Mürted olmaktan korkmalı

 

Mürtedlik hakkında kâfi bilgi verir misiniz?

CEVAP

Mürted ve mürtedlik hakkında bilgi vermeden önce bazı dini tabirler hakkında bilgi verelim:

Allah’ın emir ve yasaklarına İslamiyet denir.

Dinimizin bildirdiklerinin hepsine inanan ve İslamiyete uyana Müslüman denir.

İbadetleri yapıp haramlardan kaçan müslümana Salih denir.

Nefsine ve fena arkadaşlara uyarak bazı farzları yapmayan veya birkaç haram işleyen müslümana Fasık denir.

Müslüman olmayana, Kâfir denir.

Müslümanları aldatmak için müslüman görünen kâfire Münafık denir.

Müslümanlıktan ayrılıp, kâfir olana, irtidad etti denir. İrtidad edene Mürted denir.

Kendini samimi müslüman bildiği halde, âyet ve hadise kendi görüşü ile mana vererek, imanı bozulan, küfre düşen kimseye Mülhid denir.

Allahü teâlâya, İslamiyete, helale, harama inanmayan dinsiz kâfire Zındık denir. Zındık, münafık gibi düşüncesini gizli tutar. Zındıklar, komünist olabilir, mason olabilir, ateist olabilir.

Yobaz, bütün hakikatler kendisine gösterildiği halde, kabul etmeyen, kendi indi ve hatalı görüşünde körü körüne ısrar ve inat eden kaba, cahil kimse demektir. Yobazların din yobazı, fen yobazı, devrim yobazı, laiklik yobazı gibi birçok çeşidi vardır. Yobazların her çeşidi zararlıdır.

 

Mürted kime nedir?

CEVAP

Müslümanlıktan ayrılıp, kâfir olana veya ana-babası müslüman olup da, kendisi müslüman olmayana mürted denir. Müslüman evladı oldukları halde, müslümanlıktan haberleri olmadığından ve hiçbir din âliminin kitabını okumadıklarından ve anlamadıklarından, yalnız bir lutfe, bir teveccühe ve dünyalığa kavuşmak için ve akıntıya kapılmış olmak için, müslümanlığı beğenmeyenler, ilerlemeye engel diyenler de mürteddir.

 

Yeni müslüman olan kimsenin veya akıl-baliğ olan müslüman evladının, önce Kelime-i şehadet söylemesi, bunun manasını öğrenip inanması, sonra, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında yazılı olan itikadı öğrenip, bunlara inanması, daha sonra da İslamın beş şartını ve helal-haram olan şeyleri öğrenmesi, bunlara inanıp uygun yaşaması gerekir. Bunları öğrenmek ve uymak gerektiğine inanmayan, önem vermeyen mürted olur. Yani kelime-i şehadet getirerek müslüman olduktan sonra, tekrar kâfir olur.

 

Bir müslümanın baliğ olan çocuğu imansız ise, mürted olur. Mürtedin baliğ çocuğu, imansız ise kâfirdir, mürted değildir.

Nass veya icma ile bildirilmiş olan harama önem vermeyenin imanı gider, mürted olur.

 

Dine önem vermemek

Bir müslüman, Allahü teâlânın emirlerinden birine bile uymak istemezse, yani beğenmez, vazife olduğuna önem vermez ise, hafif görürse, imanı gider, mürted olur. (Namaz kılmıyorsam, içki içiyorsam ne çıkar, sen kalbe bak, kalbim temiz) demek veya, (Önce ekmek parası ve herkese iyilik, sonra namaz) gibi sözler, emirlerin bir kısmını beğenip, bir kısmını beğenmemektir. Bu ise küfürdür. Her müslüman bu inceliğe dikkat etmelidir. Emre uymamak başka, uymak istememek başkadır.

Helal-haram ayırmayan, farzı yapmaya, haramdan kaçınmaya önem vermeyen mürted olur. 

 

Cahillerin de bildiği ve sözbirliği ile bildirilmiş olan bir inanışı veya bir işi inkâr eden, kâfir ve mürted olacağı için, la ilahe illallah dese ve her ibadeti yapsa ve her günahtan da sakınsa, buna ehl-i kıble denmez. Müşrik, mürted ve dinsizin kestiği hayvan leş olur, yenmez. Mürtedin hiçbir ibadeti sahih olmaz. 

 

Nikahlı müslüman bir kız, baliga olduğu zaman, müslümanlığı bilmezse, nikahı bozulur. Yani mürted olur. Allahü teâlânın sıfatlarını ona bildirmelidir. O da, tekrar etmeli ve (bunlara inandım) demelidir. (Dürr-ül-muhtar)

 

İbni Abidin hazretleri bunu açıklarken diyor ki:

Kız küçük iken, ana-babasına tâbi olarak müslümandır. Baliga olunca, ana-babasının dinine tâbi olması devam etmez. İslamiyeti bilmeyerek baliga olunca, mürted olur. İman edilecek şeyleri işitip de, inanmamış kimse, kelime-i tevhid söylese, yani (La ilahe illallah Muhammedün resulullah) dese, müslüman olmaz. (Amentü billahi...) de bulunan altı esasa inanan ve (Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını kabul ettim) diyen kimse müslüman olur.

 

Her müslümanın, çocuklarına (Amentü billahi ve Melaiketihi ve Kütübihi ve Resülihi vel Yevmilahiri ve bil Kaderi hayrihi ve şerrihi minallahi teâlâ vel-basü badelmevti hakkun. Eşhedü en La ilahe illallah ve Eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü) ezberletmeli, manasını iyice öğretmelidir! Çocuk bu altı şeyi öğrenmez ve inandığını söylemezse, baliğ olduğu zaman müslüman olmaz, mürted olur.

 

Bir kız, bir kâfirle evlenmeye karar verirse, hemen kâfir olur. İlerde kâfir olmaya niyet eden ve küfre sebep olan şeye inanan da hemen mürted olur.

 

Mümin bir erkek, dinsiz bir kadınla evlenmeye niyet edince hemen mürted yani dinsiz olur. Bir kız veya kadın da, müslüman olmayan bir erkekle evlenmeye karar verince, hemen imanı gider. (R. Muhtar)

 

Kocası mürted olan kadın, iddet zamanı bitince, başkası ile evlenebilir.

Kadınların birbirlerine avret yeri, erkeğin erkeğe avret yeri gibidir. Şehvet ile bakması haram olur. Müslüman kadının, gayrı müslim, mürted ve fasık kadınların ve mürted amca ve dayının yanında örtünmesi üç mezhepte farzdır, Hanbeli’de caizdir.

 

Müslüman ana-baba mürted olsa, çocuklarını dar-ül-harbe götürmezlerse, çocuklar müslüman kalır. Dar-ül-harb, Fransa, İngiltere gibi kâfirlerin yaşadığı yerlerdir. Kâfir ve mürted kadınların, baş, kol ve bacaklarına bakmak, dar-ül-harbde de haramdır.

 

Mürted ana-babanın elini kerhen de olsa öpmek caiz değildir. (R. Muhtar)

Mürted, yahudi ve hıristiyandan daha kötüdür. Çünkü yahudi ve hıristiyanın kestiği hayvan yenir, fakat mürtedin kestiği yenmez. Yahudi ve hıristiyan kız ile evlenilebilir, fakat mürted olan kız ile evlenilmez. Mürted olan erkek, müslüman kadınla evlenemez.

 

Küfürden sakınmalı!

Mürted, tevbe etmeden ölürse, Cehennemde ebedi olarak azap görür. Bunun için, küfürden çok korkmalı, az konuşmalıdır! Hadis-i şerifte,

(Hep hayırlı, faydalı konuşun veya susun) buyuruldu. (Buhari)

 

Bir kimse, imanım var dese, fakat küfürden teberri etmese [uzaklaşmasa] mürted olur. Buna münafık gözü ile bakılır. Kalbte iman bulunması için, küfürden teberri gerekir. Bu teberrinin en aşağı derecesi kalb ile teberridir. En iyi derecesi de, kalbteki ayrılığı söz ile, hareket ile belli etmektir.

Mürtedin önceki ibadetlerinin sevapları yok olur. Tekrar imana gelirse, zengin ise, yeniden haccetmesi gerekir. Malları kendisine geri verilir. Namazlarını, oruçlarını, zekatlarını kaza etmesi gerekmez. Mürted olmadan önce, kazaya bırakmış olduklarını kaza etmesi gerekir. Çünkü mürted olunca, önceki günahlar yok olmaz. Mürted, imana gelirse, mürted iken kılmadığı namazlarını kaza etmez. Çünkü kâfirler dinin emir ve yasaklarıyla mükellef değildir. (Hindiyye)

 

Mürted, La ilahe illallah demekle, namaz kılmakla, oruç tutmakla, hacca gitmekle, hayrat ve hasenat yapmakla müslüman olmaz. Bunların ahirette hiç faydası olmaz. İnkârından, yani inanmadığı şeyden tevbe etmesi, pişman olması gerekir. Mürted olacak şeyi yaptığını inkâr etmesi tevbe olur. Tevbe etmeden ölürse, Cehennem ateşinde ebedi olarak azap görür. (Hadika)

 

Rahmete kavuşabilmek için

Ahirette Allahü teâlânın rahmetine kavuşabilmek için, iman ile ölmek gerekir. Kur'an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde açık bildirilenlere uygun imanı olmayan ve haramlardan sakınmaya ve İslamın beş şartını yapmaya önem vermeyen, kulluk vazifeleri olduklarına inanmayan kimsenin imanı gider. Mürted olur. Duaları kabul olmaz. Ehl-i sünnet itikadında olmayana (Bid'at ehli) denir. Bunun yaptığı ibadetleri sahih olup borçtan, azabından kurtulur ise de, vaad edilmiş olan sevaplarına kavuşamaz. Ahirette, dünyada yapmış olduğu iyiliklerin, hayrat ve hasenatının karşılığına kavuşamayacaktır. Dünyadaki iyiliklerinin karşılıklarına kavuşmak isteyenin, hemen tevbe etmesi, imanını düzeltmesi gerekir.

 

Farzları yapmayanın imanı gider mi?

CEVAP

Farzlara önem verip, tembellikle yapmayan kimse, mürted olmaz. İmanı gitmez. Fakat, bir farzı yapmayan müslüman, iki büyük günaha girer.

 

Birincisi, o farzın vaktini ibadetsiz geçirmek yani farzı geciktirmek günahıdır. Bunun affolması için tevbe etmek, yani pişman olmak, üzülmek, bir daha geciktirmeyeceğine karar vermek ile olur.

İkincisi, bu farzı terk etmek, yapmamak günahıdır. Bu büyük günahın affolması için, bu farzı hemen kaza etmek, yani vaktinden sonra hemen yapmak gerekir. Kazayı geciktirmek de, ayrıca büyük günah olur.

 

Farzın vakti geçtikten sonra, bu farzı yapacak kadar zaman içinde bu farz özürsüz olarak kaza edilmezse, geciktirme günahı bir misli artar. Bundan sonra, yine bu kadar zaman içinde kaza etmezse, bir misli daha artar. Böylece, farzı yapacak kadar zamanların herbiri geçtikçe, günahlar, kat kat artarak, sayılamayacak ve düşünülemeyecek kadar çoğalır. Bir farzın kazası özürsüz olarak yapılmayınca, günahı böyle artıyor. Mesela beş vakit namaz için, bir günde, yukarıda bir farz için bildirilenin beş misli çoğalıyor. Aylarca, senelerce kılınmayan namazların günahlarının ne kadar çok olacağı, buradan anlaşılabilir. Bu müthiş, bu korkunç günahların altından kurtulabilmek için, her çareye

başvurmak gerekir.

 

İmanı olan ve aklı başında olan kimsenin gece gündüz kaza namazı kılarak, Cehennemdeki namaz kılmamak azabından kurtulması için çalışması gerekir. Çünkü, özürsüz olarak, tembellikle, üşenerek kılınmayan bir namaz için, yetmişbin sene, Cehennemde azap çekileceği bildirildi. (İslam Ahlakı)

 

Müslüman olduğunu söyleyen, fakat sözlerinde veya yazılarında küfrü gerektiren bir şey görülen kimseye karşı nasıl hareket etmek gerekir?

CEVAP

Müslüman olduğunu söyleyen veya cemaat ile namaz kılarken görülen bir kimsenin müslüman olduğu anlaşılır. Sonra, bunun bir sözünde, yazısında veya bir hareketinde, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri iman bilgilerine uymayan bir şey görülürse, bunun küfür veya dalalet olduğu kendisine anlatılır. Bundan vazgeçmesi, tevbe etmesi söylenir. Kısa aklı, bozuk düşüncesi ile cevap verip vazgeçmezse, bunun sapık veya mürted olduğu anlaşılır. Namaz kılsa, hacca gitse, her ibadeti ve iyiliği yapsa da, bu felaketten kurtulamaz. Küfre sebep olan şeylerden vazgeçmedikçe, bundan tevbe etmedikçe, müslüman olamaz.

 

Her müslüman, küfre sebep olan şeyleri iyi öğrenerek, mürted olmaktan korunmalı, kâfir olanları ve müslüman görünen yalancıları iyi tanıyıp, zararlarından sakınmalıdır!

 

Eshab-ı kiramdan biri veya birkaçı, Resulullah öldükten sonra mürted oldu veya fasık oldu diyen kimse, kâfir olur mu?

CEVAP

Bu sözü, bir nassı yanlış tevil ederek söylüyorsa, sapık olur. Nass ve tevilden haberi olmayan bir cahil söylüyorsa kâfir olur. Münafıklar, Eshabdan değildir. Münafıklardan birkaçının, imansızlıklarını açıklamaları, Eshab-ı kiramın sonradan mürted olması demek değildir.

 

Eshabın tamamı Cennetliktir, hepsi birer yıldızdır. İbni Sebeciler, vehhabiler ve mezhepsizler inanmasa da herbiri birer yıldızdır. Ehl-i sünnet itikadına göre, en büyük evliya, eshab-ı kiramın en alt derecesine bile ulaşamaz. Bunu Ehl-i sünnet âlimleri ittifakla (söz birliği ile) söylemiştir.

Peygamber efendimizi hayatta iken ve Peygamber iken bir an gören, eğer kör ise bir an konuşan mümine sahabi denir. İmam-ı a'zam hazretleri, (Eshab-ı kiramın tamamını hayırla anarız) buyurmuştur. İmam-ı Şafii hazretlerine de, Eshab-ı kiram arasındaki savaşlardan sorulunca, (Allahü teâlâ, ellerimizi, bu kanlara bulaşmaktan koruduğu gibi, biz de, dilimizi tutup, bulaştırmayalım!) buyurmuştur. Ömer b. Abdülaziz hazretleri de böyle söylemiştir. (M. Rabbani c.2, m.96)

 

İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:

(Eshab-ı kiram arasındaki harpleri "Vurdu", "Kırdı" diyerek anlatmak haramdır. Çünkü onları sevmemeye sebep olur. Dinimizi bize ulaştıran onlardır. Onlardan birini kötülemek, dini yıkmak olur.) [Envar li-amel-il-ebrar]

 

S. Ahmed Rıfai hazretleri buyuruyor ki:

Eshab-ı kiram arasındaki olaylar üzerinde aşırı konuşmak, fikir yürütmek, hiç caiz değildir. Her müslüman, Eshab hakkında dilini tutmalı, o büyüklerin hep iyiliklerini söyleyip, hepsini sevmelidir!

 

İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki:

(Eshab-ı kiramın hepsini adil, salih, evliya, âlim, müctehid bilmek her müslümana gerekir. Kur'an-ı kerimde, (Allah onlardan razı, onlar da Allah’tan razıdır) buyuruluyor. Onlardan birini kötülemek, bu âyet-i kerimelere inanmamak olur.) [Tathir-ül-cenan]

 

Eshab-ı kiramın üstünlüklerini bildiren âyet-i kerimelerden bazıları şunlardır:

(Muhammed [aleyhisselam], Allah’ın peygamberidir, Onunla birlikte bulunanların [Eshabın] hepsi, kâfirlere karşı şiddetli ve birbirlerine karşı merhametlidir.) [Feth 29] [Bu âyet-i kerimede eshabdan bazısı denmemiş, istisna edilmemiştir, hepsi buyurulmuştur.]

 

(Mekke’nin fethinden önce Allahü teâlâ için mal veren ve savaşanlara, fetihten sonra verenlerden ve savaşanlardan daha yüksek derece vardır. Bunların dereceleri eşit değildir. Hepsi için Hüsnayı [Cenneti] söz veriyorum.) [Hadid 10] [Bu âyet-i kerimede de, eshabdan bazısı denmemiş, istisna edilmemiştir, hepsi buyurulmuştur.]

 

(Muhacir ve Ensar ile iyilikte onların [Eshabın] izinden gidenlerden, Allah razıdır. Onlar da, Allah’tan razıdır. Allahü teâlâ onlara Cenneti hazırlamıştır.) [Tevbe 100] [Bu âyet-i kerimede de istisna yoktur.]

 

Bazı hadis-i şerifler şöyledir:

(Eshabım hakkında Allah’tan korkun! Benden sonra onları kötülemeyin. Onları seven beni sevdiği için sever. Beni sevmeyen de onları sevmez. Onları inciten beni incitmiş olur. Beni inciten de Allahü teâlâyı incitmiş olur.) [Buhari]

 

(Her şeyin temeli vardır. Müslümanlığın temeli Eshab ve Ehl-i beytimi sevmektir.) [İbni Neccar]

(Ehl-i beytimi ve Eshabımı çok sevenin, Sırat köprüsünden geçerken ayağı kaymaz.) [Deylemi]

 

(Eshabım arasında fitne çıkacaktır. O fitnelere karışanları, Allahü teâlâ benimle olan sohbetlerinin hürmetine af ve mağfiret edecektir. Sonra gelenler ise, bu fitnelere karışan Eshabıma dil uzatarak Cehenneme girecektir.) [Müslim]

 

(Eshabımın ve akrabamın ve gösterdiğim yolda gidenlerin sevgisinde benim hakkımı koruyun! Onları sevmek suretiyle peygamberlik hakkımı koruyanları, Allahü teâlâ, dünyada ve ahirette belalardan, zararlardan korur. Peygamberlik hakkımı düşünmeyip, onları incitenleri, Allah sevmez. Allah’ın sevmediklerine de azap etmesi yakındır.) [Taberani]

 

(Eshabımın ismini işitince, susun, şanlarına yakışmayan söz söylemeyin!) [Taberani]

(Eshabımı kötüleyene Allah lanet etsin.) [Taberani, Beyheki, Hakim]

 

Eshab-ı kiramdan hiçbirinin kâfir olmayacağı, hepsinin Cennete gideceği âyet-i kerime ve hadis-i şerifle bildirilmiştir. Allahü teâlâ, Eshab-ı kiramdan razı olduğunu, Onları sevdiğini bildiriyor. Allahü teâlânın sıfatları ebedidir, sonsuzdur. Onlardan razı olması sonsuzdur. Allahü teâlânın bunlardan razı olması değişmez. Sonradan mürted olacak, kâfir olacak kimseden Allahü teâlâ razı olmaz. Allahü teâlânın bunlardan razı olması değişmez. Bu bakımdan Eshabdan hiçbiri mürted, münafık olmaz.

 

Bir yazar, (Gelip geçmiş bütün insanlar içinde fiyaskosuz tek insan Resulullahtır. Bunun çömezleri arasında, vahiy katipliği yapan bile mürted olmuştur. Çünkü verici ne kadar kuvvetli olursa olsun, alıcı müsait değilse, verici Cebrail bile olsa, faydası olmaz) diyor. Böyle konuşmak caiz mi?

CEVAP

Bu yazar genelde peygamberlere, meleklere, eshab-ı kirama karşı saygısızca konuşur. Fiyasko, bir teşebbüste, gülünç ve başarısız neticedir. Böyle söylemek, diğer peygamberlerin fiyaskosu var demektir. Peygamberlere fiyasko isnat etmek çok çirkindir. Eğer fiyasko günah anlamında kullanılıyorsa, hiçbir peygamber günah işlememiştir. Hata veya zelle anlamında kullanılmışsa, yine yanlıştır. Bir hadis-i şerif meali:

(Hatasız kul olmaz. Yalnız Yahya peygamber hata etmemiştir.) [İ. Asakir]

 

Diğer peygamberler gibi Resulullahın da zellesi olmuştur. Bedir gazasında, Hz. Ömer ile Hz. Sad bin Muaz, esirlerin öldürülmesini, Resulullah efendimizle diğer eshab-ı kiram da, mal karşılığı bırakılmasını istedi. Esirler serbest bırakıldıktan sonra, Enfal suresinin, (Esirleri [mal karşılığı] salmak, hiçbir peygambere layık değildir) mealindeki 67. âyet-i kerimesi geldi.

 

Resulullah efendimiz, (Mal karşılığında esirleri bıraktıkları için, eshabıma gelen azabı gördüm.

Eğer azap geri çevrilmeseydi, Ömer ile Sad bin Muaz’dan başkası kurtulmazdı) buyurdu. (Beydavi)

 

Eshab-ı kiramı kötülemek

Eshab-ı kirama çömez denir mi?

CEVAP

Asla denmez. Peygamber efendimiz, Eshabım = Arkadaşlarım buyuruyor. Allahü teâlâ bile, bir sahabiye, (sahibihi), yani Muhammed aleyhisselamın arkadaşı buyuruyor. (Tevbe 40)

Hiçbir İslam âlimi, Allah indindeki kıymetini bildiği için, eshab-ı kirama çömez dememiştir. Çömez; bir ustanın, kendi işini öğreterek yetiştirdiği çırağa denir. Eshab-ı kiram, peygamber mi olacak da, ona çömez deniyor? Ayrıca çömez kelimesi, küçümseyici anlamında kullanılır. Bunun için Abduh’un çömezi denilebilir. Fakat Allahü teâlâ, çeşitli âyet-i kerimelerde, eshab-ı kiramın hepsinin Cennetlik olduğunu bildirmiştir. Böyle şerefli eshaba çömez demek, en azından edepsizliktir.

 

Eshab-ı kiramdan hiçbirinin kâfir olmayacağı, hepsinin Cennete gideceği âyet-i kerime ve hadis-i şerifle bildirilmiştir. Allahü teâlâ, Eshab-ı kiramdan razı olduğunu, Onları sevdiğini bildiriyor. Allahü teâlânın sıfatları ebedidir, sonsuzdur. Onlardan razı olması sonsuzdur. Allahü teâlânın bunlardan razı olması değişmez. Sonradan mürted olacak, kâfir olacak kimseden Allahü teâlâ razı olmaz. Allahü teâlânın bunlardan razı olması değişmez. Bu bakımdan Eshabdan hiçbiri mürted, münafık olmaz.

Dinimiz zahire göre hüküm verir. Bir dinsiz, küfrünü gizleyip, “Müslümanım” dese, Müslüman kabul edilir ve Müslüman muamelesi görür. Salebe de münafık iken, Müslüman görünmüş; fakat, zekatı inkâr edince, münafıklığı meydana çıkmıştır. Daha önce Müslüman göründüğü için (mürted oldu) denilmiştir. Yoksa Kur’an-ı kerimde bildirildiği gibi, hakiki imana kavuşan asla mürted olmaz. Vahiy katiplerinden de münafık yoktu. [Eshab-ı kiram ve İbni Sebeciler maddesinde bu hususlar ile ilgili geniş bilgi var.]

 

Bir müslüman şaka olarak, bir din kitabına hurafe dese veya alay ederek haram işleyene veya işletene "helal olsun" dese, mürted olur mu?

CEVAP

Muteber kitaplardan nakil yapalım. Mesela, birçok İslam âliminin kitaplarından derlenen Herkese Lazım Olan İman kitabı için, bir kimsenin, doğru olduğuna inandığı halde alay yolu ile hurafe dediğini kabul edelim. O kitapta, (Allah vardır) diyerek imanın 6 esası bildiriliyor. Şaka olarak veya alay maksadı ile veya ne maksatla olursa olsun buna hurafe demenin, haram işleyene veya işletene (helal olsun) demenin hükmünü vesikaları ile bildirelim.

 

Muteber kitaplarda buyuruluyor ki:

Küfre sebep olan bir sözü, tehdit edilmeden söyleyenin imanı gider. Çünkü her müslümanın bilmesi gereken şeyleri öğrenmesi farzdır. Bilmemesi özür olmaz, büyük günahtır. Küfre girenin önceki ibadetleri yok olur. Tevbe ederse, geri gelmez. Tevbe için yalnız kelime-i şehadet söylemek kâfi değildir, küfre sebep olan şeyden de tevbe etmesi gerekir. (Berika, Hadika)

 

Burhaneddin-i Mergınani hazretleri, (Kur'an-ı kerimi teganni ile okuyan hafıza, ne güzel okudun diyenin imanı gider. Tecdid-i iman ve tecdid-i nikah gerekir) buyurdu. (Dürr-ül-münteka)

 

Ebu NasrDebbusi hazretleri, Kadi Zahireddin-i Harezmi hazretlerinden naklen buyuruyor ki:

(Bir şarkıcı dinleyen veya herhangi bir haram işi gören kimse, haram olduğuna inanarak veya inanmayarak, buna, ne güzel dese, o anda imanı gider. (Müjdeci Mek. 266)

 

Kâfirlerin ibadet olarak yaptıkları ve kâfirlik alâmeti olan ve İslamiyeti inkâr etmek ve inanmamak alâmeti olan ve tahkir etmemiz vacip olan şeyleri yapan ve kullanan kâfir olur. Bunlardan meşhur olanlarını bilmeyerek veya şaka olarak veya herkesi güldürmek için yapan da, kâfir olur. (Birgivi vasıyyetnamesi)

 

Zaruri olan ve tevatür ile bildirilmiş olan din bilgilerine inanmayan kâfir olur. İnanmamayı gösteren her söz, ister şaka olarak, isterse gönülden olmayarak olsun küfür olur. (Milel-nihal)

 

Küfre sebep olan bir işi yapmak küfür olur. Mesela beline, zünnar denilen papaz kuşağını bağlamak ve küfre mahsus şey giymek de böyledir. Bunları mizah için, başkalarını güldürmek içi, şaka için kullanmak da küfre sebep olur. İtikadının doğru olması fayda vermez. (Berika)

 

Miftah-ül-cennede diyor ki

Filan müslüman benim gözümde yahudi gibidir demek küfürdür. Ahirette olacak şeylerle alay etmek küfürdür. Kabirdeki ve kıyametteki azaplara akla, fenne uygun değildir diyerek inanmamak, faiz helal olsaydı demek, İslam bilgilerini ve din âlimlerini aşağılamak da, küfürdür.

 

Akıllı, bilgili, edebiyatçı olduğunu göstermek için veya yanındakileri güldürmek, sevindirmek veya alay etmek için söylenen sözlerde küfre düşmekten çok korkmalıdır. Bir kimse, küçük günah işlese, buna tevbe et denildikte, (tevbe edecek bir şey yapmadım ki...) dese, kâfir olur.

 

(Filan şey, filan kimsede yoktur, varsa kâfir olayım) diye, yemin eylese, o şey, o kimsede olsun veya olmasın, o kimse, kâfir olayım dediği için küfre girmiştir. Kâfirlerin ibadetleri, İslamiyete uymayan işleri güzeldir demek de küfürdür.

 

Bir kadın, beline bir kara ip bağlasa, (bu nedir) deseler, (zünnardır) dese, kâfir olur. Nasrani olmak, yahudi olmaktan, [amerikan kâfiri olmak, komünist olmaktan] hayırlıdır demek küfürdür.

 

İlim meclisinde ne işim var veya din adamlarının sözü neye yarar demek küfür olur. Biri diğerine, gel fıkıh kitabını okuyalım dese, o da, (Ben ilmi ne yapayım) dese, ilmi hafife aldığı için kâfir olur. (Miftah-ül-cenne) 

 

Şakası da ciddidir 

Peygamber efendimizin, (Ciddisi de, şakası da ciddidir) buyurduğu hususlar nelerdir?

CEVAP

Bunlardan bazıları şöyledir:

Bir kimse, şakadan veya rol gereği, iki şahit yanında evlense, gerçekten evlenmiş olur. Yine bir kimse, şaka ile, alay olsun diye veya hanımını korkutmak niyetiyle (seni boşadım) dese, hanımı gerçekten boş olur.

 

Bir kimse, kölesine (seni azat ettim) dese, gerçekten kölesi azat edilmiş olur. Sözünden vazgeçemez. Bir kimse, bir gün oruç nezretmek isteyip de yanlışlıkla bir ay dese, bir ay oruç tutması gerekir. Dinimizin emri budur. (Dürer, R.Muhtar)

 

Tehdit edilmeden, bir zaruret yok iken, şaka ile, alay ile kâfir olayım demek, dini bilgilere hurafe ve inanmıyorum demek, günah işletenlere helal olsun demek küfürdür. Böyle söyleyen müslüman ise mürted olur. Mürted olanın bütün ibadetlerinin sevapları yok olur. Birkaç kişiyi güldürmek için ibadetleri yok etmek akıllı kimseye yakışır mı?

 

Küfre düşürücü ifade kullananın imanı gider de haberi olmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: 

(Öyle bir zaman gelir ki, kişinin imanı gider de haberi olmaz. Halbuki ondan, gömleğin çıktığı gibi, iman çıkmış olur.) [Deylemi]

 

(Ameller niyete göredir) hadis-i şerifi, taatlere ve mubahlara niyete göre sevap verileceğini bildirmektedir. Günahlar, niyetsiz veya iyi niyetle de işlenirse, günah olmaktan çıkmaz. Mesela, (Mümini sevindireni Allahü teâlâ sevindirir) hadis-i şerifine uyabilmek için, bir mümini sevindirmek niyetiyle içki masasına oturmak sevap olmaz, günah olur.

 

Bir hıristiyan kızı, bir müslüman erkeğe, (Benimle dans edersen müslüman olurum) dese, müslümanın, iyi niyetle onunla dans etmesi veya başka günah işlemesi caiz olmaz.

 

Şimdi, din kitabındaki bilgilere alay yolu ile hurafe diyen, haram işleyene veya işleten bu kimseye soruyorum. Günahkâr bir müslüman günah işlese, başkalarına, (Ben işliyorum ama siz bari işlemeyin. Bu günah çok kötüdür) dese, günah mı olur?

 

Sakalsız bir yazar, başka bir müslümana, (sakal sünnettir. Biz bırakamıyoruz. Ama siz bırakırsanız iyi olur) dese, hemen ona münafık mı demek gerekir?

 

Diyelim ki, bizler müzik dinliyoruz ve günah işliyoruz. Günaha günah demeyecek miyiz? Çalgı çalmak günah diye yazınca, müslümanın biri, ne niyetle olursa olsun, ciddi veya şaka olarak, (Çalgı çalmanın günah olduğuna inanmıyorum, bu bir hurafedir) demesi asla caiz olmaz. Kendimiz çok ibadet edemiyorsak, çok ibadet etmenin iyi olduğunu yazamayacak mıyız? Peygamber efendimiz buyuruyor ki:

(Kendiniz tam yapamasanız da iyiliği emredin! Kendiniz tam sakınamasanız bile kötülükten sakındırınız!) [İ.Gazali]

 

Gülmek ve Küfür

Bazı cahiller, şaka ile (Ben hocaların bulunduğu Cennete değil, artistlerin, dansözlerin şarkı çalıp oynadığı Cehenneme gitmeyi isterim) diyerek gülüyorlar. Böyle söyleyenlere gülen de kâfir olur mu?

CEVAP

Cehennem gülüp oynama yeri değil, şiddetli azap çekme yeridir. Dinin bir emrini böyle alaya almak küfrü gerektirir. İsteyerek buna gülen de küfre girer. Yani kâfir olur. İradesi dışında gülerse küfür olmaz. Din ile alay edenler, gülerek günah işleyenler cezalarını elbette ahirette görürler. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: 

(Gülerek günah işleyen, ağlayarak Cehenneme gider.) [Ebu Nuaym] 

 

İnanmayanların alay ettikleri gibi, Cehennem gülüp oynama yeri değil, zalimlerin, hainlerin şiddetli azap görecekleri bir ceza yeridir. Cehennem o kadar korkunç bir yerdir ki günahsız olan melekler bile, onun dehşetinden korkarlar. Peygamber efendimiz, Cebrail aleyhisselamı çok üzgün görünce sebebini sorar. O da, (Cehennemin öyle kızgın bir alevini gördüm ki, onun tesirinden hâlâ kendime gelemedim) diye cevap verir. (Taberani)

 

Bir kimse, Yunan felsefecileri gibi, (Dünya kadimdir, ezelidir) derse küfre düşer. Yahut, (İnsanın ve bitkilerin yaratılışında, kirpiğimizin, saçımızın uzamasında ilahi şuuru görüyoruz) derse, mahluk [yaratık] olan şuuru Yaratıcı için kullanmış olur. Bu ise küfürdür. Çünkü şuur, akıl, fikir yaratıktır.

Abduhçular gibi, (İslam düşüncesi) demek de bu bakımdan küfürdür. Çünkü İslamiyet bir düşünce sistemi değildir. İlahi emir ve yasaklara düşünce demekten çok sakınmalıdır! İçinde (İslam düşüncesi), (İslam nazariyesi) gibi ifadeler bulunan kitaplar çok zararlıdır.

 

Kötü birinden, bid'at ehlinden bahsederken kâfir deniyor. Kâfir olmayana kâfir denir mi?

CEVAP

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Müslümana kâfir diyenin kendisi kâfir olur.) [Buhari]

İtikadı bozuk olmadığı için, Cennete girecek olan kimse, yaptığı günahlar sebebi ile Cehenneme girebilir. Eğer salih ise, yani günahına tevbe etmiş ise yahut affa veya şefaate kavuşursa, Cehenneme hiç girmez. Cahillerin de bildiği ve sözbirliği ile bildirilmiş olan bir inanışı veya bir işi inkâr eden, kâfir ve mürted olacağı için, la ilahe illallah dese ve her ibadeti yapsa ve her günahtan sakınsa bile, buna la ilahe illallah ehli ve ehl-i kıble denmez.

 

Bir kimse, Allah’a, ahiret gününe inansa, Peygamberlerden sadece birine inanmasa kâfir olur mu? Cennete girmek için sadece Allah’a inanmak kâfi mi?

CEVAP

Elbette kâfir olur. Çünkü Allahü teâlâ, kendisine inanmaktan başka, ahiret gününe, [ölüme, öldükten sonra dirilmeye, Cennete, Cehenneme, hesaba, mizana] meleklere, [Allahü teâlânın gönderdiği] kitaplara, [bütün] peygamberlere inanmak gerektiğini bildirmiştir. (Bekara 177)

Kur'an-ı kerimde buyuruluyor ki:

(Onlar, sana ve senden önce indirilen kitap ve peygamberlere ve ahiret gününe iman ederler.) [Bekara 4]

(Allah’ın emri mutlaka yerine gelecek, yazılmış bir kaderdir.) [Ahzab 38]

 

(Kendilerine bir iyilik dokunsa, "Bu Allah’tan" derler; başlarına bir kötülük gelince de "Bu senin yüzünden" derler. "Hepsi Allah’tandır" de!) [Nisa 78]

 

Peygamber efendimiz, Kur'an-ı kerimdeki imanla ilgili âyetleri açıklayıp imanı şöyle tarif etmiştir:

(İman; Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe, ölüme, öldükten sonra dirilmeye, Cennete, Cehenneme, hesaba, mizana, kadere, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmaktır.) [Nesai]

 

İmanın altı esası

Amentü’deki altı esastan birini inkâr eden kâfir olur. Sadece Allah’a inandım demek kâfi değildir. (Hıristiyanlar da Allah’a inanıyor. Onlara kâfir denmez) demek yanlıştır. Bizim peygamberimiz dahil bütün peygamberlere inanmaları gerekir.

 

Yahudiler, Hz. İsa’ya, Hıristiyanlar da, Muhammed aleyhisselama inanmadıkları için kâfir oldular. Bir müslüman da, Amentü’de bildirilen altı husustan birini, mesela kaderi inkâr etse, mürted yani kâfir olur, bütün iyi amelleri yok olur. (R.Muhtar)

 

Cenab-ı Hak buyuruyor ki:

(Onlardan kimi, ona [Muhammed aleyhisselama] iman etti, kimi de, ondan yüz çevirdi. Bunlara da çılgın ateşli Cehennem yetti. Âyetlerimizi inkâr ederek kâfir olanları elbette ateşe atacağız.) [Nisa 55-56]

 

Bekara suresinin 62. âyet-i kerimesinde, diğer peygamberlere, onların zamanlarında iman edenlerin, o zamanki Yahudi ve Hıristiyanların Cennete gideceği bildirilmektedir. Buna bugünkü Yahudi ve Hıristiyanların da dahil olduğunu söylemek, Kur'an-ı kerime iftiradır. Önceki peygamberlerin dinlerinde şarap haram değildi. Bir kâfir, müslüman olduktan sonra, şaraba helal dese, tekrar kâfir olur. Dinimiz gayrı müslimlere selam vermeyi bile caiz görmez. Hadis-i şerifte (Yahudi ve Hıristiyanlara selam vermeyin) buyuruldu. (Müslim)

 

Dinlerin en mükemmeli 

İrticanın müslümanlıkla ilgisi var mı?

CEVAP

İslamiyet gelmeden önce, Arabistan halkı çok vahşi idi, gerici idi. Kâbe’yi çıplak olarak tavaf eder, tesettüre riayet etmezlerdi. Putlara tapar, kız çocuklarını diri diri toprağa gömerlerdi. Şarap içer, kumar oynarlardı. Her türlü rezalet var idi. İslamiyet gelince, yavaş yavaş bunların hepsi kaldırıldı. İnsanlar medenileşti.

 

Resulullahın vefatından sonra, İslamiyeti bırakıp irtidad edenlere, eski kötü hayata dönenlere mürted ve mürteci adı verildi. Bu irtidada irtica dendi. Bu bakımdan her müslüman, kötü olan bu irticanın düşmanıdır.

 

Bu tabirler, Tanzimata kadar bu manada kullanıldı. Devrimcilerin ve evrimcilerin tepkisiyle, etki ve yetkisiyle Tanzimattan sonra, İslamiyeti bırakmaya değil, müslümanca yaşamaya irtica dendi. Namaz kılan, oruç tutan, içki içmeyen, karısını kızını açık gezdirmeyen müslümana da mürteci yani gerici dendi. Mürtede, aslını inkâr edene, ahlak ve maneviyat tanımayana, edep yoksunu soysuza, sarhoşa, ayyaşa, Türk düşmanına, hatta müslüman olmayan Avrupalıya ilerici denmeye başlandı.

 

Kötülükler hüner sayıldı

İslam düşmanları, asırlar boyunca yaptıkları savaşlarla ve acı tecrübelerle anladılar ki, imanını yıkmadıkça, müslüman milleti yıkmaya, imkan yoktur. Her ilerlemenin ve yükselmenin hamisi ve teşvikçisi olan İslamiyeti, gericilik gibi göstermeye yeltendiler. Genç nesillerin, bilgisiz, dinsiz kalmasını, onları manevi cepheden vurmayı hedef edindiler. Kötülükleri hüner, imansızlığı moda şeklinde gösterdiler. Ateistlerin, ilerici dedikleri Avrupalı ve Amerikalı, Cennete, Cehenneme inanıyor, Kiliseler dolup taşıyor. Avrupalıların ahlaksızlıklarına ilericilik diyerek sarılanlar, Avrupalı gibi ahirete inanan müslümanlara gerici diyerek saldırdılar.

 

İslamiyet’ten haberleri olmayanlar, Avrupa’yı, Amerika’yı taklit etmeye ilericilik, müslüman olmaya gericilik diyorlar. Halbuki kendileri, fen, tıp, hesap bilgilerinde ve teknolojide, Avrupalılar, Amerikalılar gibi çalışmıyorlar. Ahlaksızlıklarını taklit ediyorlar. Bunlara göre, okuma yazma bilmeyen, ilimden, sanattan haberi olmayan, fakat kendi taşkınlıklarına katılan ilerici ve aydındır.

 

Üniversiteyi bitirmiş, ilim, sanat, ticaret sahibi, ahlaklı, faziletli, vergilerini veren, kanunlara uyan ve herkese iyilik eden, hakiki bir müslüman, bu taşkınlıklara katılmadığı için, gerici olmaktadır. Böyle ilericiler, gençleri fuhşa, tembelliğe, dünyada felakete, ahirette de sonsuz azaplara sürüklüyorlar. Aile yuvalarının yıkılmasına sebep oluyorlar. Kısacası, gayrı müslimlerin yalnız ahlaksızlıklarını taklit edenlere ilerici diyorlar. Müslümanlar gibi, Cennete, Cehenneme inanan Avrupalılara, Amerikalılara da gerici demediklerine göre, müslümanlara, kendi ahlaksızlıklarına uymadıkları için gerici diyorlar.

Tarihimize de dil uzatıp, parlak ve şerefli sayfalarını karartmaya kalkıştılar. Böylece, gençleri dinden, imandan ayırmaya, İslamiyeti yok etmeye çalıştılar. Güzel ahlakı ve yiğitliği ile dünyaya şan ve şeref saçan, ecdadımızın sevgisini genç kalblere yerleştiren mukaddes bağları çözmek, gençliği dedelerinin şerefinden mahrum bırakmak için vicdanlara hücum ettiler.

 

Bu maskeli dinsizler, böylece, bir taraftan ilimde, fende geri kalmamıza çalışıyorlar, diğer taraftan da, İslamiyet geriliğe sebep oluyor, Batı sanayiine yetişebilmemiz için, bu kara perdeyi kaldırmamız, şark dininden, çöl kanunlarından kurtulmamız gerekir, diyorlardı. Bu suretle maddi ve manevi kıymetlerimizi yıkarak, vatanımıza dışarıdaki düşmanların, asırlarca yapmak isteyip yapamadıkları kötülüğü yaptılar.

Müslümana, dinci, köktendinci, çağdışı, gerici, irticacı, çember sakallı, örümcek kafalı, yobaz, mürteci, bağnaz, mutaassıp, tutucu, muhafazakâr, softa, aşırı sağcı, anormal insan, ilkel, şeriatçı, tarikatçı, hilafetçi, padişahçı, saltanatçı, fundamentalist, radikal gibi yaftalarla saldırıyorlar, tesettürü, tesbihi, takkeyi bahane ederek dini kötülüyorlar, Müslümanlığa şark dini, hortlatılan kara kuvvet, Kur'an-ı kerime çöl kanunu, ibadete müzik karıştırmaya uygar batı dini, haram işleyenlere sanatçı diyorlardı.

 

Körü körüne inat etmek

Yobaz ne demektir?

CEVAP

Yobaz, bütün hakikatler kendisine gösterildiği halde, kabul etmeyen, kendi indi ve hatalı görüşünde körü körüne ısrar ve inat eden kaba, cahil kimse demektir. Her mesleğin, her ideolojinin yobazı olur. Mesela din yobazı, fen yobazı, devrim yobazı, evrim yobazı, siyaset yobazı, laiklik yobazı gibi çeşitli yobazlar vardır. Yobazların en zararlısı, mal, para, makam elde etmek için yabancı ideolojilerin, dinde reformcuların ve mezhepsizlerin propagandalarını yaparak, milletin imanını, ahlakını bozan, satılmış, din, fen ve siyaset yobazlarıdır. Bu yobazlardan bazılarına birer misal verelim:

 

1- Cahil yobaz: Din ve dünya bilgilerinden mahrum olanlardır. Bunlar, bölücülük yaptıkları gibi, din düşmanlarına çabuk aldanıp, zararlı yollara kolayca sürüklenebilir. Osmanlı tarihini kana boyayan Patrona Halil, Kabakçı Mustafa, mehdiyim diyen Celali gibi kimseler bu yobazlardandır.

 

2- Din yobazı: İlimleri biraz varsa da, sinsi maksatlarına, mala, mevkiye kavuşmak için, bilmediklerini veya bildiklerinin tersini söylerler ve yaparlar. İslamiyetin dışına çıkarlar. Kötülükte, dini yıkmakta, cahillere örnek olur, rehberlik ederler.

 

Dinde büyük yara açtılar

Dinimizde büyük yaralar açan İbni Sebe, Şeyh Bedreddin, vehhabilik fitnesini ortaya çıkaran Necdli Abdülvehhab oğlu, Kahire müftüsü mason Abduh ile çömezi Reşid Rıza, Hindistan’da İngilizlerin, İslamiyete hücumlarına vasıta olan Ahmed Kadıyani ve yeni türeyen mezhepsizler hep bu yobazlardandır. Bunlar, müslümanların din duygularını sömürerek, dinimizi içerden yıkmaya çalışmışlardır.

 

3- Fen yobazı: Gençlerin imanlarını bozmak, bunları dinden, İslamiyet’ten ayırmak için, uydurdukları şeyleri fen bilgisi, tıb bilgisi, ilericilik olarak anlatıp, “din kitapları bu bilgilere uymadığı için yanlıştır, bunların gösterdiği yolda yaşamak gericiliktir” derler.

 

4- Devrim yobazı: Devrim deyimi, Batı dillerindeki revolution deyiminin çift anlamını taşımakta ve hem dönüşme, hem de zorla değiştirme, [ihtilal] anlamlarındadır. Diyalektik maddeciliğe göre, evrim ve devrim birbirine kökten bağlıdır. Devrim, evrimin zorunlu sonucudur. Devrimci yobazlara göre, bütün dünya, dinden uzaklaşarak mutlaka komünist olacaktır.

 

5- Evrim yobazı: Kimi ilk insanın bir hücreden, kimi maymundan, son olarak da ayıdan geldiğini ileri sürenler çıktı. Bilimsel olarak, bunların (Maymun veya ayı dölü) olmadıkları ispat edildiği halde, kabul etmez, kendi yanlış görüşünde körü körüne inat edip, maymun dölü olduğunda ısrar eder.

 

6- Siyaset yobazı: Kendisi iktidarda olmadığı müddetçe, diğer partilerin hepsi demokrasi düşmanıdır, ülke ise baştanbaşa sefalet ve karanlık içindedir. Muhalifleri iyi bir şey yapsa da desteklemez. Onun vazifesi iyiye köstek olmaktır. Seçimi kaybetse de, zafer yine onundur.

 

7- Laiklik yobazı: Önce laiklik nedir? Laikliğin ne olduğunu yetkili bir ağızdan, Anayasa hukuku profesörü Ali Fuat Başgil’den öğrenelim:

Ord.Prof. Başgil diyor ki

(Laiklik, Batı hukukunda, din ile devletin ayrılması, devletin din, dinin de devlet işlerine karışmaması, dinin manevi hayatın nizamı olarak hüküm sürmesidir. Laikliğe bağlı olarak üç türlü devlet sistemi vardır:

 

1- Laik olan devlet sisteminde: Din ve devlet birbirinden ayrılır ve biri diğerine karşı muhtar (autonome) bir vaziyet alır. Devlet din bezirganlığı yapmadığı gibi, din düşmanı da kesilmez. Böylece laiklik en iyi bir itidal ve muvazene sistemidir. Din hürriyeti, ancak laik bir devlette gün görüp yaşayabilir.

 

2- Dine bağlı devlet sisteminde: Bu sistemde, bir zamanlar Batıda olduğu gibi, din görevlileri memurlaşır, birtakım hurafe ve taassuba kapılabilir.

 

3- Devlete bağlı din sisteminde: Diyanet siyasete kurban edilir. İktidar, din adamlarına hakim olur. Dini kurumları onlar kurup, onlar kapatır. Maaşını, mükafat ve cezasını onlar verir. Din adamları memurlaştırılarak emir kulu haline sokulur. Hiçbir muhtariyet ve salahiyeti kalmaz. Dinsizlik, din ve din adamları ile alay etmek moda haline gelir.)

 

Laiklik birinci maddede bildirildiği gibidir. Fakat laiklik yobazları, üçüncü maddedeki sistemi uygulamaya çalışırlar. Din yobazları dine düşmanlık etmekte, laiklik yobazları da laikliğe düşmanlık etmektedir.

Ne yobazı olursa olsun, yobazlık aşırılıktır. İslamiyet aşırılıktan uzak orta yoldur.

 

Mürtedler Cehennemde hangi tabakada azap görürler?

CEVAP

Hıristiyanlar, Cehennemde 2. tabakada, Yahudiler 3., münafıklarla mürtedler, en alt tabakada azap görürler. Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:

(İmanlılara en şiddetli düşmanlık edenler, Yahudilerle müşriklerdir.) [Maide 82]

Yahudi lanetlenmiştir. (Bekara 88, Nisa 46)

 

Dinde elbette zorlama yoktur

(Yalnız Kur’an) diyerek Resulullahı dışlamaya çalışan zındıklarla, Mısırlı Reşat Halife’nin kurduğu “ondokuzculuk” dininde olanlar, Buhari’de, (Dininden dönüp mürted [kâfir] olanı öldürün) mealindeki sahih hadis-i şerif için, “Bu hadis Kur’ana aykırıdır. Çünkü Kur’anda dinde zorlama yoktur âyeti ile çelişmekte” diyerek Resulullahı suçlamaya kalkıyorlar. Önce şunu söyleyelim ki, bunlar, kesinlikle Kur’ana inanmıyorlar. İnansalar, Kur’an-ı kerimde Allah’ın, (Onu âlemlere rahmet olarak gönderdim, Beni seven ona tâbi olur. Ona itaat bana itaattir. Onun getirdiklerini alın, yasak ettiklerinden sakının. O kendiliğinden konuşmaz) diye övdüğü Peygamberinde hiç suç ararlar mı?

 

Bunlar, Buhari’deki bir hadise uydurma diyoruz da diyemezler. Hadis, her bakımdan sahihtir. Çamur at izi kalır diyorlarsa, iyi bilinmeli ki, sadece Buhari’de değil, hiçbir hadis kitabında veya hiçbir Ehl-i sünnet âlimin kitabında uydurma hadis olmaz. Böyle suçlamalar, din düşmanlarının, dini bize ulaştıran eshab-ı kirama ve Resulullaha itimadı sarsmak ve dolayısıyla müslümanları dinden uzaklaştırmak için uyguladıkları hain bir planın maddelerinden biridir.

 

İslam devleti Hıristiyan ve Yahudilerin ibadetlerine karışmaz. Hiçbir baskı yapılmaz. Bu kaideler, Müslümanların ahlakını ve milli birliğini bozulmaktan muhafaza eder. (Dinde zorlama yoktur) âyeti, başka dinde bulunan bir kimsenin zor ile Müslüman yapılamayacağını ifade etmektedir. (Allah yolunda göç edinceye kadar hiçbir kâfiri dost edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları yakalayın, bulduğunuz yerde öldürün) mealindeki Nisa suresinin 89. âyeti ise, İslamiyeti kabul ettikten sonra, ondan yüz çevirip mürted olanların öldürülmesi gerektiğini bildirmektedir. Bir gayri müslim, zorla Müslüman yapılmaz. Müslümanlar hiçbir zaman, Hıristiyanların yaptıklarını yapmazlar. Yani maddi ve manevi kazançlar bahşederek veya müdür, profesör, dekan gibi unvanlar vererek bir insanı Müslüman yapmaya teşebbüs etmezler. İslamiyet tebliğ edilirken de, hiçbir zorlama ve tehdit yapılmamıştır.

 

Düşmanlarla yapılan savaşı ise şahıslar değil, İslam devleti yapar. Bunu da her gayri müslimle değil, insanlara zulmeden zalim krallarla yapar. Müslüman olmaya kimse zorlanmaz. Çünkü Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki: (Dinde zorlama yoktur.) [Bekara 256]

 

Fert olarak hiç kimse asla öldürülmez. Ama ortada bir devlet varsa, devlet başkanının izni ve emri ile zalim krallara savaş açılabilir. Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:

(Eğer sizden uzak durmaz, barış teklif etmez ve ellerini çekmezlerse onları yakalayın, rastladığınız yerde öldürün. İşte onlar için size apaçık yetki verdik.) [Nisa 91]

 

(Fitne tamamen yok oluncaya kadar onlarla savaşın.) [Bekara 193, Enfal 39]

(Onları [kâfirleri] bulduğunuz yerde öldürün.) [Bekara 191]

 

(Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün; onları yakalayıp hapsedin ve onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı doğru kılar, zekatı da verirlerse artık yollarını serbest bırakın.) [Tevbe 5]

 

(Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resulünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kabul etmeyen kitap ehli, küçülüp cizye verinceye kadar savaşın.) [Tevbe 29]

 

(Yakınınızda bulunan inkârcılarla savaşın; sizi kendilerine karşı sert bulsunlar.) [Tevbe 123]

(İnandıktan sonra inkâr edip, inkârda aşırı gidenin tevbesi kabul edilmez.) [Al-i imran 90]

 

Dünyanın hâli

Kıyamet alametlerini anlatan uzun bir şiirin bir kısmı şöyle:

 

Aman ya Rabbi elaman; ne müşkülmüş ahir zaman,

Din bilgisi unutuldu; pek azaldı namaz kılan.

Mason olanlar, sinsice; dini yıkmakta her yandan,

Bugünkü kötü halleri, eylemişti, Resul beyan.

Demişti: (Bir gün gelecek; garip olur, bana uyan.

Her evde, çalgı çalınır; işitilmez olur ezan,

Âlim bulunmaz bir yerde, cahillere kalır meydan!

Müminler, olur zavallı; kâfirler, sanki Süleyman.)

Kıyamet alametleri, çıkar, birbiri ardından,

Alametlerin meşhuru, sarhoş olur; pek çok insan.

Âlim diye tanıtılır, dinden haberi olmayan,

Zalime ikram olunur, kurtulmak için beladan.

Hayâsızlık pek çoğalır, deyyuslara kalır meydan,

Herkes kendin âlim sanır, Müslümana denir nadan.

Doğru konuşan azalır, yalancı söyler durmadan,

Çok övülen kimselerde, bir zerre bulunmaz iman.

Çalgı, fuhuş sanat olup, kız yerine geçer oğlan,

Fitne kaplar her tarafı, adam öldürülür yoktan.

Bid'at yayılır her yere, kalmaz sünnetlere uyan,

İslamiyet kötülenir, haram işlenir her yandan.

Müslümanlık lafta kalır, ses için dinlenir Kur'an,

Mümine gerici denir, kayrılır mürted olan.

Bunların hepsi muhakkak, olur kıyamet kopmadan,

Ne hazindir, ne yazıktır; mabud oldu, falan filan.

Bu irtidad modasında; işimiz suç, günah, isyan,

İnsanlar, yolu şaşırdı; gemisin kurtaran kaptan!

 

Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri