Anne-baba hakkı üzerine yazdığım yazılar üzerine, bazı genç okuyucularım arayarak, “ Hep anne-baba hakkından bahsediyorsunuz, evladın anne-baba üzerinde hiç hakkı yok mu? “ diyerek sitem etmişlerdi.
Olmaz olur mu tabii ki var, diye cevap vermiştim. Babanın evladı üzerinde hakkı olduğu gibi, evladın da baba üzerinde hakkı vardır. Bu hakka dikkat etmeyen babalardan evlatları ahirette davacı olacaklardır.
Bir defasında, yanında oğlu olduğu halde, Hazret-i Ömer'e birisi gelerek,
- Ya Ömer! Bu oğlum bana karşı geliyor, diyerek oğlunu şikayet etti. Bunun üzerine Hazret-i Ömer, o kimsenin oğluna:
- Babana nasıl karşı geliyorsun? Allah’tan korkmuyor musun? Babanın, evladı üzerindeki haklarını bilmiyor musun? dedi. Bu sırada genç sordu:
- Ey mü'minlerin emiri, babanın evladı üzerindeki haklarını biliyorum. Peki, evladın, baba üzerinde hiç hakkı yok mudur? Hazret-i Ömer cevap verdi:
- Olmaz olur mu hiç! Elbette vardır. Bu haklardan biri, babanın temiz ve asil bir hanımla evlenmiş olmasıdır. Evladın, babası üzerindeki haklarından biri de kendisine iyi bir isim koymasıdır. Ve nihayet, evladına dinini öğretmesi, İslam terbiyesi üzere yetiştirmesidir.
Hazret-i Ömer'den bu sözleri dinleyen genç dedi ki:
- Vallahi babam bu söylediklerinin hiçbirini yapmadı.
Gencin bu sözleri üzerine Hazret-i Ömer celallendi. Gencin babasına dönerek,
- Oğlum bana karşı geliyor, diye bana şikayete geliyorsun. Halbuki o sana karşı gelmezden önce sen ona karşı gelmişsin. Önce onun şikayet için bana gelmesi lazımdı. Haydi git, diyerek azarladı.
Bir gün Ebu Hafs hazretlerine bir adam gelerek, "Oğlum beni dövdü, incitti." dedi. Bunun üzerine Ebu Hafs, "Ona terbiye verip, ilim, irfan öğrettin mi?" diye sordu. Adam, "Hayır" dedi. Ebu Hafs adama şunları söyledi:
- Allaha şükret ki kafanı kırmamış. Dinden, imandan, haberi olmayandan daha başka ne beklersin?
Peygamber efendimiz çocuklarla ilgilenir, hal hatırını sorar onları sevindirirdi. Bir küçük çocuk, Resûl aleyhisselâmın elini tutup, bir iş için götürseydi, birlikte gider, müşkülünü hâllederdi. Peygamber efendimiz çocuklarını, torunlarını ve diğer çocukları kucağına alır ve severdi.
Bir gün birisi, Peygamber efendimizi, torunu Hz. Hasan’ı severken görünce dedi ki:
- Benim on oğlum var, şimdiye kadar onlardan hiçbirini öpmedim!
Resûl aleyhisselâm, onun yüzüne baktı ve şöyle buyurdu:
- Men, lâ yerham, lâ yurham! (Ya’nî “acımayana acınmaz!”)
Kendi bedeninden bir parça olan evlâdı sevmek, bir kimse için bulunmaz bir saadettir. Cennet kokularını andıran saçlarını kokladığı, onların cıvıltılarını dinleyerek geçirdiği dakikalar; insana edebi tasvirlere sığmayacak kadar, büyük bir haz verir.
Bir defasında da, Resûlullah efendimizin huzuruna bir Bedevi gelerek sordu:” Siz çocuklarınızı öper misiniz? “ Peygamber efendimiz;” Evet, “ buyurdu. Bedevi , “Biz, çocukları öpmeyiz.” Bunun üzerine Resûl-i ekrem efendimiz buyurdu ki:
“ Böyle nasıl söylüyorsun? Allah senin kalbinden merhameti kaldırmış. Onları sevmek, okşamak ve acımak; Allahü teâlânın kalblere koymuş olduğu bir merhamet duygusunun eseridir. Kim bu duygudan mahrûm değilse, evlâdına karşı kayıtsız kalamaz. “
Resûl-i ekrem efendimiz, bir gün kızı Hz. Fâtıma’nın oğullarından biri yanında olduğu hâlde, evden dışarı çıktı. Resûlullah şöyle buyurdu:” Ey çocuklar, siz, Allahın yarattığı güzel kokularındansınız.”
Anne- baba olarak biz vazifemizi tam yapalım ki, çocuklarımızdan saygı bekleyelim!..
Anasayfaya dön | Kapak Sayfası |
Sadakat.Net © İslami web hizmetleri |