Miftahulkulub

12. KISIM

Konusu: Üç bölümden İbaret olan ÜÇÜNCÜ BAB..
    
    
    
    
Bu ÜÇÜNCÜ BAB'ın bölümlerinde şunlar anlatılacaktır
a)    Hilafet sırrı..
b)    Kutb'ül - Aktab.. (Kutuplar kutbu..)
c)    Gavs-ü Azam.. (En büyük gavs..)
d)    Kutb-ü Ulâ.. (İlk kutup..)
e)    Diğer kutuplar.
    
    
***
    
I. BÖLÜM : Hilâfet sırrı açıklanacaktır.
Hilâfet sırrı, her asırda, değerli bir zata Ailah'ın ihsanı olan bir hu­sustur.
Bu yoldaki izin ve icazet, Hazret-i Seyyid'ül-Enbiya ve sened-i Asfi­ya ve etkıya (Peygamberlerin feendisi evliyanın, seçme kulların, mütta­kilerin dayanağı Hazretleri) tarafından gelir. Allah ona salât ve selâm eylesin. Durum esasta böyle olduğundan, bütün Muhammed ümmetinin terbiye edilme hususu kendisine bırakilan Allah'ın bir ihsanı olur. Aynı zamanda bu yolda emir almışlardır.
Değerli bir kimseye, hilâfet sırrı verileceği zaman, Yüce Mukaddes Cenab-ı Hak tarafından Hızır aleyhisselâma şöyle bir işaret verilir :
—  Falanın oğlu falan kuluma hilâfet sırrını ihsan eyledim. Git, müj­de ver.
Bu emirle, Hızır aleyhisselâm, Peygamberlerin efendisine gelir, der ki :
— Ya Resulellah, falan oğlu falan ümmetine hilâfet sırrı Allah'ın 'ihsanı oldu. Bu husustaki emriniz nedir?.
Böyle deyince, Allah, kendisine salât ve selâm eylesin; Fahr-i Âlem Resulüllah efendimiz, Hızır aleyhisselâma yeşil bir forma verir :
—  Şimdi git, bu formayı o zata giydir; sonra al buraya getir.
Buyurur.
Bunun üzerine, Hızır aleyhisselâm da o formayı alır, o zata getirir. Şöyle der :
—  Allah, kendisine salât ve selâm eylesin; Resulüllah size selâm eyledi, bu formayı da gönderdi. Allah tarafından sana hilâfet sırrı veril­diğinin müjdesi ile geldim. Buyurun, sizi bekliyor.
O çok değerli zat da, hemen :
—  Olur..
Der, hiç eğlenmeden Resulüilah'ın huzuruna gelir; Allah ona salât ve selâm eylesin. Yüce bir divan kurulmuştur., öyle güzel ki, vasfı kalemle anlatılamaz. Müberra, müan bir husus.. (Her bakımdan temiz, tüm nok­sanlıklarından uzak, eksiksiz..)
Âlemin baştacı kâinatın efendisi Âdemoğullarının efendisi Resulüllah efendimiz; çeşitli mücevherat ile süslü çok değerli, bezeli yapılmış bir yüksek kürsü üzerinde oturmuş. Allah ona salât ve selâm eylesin. Onun vasfı dille yapılamaz; kalemle anlatılamaz, yazı ile anlatmaktan yana da çok yüksek..
Sağında ve solundaysa.. tüm nebiler ve resuller oturmuşlar; Allah onlara salât ve selâm eylesin. Dört halife dahi oradalar; keza diğer as-hab dahi oradalar.. Allah onlardan razı olsun. Bütün pirler, kutuplar, ehlüllah dahi oradalar.. Allah, sırlarının kudsiyetini artırsın. Bunların her biri, kendi mertebelerine göre; süslenmiş, bezenmiş bir kürsü üzerinde oturmaktalar. Bütün bunları olduğu gibi görür.
Bundan sonra, Resulüliah efendimiz, o zatı nurlu huzuruna alır. Son­ra bizzat karşısına getirtir ve ona teveccüh buyurur. ,                     
Bu teveccühle; söz, iş, amel çeşidinden ne gibi güzel işleri varsa, tü­münü o zata ihsan buyurur. Her ne hali varsa ona giydirir.
Bundan sonra o zata; mücevherat ile süslü yeşil renkte değerli bir forma giydirir. Başına yine mücevherat işlemeli bir taç giydirir. Onun üzerine, yine mücevheratla süslü bir sorguç takar.
Bundan sonra şöyle buyurur :
—  Cenab-ı Hak, tarafından sana hilâfet sırrını ihsan buyurdu. Be­nim de halifemsin. Tümden ümmetimin terbiyesi sana bırakıldı, uhdene tevdi edildi.
Bundan sonra ona terbiye âletlerinden bazı şeyler verir; Meselâ : Cendere, kamçı, ayaktan bağlamak, boyundan bağlamak için kementler..
Bu âletleri şöyle anlatalım ki : Dünya âletleri ile ölçülmesin.
O âletlerle terbiye edilmesi gereken kim varsa; kendisi doğuda, ter­biye edecek ola ndahi batıda bulunsa., aynı anda o âletler terbiye edile­cek kimseye yetişir. Her ne gerekse icra edilir.
Sonra, hilâfet sırrı verilen değerli zat için o büyük mecliste hazırla­nan hilâfet sırrı makamı olan irşad postuna oturması emredilir.
Bundan sonra; peygamberlerin başkanı evliyanın bastacı varlıkların iftihar ettiği yaratılnırşların en şereflisi Resulüliah efendimiz Hazretleri el kaldırıp büyük ve üstün bir duâ okur. Allah ona salât ve selâm eylesin. Oradakilerin de cümlesi :
—  Âmin !.
Deyip ellerini yüzlerine sürerleri Daha sonra Fatiha okurlar.
Bundan sonra, bu değerli zatın devrinde irşad olacak nekadar kimse varsa, nekadar ehlüllah gelip geçecekse, nekadar inabe edecek derviş varsa hemen hepsi de o üstün meclise davet edilir. Resulüllah'ın emri ve icazeti île o değerli zatın saltanat elini öperler; kendisi ile biat ederler.
Bundan sonra, o zata şu emri verir :
—  Artık git, ümmetimi dilediğin gibi terbiye ederek Hakka ulaştır. Bu şekilde izin ve ruhsat verilmiş olur.
Ve.. Resulüllah'ın verdiği icazetle evine gelip oturur. Kendisine ve­rilen hizmet emrini yürütür.
Üstte anlatılan terbiye âletlerinden cendere; bu hilâfet sırrını alan zatın iç âleminde bulunur. Dıştan bildiğimiz cendereye benzemez. Allah'ın ihsanı olan hilâfet sırrının gerektirdiği bir durumdur. Diğerleri de böyle­dir; yani : Kementler de..
Terbiye edilecek kimse, ister doğuda, ister batıda bulunsun; bu zat hilâfet sırrının nuru ile kendisinden daha fazla o terbiye edilecek kimse­nin haline vâkıf olur. Aynı anda, o kimsenin mana âleminde el ve aya­ğını bağlar, bir yere getirir. Açıkçası :
—  Tesbih böceği..
Tabir edilen böcek benzeri o kimseyi tortop eder o cenderenin içine koyar. Ağzını da sıkıca bağlar ve sıkar. Bu iş, dıştan görünmez. Böylece, o kimsenin içinin yağı erir.
Bazıları da kamçı ile terbiye edilir.
Bazılarının da eline ve ayağına kement atılir; bağ vurulup bağlanır.
Bazılarına da, boynundan ve ağzından geçirilir gibi, dizgin vurulur.
Hâsılı : Her kimin terbiyesi ne gerektiriyor ve neyi icab ediyorsa.. o şekilde terbiye eder.
Hilâfet sırrını alan bu zat, hemen her şeyi görür; zerreye varınca­ya kadar kendisinden gizli hiç bir şey yoktur. Gördüğünü hilâfet sırrı nuru ile görür.
Şöyleki :
Müridinin biri doğuda, biri batıda bulunsa, kendisi de ikisinin ortası bir yerde bulunsa., ikisine birden ölüm işi gelse., ölüm hallerinde, onlara şeytan saldıracak olsa., her ikisine de aynı anda yetişir ve şeytanın şer­rinden kurtarır.
Hâsılı: Bu zata, gizli hiç bir şey yoktur; ister yakın, ister uzak, is­ter gece, ister gündüz.. Bunların hepsi de ona göre aynıdır.
Herkesin haline vâkıftır; herkesin halini, kendinden daha iyi bilir. Nereye uzansa yetişir. İster yakın, ister uzak; nereyi isterse oraya ayak basar.
Göz açıp kapayacak kadar kısa zaman içinde; nereyi isterse, nereyi görmek arzu ederse., orayı görür.
Bu zat için gizli bir şey yoktur; istediğini, istediği yerde bulur.
Neresi olsa orada var olur; herkesi, kusuruna ve tecellisine göre ter­biye eder.
İsterse, bir müridini bir bakışta Allah'a ulaştırır. Ulaştırmadığının da, bir illetin iktiza ettiği hikmeti vardır. Bazısı da, bu zatın elinde kısa zamanda Allah'a ulaşır; uzun süreli zamanda ulaşanlar dahi vardır..
Bu mutlu zat, daima Resulüllah'ın huzurunda bulunur. Bunun için, her ne işler ve isterse.. Resulüllah'ın izni ve ruhsatı ile olur.
Sonra bu zat, kendiliğinden, kendi başına hiç bir iş yapmaz.
Anlatılan halle sıfatlanmış, hallenmiş olan bir kimse, kibrit-i ahmer çeşidindendir.
Hal böyle iken; her Hak yolcusu salike, Allah rızası yolunda bulun­mak isteyen özünde ve sözünde gerçekçi olan arayıcı kişiye bu zatı ara­mak ve bulmak düşer. Amma, bulmak için tam manası ile çalışmak şartı ile.. Kendisi bir iklimde, bu zat dahi bir başka iklimde bulunsa., lâzımdan geç; lâzımın da lâzımı olup mutlaka böyle bir kibrit-i ahmeri bulup sahip olmalıdır.
Burada, Hak yolcusu salik, şöyle bir şey sorabilir :'
—  Bu zat nasıl bilinir?.
Bunun için şöyle bir açıklama yapabiliriz :
—  Onu bulup bilmek için alâmetlerin sonu yoktur. Ancak, en baş­taki şudur : O değerli zatın her işi, sözü, amelleri, tavrı Resulüllah'ın gidişatındadır; Allah ona salât ve selâm eylesin. Kesin olarak, onda hiç bir aykırı hareket bulunmaz. Aykırı hareketi kabul de etmez.
Bir alâmeti de şudur : Gamlı biri, onun mübarek huzuruna girecek olsa, yüzünü gördüğü anda, bütün derdi gamı biter. Derdin gamın aksine bir ferahlık belirtisi meydana çıkar; gönül açıklığı gelir.
İnciler saçılan dilinden, mübarek sözlerinden sürür meydana gelir. Hiç kimse, onun meclisinden kalkmak istemez.
Üçüncü bir alâmet daha anlatalım. Şöyleki :
Büyüklerden, vezirlerden padişah dahi olsa onun meclisine geldikleri zaman; elde olmadan elini öpmeye ve hayır duasını dilemeye mecbur olurlar.
işbu vasıflarla bilinen ve sıfat alan mübarek zatı; Hak yolcusu sa­liki ve talibi bulduğu zaman, hiç tereddüd etmeden elini öpmelidir. Onun hizmetini görmeğe de, canla başla girmelidir. Malla, bedenle bütün gü­cünü harcamak sureti ile hizmetinde olmalıdır. Bu arada, kendisine ver­diği her emri bir nimet bilmelidir. Ona itaat etmeli, emrine boyun eğip teslim olmalıdır. Ama, tam manası ile teslim olmalı.. Hemen her husus­ta..

***

KUTUP - GAVS..
II. BÖLÜM : Kutuplar kutbu, En büyük gavs, ilk kutup diğer ku­tuplar açıklanır.
Üstün hizmet sayılan kutuplar kutbu olma görevi, Allah tarafından her asırda tek değerli zata verilir. Tek kişiye havale edilir, tek kişiye bı­rakılır. Bundan sonra o, Yüce Sübhanın lütfü ile, o kimse, Allah'ın hali-fesi olur.
Açıkçası : İki cihanın yönetimi bizzat kendisine ihsan edilir; onları dilediği gibi yönetir.
En büyük gavs olan zata gelince.. Bu değerli zat, kutuplar kutbunun emrindedir. Bu zat da, her nekadar muktedir, yönetme yetkisinde güçlü olsa da; destur almadan, ne dil oynatabilir, ne de bir şeye el atabilir. İzin­siz karışmaz.
İlk kutub tabir olunan zata gelince., diğer kutupların ilki demektir.
ÜÇLER
Buraya kadar anlatılan zatlar, halk arasında : — Uç 1er..
Diye anlatılan değerli zatlardır. Yani: İlki kutuplar kutbu, ikincisi en büyük gavs, üçüncüsü de ilk kutuptur.

YEDİLER — KIRKLAR
Anlatılanlardan başka :
—  Yediler, kırklar..
Diye anlatılan zatlar dahi vardır. Bunların da her biri kutub olup ancak, Allah'ın ihsanı ile kutuplar kutbuna hizmetçi olmuşlardır. Bun­ların her biri, haline göre bir yere memur edilmiştir. Meselâ: İlk kutup Bağdad, Şam, Halep beldelerde tasarruf ederler. Diğer kutuplar da, hal­lerine göre birer ikişer yerlerde tasarruf eder.. Oraları yönetirler. Hatta, kâfirlerin ülkelerini dahi yönetirler. Ancak, bunların tasarrufu, yöne­mi kutuplar kutbunun emri ile olmaktadır. Zira, kutuplar kutbunun ta­sarrufu dışında kalan iki cihan içinde hiç bir şey yoktur. Bütün eşyayı, bütün ehlüllahı kuşatmıştır. İki cihanda iyi kötü her ne olursa., onun bilmesi, dilemesi, kalbinin hareket etmesi ile olur; o anlarda, memur­ları gereken ne ise onu yaparlar.
Kutuplar tasarruf ederken :
—  Her biri, yönetmeye memur oldukları yerde dururlar ve öyle ta­sarruf ederler.
Gibi bir mana anlaşılmamalıdır. Zira, durum aslında böyle değildir.
Kendisi İstanbul'da olabilir; görevi de Hindistan'dadır. O anda, Hin­distan'daki görevini yerine getirir. Onlara göre, uzak yakın aynıdır.

YÜZLER —ÜÇ YÜZLER— YEDİ YÜZLER — BİNLER
Anlatılanlardan başka; yüzler, üç yüzler, yedi yüzler, binler dahi vardır. Bnlar da, Allah tarafından kutuplar kutbunun ve diğer kutupla­rın hizmetlerini görmeye memurlardır.

ÜÇ BİNLER —BEŞ BİNLER —YEDİ BİNLER —ON BİNLER
Anlatılanlardan başka, üç binler, beş binler, yedi binler, on binler vardır.
Bunların kâmil ve mükemmili olsa dahi, yönetim işlerine karışmaz.
Bu anlatılanlarla beraber, her bir asırda, bir rivayete göre : Yüz yirmi dört bin tane Allah'ın velîsi vardır.
Kıyamet gününe kadar, bu mevcudlar hiç eksik olmaz.
Kutuplar kutbu olan zat, vakti gelir de ölüm işi olur ve beka âlemine göçünce, yoluna ve gereğine göre kutupluk en büyük gavse Allah'ın ihsanı olur. Nasıl olacağı da, hilâfet bahsinde anlatıldığı gibidir. Kısaca­sı şöyle olur :
Hızır aleyhisselâma Yüce Mukaddes Allah tarafından şöyle bir ilham gelir :
—  Falan oğlu falana selâm söyle, müjde ver. Kendisine kutupluk ihsan eyledim.
Bu emir, Hızır aleyhisselâmın kulağına geldiği zaman, peygamber­lerin efendisi, Resulüilah efendimizin huzuruna gelir; Allah ona salât ve selâm eylesin.
Derki:
—  Ümmetinden falan oğlu falana kutupluk Allah'ın ihsanı oldu. Bu haberle geldim; emrinizi bekliyorum.
Böyle deyince, o anda Hızır aleyhisselâma yeşil bir forman verilir :
—  Var, o ümmetime benden selâm eyle, bu formayı giyip gelsin.
Buyurulur. Hızır aleyhisselâm dahi o anda gelir, müjdeyi ve mutlu
selâmı ulaştırır, formayı sunar. Hiç durmadan da, o kimseyi alır, Re-
sulülllah'ın huzuruna getirir.
Gelir gelmez görür ki : Yüce bir divan kurulmuş, öylesini gözler
hiç görmemiştir; bakan gözle kamaşır.
Sonra mücevherat ile süslü yüksek bir taht kurulmuş. Hemen her türlü zinetle bezelidir. Mücevherata boğulmuş. Peygamberler sultanı Re­sulüilah efendimiz de onun üzerinde oturmaktadır. Sağında ve solunda dahi, her biri kendi mertebelerine göre nebiler ve resuller var. Onlara salât ve selâm olsun. Dört halife, diğer ashap dahi oradalar; Allah onlar­dan razı olsun. Bütün ehlüllah dahi, makamlarına uygun yerlerde otur­muşlar ; Allah-ü Taâlâ, sırlarının kudsiyetini artırsın.
Bundan sonra, Resulüilah efendimiz o değerli zatı çağırır; yüce hu­zuruna alır. Bizzat, kendisi teveccüh buyurur. Bu teveccühünde, kendi hallerini ona ihsan eyler :
—  İki cihanın yönetimi sanadır; dilediğin gibi yönet.. Buyurduktan sonra, onun tasarrufuna işaret olarak, bir mühür verir.

Üzerine de, mücevherat ile süslü yeşil bir forma giydirilir. Başına da, çeşitli mücevherat ile süslü sorguçla beraber bir taç giydirilir. Kutup­lar kutbuna has olan mücevherat ile yapılmış süslü bir kürsü üzerine oturtulur.
Bundan sonra, bütün kutuplara da, Resulüllah'ın emri ulaşır, bu değerli zatın ayaklarını öper ve ona biat ederler; emrinden çıkmamaya söz verirler. Cümle ehlüllah'a dahi, aynı şekilde biat ettirirler.
Bundan sonra, Resulüilah efendimiz el kaldırıp güzel bir duâ okur; Allah ona salât ve selâm eylesin. Orada bulunanların tamamı:
—  Âmin !.
Deyip Fatiha okurlar.
Bundan sonra, zamanın kutbu olan bu zat, Resulüllah'ın müsaadesi ile bütün kutuplara ve ehlüllah'a şu emri verir :
—  Hemen her gün, bu büyük mecliste toplanmanız lâzımdır.
Çünkü, kutuplar kutbu olan değerli zat, şekli ve hali olmayan bir halle, Allah'ın huzurunda bulunur ve oradan ayrılmaz. Yüce Allah, şa­nına lâyık olmayan sözlerden beridir. Harfsiz ve sessiz olarak, kutuplar kutbuna Yüce Allah'ın zatı için ilham yollu her ne emir gelir ise., diğer kutuplara hemen o emri yerine getirmek emri verilir.
Bu şekilde bütün işler, zerreye varıncaya kadar, görülür, gözetilir. Bu yoldan, işler önce batında yürütülür; sonra da zahirde yürütülür.
Bazan olur ki; kutuplar kutbu hayatta iken, en büyük gavsin güzel gidişatı, güzel huyları, sözleri ve beğenilen halleri dolayısı ile karşılıklı hoşnutlukla gavs-i azamı kendi makamına getirir; kendisi tasarruftan el çeker. Tüm işleri ona teslim eder.
Bundan sonra kutuplar kutbu hayatta iken, en büyük gavsin kutup­lar kutbu olması vukubulur.
Kutuplardan birine ölüm emri geldiği zaman, Rahman Allah tarafın­dan kutuplar kutbu zata Hızır aleyhisselâm gelir, durumu haber verir. Kutuplar kutbu da, halin ve Rabbani ilhamın bir gereği olarak, bazan şöyle eder :
Katarı oynatıp sonda bulunanı öne doğru çeker; dışarıdan birini katara alır.

Bazan da şöyle olur :
—  Falan yerde, falan mahallede, şu şekilde bir adam vardır. Git, onu getir.
Şeklinde, kutuplar kutbu ile Hızır aleyhisselâma emir gelir; gider o zatı getirirler.
Bazan da, Hızır aleyhisselâma şu emir gelir :
—  Git, gece yarısı dünyayı dolaş. Gece yarısı ayık ve uyanık birini bulursan getir.
O da gidip getirir.
Bunlar, birkaç kişi olursa, aralarından en lâyık olan seçilir.
Hızır aleyhisselâm, Müslümanlardan ayık ve uyanık birini bulamaz­sa., diğer milletler arasında olanı alıp getirir.
Anlatılan yoldan gelen kimseyi, kutuplar kutbu alır, Resulüllah'ın divanına getirir ve o huzurda forması giydirilir ve., ölen kimsenin yerine geçirirler.
Hemen her asırda; kutuplar kutbu, eh büyük gavs, ilk kutup ve di­ğer kutuplar bu halle gelip gitmektedirler. Kıyamete kadar da böyle gelip gidecektir.
Bazan, kutuplar kutbu olmak, hilâfet sırrı, en büyük gavs olmak mertebelerinin üçü de kutuplar kutbu olan değerli zatta birleşir.

Günün Sözü

"Bir hayra delâlet eden kimse için, o hayrı işleyenin ecrinin misli vardır.” (Hadîs-i Şerif—Müslim)"
Telif Hakkı © 2024 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.