Hile-i şeriyye

 

Dine uygun çare bulmak

Hile-i şeriyye, harama düşmemek için kurtuluş çaresini bulmaktır. Yani Hile-i şer’iyye = dini uygun çare demektir. Haramı helal veya helali haram yapmak yahut haksız mal ele geçirmek için hile yapmak caiz olmaz. Farzdan kurtulmak veya haram işlemek için hile yapmak haramdır. Buna hile-i şeriyye değil, hile-i bâtıla denir. Bir şey, farz veya haram olmadan önce, farz veya haram olmasını önlemek câizdir. Buna hile-i şeriyye denir. Seneler önce bir bid’at ehli, (Âlim ve mezheplerin sözleri ölçü olmaz, Dinde hile olmaz, varsa bir nass gösterilmelidir) demişti. Şunu bildirmiştik: Said bin Sa’d hazretleri anlatır:

"Babam, Resulullahın yanına, hasta, sarsak birini getirdi. Suçunu söyleyip ceza verilmesini istedi. Resulullah, (Buna üzerinde yüz filiz bulunan bir dal ile bir kere vurun) buyurdu. Böylece bir vurmakla, yüz sopa vurulmuş oldu. (Eşiat-ül-lemeat)

 

Bid’at ehli (Ben nass istiyorum, âlimlerin sözünü kabul etmem) dedi. (Resulullahın sözü nass değil mi?) dedim. (Hadisin sahih olduğunu bilemeyiz. Bana âyet göster âyet) dedi. Ben de Hindiyye’den şunu naklettim: Haramdan kurtulmak ve helale kavuşmak için hile-i şeriyye yapmanın caiz olmasına senet, Sad suresinin 44. âyetidir. Bu âyet, Eyyüp aleyhisselam, hanımına yüz sopa vurmaya yemin edince, bu yemininin kefâreti için yapılacak hile-i şeriyyeyi bildirmektedir. (Hindiyye)

 

Mezkur âyet-i kerimenin meal-i şerifi şöyledir:

(Ya Eyyüb, eline bir demet sap al da onunla vur, yeminini böyle yerine getir. Gerçekten Eyyub ne sabırlı, ne iyi kuldu! Hep Allaha yönelirdi.) [Sad 44]

 

Hakkı kabul etmek faziletini gösteremeyip, (Bu yemin içindir, öteki hilelerle bir ilgisi yok) dedi. Halbuki İslam âlimleri yukarıdaki âyet ve hadisten, hile-i şeriyyenin caiz olduğunu bildirmişlerdir. (Hadika)

Merakıl felah’ta, (İmam-ı Ebu Yusuf, zekattan düşmek için çare bulmayı caiz görmüş, İmam-ı Muhammed ise mekruh saymıştır) diyor.

Merakıl felah ve Tahtavi’nin tercümesi olan Nimet-i İslam’da da böyle yazmaktadır.

 

İmam-ı Şarani hazretleri buyuruyor ki:

Ebu Hanife ve imam-ı Şafii, nisap telef olur veya mal sahibi bizzat kendisi telef ederse, nisap müddeti geçersiz olur. İmam-ı Malik ile İmam-ı Ahmed, zekattan kaçmak için kasten kendisi telef ederse, nisabdan düşmüş sayılmaz. (Mizan-ül-kübra)

 

İmam Ebû Yusuf, malından zekatı iskat etmek için havl müddetinin sonuna doğru malını karısına hibe eder, ertesi sene de, karısı zengin olursa kendisine hibe edebileceğini söylerdi. Bu durum, Ebû Hanife’ye anlatılınca, "Bu onun fıkhındandır" dedi. (İhya)

 

İhya’daki bu rivayet için (Bunun aslı yoktur) denirse, İmam-ı Gazali hazretleri gibi Resulullahın vârisi olan bir âlime iftira edilmiş olur. Yukarıda kaynaklarını verdik. İmam-ı Ebu Yusufunki farklı bir ictihaddır. Zekat farz olmadan önce, zekattan düşmek için böyle bir yola sapmak İmam-ı Muhammede göre mekruhtur, fetva da böyledir. Farklı ictihadından dolayı İmam-ı Ebu Yusufa bir şey söylemeye hiç kimsenin hakkı yoktur.

 

İctihad, bir ibadet, yani Allahü teâlânın emri olduğundan, hiçbir müctehid, diğer bir müctehidin ictihadına yanlış diyemez. Çünkü, her müctehide, kendi ictihadı hak ve doğrudur. Beyheki’deki hadis-i şerifte, (Müctehid âlimlerin farklı ictihadları rahmettir) buyuruluyor. Rahmet olan bir işe dil uzatmak asla caiz olmaz.

 

Caiz olan ve olmayan hileler

Yukarıdaki yazımızda kaynaklarını göstererek şu hükmü bildirmiştik:

Farz olduktan sonra zekat vermemek için, hile yapmak haram olur. Farz olmadan önce yapılan hile, imam-ı Muhammede göre mekruh, imam-ı Ebu Yusufa göre caiz olur. Fetva imam-ı Muhammede göredir.

 

Kadın zekatını kocasına veremez. Çünkü yine kendisine harcayacaktır. Kadının kocasına zekat vermesi bir nevi hile sayılır. Ama, fakir bir aile ise, kadının sadece 100 gram kadar altını varsa, zekat vermesi farzdır. İmameynin kavlini tercih ederek kocasına zekat verebilir. Dinimiz buna izin vermiştir. Bu zekattan kaçma sayılmaz, dinimizin verdiği ruhsattan faydalanmak olur.

 

Nisaba maliktir ama adamın durumu iyi değildir. Kurban kesmekten kurtulmak için sefere çıkabilir veya parasını hanımına hediye edebilir.

 

Yine durumu müsait olmayan, fakat dinen zengin sayılan bir kimse, İbni Abidin’de bildirildiğine göre, zekatını fakire verse, fakir de kabul ettikten sonra, zengine bunu hediye etse zekat verilmiş olur. Hâşâ, Allahı mı kandırıyorsunuz denmez.

 

Ama şöyle bir hile yapmak hile-i bâtıladır asla caiz olmaz, haramdır:

Zekat tutarı olan altınları bir kimse ceketinin cebine koysa, bir fakire verse, sonra da, fakire o ceketi bana sat dese, ceketi rayiçten fazla geri satın alsa bile zekat verilmemiş olur. Bu, haram olan bir hiledir.

 

Zaruret olmadıkça; hiçbir sebep ile ödünç para alıp, faiz ödemek caiz değildir. Zaruret başkadır, ihtiyaç başkadır. Zaruret, kendinin veya nafakası lazım olanların aç, susuz, çıplak veya sokakta kalarak hasta olması demektir. Zaruret olunca, yani ölümden veya hastalıkla, bir uzvun yok olmasından korku olunca, helal yol bulunamazsa, faizle ödünç alınıp, bununla zaruret giderilir.

 

Nafakaya muhtaç olup, çalışamayan ve faizsiz ödünç bulamayan kimsenin nafaka için, faiz ile ödünç alması caiz olur ise de, böyle kimsenin, krediyi muamele satışı yolu ile alması iyi olur. Mesela, on altın alıp, üç ay sonra on iki altın ödemek isterse, on altını alırken, kalem, defter, kitap gibi herhangi bir şeyi de iki altına satın alıp, on iki altın borçlanır. Bunun gibi haram işlemekten kurtuluş yolu aramaya hile-i şeriyye denir. Zarurete düşenin, ibadetini kaçırmaması veya haram işlememesi için hile-i şeriyye yapması lazım olur. İslamiyete uymaktan kaçmak için çare aramaya hile-i bâtıla denir ki, haramdır. İslamiyete uyup haramdan kurtulmak için bir çare arayana, sen bâtıl bir hile düşünüyorsun demek caiz olmaz.

 

Eşini üç talakla boşayan müslümanın, nikahı kendi mezhebine uygun, fakat diğer üç mezhepten birine uygun değil idiyse, o mezhebi taklit ederek yeniden nikah yapar. Bu da hile-i şeriyye olur.

Evlendiği kadınla süt kardeş olduğu meydana çıkarsa, bir kere emmiş olduğu da sabitse, diğer üç mezhepten biri taklit edilerek evliliğe devam edilir. 

 

Dinimizde bazen söze itibar edilir, niyete itibar edilmez. Mesela nikahta, boşamakta, nikahtan vazgeçmekte, adakta, alış verişte, hediyede, yeminde, küfürde niyete değil söze itibar edilir. (Ameller niyete göredir) hadis-i şerifi, taat ve mubahlara niyete göre sevap verileceğini bildirmektedir. Günahlar, iyi niyetle de işlense, günah olmaktan çıkmaz.

 

Zekatı, sadaka-i fıtrı, adağı ve kurbanı, kaza etmeden fakir olan, hile-i şeriyye denilen kolaylıkla, bunları kaza edebilir. Devir yaparak bu borçlarından kurtulabilir. Dinimizin tanıdığı ruhsatlardan faydalanmak da dine uymaktan ileri gelir. Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:

(Allah’ın verdiği kolaylık ve ruhsatlardan faydalanın!) [Buhari]

(Ruhsatlardan faydalanmayan, Arafat dağı kadar günah işlemiş olur.) [Taberani]

(Allahü teâlâ, ruhsatla da amel edilmesini sever.) [Beyheki]

Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri