerimde sure-i Yusüf'de mealen, “Biz, Allahü teâlânın varlığına, birliğine, herşeyi yaratan O olduğuna inandık, Müslüman olduk diyenlerin çoğu, başkalarına ibadet ve itaat ederek ve daha birçok hareketleri ve sözleri ile müşrik oluyorlar.” buyuruldu.
Kadınlar, türbe ziyaretlerinde de büyük yanlışlar yapmaktadırlar. Türbeler için kurban adıyorlar. Götürüp mezar başında kesiyorlar. Bunlar, Allah rızası için değil, mezarda yatan kimse için kesilirse o zaman tehlikeli olur. Dinimize göre, kurban sadece cenab-ı Hak için kesilir, hasıl olan sevap türbedeki şahsa gönderilir. Türbedeki şahıstan şefa'at etmesi istenir. Şunu iyi bilmek lazımdır. Mesela hasta için gidilmiş ise, hastayı iyileştiren oradaki zat değildir. Hastaya şifa veren Allahü teâlâdır. Oradaki zat sadece aracıdır, şefa'atçidir. Kabirlere çaput bağlamak, mum yakmak da dinimizde yoktur. Bunlar sonradan sokulmuş hurafelerdir.
Temel atılırken, yeni araba alınca, hastalık gelince, hasta iyi olunca Allah rızası için hayvan kesilebilir. Bunlar hurafe değildir. Fakat adak olacağı için etlerinin yalnız fakirlere verilmesi lazımdır.
Dinimiz yapılacak her şeyi bildirmiştir. En mahrem meseleden, en açık meseleye kadar her şey bildirilmiştir. Çünkü İslamiyet kişinin hem dünya, hem de ahıret için yapacağı şeyleri bildirmek için gelmiştir.
Kişi yapacağı ibadeti komşusuna, şuna buna soracağına, açıp kıymetli kitaplardan bilmediğini öğrenmelidir. Kulaktan dolma bilgiler genellikle yanlış oluyor. Kişiden kişiye nakledilirken insanlar kendi durumlarına göre ilave ve çıkarmalar yapılıyor. İnsanın başı ağrıyor da, bunun için önce iyi bir doktor arıyor. Rastgele gitmiyor. Hiç dini konularda rastgele sözlere göre hareket edilir mi?
Kadınlar arasında çok yaygın olan tehlikeli birşey de, sihir, büyü yaptırmaktır. Kadınlarımızın bundan uzak durmasını dinimiz emretmektedir.
Sihir, yani büyü yapmamalıdır ve sihir yaptırmamalıdır, haramdır ve küfre en yakın olan, en fena haramdır. Sihre ait ufak birşey yapmamağa çok dikkat etmelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki, “Müslüman sihir yapamaz. Allah saklasın imanı gittikten sonra, sihri tesir eder.” Sanki sihir yapınca, imanı gider.
Yine kadınlar arasında çok yaygın olan tehlikeli bir inanış da uğursuzluğa inanmalarıdır. Dinimizde uğursuzluk yoktur. Başka bir hadis-şerifte de buyuruldu ki:
“Tetayyur eden ve tetayyur olunan ve kahinlik yapan ve kahine giden ve sihir, büyü yapan ve yaptıran ve bunlara inanan, bizden değildir. Kur'an-ı kerime inanmamıştır.” Tetayyur, uğursuzluğa inanmaktır. Kahinlik, cinden bir arkadaş edinip, olmuş ve olacak şeyleri ona sorup, ondan öğrenmek ve bunları başkalarına bildirmektir.
Cinle tanışan falcılar ve yıldıznameye bakıp, sorulan herşeye cevap verenler böyledir. Bunlara ve büyücülere gidip, söylediklerine, yaptıklarına inanmak, ba'zan doğru çıksa bile, Allahtan başkasının herşeyi bildiğine ve her dilediğini yapacağına inanmak olup, küfr olur.
Sihir yaparken küfre sebep olan kelime veya iş olursa, küfrdür. Böyle kelime veya iş bulunmazsa, büyük günahtır. Sihir insanları hasta yapar. Sevgi veya muhabbetsizlik yapar. Yani cesede ve ruha te'sir eder.
Sihir, kadınlara ve çocuklara daha çok tesir eder. Sihrin te’siri kat'i değildir. İlacın tesiri gibi olup, Allahü teâlâ, isterse te'sirini yaratır. İstemezse, hiç te'sir ettirmez. Açlık çekerek, sıkıntılı işler yaparak, nefsini ezen, haram işlemekten zevk alamaz hale getiren kafirlerin yaptığı sihir te'sir etmektedir. Böyle papazların sihir çözmeleri de te'sirli olmaktadır. Şimdiki papazlar, dünya zevklerine düşkün ve nefsleri azgın olduğundan, sihir yapamaz ve bozamazlar.
Bir sahir, yani büyücü, sihir ile istediğini elbette yapar, sihir muhakkak te'sir eder diyen ve inanan kafir olur. Sihir, Allahü teâlâ takdir etmiş ise, te'sir edebilir, demelidir.
Sihirden, büyüden kurtulmak için çeşitli ayetler, dualar vardır. Bunlarla büyüden kurtulmak mümkündür. Büyü yapılmış olan kimse, (Âyat-ı hırz)ı sabah ve ikindi namazlarından sonra, yedi gün birer kere okur ve boynuna asarsa, şifa bulur. "Ayat-ı hırz" hakkında İslam Ahlakı kitabının vücüd emaneti bahsinde geniş bilgi vardır. Bir miktar suya, (Âyet-el-kürsi) ve (İhlas) ve (Mu'avvizeteyn) okumalı. Büyülenmiş kimse bundan üç yudum içmeli, kalan ile gusl abdesti almalıdır.
Sihir ve cadı, yani büyü afetlerinden kurtulmak için, üç kere Salevat-ı şerife okumalı, sonra yedi Fatiha, yedi Âyet-el-kürsi, yedi Kafirun suresi, yedi İhlas-ı şerif, yedi Felak ve yedi Nas sureleri okuyup kendi üzerine veya hasta üzerine üflemelidir. Bunları tekrar okuyup, büyülenmiş olanın odasına, yatağına, evin her yerine, üflemelidir.Buna karşılık ücret almamalıdır. Allah rızası için yapılmalıdır. Sihirden, büyüden, korunmak, yapılmış sihirden kurtulmak için en etkili şey ayat-ı hırzdır. Kur'an-ı kerimdeki şifa ayetleri, sihir büyü için faydalı ayetler toplanmış, buna ayat-ı hırz ismi verilmiştir.
Nazar değmesi haktır. Yani, göz değmesi doğrudur. Bazı kimseler, birşeye bakıp, beğendiği zaman, gözlerinden çıkan şua' zararlı olup canlı ve cansız, herşeyin bozulmasına sebep oluyor. Bunun misalleri çoktur. Fen, belki birgün, bu şua'ları ve te'sirlerini anlıyabilecektir. Nazarı değen kimse, hatta herkes, beğendiği birşeyi görünce (Maşaallah) demeli, ondan sonra o şeyi söylemelidir. Önce Maşaallah deyince, nazar değmez. Nazar değen veya korkan çocuk için, çöp yakıp etrafında döndürerek tütsülemek veya ergimiş mumu başı üzerinde suya dökmek ve kurşun dökmek caizdir.
Nazar değen kimseye şifa için (Âyet-el-kürsi), (Fatiha), (Mu'avvizeteyn) ve (Nun suresi)nin sonunu okumak muhakkak iyi gelir. (Ayatı hırz ve okunacak diğer dualar, arapça asılları ile beraber yayınevimizin neşrettiği 365 Gün Dua- Mehmet Oruç kitabında mevcuttur)
Anasayfaya dön | Kapak Sayfası |
Sadakat.Net © İslami web hizmetleri |