Kitaplara iman

 

İmanın üçüncü şartı nedir?

CEVAP

İmanın üçüncü şartı, kitaplara imandır. Amentü’deki, (Ve kütübihi) ifadesi, Allahü teâlânın kitaplarına inanmayı, iman etmeyi bildirmektedir. Allahü teâlânın gönderdiği kitaplar çoktur. Kur'an-ı kerimde bildirilen ise, 104 kitaptır. Yüzü küçük kitaptır. Bunlara suhuf denir.

 

100 suhuf kitap şu peygamberlere inmiştir:

10 suhufu, Âdem aleyhisselama,

50 suhufu, Şit aleyhisselama,

30 suhufu, İdris aleyhisselama,

10 suhufu, İbrahim aleyhisselama.

 

Dört büyük kitap ise şu peygamberlere inmiştir:

Tevrat, Musa aleyhisselama,

Zebur, Davud aleyhisselama,

İncil, İsa aleyhisselama,

Kur'an-ı kerim, Muhammed aleyhisselama gönderilmiştir.

 

Kitapların hepsini, Cebrail aleyhisselam getirmiştir. En son, Kur'an-ı kerim nazil olmuştur. Kur'an-ı kerim gönderilince, diğer kitaplar nesh edilmiş, yani yürürlükten kaldırılmıştır. Kur'an-ı kerimin gelmesi âyet âyet olmuş ve 23 senede tamamlanmıştır. Kur'an-ı kerim, kıyamete kadar bâkidir. Yani geçerlidir. Geçersiz olmaktan ve tebdil ile tahriften yani insanların değiştirmelerinden mahfuzdur. Korunmuştur. Kur'an-ı kerimde eksiklik veya fazlalık olduğuna inanan dinden çıkar.

 

Bugün Yahudilerin ve Hıristiyanların okudukları (Tevrat-Talmud) ve (İnciller) hakkında, www.hakikatkitabevi.com sitesinde, (Cevap veremedi) isimli kıymetli eserde geniş bilgi vardır.

 

Bütün Peygamberler Müslüman idi

Allahü teâlânın var ve bir olduğunu bildiren ilahi dinlerin hepsi, insanlar bozmadan önce, amele ait hükümler hariç, inanılacak şeylerde hepsi aynı idi. Bütün Peygamberler Müslüman idi. Mesela Yahudi ve Hıristiyanların bizim peygamberimiz dedikleri nebiler için Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:

(İbrahim ne Yahudi, ne de Hıristiyandı. O Allah’ı tanıyan doğru bir Müslümandı.) [Al-i İmran 67]

(İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunları [Müslümandır], onların Yahudi veya Hıristiyan olduğunu söyleyenlere de ki, siz mi iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı? Allah’ın bildirdiğini gizleyenden daha zalim kim olabilir.) [Bekara 140]

 

Hz. Âdem’den başlayarak, gelen bütün hak dinler, Hz. Musa’dan Peygamberimiz Muhammed aleyhisselama kadar gelen 3 din, [Musevilik, İsevilik ve İslamiyet] Allah’ın bir ve Peygamberlerinin de birer insan olduğunu bildirmiştir. Ancak Yahudiler, Hz. İsa’ya inanmadılar. Hıristiyanlar da putlara tapınmaktan kurtulamadı. Hz. İsa, (Ben de sizin gibi bir insanım. Allah’ın oğlu değilim, Onun oğlu kızı yok) dediyse de, Baba, Oğul ve kutsal ruh ismi ile 3 ayrı ilaha tapındılar.

 

Hz. Hud, Ad; Hz. Salih, Semud kavmine; Hz. Musa, Beni İsrail’e gönderilmişti. Harun, Davud, Süleyman, Zekeriyya ve Yahya "aleyhimüsselam" da, yine Beni İsrail’e gönderilmiştir. Fakat, bunların ayrı dini olmayıp, Beni İsrail’i, Hz. Musa’nın dinine davet etmişlerdi. Hz. Davud’a inen Zebur’da emir ve yasakları bildiren hükümler  yoktu. Vaaz ve nasihat dolu idi. Tevrat’ı nesh etmedi, yani, yürürlükten kaldırmadı, onu kuvvetlendirdi. Bunun için Hz. Musa’nın dini devam etti. Fakat zamanla Yahudiler Tevrat’ta değişiklik yaptılar, Musevilik bozuldu. Hz. İsa gelince, bunun dini, Hz. Musa’nın dinini nesh etti. Yani Tevrat’ın hükmü kalmadı ve bundan sonra, Hz. Musa’nın dinindeki bozulmayan hükümlerine de uymak caiz olmadı. Hz. İsa’nın dinine uymak lazım oldu. Fakat, Yahudilerin çoğu, "Biz Tevrat’a uyarız" diyerek Hz. İsa’ya iman etmedi. Bozulan Yahudilikte kaldılar.

 

Hz. İsa, Beyt-ül-lahmde doğdu. Sonra Mısıra gidip, daha sonra da. Nasıra’ya yerleşti. Burada 30 yaşında nebi oldu. Bunun için, Hz. İsa’ya iman edene Nasrani ve hepsine Nasara denir.

Yahudiler, Hz. Musa’nın dinine uyuyoruz, Tevrat ve Zebur okuyoruz diyor. Nasara da Hz. İsa’nın dinine uyuyoruz, İncil okuyoruz diyor. Halbuki, bütün cihana gönderilen Muhammed aleyhisselamın dini yani İslamiyet, daha önce gelmiş bütün dinleri nesh etmiştir. Sadece bozulan kısımları değil, bozulmayan kısımları da yürürlükten kaldırmıştır. İslam dininin hükmü kıyamete kadar süreceğinden, başka bir dinde bulunmak caiz olmaz. Çünkü Kur'an-ı kerimde buyuruluyor ki:

(Allah indinde hak din ancak İslam’dır.) [Al-i İmran19]

(Sizin için din olarak İslam’ı beğendim.) [Maide 3]

(İslam’dan başka din arayanın bulacağı din asla kabul edilmez.) [Al-i İmran85]

 

Peygamber efendimizden sonra, hiç peygamber gelmeyecektir. Kur'an-ı kerimde buyuruluyor ki:

(Muhammed aleyhisselam, Allah’ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur.) [Ahzab 40]

(Bu bakımdan ben peygamberim veya yeni peygamber gelecek diyen sapıklara itibar edilmez.)

 

Peygamberleri ve kitapları inkâr

(Allah’a inanıyorum, ama Peygamberlere ve Kitaplara inanmıyorum) diyen müslüman mıdır?

CEVAP

İmanın şartı altıdır. Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahirete, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna ve öldükten sonra dirilmeye inanmaktır. Birini inkâr eden kâfir olur.

 

Her şeyi hikmetli yaratan Allah, insanları başıboş mu bırakır? Onların nasıl hareket edeceğini elbette bildirir. Peygamberleri vasıtası ile kitaplar göndererek, neleri yapıp neleri yapmamak gerektiğini bildirmiştir. Peygamberleri inkâr, Allah’ı inkâr olur.

 

Peygamberler, Allah’ın emirlerini noksansız bildirmişlerdir. Her şeye gücü yeten Allahü teâlâ,

gelecekte olacak [yani yaratacağı] şeyleri de bildiği için emrini değiştirecek, yanlış iş yapacak kimseleri peygamber olarak gönderir mi? Hâşâ Allah’ın emirlerini değiştirseler, yanlış şeyler söyleseler, her şeye gücü yeten Allahü teâlâ buna mani olmaz mı? Her vasfını bildiği, en güvenilir insanları peygamber yaparak göndermiştir. Allahü teâlâ, peygamber yapacağı kimselerin durumunu, onları yaratmadan önce de biliyordu.

 

Allahü teâlâ, (Ben insanları bana ibadet etmeleri için yarattım) buyuruyor. (Zariyat 56)

Peygamberler, Kitaplar göndermeseydi, biz Allah’a nasıl ibadet edecektik? Bir kimsenin Allah’a inanıp da onun Peygamberlerine inanmaması, o kimsenin normal olmadığını gösterir.

 

“Sizi boş yere mi yarattık?”

Bir arkadaş “ Hiçbir şey kendiliğinden olamayacağı için Allah’a inanıyorum, ama dinlere, peygamberlere, ahirete inanmıyorum” diyor. Buna ahiretin varlığını nasıl inandırabilirim?

CEVAP

Arkadaş sözünde samimi değildir. Çünkü Nasreddin Hocanın, doğduğuna inanıyorsun da öldüğüne niye inanmıyorsun dediği gibi, “Ben öğrenciyim ama, öğretmene, derse, imtihana inanmam denir mi? Ben kanuna inanırım ama, savcıya, mahkemeye inanmam denir mi?

 

İstisnalar hariç, bütün fen adamları, bu kâinatın kendiliğinden var olmadığını, bir yaratıcısının bulunduğunu ittifakla bildirmişlerdir. Fen ne kadar ilerlerse ilerlesin, insanlar, bir karıncayı, bir kuşu, bir arpa tanesini yaratamaz. Akıllı ve bilgili bir kimse, kâinata bakınca, çok intizamlı yaratıldığını görür. Bunun kendiliğinden olmadığını anlar. Bir insan bir alet, bir makine yapınca bunun nasıl ve nerelerde kullanılacağına dair bir prospektüsünü [tarifesini] de yanına koyar. Yine de anlaşılması zor ise, kullanması için kurslar açar. Bir makine yanlış kullanılırsa elden çıkar. Her şeyin yaratıcısı olan cenab-ı Allah da, insan denilen bu muazzam makineyi yaratıp başıboş bırakmamıştır. Bir âyet meali:

(Sizi boş yere yarattığımızı mı sandınız?) [Müminun 115]

 

Başıboş yaratılmayan insanın, ne yapması gerektiğini elçileri vasıtası ile, kitaplar göndererek bildirmiştir. Son elçi olan Muhammed aleyhisselama gönderilen kitabı ise Kur'an-ı kerimdir. Kur'an-ı kerim çok veciz olduğu için, Peygamber efendimiz bunu hadis-i şerifleri ile açıklamıştır. Hadis-i şerifler de, diğer insanların sözlerine göre veciz olduğu için, bizlerin kolayca anlayabilmesi için âlimler bunları açıklamıştır. Bu, doktor ve eczacının ilacı hastaya verirken, aç karnına-tok karnına, sabah akşam birer tane, suyla iç, sütle içme gibi tarifine benzetilebilir. Kur'an-ı kerimde insanın niçin yaratıldığı bildirilmiştir: 

(Cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.) [Zariyat 56]

 

Allahü teâlâ, “Emrime uyan Cennete, uymayan ise Cehenneme gidecektir” buyurmuştur. İbadetlerin faydası Allahü teâlâya değil, herkesin kendinedir. Maaşla çalışan bir doktor, bir hastaya ilaç verse, ilacın doktora faydası yok diye o ilacı kullanmamak akla uygun değildir. Zehir içsem doktora ne zararı olur diyerek zehir içmesi de ahmaklıktır. İşte, günahlarımın Allah’a bir zararı yok diyerek, her çeşit günahı işlemek akıllı insanın yapacağı iş değildir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:

(Akıllı kimse, Allah’a ve Peygamberine inanan ve ibadetlerini yapandır.) [İ.Muhber]

 

Öldükten sonra başına gelecekleri düşünmeyene, kendisini ebedi tehlikeye atana akıllı denebilir mi? Kur'an-ı kerimin çok yerinde, (Düşünmüyor musunuz?) diye ikaz edilmektedir. Hadis-i şerifte, (Aklı olmayanın dini de yoktur) buyurulmuştur. (Tirmizi)

 

Her insanın yaptığı ibadetin faydası kendisinedir. Kur'an-ı kerimde buyuruluyor ki:

(Kim, [ibadetlerini yapar ve günahlarından] temizlenirse, faydası kendisinedir.) [Fatır 18]

 

(Benim ibadetime Allah’ın ihtiyacı yok) diye, yanlış düşünen kimse, perhiz yapmayan hastaya benzer. Bu hastasına doktor, perhiz tavsiye ediyor. Bu ise, “Perhiz yapmazsam doktora hiç zararı olmaz” diyerek, perhiz yapmıyor. Evet doktora zararı olmaz, ama kendine zarar vermektedir. Doktor, kendine faydası olduğu için değil, onun hastalıktan kurtulması için, perhiz yapmasını tavsiye etmiştir. Doktorun tavsiyesine uyarsa, şifa bulur. Uymazsa ölür gider. Tabibin bundan hiç zararı olmaz. Bunun gibi, (Allah’ın benim ibadetime ihtiyacı yok) diyerek ibadetten kaçanlar da, Cehenneme gider.

 

Kitapların gönderilişi

Peygamberlere kitaplar nasıl indi? Bu kitapların mahiyeti nasıldır?

CEVAP

Allahü teâlâ, kitapları, melek ile, bazı Peygamberlerin mübarek kulaklarına söyleyerek, bazılarına ise, levha üzerinde yazılı olarak, bazılarına da meleksiz işittirerek indirdi. Bu kitapların hepsi Allahü teâlânın kelamıdır. Ebedi ve ezelîdir. Mahluk değildir. Bunlar, meleklerin veya Peygamberlerin kendi sözleri değildir.

 

Allahü teâlânın kelamı, bizim yazdığımız ve zihinlerimizde tuttuğumuz ve söylediğimiz kelam gibi değildir. Yazıda, sözde ve zihinde bulunmak gibi değildir. Harfli ve sesli değildir. Allahü teâlânın ve sıfatlarının nasıl olduğunu insan anlayamaz. Ama o kelamı insanlar okur. Zihinlerde saklanır ve yazılır.

Demek ki, Allahü teâlânın kelamının iki tarafı vardır. İnsanlarla beraber olunca, mahluk ve hadistir. Allahü teâlânın kelamı olduğu düşünülünce, kadimdir.

 

Kur'an-ı kerimin inişi

Bazıları, Kur'anın Peygamberimizin beynine ilham edildiğini söylüyorlar. Doğrusu nasıldır?

CEVAP

Kur'an-ı kerimdeki arabi kelimeler, Allahü teâlâ tarafından dizilmiş olarak âyetler halinde gelmiştir. Cebrail aleyhisselam, bu âyetleri, bu kelimelerle, bu harflerle okumuş, Muhammed aleyhisselam da, mübarek kulakları ile işiterek, ezberlemiş ve hemen Eshabına okumuştur. Muhammed aleyhisselam, Allahü teâlâ tarafından, mübarek kalbine bildirilenleri, arabi olarak anlatırsa, buna hadis-i kudsi denir.

Cebrail aleyhisselam, her yıl bir defa gelip, o ana kadar inmiş olan Kur'an-ı kerimi, Levh-il-mahfuzdaki sırasına göre okur, Peygamber efendimiz dinler ve tekrar ederdi. Ahirete teşrif edeceği sene, iki defa gelip, tamamını okudular. Muhammed aleyhisselam ve Eshab-ı kiramdan çoğu, Kur'an-ı kerimi tamamen ezberlemişti. Bazıları da, bazı kısımları ezberlemiş, birçok kısımlarını da yazmışlardı.

 

Muhammed aleyhisselam vefat edince, halife Hz.Ebu Bekir, ezber bilenleri toplayıp ve yazılı olanları getirtip bir heyete, bütün Kur'an-ı kerimi, kağıt üzerine yazdırdı. Böylece, Mushaf meydana geldi. 33 bin Sahabi, bu Mushafın her harfinin, tam yerinde olduğuna söz birliği ile karar verdi. 3.halife Hz.Osman, hicretin 25.senesinde, altı tane daha Mushaf yazdırıp, Bahreyn, Şam, Basra, Bağdat, Yemen, Mekke ve Medine’ye gönderdi. Bugün, bütün dünyada bulunan mushaflar, hep bu yedisinden yazılıp, çoğalmıştır. Aralarında bir nokta farkı bile yoktur.

 

Kur'an-ı kerimde 114 sure ve 6236 âyet vardır. Halk arasında yanlış olarak 6666 âyet var deniliyor. Âyetlerin sayısının 6236dan az veya daha çok olduğu da bildirildi ise de, bu ayrılıklar, büyük bir âyetin, birkaç küçük âyet sayılmasından veya birkaç kısa âyetin, bir büyük âyet, yahut surelerin evvelindeki Besmelelerin bir veya ayrı ayrı âyet sayılmasından ileri gelmiştir. (B.Arifin) 

 

Kur’an-ı kerim değiştirilemez

Reşat Halife ve onun izinde gidenler, Kur’an-ı kerime itimadı sarsmak için Tevbe suresinin son iki âyeti fazla diyorlar. Kur’anın değiştiğini söyleyen kâfir olmaz mı?

CEVAP

Böyle bir şeyi Müslüman yaparsa kâfir olur, kâfir zaten kâfirdir, tekrar kâfir olmaz. Emirler yasaklar Müslüman içindir.

 

Önce Kur’an-ı kerimin bugünkü hale nasıl geldiğini bildirelim:

Yemame savaşında, Kur'an-ı kerimi hıfzedenler [ezberleyenler] şehid olup azalmaya başlayınca, Hz. Ömer, halife Hz. Ebu Bekre, Kur'an-ı kerimin yazılıp Mushaf haline gelmesini tavsiye etti. Hz. Ebu Bekir de, Resulullahın kâtibi olan Zeyd bin Sabit’e sureleri ayrı ayrı yazdırdı. Sonra, Eshab-ı kiramın ittifakı ile bir heyet tarafından bir mushaf yazıldı. Hz. Osman zamanında bu mushaftan, 6 adet daha yazılarak vilayetlere gönderildi. Bugün bütün İslam ülkelerinde mevcut olan Kur'an-ı kerimlerin tertibi ve şekli bu mushafa tam uygundur. O zamandan beri de bir tek harfi değişmemiştir. Orijinal Mushaflardan biri Topkapı müzesindedir. (Mirat-ı kâinat)

 

 Kur’an-ı kerimin değiştiğini söylemek birkaç yönden küfür olur:

1- Allahü teâlâ, Kur’an-ı kerimi hiç kimsenin değiştiremeyeceğini ve bunu bizzat kendisinin koruyacağını bildiriyor:

(Rabbinin sözü doğruluk ve adaletle tamamlandı. Onun sözlerini [Kur'anı] değiştirebilecek [hiçbir şey, hiçbir kuvvet] yoktur.) [Enam 115] 

(Kur'anı biz indirdik, elbette yine onu biz koruyacağız.) [Hicr 9]

 

(Kur’an, eşi benzeri olmayan bir kitaptır. Ona önünden, ardından [hiçbir yönden, hiçbir şekilde] bâtıl gelemez [hiçbir ilave ve çıkarma yapılamaz. Çünkü] O, kâinatın hamdettiği hüküm ve hikmet sahibi Allah tarafından indirilmiştir.) [Fussilet 41-42]

 

[Kur’anı Allah indirdiği için, onu bozabilecek birisinin çıkamayacağı açıkça bildiriliyor. Diyelim ki 19 cu, Tevbe suresindeki iki âyeti veya başka âyetleri çıkarıp Tam Kur’an diye bir kitap bastırsa, piyasaya sürülünce, hile meydana çıkar ve hiç itibar görmez.]

 

Bu üç âyet-i kerimeye rağmen, Kur’an değişti demek çok büyük, çok çirkin bir iftira olur.

 

2- Kur’an-ı kerimi hâşâ Resulullah değiştirdi diyenler de çıkıyor. Bu, âlemlere rahmet olarak gönderilen son resul için çok çirkin iftiradır. Üzerinde durmak bile gerekmez. Bir âyet meali

(Eğer o [peygamber] bize atfen, [Kur’ana] bazı sözler katsaydı, biz onu kuvvetle yakalayıp şah damarını koparır, helak ederdik, hiçbiriniz de buna engel olamazdınız.) [Hakka 44-47]

Resulullah değiştirdi diyen bu âyeti de inkâr etmiş olur.

 

3- Daha çok Rafıziler, üç halife ile eshab değiştirdi diyorlar. Üç halife, âyet-i kerimelerle övüldüğü gibi, eshabın tamamı da övülmektedir. Hepsinin Cennetlik olduğunu bildiren bir âyet-i kerime meali:

([Eshab-ı kiramın] hepsine hüsnayı [Cenneti] vâdettik.) [Hadid 10] 

Hepsi Cennetlik olan bu kıymetli insanlara nasıl iftira edilebilir ki?

 

4- Mucize olması bakımından da değiştirilemez. İki âyet meali şöyledir:

(Kulumuza [peygambere] indirdiğimizden [Allah’tan geldiğinden] bir şüpheniz varsa, iddianızda doğru iseniz, Allah’tan gayri şahitlerinizi [bilginlerinizi] de yardıma çağırıp, haydi onun benzeri bir sure meydana getirin! Bunu yapamazsınız, asla yapamayacaksınız da.) [Bekara 23, 24]

(De ki: Bu Kur'anın bir benzerini ortaya koymak üzere insanlar ve cinler toplanıp, birbirine destek de olsalar, yemin olsun ki yine de benzerini ortaya koyamazlar.) [İsra 88] (14 asırdır, din düşmanları, Allahı yalancı çıkarmak için uğraşmışsa da yapamadılar. 19 cular da bunu yapamaz.]

 

Yeni Müslüman olunca

Yeni Müslüman olanın yapması gereken şeyler nelerdir?

CEVAP

Yeni müslüman olanın veya akıl-baliğ olan çocuğun, önce Kelime-i şehadet söylemesi ve bunun manasını öğrenip, inanması gerekir. Sonra, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında yazılı olan itikad, yani iman edilmesi gereken bilgileri öğrenip, bunlara inanması gerekir.

 

Sonra Ehl-i sünnetin dört mezhebinden birinin kitaplarında yazılı olan fıkıh bilgilerini, yani İslamın beş şartını ve helal, haram olan şeyleri öğrenmesi ve bunlara inanması ve uygun yaşaması gerekir.

Bunları öğrenmek ve uymak gerektiğine inanmayan, önem vermeyen mürted olur. Yani kelime-i şehadet getirerek müslüman olduktan sonra, tekrar kâfir olur.

 

Nikahlı müslüman bir kız, baliga olduğu zaman, müslümanlığı bilmezse, nikahı bozulur. Yani mürted olur. Allahü teâlânın sıfatlarını ona bildirmelidir. O da, tekrar etmeli ve (bunlara inandım) demelidir. (Dürr-ül-muhtar)

İbni Abidin hazretleri bunu açıklarken diyor ki:

Kız küçük iken, ana-babasına tâbi olarak müslümandır. Baliga olunca, ana-babasının dinine tâbi olması devam etmez. İslamiyet’i bilmeyerek baliga olunca, mürted olur. İman edilecek şeyleri işitip de, inanmamış kimse, kelime-i tevhid söylese, yani (La ilahe illallah Muhammedün resulullah) dese, müslüman olmaz. (Amentü billahi...) de bulunan altı şeyi inanan ve (Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını kabul ettim) diye kimse müslüman olur.

 

Her müslümanın, çocuklarına (Amentü billahi ve Melaiketihi ve Kütübihi ve Resülihi vel Yevmilahiri ve bil Kaderi hayrihi ve şerrihi minallahi teâlâ vel-basü badelmevti hakkun. Eşhedü en La ilahe illallah ve Eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü) ezberletmeli, manasını iyice öğretmelidir! Çocuk bu altı şeyi öğrenmez ve inandığını söylemezse, baliğ olduğu zaman müslüman olmaz, mürted olur.

 

Kur’anı en iyi Allah’ın resulü anlar. O, imanı nasıl tarif etmiştir?

CEVAP

Peygamber efendimiz imanı şöyle tarif etmiştir:

(İman; Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahirete, ölüme, öldükten sonra dirilmeye, Cennete, Cehenneme, hesaba, mizana, kadere, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmaktır.) [Nesai]

 

Amentü’deki altı esastan birini inkâr eden kâfir olur. Sadece Allah’a inandım demek kâfi değildir. Hıristiyan ve Yahudiler, bizim peygamberimiz dahil bütün peygamberlere inanmadıkça kâfirlikten kurtulamazlar. Yahudiler, Hz. İsa’ya, Hıristiyanlar da, Muhammed aleyhisselama inanmadıkları için kâfir oldular. Amentü’de bildirilen altı husustan birini, mesela kaderi inkâr eden, kâfir olur, bütün iyi amelleri yok olur. (Redd-ül Muhtar)