Diş dolgusu ve Gusül

 

Diş dolgusu gusle mani değildir. Çünkü vücudun içini değil, dışını yıkamak gerektiği gibi, dişin de içini değil, dış yüzünü yıkamak gerekir. Diş dolgusunun altını yıkamak gerekmez. Öyle değil mi?

CEVAP

Dişin içini yıkayan kim, dişin içi yıkanır mı? İnsanın bir parmağı kökten kesilse, kesilen yer artık vücudun dışı olur, kesik yer yıkanmazsa abdest de gusül de olmaz. İnsanın kolu, bilekten kesilse, kesilen yer, artık vücudun dışı olmuş olur. Kesik yer yıkanmazsa abdest de gusül de olmaz. Diş de böyledir. Dişin yarısı kırılsa, kırılan yer, vücudun dışı sayılır. Dış kısmını da gusülde yıkamak farzdır.

Fıkıh kitapları ağzın içinde, dişlerin arasında ve dişlerin üstünde iğne ucu kadar kuru yer kalırsa, gusül sahih olmaz diyor. Fıkıh kitaplarındaki ifadeler şöyledir:

 

Dişler arasında yemek artığı kalıp, altı yıkanamazsa, gusül caiz olur. Çünkü, su akıcı olup, bu artıkların altına sızar. Fakat bu artıklar, katılaşmış ise, gusül caiz olmaz. Çünkü su, bunun altına sızmaz. Bunda zaruret ve güçlük de yoktur. (Halebi-yi kebir)

 

Dişlerin arasında, diş kovuğunda katılaşmış yemek artığı bulunursa gusül sahih olmaz. (Kadıhan)

 

Diş arasındaki yemek kırıntısı katılaşıp, suyu geçirmezse, gusle mani olur. (Mecmua-i Zühdiyye)

 

Dürr-ül-muhtar’ın, (Diş çukurundaki şey, gusle zarar vermez diyen olmuş ise de, bu şey, katı olup, altına su geçmez ise, guslü caiz olmaz) ifadesini İbni Abidin hazretleri şöyle açıklıyor:

(Zarar vermez denilmesi; su, dişteki şeyin altına sızıp, ıslatacağı içindir. Hulasat-ül-fetava’da da, böyle yazmaktadır. Bu fetvadan da anlaşılıyor ki, altına su geçmezse, gusül caiz olmaz. Hilye’de ve Münyet-ül-musalli şerhinde de böyle yazılıdır.) (Redd-ül muhtar)

 

Merakıl-felah’ı açıklayan Tahtavi, (Diş çukurundaki yemek artıklarının altına su geçerse, gusül caiz olur. Bunlar, sert olup altına su geçmez ise, gusül caiz olmaz. Feth-ul-kadirde de böyle yazılıdır) diyor. Yine Tahtavi, (Dürr-ül-muhtar) haşiyesinde, (Diş çukuruna giren yemek parçası altına su sızacağı için gusle mani olmaz. Suyun sızdığında şüphe ederse, bunları çıkarıp diş çukurunu yıkamalıdır) buyuruyor.

 

Mecmua-i Cedidenin hicri 1329 tarihli baskısındaki diş dolgusunun gusle mani olmadığı yazılı ise de, bahsedilen ifade, bu kitabın 1299 tarihli ilk baskısında yoktur. O baskıya, ittihatçıların şeyh-ül-islamı mason Musa Kazım tarafından sokulmuştur. İtibar edilmez.

 

(Altın ve gümüş diş yaptırmak caiz olduğuna göre, gusül de caiz olur) demek çok yanlıştır. İmam-ı Rabbani hazretleri, (Hanefi mezhebinin usul-i fıkhında, şartsız bildirilen bir haber, şartlı olarak anlaşılır) buyuruyor. (Müjdeci Mektuplar m.288)

 

Fıkıh kitaplarında, (Geyik eti yemek caizdir) buyuruluyor. Hüküm şartsız olarak bildirilmiştir. Geyik eti caiz diye; canlı bir geyiği tutup, bir ayağını kesip yemek caiz olmaz. Ehl-i kitap dışındaki gayrı müslim keserse veya kendiliğinden ölürse, leş olacağı için yine yenmez. Besmelesiz öldürülürse yine yenmez. Görüldüğü gibi geyik etinin yenmesi için birçok şart vardır.

 

(Harbde ölen şehid olur) hadis-i şerifi şartsız bildirildiğine göre, bazı şartları var demektir. Mesela mümin olmayan, harbde de ölse şehid olmaz. (Gümüş yüzük erkeklere de caizdir) hükmü de şartsız olarak bildirilmiştir. Yüzüğün ağırlığı 4,8 gramdan fazla olmamalıdır. Eğer yüzük çok sıkı olursa, altına su geçirmediği için alınan abdest veya gusül sahih olmaz. Böyle dar olan yüzüğü oynatarak veya çıkartarak altına su geçirmek şarttır. (Gümüş yüzük caizdir) diye altını yıkamaya lüzum yoktur şeklinde anlamak yanlış olur. Bunun gibi, (Sallanan dişi, altın tel ile bağlamak caiz) denince, bunun da bazı şartlarının olduğu anlaşılır. Altına su geçip geçmediğine bakılır. Yüzüğün altına su geçmeyince; abdest ve gusül sahih olmadığı gibi, ağzın içinde kuru yer kalınca gusül sahih olmaz. Bunun için diş dolgusu olanın, ağzın içini yıkamak gusülde farz değil diyen bir mezhebi, mesela Maliki veya Şafii’yi taklit etmesi gerekir.

 

İhtiyaç ve zaruret nedir? 

Her ihtiyaç zarurettir. Zaruret karşısında da haramlar mubah olmaz mı?

CEVAP

Her ihtiyaç zaruret değildir. Her ihtiyaç zaruret kabul edilirse ortada haram diye bir şey kalmaz. Paraya ihtiyacı olan faiz alır. Şimdi zaruretin tariflerine bakalım:

Zaruretler, memnu olanı mubah kılar. Yani yasak olan şeylerin, zaruret devam ettiği müddetçe yasaklığı kalkar. Ancak her ihtiyaç zaruret değildir. (Mecelle)

 

Zaruret; kendinin veya nafakasını vermesi gerekenlerin, aç, susuz, çıplak veya sokakta kalarak hasta olması demektir. (Eşbah)

 

Zaruret; zor ile, başka şey yapmaya imkan olmadığı hallerde olur. (Kamus tercümesi)

 

Görüldüğü gibi, insanı bir şey yapmaya zorlayan, insanın elinde olmayan semavi sebebe zaruret denir. Kısacası, dinimizin emrettiği veya yasakladığı bir işte, başka bir şey yapamama mecburiyeti zarurettir.

 

Zarureti birkaç misal ile açıklayalım:

Bir günlük yiyeceği olanın dilenmesi haramdır. Çalışmaktan aciz olup açlıktan ölecek kimse, ödünç arar. Ödünç veren olmazsa dilenir. Dilendiği halde, kimse bir şey vermezse, leş yiyebilir. 24 saat yemek yemeyen kimse açtır. Bu açlığı ihtiyaçtır. Çünkü ölecek bir durum yoktur. Böyle bir kimsenin leş yemesi haram olur. Burada görüldüğü gibi, zaruret, bütün kapıların kapanması halinde yapılacak son çaredir.

 

Kullanılmadığı zaman helake sebep olan yasak şeyi kullanmak zaruret olur. Kullanılmaması sıkıntıya, meşakkate sebep olursa, ihtiyaç denir. Mesela günlerce aç kalıp yiyecek bir şey bulamayanın, ölmeyecek kadar leş yemesi zarurettir. (Uyun-ül-Besair)

 

Ölmeyecek kadar yemek zaruret; fakat doyuncaya kadar yemek zaruret değildir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

 

(İhtiyaç başka, zaruret başkadır. Zaruret halinde caiz olan şey, ihtiyaç olunca caiz olmaz. (İhtiyacı olana faiz haram olmaz) demek, Kur'an-ı kerimin emrini değiştirmek olur. Maide suresinin (Ölüme sebep olan sıkışık hâle düşen) mealindeki 3. âyet-i kerimesi; zaruret halinde, haramdan affolunacak özrü beyan buyurmaktadır. Faiz ile ödünç almak için her ihtiyaç özür olsaydı, faizin haram edilmesinin sebebi kalmazdı. Çünkü faiz ödemeyi ancak ihtiyacı olan kabul eder. İhtiyacı olmayan, fazla para vermek istemez. Allahü teâlânın bu yasak emri, lüzumsuz olurdu. Her ihtiyaç zaruret sayılırsa, faizin haram olacağı yer kalmaz. (Müjdeci Mektuplar m.202)

 

Hanefi mezhebindeki bir kimse, evlenip çocukları olduktan sonra, hanımının kendisinin süt kardeşi olduğu meydana çıksa, (Artık olan olmuş, evlenmişler, çocukları olmuş, yuvayı yıkmak uygun olmaz) diyerek evliliğe devam edilemez. Böyle hallerde, yalnız o hususta başka bir mezhebi taklit edilerek yuvanın yıkılması önlenir. Şafii’de doyuncaya kadar 5 defa emen süt kardeş olur. 2-3 defa emerek süt kardeş olan böyle karı koca, Şafii’yi taklit ederek evliliklerini devam ettirebilirler. Şafii’yi taklit etmeden evliliklerini devam ettirmeleri mümkün olmaz.

 

Diş dolgusu ihtiyaçtır, zaruret değildir.

Dolgu yapmak, çürük dişi tedavi etmek değildir. Bir kimse, çürük dişini doldurtmayıp çektirse ölmez. Salih bir doktor, (Dişini doldurtmaz veya kaplatmazsan ölür veya hasta olursun) demez. Salih doktor, (Diş dolgusu zaruret değil, ihtiyaçtır, onu dolduralım) diyor.

İhtiyaç olunca, zaruret olmasa da başka mezhebi taklit etmek caiz ve lazım olur. (R.Muhtar) 

 

 

Dişler meshedilmez 

Diş doldurtmadan önce abdest alınırsa, daha sonra üzerine meshedilmez mi?

CEVAP

Dinimizde mesh, yalnız ayaklara giyilen mest üzerine yapılır. Bu mestin müddeti de mukim için 24 saattir. Abdest aldıktan sonra tırnaklarına oje süren kadının, abdesti bozulunca, ojenin üstünü meshetmesi caiz olmaz. Cahiller, dolguyu yaraya benzeterek, (kaplamanın altındaki yara yıkanmaz, mesh kâfi gelir) diyorlar. Vücuttaki yaraların üstüne konan sargılara meshedilir. Yara iyi olduktan sonra, sargıya meshetmek caiz olmaz. Eğer bu sargıları kaldırmak da bir güçlük olursa, sargıları çıkarıncaya kadar altlarını yıkamak sakıt olur. Çünkü bunlar zaruret ile konulmuş idi. Yani yarayı tedavi etmek, eski haline getirmek için konulmuştur. Kaplama ve dolgu ise, dişi tedavi etmiyor, eski haline getirmiyor. Hasta dişin, oyuk dişin o haliyle bir müddet daha kullanılmasını sağlıyor. Eğer dolgu, dişi tedavi etseydi, yani dişin çürüğünü kaldırıp eski haline getirseydi, sargı gibi zaruret olurdu. Kaplama üstüne meshetmek, yara üzerine meshetmek gibi değildir. Sargı, yaranın iyi olması, eski haline gelmesi için konuyor. Dolgu ve kaplamada ise dişin eski haline gelmesi mümkün değildir. Birbirine kıyas edilemez.

 

İhtiyaç halinde başka mezhebi taklit caiz midir?

CEVAP

İhtiyaç halinde başka mezhebi taklit caizdir. Fakat eli kanayan Hanefi, Şafii’de kan abdesti bozmaz diye, Şafii’yi taklit ederek o haliyle namaz kılamaz. Çünkü muteber eserlerde buyuruluyor ki:

Başka mezhebi taklitte, o mezhebin şartlarına da uymak gerekir. (Hulasat-üt tahkik, Hadika)

Zaruret olmasa da güçlük varsa, farzı yapmak için başka mezhebi taklit caiz olur. (Fetava-i Hayriyye)

Bir Hanefi; kendi mezhebine göre yapamadığı bir işi yapabilmek için, başka bir mezhebi mesela Şafii’yi taklit edebilir. Bahrürraık ve Nehrülfaık’ta da böyle yazılıdır. (Nimet-i İslam)

 

Zaruret olmasa da, güçlük, sıkıntı olduğu zaman, diğer üç mezhepten biri taklit edilir. Bir ibadetin sahih olması için dört mezhepten birine uygun olması gerekir. Eğer şartlarından biri, bir mezhebe, başka biri de başka mezhebe uygun olursa, bu ibadet sahih olmaz. (Redd-ül muhtar)

 

Diş dolgusu olan Maliki mezhebini nasıl taklit eder?

CEVAP

Maliki’nin bu husustaki şartlarına uyar, müfsitlerinden kaçar. Sadece gusülde değil, gusül ile yaptığı işlerde de bu şartlara uyması lazımdır. Yani hem namazda, hem de abdeste Maliki’nin şartlarına uyup müfsitlerinden kaçması gerekir. Aksi takdirde telfîk yapmış olur ki, telfîk haramdır.

 

Modern diş hekimliği 

1090 yılında vefat eden İmam-ı Serahsi, 900 yıl önce diş kaplatmaya fetva verdiğine göre ne diye diş dolgusu üzerinde duruluyor?

CEVAP

900 yıl önce kaplama diye bir şey yok idi. Bunda cahillik yoksa bir kasıt, bir hainlik var demektir.

Sallanan dişler veya herhangi bir diş, gümüş veya altın tel ile birbirine bağlanırdı. Bunu kaplama olarak tercüme etmek büyük hatadır. Bundan daha büyük hata ise, bu büyük yanlışlığı bilip de susmaktır. Hadis-i şerifte, (Yalanlar yazılır, âdetler ibadetlere karıştırılır ve Eshabıma dil uzatılırsa, doğruyu bilen herkese bildirsin! Doğruyu bilip de, gücü yeterken bildirmeyene, Allah lanet etsin!) buyuruluyor. (Deylemi)

 

Diş kaplamanın tarihçesi nedir?

CEVAP

Diş yapımının tarihçesi hakkında Prof. Dr. Gazanfer Zembilci’nin (TAM PROTEZLER) kitabının Tarihçe kısmında diyor ki:

“Protez yapımının başlangıcı, 18. yüzyıla tesadüf eder. Bu yüzyılda çoğunlukla kuron [kaplama] ve köprü protezlerinin yapıldığı görülmektedir. Modern diş hekimliğinin kurucusu Fauchard, 1761 yılında ölmüştür. 1825’te Paris’te ilk suni diş yapılmıştır.”

 

Görüldüğü gibi, İmam-ı Serahsi hazretleri, modern diş hekimliğinin kurulmasından 7 asır kadar önce yaşamış, kitabında tadbib kelimesini kullanmıştır. Tadbib etmeyi bugünkü kaplama diye tercüme edilirse İmam-ı Serahsi’ye iftira edilmiş olur. 

Nasbur-raye isimli kitaptaki iki hadiste kaplamaya izin veriliyor. Buna ne diyebiliriz ki?

CEVAP

Önce İmam-ı Serahsi 9 asır önce  fetva verdi dediler, sonra İmam-ı a’zam 12 asır önce fetva verdi dediler. Şimdi de 14 asır önce Resulullah buna izin verildi deniyor. Yukarıda bildirildi. Kaplamanın tarihçesi bellidir. 150 yıl önce kaplama diye bir şey yoktu.

Nasbur-raye’den alınan iki hadis, yanlış tercüme edilerek diş kaplatmaya caiz deniyor. Sahabeden bir zat, (Uhud’da dişim kırılınca Resulullah, kırılan dişimin yerine, altın bir diş edinmemi emretti) ve (Hz. Osman da, sallanan dişlerini altın ile tadbib ettirdi) diyor. Yanlışlık, tadbib kelimesinin kaplatma diye tercüme edilmesinden ve altın diş edinmeyi de kaplama sanılmasından ileri gelmektedir.

 

Diş dolgusu hakkında âlim geçinen bir cahile verilen cevaplar:

 

Diş dolgusu ve diş kaplatmasının caiz olduğuna dair İmam-ı a’zam ve imameynin (İmam-ı Ebu YUSUF  ve İmam-ı MUHAMMED) fetvaları var. Buna ne denir ki?

CEVAP

Fetva varsa kim ne diyebilir? Ama insan bu kadar yalanı nasıl söyleyebilir ki? İmam-ı a’zam hazretleri zamanında dolgu ve kaplama yoktu. Birisi kalkıp (İmam-ı a’zam bilgisayarla yazı yazardı) dese buna ne denir? Eğer deli değilse yalancı denir. Çünkü İmam-ı a’zam hazretleri miladi 767 yılında vefat etti. Yani vefat edeli 1200 yılı geçmiştir. 1236 yıl olmuştur. O zaman ne kaplama ne de dolgu vardı. Dolgu ve kaplama 1850 yılında meydana çıkmıştır. Şimdi, milleti cünüp gezdirmek için İmam-ı a’zam dolgu ve kaplamaya fetva verdi diyen, gerçekten deli değilse, yalancının daniskasıdır. Yahut süper cahildir.

Aynı yanlışı İstanbul eski müftüsü A. Fikri Yavuz da yapmıştı. İmam-ı a’zam ve imameynin fetvalarının diş dolgusu ve kaplatması ile asla ilgisi yoktur. Altın veya gümüş kullanılması ile ilgilidir. Konu olarak da gusül bahsinde değil, altın ve gümüş kullanma bahsindedir. Sallanan dişleri altın tel veya gümüşle bağlama işini Fikri Yavuz kaplama diye tercüme etmiştir. 900 sene önce kaplama olmadığı halde bu koskoca yanlışlık nasıl yapılır ki? Bu insanlar deli değilse elbette yalancıdır. Camilere sıra koymaya çalışan reformcu İzmirli İsmail Hakkı da benzeri sahtekârlıkta bulunmuştu.

İmameyn altın tel ile imam-ı a’zam da gümüş tel ile bağlamaya izin veriyor. Bu konu gusül bahsinde değil, altın gümüş kullanma bahsindedir. Bu imamların altın veya gümüşe izin vermesi madenlerin kullanılması için fetvadır. Gusül ile hiçbir ilgisi yoktur.

 

Altın ve gümüş diş yaptırmak caiz olunca, gusül de caiz olur demek çok yanlıştır. İmam-ı Rabbani hazretleri, (Hanefi mezhebinin usul-i fıkhında, şartsız bildirilen bir haber, şartlı olarak anlaşılır) buyuruyor. Fıkıh kitaplarında, (Geyik eti yemek caizdir) buyuruluyor. Hüküm şartsız olarak bildirilmiştir. Geyik eti caiz diye; canlı bir geyiği tutup, bir ayağını kesip yemek caiz olmaz. Ehl-i kitap dışındaki gayrı müslim keserse veya kendiliğinden ölürse, leş olacağı için yine yenmez. Besmelesiz kesilirse yine yenmez. Görüldüğü gibi geyik etinin yenmesi için birçok şart vardır.

 

(Harbde ölen şehid olur) hadis-i şerifi şartsız bildirildiğine göre, bazı şartları var demektir. Mesela mümin olmayan, harbde de ölse şehid olmaz. (Gümüş yüzük erkeklere de caizdir) hükmü de şartsız olarak bildirilmiştir. Yüzüğün ağırlığı 4,8 gramdan fazla olmamalıdır. Eğer yüzük çok sıkı olursa, altına su geçirmediği için alınan abdest veya gusül sahih olmaz. Böyle dar olan yüzüğü oynatarak veya çıkartarak altına su geçirmek şarttır. (Gümüş yüzük caizdir) diye altını yıkamaya lüzum yoktur şeklinde anlamak yanlış olur. Bunun gibi, (Sallanan dişi, altın tel ile bağlamak caiz) denince, bunun da bazı şartlarının olduğu anlaşılır. Altına su geçip geçmediğine bakılır. Yüzüğün altına su geçmeyince; abdest ve gusül sahih olmadığı gibi, ağzın içinde kuru yer kalınca gusül sahih olmaz. Bunun için diş dolgusu olanın, ağzın içini yıkamak gusülde farz değil diyen hak bir mezhebi, mesela Maliki veya Şafii’yi taklit etmesi gerekir.

 

Tadbib kelimesi kaplamak demektir. (Lisan-ül Arap lugat) Görüldüğü üzere tadbib kelimesi sadece altın diş veya tel edinmeyi değil tamamen kaplamayı içine almaktadır.

CEVAP

Birincisi din lügatten öğrenilmez, tefsir ilmi, fıkıh ilmi lügatten anlaşılmaz. Kelimenin sözlük manası ile ıstılah manaları farklı olabilir.

 

İkincisi tadbib kelimesi bugün kaplama manasında kullanılsa bile, o devirlerde [1200 yıl önce] kaplama anlamında değildi. Çünkü 12 asır önce diş kaplatmak diye bir şey yoktu. Olmayan şeyden nasıl bahsedilir ki? (Bu imam-ı a’zam uçakta kitap okurdu) demeye benzer. O zaman uçak mı vardı?

 

Tadbib, şerit ile, dadbe yani kapı sürgü demiri gibi, enli, yassı bir şey ile sarmak demek olduğu, Tahtavi’nin ve İbni Âbidin’in Dürr-ül-muhtar haşiyelerinde, tadbib edilmiş kürsi üzerine oturmayı bildirirken ve Dürr-ül-münteka ve Camiur-rumuz’da yazmaktadır. Bezzâziye ve Hindiyye’de diyor ki:

(Gümüş ve altın şekiller ile süslenmiş kaptan yiyip içmek caizdir. Fakat, elini, ağzını gümüşe, altına değdirmemek lazımdır. İmameyn, böyle kapları kullanmak mekruhtur dedi. Tadbib edilmiş kap da böyledir. Kürsiyi ve hayvan semerini tadbib etmek caiz ise de, altın ve gümüş bulunan yerlerine oturmamak lazımdır. Mushafın cildini tadbib etmek caizdir. Fakat, altına, gümüşe dokunmamak lazımdır.)

 

Görüldüğü gibi, tadbib etmek, bütün yüzeyi kaplamak demek değildir. Etrafına metal şerit çevirmek demektir. Fıkıh kitaplarında, (Sallanan dişi altın ile tadbib etmek caizdir) diyor. Bu söz, sallanan dişi, düşmekten korumak için altın tel veya şerit ile bağlamak caizdir demektir. Çünkü, bu tellerin altına su sızar. Hem de, gusül abdesti alırken, protez dişlerin çıkarıldığı gibi, tel ve şerit bağlar da yerlerinden çıkarılmakta, temizlenip, gusülden sonra yerlerine konulmaktadır. Çıkarılıp temizlenmezlerse, aralarında kalan yemek artıkları ağızda kötü koku ve tahribat yapar. (Sallanan dişi kaplatmak caiz olur) demek, fıkıh âlimlerine iftira olur. Çünkü, sallanan diş kaplanamaz, bağlanabilir. Bir de o devirlerde zaten kaplama diş diye bir şey yoktu. Bu açıkça imamlara iftiradır. Yalanın daniskasıdır.

 

Şu halde (diş kaplatmak gusle mani olmaz) diye fetva uydurmak, gerçek bir din adamının yapacağı şey değildir. Hiçbir fıkıh kitabında, (çürüyen dişleri kaplatmak veya doldurtmak gusle mani olmaz) diye asla bir ifade yoktur.

 

Üçüncüsü diyelim ki tadbib tamamen kaplama olsa bile, diş kaplaması ile ne ilgisi var? Çünkü o devirde diş kaplatması yoktu. Olmayan şeyin neyi savunulur ki? Diş kaplamasının tarihi bellidir. Diş dolgu ve kaplama tekniği 150 yıl önce başlamıştır.

 

Sanki asırlar önce diş kaplatılıyormuş gibi A. Fikri Yavuz, (900 yıl önce diş kaplatmasına fetva verilmiştir) diyordu. Allah’tan korkmak lazım. 9 veya 12 asır önce diş kaplatma tekniği mi vardı? Denize düşen yılana sarılırsa da, fetvaya bunalan da ittihatçıların şeyh-ül-islamı olan mason Musa Kazım ve benzerlerine sarılmamalıdır.

 

Yanlış yazanlar

Kaplama gusle mani değil diye çok kimse yazıyor. Bunların maksatları ne olabilir?

CEVAP

Diş dolgusu gusle mani değil diye yanlış yazanlar, üç gruba ayrılır:

1- Tadbib kelimesini kaplatmak sanıp, o devirlerde kaplama olmadığı halde, (İmam-ı Muhammed ve İmam-ı Serahsi diş kaplatmaya fetva verdi) diyerek Siyer-i kebire ve Mebsut’a iftira edenler.

 

2- Fıkıhtan haberi olmayıp, diş dolgu ve kaplamasını zaruret sanarak yaraya benzetenler. Bunlar, yanlış kıyas yaparak Müslümanları cünüp gezdiriyorlar.

 

3- Dinde reformcular. İbni Hazm, Şevkani, Abduh, Reşit Rıza gibi mezhepsizleri örnek alıp, reformcu İsmail Hakkı İzmirli, ittihatçıların şeyh-ül-islamı mason Musa Kazım gibileri delil gösterirler. Bir kısmı taklidi haram sayarak, bir kısmı da telfîkı savunarak birçok kimseyi dalalete sürüklemişlerdir. 

 

Diş dolgusu hakkında Necip Fazıl Kısakürek, (İman ve İslam Atlası), Yusuf Kerimoğlu ise (Emanet ve Ehliyet) isimli ilmihal kitabında, halkın cünüp gezmemesi için, diş dolgusu olanların Şafii’yi taklit etmeleri gerektiğini bildirmişlerdir.

 

Emekli müftülerden Burhaneddin Babayakalı, Edirne'de Tv konuşmalarında, Redd-ül-Muhtar, Bahr-ür-Râik, Feth-ül kadir, Merakıl-Felah, Hulasat-üt-tahkik, Halebi gibi kitaplardan naklederek, gusülde ağzın içini yıkamanın farz olduğunu, bunun için dişinde dolgu olanların, Maliki veya Şafii mezhebini bu konuda taklit etmeleri gerektiğini bildiriyor. Müftü efendinin bildirdiği kitaplar Hanefi mezhebine göre muteber midir?

CEVAP

Evet bunlar muteber eserlerdir.

 

Şimdi hazır dişler, damağa vidalanmaktadır. Bunlar da diş dolgusu hükmüne mi girer?

CEVAP

Çıkarıp altını yıkamak imkanı olmadığı için diş dolgusu hükmüne girer. (S. Ebediyye)

 

Kendini müctehid gibi gören bir yazar, kadınlara fetvalar dediği kitabında, Hindiyyedeki, (Dişinde kovuk bulunup içerisinde, ya da dişlerinin arasında yemek kalırsa veya burnunda ıslak kir bulunursa, esah görüşe göre guslü olur. İhtiyatlı olan, kovuktaki yemeği çıkarıp suyu oraya ulaştırmasıdır) ifadesine dayanarak, diş kaplatmanın gusle mani olmadığını söylüyor. Doğru mudur?

CEVAP

Yanlıştır. İfadeyi kasten eksik almıştır. Hindiyyedeki, (Burnundaki kuru kir, gusle manidir) ifadesini almamıştır. Kovuktaki yemeğin altına su sızacağı için gusle mani değildir. Fakat hamurlaşmış yemek parçasının altına su geçmezse gusül sahih olmaz. [Bu hususla ilgili diğer fıkıh kitaplarındaki ifadeler yukarıda bildirilmişti. Burada tekrar etmiyoruz. Lütfen oradan okuyunuz.]

 

İlham dinde senet değildir 

Evliyadan Şafii bir zat, (Dişleri kaplama lehinde, âlimler fetva vermeye cesaret edemiyor. Halbuki bu diş meselesi umum-i belva halini almış, her tarafa yayılmış ki, kaldırılması kabil değil. Ümmeti bu büyük beladan kurtarmak çaresini düşündüm; birden kalbime bu ilham geldi. Haddim ve hakkım değil ki, ehl-i ictihadın vazifesine karışayım. Ama, bu umumi belva zaruretine karşı, fetvalara taraftar olmadığım halde diyorum ki: Eğer Müslüman bir diş hekimi kaplamaya ihtiyaç var derse, kaplama gusle mani değildir) diyor. Bu Şafii evliyanın ilhamı senet olmaz mı?

CEVAP

Evet, hiçbir evliyanın ilhamı senet değildir. Evliya ilhamından sorumlu da olmaz. HallacMansur hazretleri enel hak demiş, İbni Arabi ve Bayezid-i Bistami hazretleri gibi büyük zatların da hatalı ilhamları olmuştur. İlhamların doğruluğu, İslamiyet bilgilerine uygun olmalarından anlaşılır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:

(Edille-i şer’iyyeye yani dindeki dört delile uymaya emrolunduk. Ama Evliyanın ilhamlarına uymaya emrolunmadık. İlham, yalnız sahibi için delildir, başkaları için senet değildir.) [1/ 272]

 

(Evliyanın ilhamında yanılması, müctehidin ictihadda yanılması gibidir; kusur sayılmaz. Bundan dolayı, Evliyaya dil uzatılmaz. Ancak Evliyanın yanlış ilhamlarına uymak caiz değildir. Müctehidlerin hata ihtimali olan sözlerine uymak ise vaciptir.) [m.31]

 

(Tasavvuf büyüklerinden birkaçı, kendilerini hâl kaplayınca, doğru yolun âlimlerinin bildirdiklerine uymayan bilgiler, marifetler söylemişler ise de, keşf yolu ile ilham ile söyledikleri için suçlu sayılmaz. Bunlar ictihadında yanılan müctehidler gibidir. Hatta, bunların yanılmalarına da bir sevap verilir. Böyle farklı bilgilerde, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri ancak doğrudur. Çünkü bu bilgiler, vahy ile bildirilmiştir. Tasavvuf büyüklerinin marifetleri ise, ilham iledir. İlhamda kıl ucu kadar uygunsuzluk varsa, yanlış demektir.) [1/112]

 

Umumi belva için çare

Şimdi yukarıda bildirilen ilham hakkında ihtimalleri sıralayalım:

1- Şafii’de gusülde ağzın içini yıkamak farz olmadığı için, Şafii olan veli böyle söylemiş olabilir.

 

2- Ulemanın diş dolgusuna fetva vermekten çekindiği bildiriliyor. Elbette çekinirler. Müslümanları cünüp gezdirmeye hangi âlim cüret edebilir ki? Musa Kazım gibi ittihatçıların mason şeyh-ül-islamları buna fetva verdi ise de salih âlimler, buna cesaret edemedi.

 

3- Evet diş meselesi umumi belva halini almıştır. Mesela açık gezmek, içki, kumar, çalgı da umumi belva halindedir. Şimdi bir evliya, (Milleti bu büyük günahlardan kurtarmak için kalbime şöyle bir ilham geldi) dese ve bu haramlara izin verse, ilhamı senet olur mu? Nitekim aynı mantıkla kızların başlarını açmaya ve göz ile namaz kılmaya ruhsat verenler çıkmıştır.

 

4- (Müslüman bir diş hekimi, “kaplama ihtiyaçtır” derse, kaplama gusle mani olmaz) deniyor. Diş hekiminin sözü dinde senet midir? Senetse, başka bir diş tabibi de, zaruret değil dese, onunla da amel edilir mi? Bu işi diş tabibi mi çözer, yoksa ulema mı?

 

5- Haddim ve hakkım değil ki… ifadesine rağmen aksine hareket edilmesinin hikmetini bilemeyiz. Bilmemiz de gerekmez. Çünkü sonuçta bu bir ilhamdır. İlham ise senet olmaz.

Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri