GENÇLER, SANATÇILARA ÖZENMEYIN!

Bazı şeyler vardır, anlatmakla öğrenilemez; ancak yaşamakla öğrenilir. Yaşamayan bilmez. Çocuğa ateşin yaktığını ne kadar anlatırsanız anlatın, onu tatmadıkça, acısını hissetmedikçe gerçek manada ateşin ne olduğunu anlayamaz.

Yaşamadıkça zararını tam olarak anlamanın mümkün olmadığı hususlardan biri de şöhret ve paradır. Bilhassa gençlerimizin bu iki arzuya kavuşmak için,”sanatçı” olmak için  maddi manevi nelerini feda ediyorlar. Halbuki,  “Dışı seni içi beni yakar” misali arzulardır bunlar. Bu arzuların zararlarını Sevgili Peygamberimiz bakınız kısa ve öz olarak nasıl ifade buyuruyorlar: “Mal ve şöhret hırsının insana vereceği zarar, iki aç kurdun bir koyun sürüsüne saldırdığı zaman vereceği zarardan daha çoktur.” “Bir vadi dolusu altını olan, bir vadi dolusu daha ister!”

Akıllı insanlar, dinimizin bildirdiği nasihatlardan, başkalarının tecrübelerinden istifade etmesini bilirler. Küçük çocuklar ve ahmaklar ise kendileri tecrübe etmedikçe gördüklerine, başkalarının tecrübelerine inanmazlar. Daha doğrusu inanamazlar. Bizim hitap ettiğimiz kimseler akıllılar olduğuna göre, bunlara; bir sanatçımızın yaşadıklarını “şöhret” ve “para” nın insanı ne hale getirdiğini  Sanatçı Yeşim’in kendi ağzından sunmak istiyorum:

Bir sanatçının itirafları

“Bu para denilen illet, insanı hakikaten yoldan çıkartır. Yani deli gibi para harcarsın, 55 metrelik yat  yetmez 75 metre alırsın. Evin içinde 10 hizmetçi yetmez 20’ye çıkarırsın. Budur yoldan çıkmak. Sokaktaki aç insanı unutuyorsun. Dinini unutmaya başlıyorsun. Ben hayatımda domuz eti yemedim ama benim çevremdeki herkes, domuz eti yiyordu ve ben bunu gördükçe midem bulanıyordu. Para bende, öyleyse güç bende diyorsun. Yaratanını unutuyorsun. Ve O da bir gün sana öyle bir tokat atıyor, “kendine gel” diyor.”

Biz, bütün sanatçılar için üç beş evlilik gayet rormal. En kıytırık sanatçıya bak yine üç evlilik. Neden biz de tek evli olamıyoruz ya da iki ? Hayır kardeşim bize dört, beş yani. Olamıyor, çünkü açız. Kapatamıyoruz bunu ve bir sanatçının bunu kapatması da mümkün değil. Benim hayatımdaki en büyük mutluluğum şarkı söylediğimde 20 bin kişinin bir ağızdan “Yeşim” diyerek bağırması. Ve sen eve gelip, tek başına bir adamla kalıyorsun ve diyorsun ki, “Acaba bu beni hayranlarım gibi böyle seviyor mu?” Böyle bir şüphe olabilir mi, bu hastalıklı bir duygu.

Zaten sanatçıların hepsi ruh hastası. Hepimize bak, çantasını aç içinde mutlaka Zanax’a, Prozac’a rastlarsın. Mutlaka terapiste gidiyoruz ama saklarız. Hepimiz zaman zaman çok agresifleşiriz, zaman zaman içimize çekiliriz. Yani saçmalıklar yaparız, hakaretler ederiz. Hiçbirimizin ruh sağlığımızın iyi olduğuna inanmıyorum. Bu gerçek. Artık bu gerçekleri ben kabul ettim.

Mutlu olan sanatçı yok

Boşanmanın arefesinde, çok aşırı dozda sakinleştirici aldım. Çünkü vücudum sakinleşmiyordu. İçtiğim ilacı bir deveye verseler, hakikaten uyur . Ben hiç uyumuyordum. Hiç yemek yemiyordum, üç paket sigara içiyordum. Çok aşırı dozda ilaç alıyordum.

Şimdi, o lüks hayatı değil, eski günlerimi özlüyorum. Biz bir apartman dairesinde, üç oda bir salon bir dairede oturuyorduk. Keşke o kadar paramız olmasaydı. Keşke tekneler, uçaklar hiçbiri olmasaydı. İşte insanlara bunu anlatamıyorum.

Manevi duygularını yitiriyorsun  Maddi duygular ön plana geçiyor. Nerede olduğun değil, kiminle olduğun önemli. Sen bir çadırın içinde çok sevdiğin bir insanla yaşıyorsan, o çadır sana saray gibi gelir. Ama sen bir sarayın içinde tek başına yaşıyorsan o saray sana hapishane gibi geliyor. Yani maddiyat öne çıktıkça kibirleniyorsun. İnsanları hor görmeye başlıyorsun. Yani bu para denilen illet, insanı hakikaten yoldan çıkartıyor.

Peki, bu meslekte olup da mutlu olan yok mu ? Hayır, hiçbiri mutlu değil. Mutluyum diyen, kesinlikle yalan söylüyor, kendini aldatıyor. Mutlu olamıyoruz. Çünkü, biz neyiz biliyor musun? 20 bin, 30 bin insanın önüne çıkıyorsun ve şarkı söylüyorsun. Korkunç bir sevgi seli var. Deli gibi bir sevgi ve sen sevgi açı oluyorsun artık, sevgi manyağı oluyorsun. Ve böyle bir sevgi, albümlerinin satışı, insanların seni seyretmeleri ve hayatına kim girerse girsin, ondan hep almak istiyorsun. Doymak nedir bilmiyorsun!”

“Paraya köle olana lanet olsun!” 

Para ve şöhretin insanı ne hale getirdiğini bir sanatçı “şöhretzede”nin ağzından naklettikten sonra  paranın yani dünyalıkların hiç mi faydası yok, bunlar hep zararlı mı? Biraz da bunun üzerinde durmak istiyorum.

Bunlar ilaç gibidir. Dozunda, yerinde zamanında kullanılırsa faydalıdır. Bu da ancak, parayı dinimize uygun bir şekilde kazanmak ve yine dine uygun bir şekilde harcamakla sağlanabilir. Böyle yapılınca malın, paranın dünyada da ahırette de faydası görülür.

Kontrolsüz kazanılan ve harcanan para  Allahü teâlâyı unutturur. Bu şekilde elde edilen mal hakkında, Peygamber efendimiz, bir hadîs-i şerîfinde, “Geçen ümmetlerin herbirine fitneler verildi. Benim ümmetimin fitnesi, mal, para toplamak olacaktır” buyurdu. Başka bir hadîs-i şerîfte de, “Altına ve gümüşe köle olana la'net olsun!” buyuruldu.

Yine Peygamber efendimiz, “Dünyaya düşkün olmak, günahların başıdır” buyurdu. Yanî her türlü hatâya, günâha sebep olur. Ahıreti unutup, dünya peşinde koşan kimse, şüpheli şeylere, sonra mekrûhlara, sonra harâmlara, hattâ daha sonra küfre dalar. Geçmiş ümmetlerin, Peygamberlerine inanmamalarına sebep, dünyaya düşkün olmaları idi. Bu sebeple nice kimselerin ayağı kaymıştır.

Fakat, şan şöhret için olmayıp, âhıreti kazanmaya yardımcı olan mal, ne kadar çok olursa olsun zararlı değildir. İmâm-ı Gazâlî hazretleri, kendini ve âilesini ve çocuklarını kimseye muhtaç ettirmeyecek kadar çalışıp, helâlden kazananlara cihâd sevâbı verildiğini bildirmiştir..

Allahü teâlâ, bir kuluna fazla mal verirse, cimri olmamalıdır. Para, mal kazanma hırsı, aklını örtmemelidir. Kazandığını, din uğruna sarfetmelidir. Hayır hasenat yapmalıdır. Sıkıntıda olan Müslümanlara yardım etmelidir.

Peygamberimiz birgün, “Yâ Ebâ Hüreyre! Mü'minlerin büyüğü, benden sonra o kimsedir ki, Allahü teâlâ ona mal verir, o da gizli ve âşikâre Hak yoluna harcar ve yaptığı iyilikleri kimsenin başına kakmaz” buyurdu.

Kişi mal, mülk sahibi olmakta çok hırslı olur, tek gâyesi bu mala kavuşmak olursa, hem dünyada, hem de âhırette rezil olur, perişan olur. Olmadık işler gelir başına. Bunun misâlleri sayılamıyacak kadar çoktur.

Allahü teâlâ, insanları yaratırken, ecellerini, ömürlerini ve rızıklarını takdîr etmiştir. İnsanın rızkı değişmez, azalmaz ve çoğalmaz ve zamanından geri kalmaz. İnsan, rızkını aradığı gibi, rızık da, sâhibini arar. Çok fakîrler vardır ki, zenginlerden daha iyi, daha mes'ûd yaşar.

Aşırı mal hırsı sonunda insanı mala taptırır. “Maksûdun, mâbûdundur” sözü meşhurdur. İnsanın nihaî maksadı ne ise bu onun ilâhı odur. Bir kimsenin maksadı, mal, mülk kazanmak ise, bunun için her şeyi mubâh görüyorsa, bu kimsenin ilâhı mal, mülk olur. Yine bir kimsenin maksadı sadece belli bir makama, mevkiye gelmek ise, bunun için her şeyi mubâh görüyorsa, bunun da ilâhı o makam olur. Nefsine tapınmaya başlar. “Nefslerinin arzûlarını ilâh edinenleri görmedin mi?” âyet-i kerîmesi, bunun böyle olduğunu haber vermektedir. Allahü teâlâ, dünya lezzetlerini yasak etmedi. Bunların, azgınca, taşkınca, zararlı olarak kullanılmasını yasak etti.

Dinimiz, mal, mülk gibi dünyalık edinmeyi yasaklamıyor. Dünya malına tapınmayı, yani maksadın, gayenin mal, mülk edinmek olmasını yasaklıyor. Dünya malının, ahireti kazanmada vasıta yapılmasını emrediyor. Paranın kalbe sokulmasını yasaklıyor, sadece cepte kalmasını istiyor.

İslâm dininde, ilim, fen, teknik, sanat ve ticareti emreden, bunlar için çalışmayı teşvik eden nice emirler, ayet-i kerime ve hadis-i şerifler vardır. Çünkü medenî bir toplumun, bir milletin kurtuluşu ve saadeti fakirlik ile olamaz.

Bilâkis, hayır ve iyilik müesseseleri, imarethaneler, mektepler, aşevleri, hastaneler yapmak, acizlere, fakirlere ve kimsesizlere yardım etmek ve insanlara hizmet için çeşmeler, köprüler yapmak, fabrikalar kurmak, hep mal ve servet ile olur. Mal ve servet ise, çalışmak ve ticaret ile kazanılır.

Zararlı olan, yasak edilen dünya, Allahü teâlânın sevmediği, haram ettiği, zararlı şeyler demektir. Haramlardan sakınan, dünyaya aldanmamış olur. Allahü teâlâ, dünyada hiçbir zevki, hiçbir lezzeti yasak etmedi. Bunları, azgın, taşkın, zararlı olarak kullanmağı haram etti. Gösterdiği yolda, faydalı, edebli şekilde kullanılmasını emretti. Böyle yapan dünyada da ahırette de huzur içinde olur.

Anasayfaya dön Kapak Sayfası
Sadakat.Net © İslami web hizmetleri