Allahü teâlâ ve adalet

 

İçyağı, önceki dinlerde haram iken, bizim dinimizde helal kılınmıştır. Hz.Âdem zamanındaki evlilik ile şimdiki evlilik farklıdır. İçki daha önce mubah iken, İslamiyet’te haram kılınmasına zulüm diyenler var. Bunların hikmeti nedir?

CEVAP

İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:

(Bir memur bile, âmirinin verdiği emirlerin sebebini soramaz. Nerede kaldı ki, bir kul, Allahü teâlânın işlerinin hikmetini sorabilsin? Bütün insanları Cehenneme koyup sonsuz azap yapsaydı, kimin bir şey söylemeye hakkı olabilirdi? Çünkü kendi yarattığı mülkünü kullanıyor. Başkası yok ki, onun mülküne tecavüz olsun ve buna zulüm denebilsin? İnsanların kullandığı her mülk, hakikatte Allahü teâlânındır. Bu mülkleri, bunların asıl sahibi olan cenab-ı Hakkın izin verdiği kadar kullanmak gerekir.) [Müj.Mek. 266]

 

Allahü teâlâ, hayvanlara akıl vermemiştir. Bunun için de, onlara hiçbir şeyi yasak etmemiş, dilediklerini yiyip içmekte, diledikleri gibi yatıp kalkmakta serbest bırakmıştır. Onları yaptıkları işlerden sorumlu tutmamıştır. Eğer insanları da böyle hayvanlar gibi serbest bıraksaydı, kötülükten, karışıklıktan başka bir şey olmazdı. Hayvanlar, insanların yaptığı işlerin hikmetini anlayamazlar. Çok aciz olan bir insan da, her şeyi yoktan yaratan Rabbimizin işlerindeki hikmeti nasıl anlar?

 

Adalet, bir âmirin, ülkeyi idare için koyduğu kanunlar içinde hareket etmesidir. Zulüm ise, bu kanunun dışına çıkmaktır. Her şeyi yoktan yaratan Allahü teâlâ, her şeyin asıl sahibi ve tek yaratıcısıdır. Üstünde bir âmiri yoktur ki, Onu bir kanun altında bulundursun?

 

Allahü teâlâ, adaleti emretmiş, adaletin zıddı olan zulmü haram kılmıştır. Bu hususta birçok ayet-i kerimeler vardır. Birkaçı mealen şöyle:

(Allah, insanlar arasında, adaletle hükmetmenizi emreder.) [Nisa 58]

(Allah, adalet yapmanızı, ihsan etmenizi ve [muhtaç olan] akrabaya vermenizi emredip, fuhştan, münkerden [her çeşit kötülükten] ve zulümden nehyeder.) [Nahl 90]

(Ey iman edenler, bir millete olan öfkeniz, sizi adaletsizliğe sürüklemesin, adil olunuz!) [Maide 8]

 

Adaletin bir başka tarifi ise kendi mülkünde olanı kullanmak demektir. Zulüm ise, başkasının mülküne tecavüzdür. Kâinat ve içinde bulunan her şeyin yaratıcısı Allahü teâlâ olduğuna, Ondan başka yaratıcı bulunmadığına ve hiçbir kimse, hiçbir şeye sahip olmadığına göre, Rabbimizin yaptığı işler, hiç kimsenin malına, mülküne tecavüz değildir. Onun yaptığı işler için, (Adalete uymuyor) denilemez. Yasak ettiği bir şeyi serbest bırakabildiği gibi, önceden serbest ettiği bir şeyi de yasaklayabilir. Mülk Onundur, dilediği gibi kullanır. Kimsenin bir şey sormaya hakkı yoktur. Çünkü Allahü teâlâ layüseldir. Layüsel, yaptığı işlerden hesap sorulmayan, hükmü elinde olan, istediği gibi hareket eden demektir. Layüsel olmayan ilah olamaz.

 

Cenab-ı Hak, genelde işlerinin hikmetini bildirmemiştir. Bu hikmeti aklımızla anlamak mümkün olmaz. Çünkü aklın belli bir sahası vardır. Bunun dışındakileri ölçmeye, anlamaya gücü yetmez. Akıl bir kararda kalmaz. Herkesin aklı birbirine uymaz. En akıllı sanılan kimse bile, mütehassısı olduğu dünya işlerinde yanılabilir. Nerde kaldı ki, din işlerindeki hikmetleri çözebilsin? Bir hayvanın [düşünemez ya], asfalt yolları lüzumsuz sayması, nasıl kıymetsizse, bir kâfirin de, Allah’ın işlerini beğenmemesinin hiç kıymeti yoktur.

 

Yeni Yaklaşım isimli bir Hıristiyan dergisinde, bugünkü Hıristiyanlığın İncile uymadığı, Ortaçağ keşişlerinin kurdukları ve günümüze kadar faaliyetlerini sürdüren manastır sisteminin, tamamen İncilin öğretisine aykırı olduğu bildiriliyor. İç sayfada ise, İncilin değişmediğini konu eden, (Allah kendi kitabını korur) başlığı altındaki yazıda özetle deniyor ki: Allah kendi yasalarının bozulmasını umursamadı. Asırlarca insanları gerçeksiz bıraktı. Yargılanacak bu insanlar arasında ben bulunsa idim Allah’a şöyle derdim: Ey Allah, beni ne hakla suçluyorsun? Kitaplarını korumadığın yetmezmiş gibi, elimizdeki yanlış kitaplar için bir defa bile bizi uyarmadın. Beni bilgisizlik ve günah içinde bıraktın. Şimdi beni ne hakla yargılıyorsun?)

 

Dünyadaki bir hakimle bile böyle edepsizce konuşulmaz. Layüsel olan Rabbimizle böyle konuşulur mu? Hıristiyanlara göre, tanrı gökte oturur, insan gibi etten kemikten yaratılmıştır. Eh böyle olunca da ona her hıristiyan kafa tutabilir.

 

Hıristiyan Dergi, İncilin değişmediğini, insan kelamı olmadığını söylemek istiyor. 4 papazın yazdığı ve birbirini tutmayan İncillerin Allah kelamı olmadığını Hıristiyanlar bile kabul ediyor.

 

Hz.Musa’dan önce gelen peygamberlerin kitapları yok muydu? Elbette var idi. Hz.Ademin, Hz.Nuh’un, Hz.İbrahim’in suhuf denilen kitapları vardı. Bugün o kitaplardan hiç birisi kaldı mı? Elbette kalmadı. Allahü teâlâ öyle diledi. O kitapları korumadı. Tevrat, İncil ve diğer ilahi bütün kitaplar ve sahifeler, hepsi insan sözüne benziyordu ve lafzları mucize değildi. Onun için çabuk bozuldu, değiştirildi. Kur'an-ı kerimi ise koruyacağım diyor ve koruyor. Kimin ona soru sormaya hakkı olur? Kimine erkek çocuk veriyor, kimine kız. Kız çocuğu olan, (Falancaya erkek çocuk verdin, bana niçin vermedin) diyebilir mi? Çocuğu olmayan da, (Bana niçin çocuk vermedin) demeye hakkı var mıdır? Hiç kimsenin hiçbir bakımdan Allah’ta hakkı olamaz.

 

Her peygambere kitap verilmedi. Sadece 313 Resule verildi. Diğer nebiler, bunların kitaplarına göre amel etti. Hıristiyanın bilmediği bir husus da, peygamber gönderilmeyen milletler sorguya çekilmez. Kur'an-ı kerimde buyuruluyor ki:

(Biz, peygamber gönderip [dinin emirlerini] bildirmeden önce azap yapmayız.) [İsra 15]

 

Adalet ve ihsan

İslam ülkelerinde doğan çocuk, dinini kolayca öğrenip Cennete gidiyor. Gayrı müslim ülkelerdeki çocuklar ise bundan mahrum kalıyor. Müslüman olarak yetişmediği için Cehenneme gidiyor. “Kâfir ülkelerde yaşayanlara bir haksızlık olmuyor mu? Bu Allah’ın adaletine uygun mu” diyenlere nasıl cevap vermek gerekir?

CEVAP

Adalet ve ihsanı karıştırmamalıdır! Allahü teâlâ, her ülkede yaşayan kulları için, adaleti fazlası ile yapmıştır. Yani akıl-baliğ olmadan ölen kâfir çocuklarını Cehenneme sokmayacaktır.

 

Büluğa erdikten, yani evlenecek çağa geldikten sonra, Muhammed aleyhisselamın dinini duymadan ölen kâfirlere de azap yapmayacaktır.

 

Bunlar, İslam dinini, Cenneti, Cehennemi işittikten sonra, merak etmez, öğrenmez ise, inat edip

inanmazsa, o zaman azap görecektir.

 

(Büluğ çağına giren, ana-babanın, çevrenin yapmış olduğu eski etkilerin altında elbette kalır) denilemez.

 

Eğer kalsaydı, yıllardır İslam ülkelerinde, İslam terbiyesi altında yetişen yüzlerce müslüman evladı, İslam düşmanlarının yalanlarına, iftiralarına aldanmaz, dinsiz, din düşmanı olmazdı. Bunlar, büluğa erince, hatta kırkından sonra, hoca-hafız olanları bile, dinden çıkıyor, din düşmanı oluyor ve din düşmanlığında önderlik yapıyorlar. Ana-babasına, komşularına ve akrabasına, yobaz, gerici diyerek alay ediyorlar.

 

Bu pek acı misaller, ana-baba terbiyesinin etkisinin devamlı olmadığını açıkça göstermektedir.

Bunun içindir ki, bugün dinden çıkmak, bütün dünyayı saran bir afet halindedir. Diğer taraftan, birçok kâfirlerin, ilim, fen adamlarının müslüman olduğunu çoğumuz görüyoruz.

 

Pek az olsa da, dinini değiştirmeyenlerin bulunması, ana-babanın verdiği terbiyenin etkisinin, bazen de devamlı olduğunu gösteriyor denirse, bir çocuğun müslüman evladı olması, İslam terbiyesi ile yetişmesi, Allahü teâlânın bir ihsanıdır. Kâfir çocuklarına bu ihsanı yapmıyor. Fakat, kimseye ihsan yapmaya mecbur değildir.

 

İhsan yapmamak zulüm olmaz. Mesela, bakkaldan bir kilo pirinç alsak, tam bir kilo tartması adalet, noksan tartması ise zulüm olur. Biraz fazla vermesi ise ihsan olur. Bu ihsanı istemek, kimsenin hakkı değildir.

 

Allahü teâlânın İslam terbiyesi ile yetiştirmesi, büyük ihsandır. Dilediğine ihsan eder. Kâfir çocuklarına bu ihsanı yapmaması zulüm, haksızlık olmaz.

İhsan ettiği kimseler kâfir olursa, bunların cezası da, daha çok olur. (Seadet-i Ebediyye)

 

Sakatların suçu yok

Ana- babanın hatası, sarhoşluğu veya hastalığı sebebiyle, kör, topal, sağır, dilsiz, geri zekalı, sakat veya gayrı meşru olarak doğan bebeğin günahı nedir?

CEVAP

Gerçek müslüman, Allahü teâlânın rızasından başka muradı olmayan kimsedir. Allahü teâlâ emrettiği için rızık kazanmaya çalışır. Çalışırken ibadetlerini terk etmez ve haram işlemez. Kazanırken de, kazandığını sarf ederken de dinimize uyar. Böyle kimseye zenginlik de, fakirlik de faydalı olur. Fakat böyle olmayan kimse, Allahü teâlânın kaza ve kaderine razı olmaz. Fakir olunca az diye itiraz eder. Zengin olursa, doymaz, daha ister. Kazandığını haramlara sarf eder. Zenginliği de, fakirliği de, dünyada ve ahirette felaketine sebep olur.

 

Körlük, topallık ve diğer sakatlıkların faydalı veya zararlı olması insandan insana değişir.

Kimi, Allahü teâlânın takdirine razı olduğu için, sonsuz olan Cennet nimetlerine kavuşur, kimi de razı olmadığı için, sonsuz olan Cehennemde cezaya müstehak olabilir.

 

Bir kimse kendisi için sakatlığın faydalı veya zararlı olduğunu bilemez.

Bazısı illa son model bir arabasının olmasını ister. Arabayı alıp çoluk çocuğuyla bir dereye uçabilir. Onun için, illa bir şeyin olmasını değil, hayırlı olmasını istemelidir!

 

Çocuğun sakat olarak doğmasında kendi günahı yoktur. Eğer bunda ana-babasının kusuru varsa, günahı onlara aittir. Görmeyen bir kimse, eğer kör olmasaydı kötü işler peşinde gezip, dünya ve ahiretini mahvedebilirdi. Kimi de kör olduğu için isyan edip, Yaratıcının takdirine razı olmaz ve ebedi felaketine sebep olur.

Kör olan bir müslüman, Cennete gider. İki hadis-i şerif meali:

(Allahü teâlâ, iki gözü olmayan müslümanı Cehenneme koymaz.) [Taberani]

(Gözsüz kimse, sabrederse, Allahü teâlâ ona Cenneti verir.) [Buhari]

Yalnız gözü olmayan değil, diğer sakatlıkları olan da sabrederse, ölürken, kabirde ve mahşer yerinde sıkıntı çekmeden Cennete girer. Cennette ise sakatlık yoktur.

İmansız olan, sağlam da, sakat da olsa, yeri sonsuz olarak Cehennemdir.

 

Önce ölenin suçu

Hz.Âdem zamanında ölen biri, şimdiye kadar kabir azabı çekti. Şimdi ölen ise, ona göre daha az azap çekecektir. Bu Allah’ın adaletine uygun mu deniyor. Önce ölmek suç mudur?

CEVAP

Önce ölmek suç değildir. Allahü teâlâ, hiç kimseye zulmetmez. Kimseye fazla ceza vermez. Hadis-i şerifte, (Kabir ya Cennet bahçesi veya Cehennem çukurudur) buyuruluyor. Hz.Âdem zamanında ölen biri, salih ise, hep Cennet bahçesindedir, kabirde çok kalmasının onun için hiç mahzuru olmaz. Ölen kâfir ise, kâfir için ebedi [sonsuz] Cehennem azabı vardır. Kabir azabı, Cehennem azabı yanında çok hafif kalır. Ölen günahkâr müslüman ise, çektiği kabir azabı günahlarına kefaret olur. Kabirde çok kalır da, çektiği azap sebebiyle günahı kalmazsa, dirilirken günahsız olarak dirilir. Demek ki, kabirde fazla kalmak bir adaletsizlik değildir.

 

Küfür ve zulüm

Bir kâfir, yaşadığı yüz sene içinde işlediği günahlar için sonsuz olarak Cehennemde kalmasına zulüm diyen Almanlar vardır. Yüz senelik kâfirliğin karşılığı niçin sonsuz cezadır?

CEVAP

Bunun hikmetini cenab-ı Hak açıkça bildirmemiştir. Bazı âlimler bildiriyor ki: Kâfirler, sonsuz yaşasaydı, sonsuz kâfir kalmak niyetinde oldukları için, küfürlerinin cezası Cehennemde sonsuz azaptır. Bunun için kâfirlere olan ebedi azaba zulüm denilemez.