İman ve imanın alameti

 

İnsan, kendisinin mümin olduğunu bilebilir mi? İmanın alameti nedir?

CEVAP

İman, Amentü'de bildirilen altı esasa inanmaktır. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:

(İman, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, ölüme ve öldükten sonra dirilmeye, Cennete, Cehenneme, hesaba, mizana, kadere, hayrın ve şerrin Allahü teâlâdan olduğuna inanmaktır.) [Nesai] (Bunları kalb ile tasdik etmek de şarttır.)

 

İmanın kuvvetli olmasının alametleri çoktur. Bu husustaki hadis-i şeriflerden birkaçı şöyledir:

(İyilik edince sevinen, günah işleyince üzülen imanlıdır.) [Taberani]

(İmanı en kuvvetli mümin, güzel ahlaklı olandır. Yanına herkes kolayca yaklaşır, geleni gideni çok olur. Herkesle iyi geçinir. çevresi ile iyi geçinemeyen de hayır yoktur.) [Taberani]

 

(Nerede olursa olsun, Allahü teâlâyı unutmayanın imanı kuvvetlidir.) [Beyheki]

(Allah ve Resulünü her şeyden çok seven, sevdiğini yalnız Allah rızası için seven ve ateşe düşmekten çok, küfre düşmekten korkan imanın tadını bulur.) [Buhari]

 

(Birbirinizi sevmedikçe, iman etmiş olmazsınız.) [Taberani]

(Haya imandandır.) [Buhari]

(Temizlik imanın yarısıdır.) [Müslim]

(Ahde vefa [sözünde durmak] imandandır.) [Hâkim]

 

(Kendi aleyhine de olsa âdil davranmak imandandır.) [Bezzar]

(Musibete sabretmek imandandır.) [Bezzar]

(Kalbinde imanı olan kimse, Allahü teâlâyı sever.) [Deylemi]

 

(İman çıplaktır. Elbisesi takva, süsü hayadır, sermayesi fıkıh, meyvesi ise ameldir.) [Deylemi]

(İman yetmiş küsur şubedir. En üstünü “La ilahe illallah”, en aşağısı da, yolda sıkıntı veren bir şeyi kaldırmaktır. Haya da imandan bir şubedir.) [Tirmizi]

 

(İman, namaz demektir. Namazı itina ile, vaktine, sünnetine [ve diğer şartlarına] riayet ederek kılan mümindir.) [İ. Neccar]

(İmandan olan üç şey: Darlıkta infak etmek [Hayra harcamak], rastladığı müslümana selam vermek ve kendi aleyhine de olsa adaletli davranmak.) [Nesai]

 

(Şu kimsenin imanı kuvvetlidir: Allah için yaptığı işlerde tanınmaktan hiç korkmaz, gösterişten uzak amel işler, iki işten biri ahirete, diğeri de dünyaya faydalı olsa, ahirete faydalı olanı tercih eder.) [Deylemi]

 

(Kötüleyen, lanet eden, fuhuş konuşan ve hayasız olan mümin-i kâmil değildir.) [Buhari]

(Beni evladından, ana-babasından ve bütün insanlardan daha fazla sevmeyen, iman etmiş olmaz.) [Buhari]

(Kendi istediğini insanlar için de istemeyen, imana kavuşamaz.) [Ebu Ya'la]

 

Üst kısımdaki hadis-i şeriflere bakınca temiz olan herkes imanlı olur gibi yanlış anlaşılır. Halbuki bir kâfir de temiz olabilir. Bir kâfir de hayalı olabilir. Bir kâfir de adaletli davranabilir. Bir kâfir de süsten kaçabilir. Hadisleri alimlerin açıklamaları ile okumak gerekir. Biz okursak yanlış anlarız.

 

Günah için de durum aynıdır. Günah işleyene kâfir denmez. (Söz taşıyan Cennete girmez) hadisinden maksat, günahının cezasını çekmeden, yahut affa, şefaate kavuşmadan giremez demektir. (Gıybet eden Cehennemlik) hadisinden maksat, sevapları günahlarından az olursa, gıybet Cehenneme götürür demektir.

(Kalbinde zerre kadar kibir olan, Cennete giremez) hadisinden maksat, günahının cezasını çekmeden, yahut affa, şefaata kavuşmadan Cennete giremez demektir.  

 

Yine hadis-i şerifte, müminin her günahı yapabileceği, üç şeyi yapamayacağı, bunlardan birinin de yalan olduğu bildirilmiştir. Hadis-i şeriften zahire göre, yalan söyleyenin mümin olmadığı anlaşılır. Kâmil mümin değil demektir. Ayrıca yalanın münafıklık alameti olduğu bildirilmiştir. Yalan söyleyen münafık değildir, fakat münafıklık alametinden birini işlemiş olur.

 

Bir zat, (Ya Resulallah, ana-baba, evladına zulmetse de rızalarını almayan Cehenneme girer mi) diye sorunca, cevaben 3 defa (Evet zulmetseler de rızalarını almayan Cehenneme girer) buyurdu. Sanki buradan ana babasının rızasını almayan kâfir gibi anlaşılıyor. Halbuki öyle değildir. Günahlarının cezasını çekmeden Cennete giremez demektir.

 

(Cimri, Cennete girmez), (Cimrilik küfürdür) gibi hadis-i şerifleri açıklaması ile birlikte okumalıdır.

Açıklamasız okunursa yanlış anlamaya sebep olur. Cimrilik her ne kadar kötü ahlaktan ise de, imansızlık değildir. (Cimri, günahının cezasını çekmedikçe Cennete giremez) demektir. Hatta sevabı günahından çok gelirse, Cehenneme girmeden de Cennete gider. Affa ve şefaate uğrayarak da Cennete gidebilir.

 

İman nasıl kuvvetlenir?

CEVAP

Aşağıdaki hususları öğrenen bir kimse, Ehl-i sünnet itikadını da biliyorsa, imanı kuvvetlenir. İmanı olmayan bir kimse ise, bunları incelerse, insafı ve nasibi de varsa, Allahü teâlânın varlığına ve kudretine inanır.

 

Cenab-ı Hakkın varlığını, kudretini gösteren olaylardan birkaçı:

İnsanların, büyük bir süratle fezada tek başına dönmekte olan, içerisi ateş dolu yuvarlak bir gezegen üzerinde, sırf yer çekimi kuvveti ile kalarak yaşaması ne büyük bir olaydır. Dağlar, taşlar, denizler, canlı varlıklar, bitkiler nasıl bir büyük kudret sayesinde meydana gelebilmekte, gelişmekte ve türlü özellikler göstermektedir.

 

Hayvanların bir kısmı toprak üstünde yürürken, bir kısmı havada uçar ve bir kısmı da su içinde yaşar. Güneş, en yüksek ısıyı sağlar ve bitkilerin yetişmesini, bazılarının içinde ise, kimyevi değişiklikler yaparak, un, şeker ve daha başka maddelerin meydana gelmesini temin eder.

 

İnsan, kendi vücudunun ne muazzam bir fabrika ve laboratuvar olduğunun farkında değildir. Halbuki, yalnız nefes alıp vermek bile büyük bir kimya olayıdır. Havadan alınan oksijen, vücutta yakıldıktan sonra, karbondioksit halinde dışarı çıkarılır.

 

Sindirim sistemi ise sanki bir fabrikadır. Ağızla alınan gıda maddeleri ve içecekler, mide ve bağırsaklarda parçalanıp öğütüldükten sonra, vücuda faydalı kısmı, ince bağırsaklarda süzülerek kana karışmakta ve posası dışarı atılmaktadır. Bu olay, otomatik olarak ve büyük bir intizam ile yapılmakta, vücut bir fabrika gibi işlemektedir.

İnsanın vücudunda çok karışık formüllü maddeler imal eden, türlü türlü kimya reaksiyonları meydana getiren, analiz yapan, tasfiye eden ve zehirleri yok eden, yaraları tedavi eden, çeşitli maddeleri süzen, enerji veren tertibat olduğu gibi, mükemmel bir elektrik şebekesi, manivela tertibatı, elektronik bilgisayar, haber verme tesisatı, ışık, ses alma, basınç yapma ve ayarlama tertibatı, mikroplarla mücadele ve onları yok etme sistemi de mevcuttur.

 

Kalb ise, hiç durmadan işleyen muazzam bir pompadır. Bütün bu maddi mükemmellik yanında anlama, düşünme, ezberleme, hatırlama, hüküm ve karar verme gibi çok muazzam, manevi kudretler de bulunmaktadır. Bu kudretlerin kıymetini ölçmek, insanlar için imkansızdır. Demek ki, insanın bedeni yanında bir de ruhu mevcuttur. Beden ölür, ruh ölmez. Fakat her varlık gibi bütün ruhlar da bir gün ölecek ve sonra tekrar diriltilecektir.

 

Canlı-cansız varlıklardaki bu nizamı inceleyerek, bir yaratıcının bulunduğuna inanan, Peygamber efendimizin bildirdiklerinin hepsine inanmadıkça müslüman olmaz.

(Üç şey imanın lezzetini artırır: Allah ve Resulünü her şeyden çok sevmek, kendisini sevmeyen müslümanı Allah rızası için sevmek ve Allah’ın düşmanlarını sevmemek.) [Taberani]

(Doğru imanın alameti, kâfirleri düşman bilip, onlara mahsus olan ve kâfirlik alameti olan şeyleri yapmamaktır. Çünkü İslam ile küfür, birbirinin aksidir. Bunlardan birisine kıymet vermek, diğerine hakaret ve kötülemek olur. Allah’ın düşmanlarını sevmek ve onlarla kaynaşmak, insanı Allah’a düşman olmaya sürükler. Bir kişi, kendini müslüman zanneder. Kelime-i tevhidi söyler, inanıyorum der. Namaz kılar ve ibadet yapar. Halbuki, bilmez ki, Allah’ın dostlarını sevmemek veya Allah’ın düşmanlarını sevmek onun imanını yok eder.) [m. 163]

 

(Allah’a ve kıyamet gününe iman edenler; babaları, kardeşleri ve akrabası olsa da, Allah’ın ve Resulünün düşmanlarını sevmez.) [Mücadele 22]

(Ey iman edenler, bana ve size düşman olanları dost edinmeyin, sevmeyin!) [Mümtehine 1]

(İmanın en sağlam temeli ve en kuvvetli alameti, hubb-i fillah, buğd-i fillahtır.) [Ebu Davud]
[Buğd, sevmemek, düşmanlık demektir. Buğd-i fillah, Allah için sevmemek, Allah için düşmanlık etmek demektir. Zıddı olan Hubb-i fillah, Allah için sevmek, Allah için dost olmak demektir.]

(Allah’ın düşmanlarını düşman bilmeyen, hakiki iman etmiş olmaz.) [İ. Ahmed]

(Allah’ın dostunu seven, düşmanını düşman bilen iman-ı kâmil olur.) [Ebu Davud]

(İman etmişseniz, onlardan değil benden korkun.) [Al-i İmran 175]

 

İmanlı olan, âlim olan, şerefli olan, akıllı olan Allah’tan korkar. Allah’tan korkan da Cennete girer. Cahil olan, sapık olan, kâfir olan da Allah’tan korkmaz. Allah’tan korkmayan da Cehenneme girer.

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Haya imandan, hayasızlık nifaktandır.) [Tirmizi]

 

Allahü teâlâdan utanmak, imanın kuvvetli olduğuna, hayasızlık da, imanın zayıf olduğuna alamettir. Haya, imanın esasındandır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Haya imandandır.) [Buhari]

(Haya imanın süsüdür.) [Deylemi]

(Haya, imanın nizamıdır. Nizamı bozulan şey darmadağın olur.) [İbni Mace]

(Haya ile iman bir aradadır. Biri giderse, öteki de durmaz.) [Hakim]

(Hayasızın imanı da olmaz.) [Deylemi]

 

Hayanın iman ile, hayasızlığın da imansızlık ile ilgisi büyüktür. Hayasızın küfre düşmesi kolay olur. Hadis-i şerifte, (Hayanın azlığı küfürdür) buyuruldu. (Hakim)

 

Zühd ile vera her gece kalbleri dolaşır, iman ve haya bulunan kalblere yerleşir, böyle olmayan kalblerde durmaz, geçip giderler.) [İ. Gazali]

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(İmanın esası veradır.) [Hatib]

(Takva, imanın elbisesidir.) [Deylemi]

 

İman nimetinin kıymeti

Kelime-i şehadet söyleyen bir kimse, çok günahkâr olsa da er geç mutlaka Cennete gidecekmiş. Bir kimse de ne kadar çok sevabı olursa olsun, küfre düşürücü bir söz söylerse, yaptığı ibadetler, iyilikler boşa giderek mutlaka Cehenneme gidecekmiş. Bu hususta hadis varmış. Bunun açıklaması nasıldır?

CEVAP

Bir kâfir, kelime-i şehadet söyleyip müslüman olsa, bütün günahları affolur, hepsi sevaba çevrilir. Bir müslüman da küfre düşürücü söz söylese [mesela din ile alay etse] kâfir olur. "La ilahe illallah Muhammedün Resulullah" ifadesini kalb ile tasdik ederek söyleyen kimse, iman sahibidir. Bu imanını muhafaza ederek ölen herkes, mutlaka Cennete gider. Günahlar, imanın düşmanıdır. Günah işlemeye devam edenin, imanını muhafaza etmesi zorlaşır. Günahlar insanı sarhoş eder. Sarhoş da imanını çaldırabilir. İmanı gidenin de yaptığı hiçbir iyiliğe sevap verilmez. Her yere cami yaptırsa, bütün insanlığı refaha kavuştursa, zerre kadar sevap alamaz. Bu bakımdan iman nimetinin kıymetini bilmek, imanın düşmanı olan günahlara dalıp elden çıkarmamak gerekir. (Mektubat-ı Rabbani)

 

Kelime-i tevhidin fazileti

Müslüman olan bir kimseye, ilk önce La ilahe illallah, Muhammedün resulullah kelimesinin manasını bilmek ve inanmak farzdır. Bu kelimeye Kelime-i tevhid denir. Kısaca manası, (Allah’tan başka ilah yoktur. Muhammed aleyhisselam da Onun Resulüdür) demektir.

Kelime-i tevhidin fazileti çoktur. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:

(La ilahe illallah diyen bela ve sıkıntılardan kurtulur.) [Bezzar]

(La ilahe illallahı çok söyleyerek imanınızı tazeleyin!) [Taberani]

(Amellerin kıymetlisi La ilahe illallah demektir.) [Hakim]

 

(Zikrin [Allah’ı anmanın] en faziletlisi la ilahe illallah demektir.) [Nesai]

(La ilahe illallah demek 99 belayı önler. Bunun en aşağısı sıkıntıdır.) [Deylemi]

(Benim ve diğer peygamberlerin dediği en üstün şey, la ilahe illallah sözüdür.) [Tirmizi]

(La ilahe illallah diyenin günahları silinir, yerine o kadar sevap yazılır.) [E.Ya’la]

 

(La ilahe illallah Cennetin anahtarıdır.) [İ.Ahmed]

(La ilahe illallah diyen, sözünde sadık ise, bütün günahları affedilir.) [İ.Gazali]

 

(Ölüm halindekilere La ilahe illallah söylemesini telkin edin, onları Cennetle de müjdeleyin. Şeytanın insana en yakın olduğu an bu vakittir.) [Ebu Nuaym]

(Ağır hastayı, La ilahe illallah demeye zorlamayın, sadece telkinde bulunun.) [Dare Kutni]

(Son sözü La ilahe illallah olanın, ruhu kolay çıkar ve o söz kıyamette ona nur olur.) [Hakim]

 

(Ahiret, dünyaya tercih edilince, La ilahe illallah sözü, Allah’ın gazabından korur. Dünya kârını, ahirete tercih eden, La ilahe illallah dediği zaman, Allahü teâlâ, "Yalan söylüyorsun, sözünde sadık değilsin" buyurur.) [Beyheki]

 

(La ilahe illallah diyene, işlediği günahlardan dolayı kâfir demeyiniz! Buna kâfir diyenin kendisi kâfir olur.) [Buhari]

(Günde yüz defa La ilahe illallah diyenin yüzü kıyamette ayın 14 ü gibi parlar.) [Taberani]

[Yüzüncüyü söylerken "Muhammedün resulullah" ilave etmek iyi olur. Tecvide göre okununca "Muhammedür-resulullah" denir.]

 

(Haramlardan kaçarak, ihlasla, "la ilahe illallah" diyen Cennete girer.) [Hatib, Taberani]

(İhlasla La ilahe illallah diyen Cennete girer. İhlas, söyleyeni haramlardan alıkoymasıdır.) [Taberani]

 

İhlas, kalbde Allah sevgisinden başka şeye yer bırakmamak, başka şeyleri temizlemek demektir.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Allahü teâlânın birliğine iman edip, şirk koşmadan ve ihlasla namazını kılıp, zekatını verenden Allah razı olur.) [İbni Mace]

(İhlasla amel edin! Allahü teâlâ ancak ihlasla yapılan ameli kabul eder.) [Dare Kutni]

 

(İbadetleri ihlas ile yap! İhlas ile yapılan az amel, kıyamette sana yetişir.) (Ebu Nuaym]

(İbadetlerini ihlas ile yapanlara müjdeler olsun! Bunlar hidayet yıldızlarıdır. Fitnelerin karanlıklarını yok ederler.) [Ebu Nuaym]

(Kırk gün ihlasla ibadet edenin, kalbinden diline hikmet pınarı akar.) [Ebuş-şeyh]

 

Kelime-i tevhidin manası

Kelime-i tevhidin manası nedir?

CEVAP

Müslüman olan bir kimseye, ilk önce (La ilahe illallah, Muhammedün resulullah) kelimesinin manasını bilmek ve inanmak farzdır. Bu kelimeye Kelime-i tevhid denir. Kısaca manası, (Allahtan başka ilah yoktur. Muhammed aleyhisselam da Onun Resulüdür) demektir.

 

Kelime-i tevhidin manasını, Ehl-i sünnet âlimleri şöyle açıklıyor:

İnsanlar yok idi. Sonradan yaratıldı. İnsanların bir yaratanı vardır. Her varlığı, O yaratmıştır. Bu yaratan birdir. Ortağı, benzeri yoktur. Bir ikincisi yoktur. O, hep var idi. Varlığının başlangıcı yoktur. Hep vardır. Varlığının sonu olmaz. Yok olmaz. Onun hep var olması gerekir. O, yok olamaz. Varlığı kendindendir. Hiçbir sebebe ihtiyacı yoktur. Her şeyi var eden, her varı her an varlıkta durduran Odur. O, madde değildir. Hiçbir maddede bulunmaz. Şekli yoktur. Ölçülmez. Nasıldır diye sorulmaz. O deyince, akla hayale gelen her şey, O değildir. O, bunlara benzemez. Bunlar hep Onun mahluklarıdır. O, mahlukları gibi değildir. Akla, vehme, hayale gelen her şeyi, O yaratmaktadır. Yukarıda, aşağıda, yanda değildir. Yeri yoktur. Her varlık, Arşın altındadır. Arş ise, Onun kudreti, kuvveti altındadır. O, Arşın üstündedir. Fakat bu, Arş Onu taşıyor demek değildir. Arş, Onun lutfu ve kudreti ile vardır. O, ezelde, sonsuz öncelerde nasıl ise, şimdi hep öyledir. Arşı yaratmadan önce nasıl idi ise, ebedi sonsuz geleceklerde de, hep öyledir. Onda değişiklik olmaz. Onun sıfatları vardır. Sıfat-ı sübutiyyesi sekizdir. Hayat, ilm, sem, basar, kudret, irade, kelam, tekvin. Bu sıfatlarında da, hiç değişiklik olmaz. Değişiklik olmak kusurdur. Onda kusur, noksanlık yoktur. Hiçbir mahlukuna benzemez ise de, dünyada, Onu kendisinin bildirdiği kadar bilmek ve ahirette görmek olur. Burada nasıl olduğu anlaşılamadan bilinir. Orada da, anlaşılamadan görülecektir.

 

Allahü teâlâ, kullarına, peygamberler gönderdi. Bu büyük insanlar vasıtası ile kullarına, saadete ve felakete sebep olan işleri bildirdi. Peygamberlerin en yükseği, son Peygamberi olan Muhammed aleyhisselamdır. Yeryüzündeki dinli dinsiz herkese, her yere, her millete Peygamber olarak gönderilmiştir. Bütün insanların, meleklerin ve cinnin Peygamberidir. Dünyanın her yerinde, herkesin, o yüce Peygambere tâbi olması, uyması gerekir. (Kimya-i Saadet)

 

Peygamberimize inanmayan mümin olamaz

“Kelime-i tevhidin La ilahe illallah kısmını söyleyen, fakat Muhammedün Resulullah kısmını söylemeyen insanlara da merhametle bakmalı, çünkü ahirette onlar da Allah’ın sonsuz rahmetine kavuşacak” diyenler çıkıyor. Böyle inanan Müslüman olur mu, Cennete girer mi?

CEVAP

Allah’ın rahmeti, dünyada herkesedir. Ahirette, gayri müslimlere zerresi yoktur. Allahü teâlâ, (Rahmetim her şeyi kaplamıştır) dedikten sonra, (Rahmetim, benden korkup, haramdan kaçan, zekatını veren ve Kur'ana inananlar içindir) buyuruyor. Daha sonra da resule iman edip uymamızı emrediyor. (Araf 156-158) 

 

Resulullaha inanmayan Müslüman olamaz, Cennete giremez. Böyle sözleri, din adamı kılığına giren misyonerler söylüyor.

 

Kur’an-ı kerim baştan sona kadar Muhammed aleyhisselama iman edip uymayı emrediyor, uymayan Müslüman olamaz, kâfir olur buyuruyor. İşte bazı âyet-i kerime mealleri:

(Allah’a ve Resulüne itaat edin!) [Enfal 20]

(Resulüme uyun ki, doğru yolu bulun!) [Nur 54]

(Allah ve Resulüne itaat eden, en büyük kurtuluşa ermiştir.) [Ahzab 71]

(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]

 

(De ki, “Allah’a ve Peygambere itaat edin! Eğer [uymayıp] yüz çevirirlerse, [kâfir olurlar] Elbette Allah kâfirleri sevmez.) [Al-i İmran 32]

 

(Allah ile resullerinin arasında farklı bir yol tutmak isteyenler kâfirdir.) [Nisa 150,151]

(Biz her peygamberi kendisine itaat edilsin diye gönderdik.) [Nisa 64]

(Allah ve Resulüne itaat eden Cennete, isyan eden Cehenneme gider.) [Nisa 13,14]

(Allah’a ve Resulüne inanmayan [kâfir olur] kâfirler için de çılgın bir ateş hazırladık.) [Feth 13]

 

(Allah’a ve Resulüne karşı gelen, apaçık bir sapıklıktadır.) [Ahzab 36]

(Aralarında hüküm verilmek üzere Allah’a ve Peygambere çağırıldıkları vakit: Müminler, “İşittik, itaat ettik” derler, işte kurtuluşa erenler bunlardır.) [Nur 51]

(Allah’a ve Resulüne karşı gelen, bilsin ki, Allah’ın azabı çok şiddetlidir.) [Enfal 13]

 

(Allah ve Resulü, bir işte hüküm verince, artık inanmış kadın ve erkeğe, o işi kendi isteğine göre, tercih, seçme hakkı kalmaz.) [Ahzab 36]

(O Peygamber, güzel, temiz şeyleri helal, çirkin, pis şeyleri haram kılar.) [Araf 157]

(Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının!) [Haşr 7]

(O, [Resulüm] vahyden başkasını söylemez.) [Necm 3,4]

 

Resulullah, Kur’an-ı kerimi açıklayarak, imanı şu şekilde tarif etmiştir:

(İman; Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe, ölüme, öldükten sonra dirilmeye, Cennete, Cehenneme, hesaba, mizana, kadere, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmaktır.) [Nesai]

 

Mümin olmak için bütün peygamberlere inanmak gerekir. Yahudiler ve Hıristiyanlar, diğer küfürleri bir yana, Muhammed aleyhisselama inanmadıkları için de kâfir oluyorlar. İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki: İman edilecek şeylerden birine bile inanmayan kimse, (La ilahe illallah Muhammedün resulullah) dese de, Müslüman olmaz. Amentü’deki altı şeye inanan ancak Müslüman olur. (R.muhtar)

 

Resulullaha uymakla ilgili hadis-i şeriflerden birkaçı da şöyledir:

(Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim de, Onun kulu ve resulü olduğuma şehadet eden, Cennete girer.) [Deylemi]

(Allah’ın Rab, benim de peygamber olduğuma kesin olarak inanana, Cehennem haram olur.) [Hakim]

(Beni duyup da iman etmeyen Yahudi ve Hıristiyan [ve diğer kâfirler] elbette Cehenneme girecektir.) [Hakim]

(Cennete sadece Müslüman olan girer.) [Buhari, Müslim]

 

Hızlanan misyoner faaliyetleri

Din adamı kılığına giren misyonerler, devamlı şöyle söylüyorlar: (Muhammedün Resulullah demeye lüzum yok, La ilahe illallah diyen herkes Cennete girer. Allah’ın rahmeti her şeyi kuşattığı için Ehl-i kitap olan Yahudi ve Hıristiyanlar da Cennete gidecektir. Zaten Müslümanların Ehl-i kitapla iman birliği vardır. Bu bakımdan onlara yakınlık gösterip kiliselerine gitmek ve âyinlerine katılmak lazımdır.)

CEVAP

Hak din yalnız İslam’dır. Sadece Allah’a inanan Müslüman olamaz, Resulüne de iman edip uyması gerekir. Bu konudaki âyet-i kerimelerden bazıları şöyledir:

(Allah indinde hak din ancak İslam’dır.) [Al-i İmran 19]

(Sizin için din olarak İslam’ı beğendim.) [Maide 3]

(Kim İslam’dan başka din ararsa, bilsin ki, o din asla kabul edilmez.) [Al-i İmran 85]

(Allah’a ve Onun ümmi nebi olan Resulüne iman edin, Ona tâbi olun ki doğru yolu bulasınız.) [Araf 158]

 

(Allah’a ve Resulüne inanmayan [kâfir olur] kâfirler için de çılgın bir ateş hazırladık.) [Feth 13]

(Kimi, ona [Resulüme] iman etti, kimi de, ondan yüz çevirdi. Bunlara da çılgın ateşli Cehennem yetti. Âyetlerimizi inkâr ederek kâfir olanları elbette ateşe atacağız.) [Nisa 55-56]

 

(Allah’a itaat edin, Peygambere itaat edin. İşlerinizi boşa çıkarmayın.) [Muhammed 33]

(Allah ve Resulüne itaat edin.) [Enfal 1]

(Namazı kılın, zekatı verin, Allah’a ve Resulüne itaat edin.) [Ahzab 33]

(Namaz kılın, zekat verin, Peygambere itaat edin ki size merhamet edilsin.) [Nur 56]

(Allah’a ve Resulüne itaat edin ki rahmete kavuşturulasınız.) [Al-i İmran 132]

 

(Allah’a itaat edin, Peygambere itaat edin, karşı gelmekten çekinin.) [Maide 92]

(Allah ve Peygamber, sizi, hayat verecek şeye çağırdığı zaman icabet edin.) [Enfal 24]

(Allah’a ve Peygamberine itaat edin; çekişmeyin.) [Enfal 46]

(Allah’a itaat edin. Peygambere de itaat edin.) [Tegabün 12]

 

(Namazı kılın, zekatı verin Allah’a ve Resulüne itaat edin. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.) [Mücadele 13]

(Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içlerinden ırmaklar akan Cennetlere koyar. Kim yüz çevirirse, onu can yakıcı azaba uğratır.) [Feth 17]

 

(Eğer Allah’a ve Peygamberine itaat ederseniz, işlediklerinizden bir şey eksilmez; doğrusu Allah, bağışlar, merhamet eder.) [Hucurat 14]

(Sizden kim, Allah’a ve Resulüne itaat eder ve yararlı iş yaparsa ona mükafatını iki kat veririz. Ve ona (Cennette) bol rızık hazırlamışızdır.) [Ahzab 31]

 

(De ki: “Allah’a itaat edin; Peygambere itaat edin.” Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki o Peygamber, kendisine yükletilenden ve siz de kendinize yükletilenden sorumlusunuz. Eğer Ona itaat ederseniz doğru yolu bulursunuz, Peygambere düşen sadece, apaçık tebliğdir.) [Nur 54]

 

(Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridir; iyiyi emreder kötülükten alıkorlar; namaz kılarlar, zekat verirler, Allah’a ve Peygamberine itaat ederler. İşte Allah bunlara rahmet edecektir. Allah şüphesiz güçlüdür, hakimdir.) [Tevbe 71]

 

(Allah’a ve Peygambere itaat eden, Allah’tan korkan ve O’ndan sakınan kimseler, işte onlar kurtulanlardır.) [Nur 52]

(Kim Allah’a ve Resule itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler,

sıddıklar, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!) [Nisa 69]

 

(Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Eyvah bize! Keşke Allah’a itaat etseydik, Peygambere de itaat etseydik! derler.) [Ahzab 66]

 

Resulullah efendimiz, imanı şöyle tarif etmiştir:

(İman; Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe, ölüme, öldükten sonra dirilmeye, Cennete, Cehenneme, hesaba, mizana, kadere, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmaktır.) [Nesai]

 

Amentü’deki bu altı esastan birini inkâr eden kâfir olur. Sadece Allah’a inandım ve la ilahe illallah demek kâfi değildir. Hıristiyan ve Yahudiler, bizim peygamberimiz dahil bütün peygamberlere inanmadıkça kâfirlikten kurtulamazlar.

 

Ehl-i kitapla iman birliğimiz yoktur. Amentü’deki altı esasa inanmayanlarla iman birliği olur mu? Ehl-i

kitap, bütün peygamberlere [mesela bizim peygamberimize] inanıyor mu ve bütün kitaplara [mesela Kur’an-ı kerime] inanıyor mu? Onların Allah’a inançları bile farklıdır. Hıristiyanlar teslise [üç tanrıya] inanırlar, Hz. İsa’ya Allah’ın oğlu derler. Böyle iman birliği mi olur?

 

Cennete girmek için Müslüman olmak, yani Amentü’deki altı esasa inanmak şarttır. Ehl-i kitap, misyonerlerin istemesiyle Cennete, bizim istememizle Cehenneme girmez. Müslüman olmadıkları için Cehenneme girer. Mülkün sahibi Allahü teâlâdır. Cennetine girmek için Müslüman olma şartını koymuştur. Müslüman olsunlar, onlar da  girsin.

 

Ehl-i kitabı kötüleyen Allah’tır

Kur’an-ı kerimde, Ehl-i kitabın kâfir olduğunu bildiren âyet-i kerimelerden bazıları şöyledir:

(İbrahim ne Yahudi, ne de Hıristiyandı. O Allah’ı tanıyan doğru bir Müslüman idi.) [Al-i İmran 67] [Her peygamber gibi Hz. İbrahim de Müslüman idi. Ehl-i kitap hak olsa idi, böyle denmezdi.]

 

(“Yahudi veya Hıristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız” diyenlere de ki: “Aksine biz, hanif [doğru olan] İbrahim’in dinine uyarız.”) [Bekara 135] [Ehl-i kitap hak olsa idi, sözleri reddedilmezdi. Hz. İbrahim’in dini olan İslam’a uyan kurtulur.]

 

([Ehl-i kitap] "Yahudi ve Hıristiyanlar hariç hiç kimse Cennete girmeyecek" dediler. Bu, onların kuruntusudur. De ki: "Doğru söylüyorsanız delilinizi getirin." Hayır onların dedikleri gibi değildir.) [Bekara 111,112] [Şu halde Ehl-i kitabın iddiaları kuruntudur, gerçek değildir.]

 

(Yahudiler, Üzeyr’e, Hıristiyanlar da İsa’ya Allah’ın oğlu dediler. Daha önceki kâfirlerin sözlerini taklit ettiler. Allah onları kahretsin.) [Tevbe 30] [Ehl-i kitap kâfir olduğu için lanete uğradı.]

 

(Ehl-i kitap [İslam’a] iman edip, [kötülüklerden] sakınsalardı, kötülüklerini örter ve onları nimetleri bol Cennete sokardık.) [Maide 65] [Ehl-i kitap hak olsa idi, imana davet edilmezdi.]

 

(Ey iman edenler, Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin! Onlar, [İslam düşmanlığında] birbirinin dostudur. Onları dost edinen de onlardan [kâfir] olur. Allah, [kâfirleri dost edinip kendine] zulmedenlere hidayet etmez.) [Maide 51] [Ehl-i kitap hak olsa, onlara dost olana kâfir denir miydi?]

 

(Müminler, kâfirleri dost edinmesinler! Onları dost edinenler, Allah’ın dostluğunu bırakmış olur.) [Al-i İmran 28] [Kâfirlere kucak açan, Allah’ın dostluğunu bırakmış olur.]

 

(Sen, onların dinine uymadıkça, Hıristiyanlar ve Yahudiler senden hoşnut olmazlar. De ki “Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur.”) [Bekara 120] [Yani, Ehl-i kitabın bozuk dinine girmedikçe, hoşnut olmazlar. Kiliseye gitmekle, Papazın elini öpmekle de hoşnut olmazlar.]

 

(İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarının Yahudi veya Hıristiyan olduğunu söyleyenlere de ki: Siz mi iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı? Allah’ın bildirdiğini gizleyenden daha zalim kim olur.) [Bekara 140] [Her peygamber Müslüman idi, Ehl-i kitap ise bâtıldır.]

 

[Ey habibim, Ehl-i kitaba] de ki: (Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki Allah da sizi sevsin.) [Al-i İmran 31] [Yani Ehl-i kitap, Resulullaha iman etmedikçe, Allah onları sevmez.]

 

(De ki: “Ey Ehl-i kitap, gelin aramızda şu müşterek söze uyalım: “Ancak Allah’a kulluk edelim, Ona şirk koşmayalım, Allah’ı bırakıp insanları Rabler edinmeyelim” Yine de, yüz çevirirlerse, “Şahit olun ki, biz Müslümanız” deyin!) [Al-i İmran 64] [Ehl-i kitap kâfir olduğu için, onlara biz Müslümanız deyin buyuruluyor.]

 

([Senden önce peygamberlere] iman edenler, Yahudi, Hıristiyan ve sabiinlerden Allah’a ve ahirete inanıp salih amel işleyenler için elbette Rablerinin katında mükafatlar vardır.) [Bekara 62]

[Hz. Musa zamanında, ona inanan Yahudiler ve Hz. İsa zamanında ona inanan Hıristiyanlar, elbette Cennete gidecektir. Çünkü, bütün peygamberler gibi Hz. Musa da, Hz. İsa da Müslüman idi.]

 

İki hadis-i şerif meali de şöyledir:

(Beni duyup da iman etmeyen Yahudi ve Hıristiyan elbette Cehenneme girecektir.) [Hakim]

(Cennete sadece Müslüman olan girer.) [Buhari, Müslim]

Bu vesikalara rağmen, (Muhammedün Resulullah demeye lüzum yok) diyenler çıkarsa, bunların cahil değil, sinsi birer misyoner olduklarında şüphe kalmaz.

 

Resule itaat ne demektir?

(Resule itaat, Allah’a itaat demektir) mealindeki âyetler için, “Peygamberin bize getirdiği Kur’ana itaattir, yoksa onun kendisine itaat değildir, Peygamberin tanrısal niteliği yok, ona niye itaat edilsin. Buradaki itaat getirdiklerine itaat demektir” diye tevil ediliyor. Bu tevil ile de peygambere postacı denmek istenmiyor mu?

CEVAP

Hâşâ, Peygamber efendimize tanrısal nitelik veren kimdir? Bu nasıl iftira öyle? Bu, misyonerlerin maşası 19 cuların iftirasıdır. Nitekim, Reşat Halife’ye peygamber diyen 19 cu bir kâfir, aynı iddiada bulununca, Sadreddin Hoca demişti ki:

(Eğer, Allah’a itaat, Allah’ın âyetlerine itaat, Resule itaat de, onun Allah’tan getirdiği âyetlere itaat ise, hâşâ o zaman âyetin anlamı, (Allah’ın âyetlerine ve Allah’ın âyetlerine itaat edin) demek olur ki, çok abestir. Hâşâ Allah abes iş yapmaz.)

 

Hâşâ onların dediği gibi olsa idi, Allah niye bu işe Resulünü defalarca karıştırsın ki? “Allaha itaat edin” veya “Allah’ın gönderdiği Kur’ana itaat edin” der, Resulüne de itaat ifadesini hiç kullanmazdı. Ahzab suresinin, (Allah ve Resulü, bir işte hüküm verince…) mealindeki 36. âyet-i kerimesi de böyledir. Resulüne yetki vermeseydi, Resulünü hiç söylemezdi. Resulü bir şeye haram veya helal demişse, vahyin yetkisine dayanmaktadır. Köpeği, aslanı, ayıyı haram etmesi, namazın rekatlarını, namazı bozanları, orucu bozanları, zekat nisabını ve buna benzer çok şeyi bu yetkiye dayanarak bildirmektedir. Üç âyet-i kerime meali:

(O, kendiliğinden konuşmaz. Onun [din ile ilgili] her sözü vahy iledir.) [Necm 3-4]

(Peygamberin verdiğini alın, yasak ettiğinden sakının!) [Haşr 7]

(İhtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklaman için ve iman eden bir kavme de hidayet ve rahmet olsun diye bu kitabı sana indirdik.) [Nahl 64]

 

Allah ve Resulünü çok sevmek için

Allah ve Resulünü ve İslam âlimlerini çok sevebilmek için ne yapmalıdır?

CEVAP

1- İmanı Ehl-i sünnet itikadına göre düzeltmelidir! İman doğru olmadıkça, Allahü teâlâ ve Onun sevdikleri sevilemez. Kur'an-ı kerimde mealen, (İman edenlerin Allah sevgisi çok sağlamdır) buyuruluyor. (Bekara 165)

Sevgi, imanın esaslarındandır. Hadis-i şerifte, (Bir kimse, Allah ve Resulünü her şeyden daha çok sevmedikçe, iman etmiş sayılmaz) buyuruldu. (Buhari)

Demek ki, hakiki imana kavuşanlar, Allah ve Resulünü çok severler, sevdiklerini de Allah rızası için severler, buğzettiklerine de Allah için buğzederler.

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(En faziletli amel, Allah için sevmek, Allah için buğzetmektir.) [İ. Ahmed]

 

2- Haramlardan kaçıp bütün ibadetleri yapmaya çalışmalıdır! Bilhassa bid'at işlemekten çok sakınmalıdır!

Allahü teâlâyı seven, Onun emir ve yasaklarına riayet eder. Resulü Muhammed aleyhisselamı sever, onun sünnetine riayet eder. Böyle bir kimse de elbette Cennete gider.

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Allahü teâlâ, beni sevene Cehennem ateşini haram kılar.) [Ebu Nuaym]

 

3- (Müjdeci Mektublar) kitabını severek çok okumalıdır! Büyüklerin feyzleri sayesinde Allahü teâlâ ve Onun dostları sevilir.

 

4- İstediğiniz sevgiye kavuşabilmek için dua etmeye devam etmelisiniz! Peygamber efendimiz şöyle dua ederdi:

(Ya Rabbi, bana kendi sevgini, seni sevenin sevgisini, beni sevgine yaklaştıracak şeylerin sevgisini nasip eyle ve kendi sevgini, [susuzluktan yanan kimsenin şiddetle arzuladığı] soğuk sudan benim için daha sevgili kıl!) [Tirmizi]

 

Müslüman olunca

Yeni müslüman olanın veya akıl-baliğ olan çocuğun, önce Kelime-i şehadet söylemesi ve bunun manasını öğrenip, inanması gerekir. Sonra, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında yazılı olan itikad, yani iman edilmesi gereken bilgileri öğrenip, bunlara inanması gerekir.

 

Sonra Ehl-i sünnetin dört mezhebinden birinin kitaplarında yazılı olan fıkıh bilgilerini, yani İslamın beş şartını ve helal, haram olan şeyleri öğrenmesi ve bunlara inanması ve uygun yaşaması gerekir.

Bunları öğrenmek ve uymak gerektiğine inanmayan, önem vermeyen mürted olur. Yani kelime-i şehadet getirerek müslüman olduktan sonra, tekrar kâfir olur.

 

Nikahlı müslüman bir kız, baliga olduğu zaman, müslümanlığı bilmezse, nikahı bozulur. Yani mürted olur. Allahü teâlânın sıfatlarını ona bildirmelidir. O da, tekrar etmeli ve (bunlara inandım) demelidir. (Dürr-ül-muhtar)

İbni Abidin hazretleri bunu açıklarken diyor ki:

Kız küçük iken, ana-babasına tâbi olarak müslümandır. Baliga olunca, ana-babasının dinine tâbi olması devam etmez. İslamiyet’i bilmeyerek baliga olunca, mürted olur. İman edilecek şeyleri işitip de, inanmamış kimse, kelime-i tevhid söylese, yani (La ilahe illallah Muhammedün resulullah) dese, müslüman olmaz. (Amentü billahi...) de bulunan altı şeyi inanan ve (Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını kabul ettim) diye kimse müslüman olur.

Her müslümanın, çocuklarına (Amentü billahi ve Melaiketihi ve Kütübihi ve Resülihi vel Yevmilahiri ve bil Kaderi hayrihi ve şerrihi minallahi teâlâ vel-basü badelmevti hakkun. Eşhedü en La ilahe illallah ve Eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü) ezberletmeli, manasını iyice öğretmelidir! Çocuk bu altı şeyi öğrenmez ve inandığını söylemezse, baliğ olduğu zaman müslüman olmaz, mürted olur.

 

Dine uymak gerekir 

Her işimizde, her sözümüzde dinimize uymaya çalışmalıyız. Muhammed Masum hazretleri buyurdu ki:

Allahü teâlâ, insanları başıboş bırakmadı. Her istediklerini yapmaya izin vermedi. Nefislerinin arzularına uymalarını, böylece felaketlere sürüklenmelerini dilemedi. Rahat ve huzur içinde yaşamaları ve sonsuz saadete kavuşmaları için gereken faydalı şeyleri yapmalarını emretti. Zararlı şeyleri yapmalarını yasak etti. Saadete [mutluluğa] kavuşmak isteyen, dinin emir ve yasaklarına riayet etmeye mecburdur. Nefsinin ve tabiatının, dine uymayan arzularını terk etmesi gerekir.

 

Dine uymazsa, sahibinin [yaratanın] gazabına, azabına maruz kalır. Dine uyan kul, mesut, rahat olur. Sahibi onu sever. Dünya ahiretin tarlasıdır. Tarlayı ekmeyip, tohumları yiyerek zevk ve safa süren, ürün almaktan mahrum kalacağı gibi, dünya hayatını, geçici zevklerle, nefsin arzularını yapmakla geçiren de, ebedi nimetlerden, sonsuz zevklerden mahrum olur. Bu hal, aklı başında olanın kabul edeceği bir şey değildir. Sonsuz lezzetleri kaçırmaya sebep olan geçici ve zararlı lezzetleri tercih etmez.

 

Dine uymak için, önce Ehl-i sünnet âlimlerinin, Kur'an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden anlayıp bildirdikleri şekilde doğru iman etmek, sonra haram, yani yasak edilmiş olanları öğrenip bunlardan sakınmak, daha sonra, yapması emredilen farzları öğrenip yapmak gerekir. Bunları yapmaya ibadet etmek, haramlardan sakınmaya ise takva denir. (c.2, m.11)

Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri