95) Hayırlı İşler Dolayısıyla Müjdelemek Ve Tebrik Etmek

 

“... Sözü dinleyip en güzeline uyan o kullarımı müjdele.” (Zümer: 39/17-18)

“Rableri onları, kendi katından bir rahmet ve ebedi hoşnutluğuyla sonsuz ve devamlı nimet bulunan cennetlerle müjdeler.” (Tevbe: 9/21)

“...Korkmayın, üzülmeyin işte alın size vadedilmiş olan cennet müjdesini...” (Fussılet: 41/30)

“ Biz de ona uslu ve uysal bir oğul müjdesini verdik.” (Saffat: 37/101)

“Andolsun ki melek elçilerimiz İbrahim’e müjdeyle geldiler ve selam olsun dediler...” (Hud: 11/69)

“O esnada ayakta bekleyen İbrahim’in hanımına biz de İshak’ı ve onun ardından da torunu Yakub’un doğacağını müjdeledik.” (Hud: 11/71)

“Melekler demişti ki: Ey Meryem! Allah kendisinden bir söz ile sana Meryem oğlu İsa Mesih adıyla bilinecek bu dünyada öteki dünyada da itibarlı Allah’a yakınlardan olacak bir oğul müjdeliyor.” (Al-i İmran: 3/45)

 

709. Ebû İbrâhim veya Ebû Muhammed yahut Ebû Muâviye Abdullah İbni Ebû Evfâ radıyallahu anhümâ şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hatice radıyallahu anhâ’yı cennette, içinde hiçbir gürültünün duyulmayıp hiçbir yorgunluğun hissedilmeyeceği, inciden yapılmış bir köşkle müjdeledi.[1]

 

* Bu gün de insanlar cenneti kazanacak iyi işler yaptıklarında onlara Kur’an’dan ve hadisten öğrendiklerimizle cennet müjdeleri vermek ve tebrik etmek islamın kaidelerindendir. [2]

 

710. Ebû Mûsâ el–Eş`arî radıyallahu anh’ın anlattığına göre bir gün evinde abdest alıp dışarı çıkarken kendi kendine: “Bugün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den hiç ayrılmayacağım; hep onun yanında bulunacağım”, dedi. Sonra Mescid’e gidip oradaki sahâbîlere Peygamber aleyhisselâm’ın nerede olduğunu sordu. Onlar da:

– Şu tarafa doğru gitti, dediler.

Ebû Mûsâ olanları şöyle anlattı:

Resûl–i Ekrem’in gittiği yeri sora sora nihayet Eris Kuyusu’nun bulunduğu bahçede olduğunu öğrendim. Ben de bahçe kapısının yanına oturdum. Peygamber aleyhisselâm tuvalet ihtiyacını giderip abdest aldı. Ben de kalkıp yanına vardım. Baktım ki Eris Kuyusu’nun kenarındaki taşların üzerine, kuyu ağzındaki bileziğin tam ortasına oturmuş, baldırlarını açarak ayaklarını kuyuya sarkıtmış. Kendisine selâm verdikten sonra geri dönüp kapının yanına oturdum. Kendi kendime: “Bugün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kapıcısı olacağım”, dedim. O sırada Ebû Bekir radıyallahu anh gelerek kapıyı çaldı.

– Kim o? diye sordum.

– Ebû Bekir, dedi.

– Biraz bekle, dedikten sonra Peygamber aleyhisselâm’ın yanına vardım ve: Yâ Resûlallah! Ebû Bekir geldi, huzura girmek için izin istiyor, dedim.

– “İzin ver ve onu cennetle müjdele”, buyurdu.

Geri dönüp Ebû Bekir’e:

– İçeri gir, Resûlullah seni cennetle müjdeliyor, dedim.

Ebû Bekir içeri girdi. Peygamber aleyhisselâm’ın sağ tarafına geçip onun yanına, kuyunun ağzındaki taşın üzerine oturdu ve tıpkı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gibi baldırlarını açarak ayaklarını kuyuya sarkıttı.

Ben de geri dönüp yerime oturdum. Ben evden çıkarken abdest almakta olan kardeşim arkamdan yetişecekti. Onu düşünerek kendi kendime: “Eğer Allah Teâlâ falanın hayrını dilerse onu buraya getirir”, dedim. O sırada birinin kapıyı ittiğini gördüm.

– Kim o? diye sordum.

– Ömer İbnü’l–Hattâb, dedi.

– Biraz bekle, dedikten sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına giderek selâm verdim ve: Ömer geldi, huzura girmek için izin istiyor, dedim.

– “İzin ver ve onu cennetle müjdele”, buyurdu.

Ömer’in yanına dönerek:

– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem içeri girmene izin verdi ve seni cennetle müjdeledi, dedim.

Ömer içeri girdi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sol tarafına geçerek kuyunun ağzındaki taşın üzerine oturdu ve ayaklarını kuyuya sarkıttı.

Ben de dönüp kapının yanına oturdum. Kardeşimi düşünerek kendi kendime: “Eğer Allah Teâlâ falanın hayrını dilerse onu buraya getirir”, dedim. Bu sırada biri gelip kapıyı itti.

– Kim o? diye sordum.

– Osman İbni Affân, dedi.

– Biraz bekle, diyerek Peygamber aleyhisselâm’ın yanına gittim ve onun geldiğini haber verdim.

– “İzin ver ve başına gelecek belâ ile birlikte onu cennetle müjdele”, buyurdu.

Geri döndüm ve:

– İçeri gir, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem başına gelecek belâ ile birlikte seni cennetle müjdeliyor, dedim.

Osman içeri girdi. Kuyu bileziğinde oturacak yer kalmadığını görünce, onların karşılarında bir başka yere oturdu.

Saîd İbnü’l–Müseyyeb dedi ki: Ben bu oturuş şeklini onların kabirlerine yordum.[3]

 

Buhârî’nin bir rivayetinde şu fazlalık vardır:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana kapıyı korumamı emretti.

O rivayette şu ilave de vardır:

Osman müjdeyi duyunca Allah’a hamd etti, sonra da: Allah yardımcım olsun, dedi.[4]

 

711. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in etrafında, Ebû Bekir ve Ömer radıyallâhu anhümâ’nın da bulunduğu bir grup insanla oturuyorduk. Bir ara Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem aramızdan kalkıp gitti. Uzunca bir süre dönmeyince, başına kötü bir iş gelmesinden korktuk ve telaşla yerimizden kalktık. Bu endişeyi ilk duyan bendim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i araya araya ensardan Neccâr oğullarına ait bir bahçeye geldim. Giriş kapısını arayarak bahçenin etrafını dolandım; fakat bir kapı bulamadım. Bahçenin dışındaki bir kuyudan içeriye su veren küçük bir ark gördüm ve oradan büzülerek Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına girdim.

– “Ebû Hüreyre! Sen misin?” diye sordu.

– Evet, yâ Resûlallah! dedim.

– “Ne haber?” dedi.

– Aramızda otururken kalkıp gittin; geri dönmediğini görünce, sana bir kötülük yapılmasından korkup telaşlandık. İlk endişe duyan da ben oldum. Kalkıp bu bahçeye geldim ve tilki gibi iki büklüm içeri girdim. Diğerleri de arkadan geliyor, dedim.

Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:

– “Ebû Hüreyre!” diye seslendikten sonra ayakkabılarını çıkarıp verdi ve şunları söyledi: “Şu ayakkabılarımı alıp geri dön. Bu duvarın arkasında, gönülden inanarak “Lâ ilâhe illallah” diyen kime rastlarsan, onu cennetle müjdele!”[5]

 

712. İbni Şümâse şöyle dedi:

Amr İbni Âs ölüm döşeğindeyken yanına gittik. Yüzünü duvara döndü, uzun uzun ağladı. Bunun üzerine oğlu:

– Babacığım! Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sana şu müjdeyi vermedi mi? Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem seni şöyle müjdelemedi mi? demeye başladı.

O zaman Amr İbni Âs yüzünü bize dönerek dedi ki:

– Âhiret için hazırladığımız en değerli azık “Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah” sözüdür. Hayatımda üç devir vardır. Bir zamanlar Resûlullah’a benden fazla kin besleyen yoktu. Bir yolunu bulup da onu öldürmek benim en çok arzu ettiğim şeydi. Şayet bu haldeyken ölseydim, mutlaka cehennemlik olurdum. Allah Teâlâ gönlüme İslâm sevgisini koyunca, Peygamber aleyhisselâm’a gelerek: Elini uzat, sana biat edeceğim, dedim. O elini uzatınca, ben elimi geri çektim.

Bunun üzerine Resûl–i Ekrem:

– “Ne oldu, Amr?” diye sordu.

– Şart koşmak istiyorum, dedim.

– “Neyi şart koşacaksın?” buyurdu.

– Bağışlanmamı, dedim.

– “Müslüman olmanın daha önceki günahları silip süpürdüğünü, hicret etmenin daha önce işlenen günahları yok ettiğini, haccetmenin daha önce yapılan günahları ortadan kaldırdığını bilmiyor musun?” buyurdu.

Artık Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den daha çok sevdiğim biri yoktu. Gözümde ondan daha büyük biri mevcut değildi. Ona duyduğum saygıdan dolayı gözlerimi kandıra kandıra yüzüne bakamazdım. Biri bana onu anlatmamı isteseydi, yüzüne doya doya bakamadığım için bunu yapamazdım. Şayet bu haldeyken ölseydim, cennetlik olmayı umabilirdim. Sonra öyle işlere karıştık ki, o işler karşısında halimin nasıl olduğunu bilemiyorum.

Öldüğüm zaman arkamdan ne ağıt, ne de ateş yakılsın. Beni gömdüğünüz zaman üzerime toprağı yavaş yavaş atınız. Sonra bir deveyi boğazlayıp etini taksim edecek kadar bir zaman kabrimin yanından ayrılmayın ki, siz yanımdayken yerime alışayım ve Rabbimin elçilerine nasıl cevap vereceğimi düşüneyim.[6]


 

[1] Buhârî, Umre 11, Menâkıbü’l–ensâr 20, Nikâh 108, Edeb 23, Tevhîd 32, 35; Müslim, Fezâilü’s–sahâbe, 71–74. Ayrıca bk. Tirmizî, Menâkıb 61; İbni Mâce, Nikâh 56.

1882 ve 1898 arasına bkz.

[2] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 234.

[3] Buhârî, Fezâilü’s–sahâbe 5, Edeb 119, Fiten 17, Ahbâru’l–âhâd 3; Müslim, Fezâilü’s–sahâbe 29. Ayrıca bk. Tirmizî, Menâkıb 18.

[4] Buhârî, Fezâilü’s–sahâbe 6.

[5] Müslim, Îmân 52.

[6] Müslim, Îmân 192.
Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri