İLK MÜSLÜMAN TÜRK DEVLETLERİ

Fihriste Dön
            Samanoğulları   (Hicrî:203-394; M.819-1005)

                İran'da kuruldu. Kurucusu olan Huda, mensubu olduğu zerdüşt dînini bırakarak, Emevî vâlîsi Esed bin Abdullah'ın yanında müslüman oldu. Torunları, Emevîlerden sonra Abbâsîlerin hizmetine girdi.

                Samanoğulları, Türklerin İslâmiyetle irtibatında köprü vazîfesi yaptılar. Karahanlılar ve Gaznelilerle yaptıkları mücâdelelerde İslâmiyeti Türkler arasında yayarak, Karahanlılar'ın İslam devleti hâline gelmesini sağladılar. İç ve dış tehlikeler sonunda zayıf düştüler. Son Sâmâni emîri İsmâil el Muntasır'ın öldürülmesiyle toprakları, Karahanlılar ve Gazneliler'in hâkimiyetine geçti.  

Fihriste Dön
            Karahanlılar   (Hicrî:225-608; M.840-1212)

                Türkistan ve Mâverâünnehir'de hüküm süren ilk Müslüman Türk devletidir. Uygur devletinin yıkılmasından sonra Karluk, Çiğil ve Yağma adlı Türk boyları tarafından kuruldu. Samanîlerle mücâdele eden Karahanlılar, hükümdarları Satuk Buğra Han'ın müslüman olmasıyla, kabîleler hâlinde İslâmiyeti seçtiler. Uzun süren kardeş kavgaları neticesinde ülke ikiye bölünerek, Naymanlar ve Harzemşahlar tarafından yıkıldılar.  

Fihriste Dön
            Gazneliler   (Hicrî:350-431; M.962-1040)

                Gazne'de, Samanoğullarının umûmi vâlisi Alptekin tarafından kuruldu. Başlangıçta Samanoğulları devletine bağlı olan bu devlet, Gazneli Mahmud'un hükümdarlığında bağımsızlığını kazandı. Abbâsi halîfesi El Kadir Billah adına hutbe okutan Gazneli Mahmud, 17 defa Hindistan'a sefer yaptı. Böylece Hindistan'daki bir çok hint racalarının [1] (bir çok şehir ve idarecilerinin) müslüman olmalarına vesîle oldu. İran'daki Büveyhîleri yenerek, bölgedeki şiî tehlikesini ortadan kaldırdı.

                Peygamber Efendimiz'e ve Eshâbına çok büyük hürmet gösteren Gazneli Mahmud, vezîrinin Muhammed ismindeki oğlunu, sırf abdesti olmadığı için ismini söylemeden çağırmıştır [2] .

                Yiğit, mert ve cömert olan Gazneli Mahmud, ömrünü gazâlarla geçirmişti. M.1030 senesinde vefât ettiğinde yerine oğlu Mes'ud geçti. Selçuklu ordusuna Dandanakan meydan muhârebesinde yenilince, muhafızları tarafından hapsedildi. Mesud, yeğeni tarafından hapishânede öldürüldü. Sultan Mes'ud öldürülünce ülkede iç karışıklıklar ve taht mücâdeleleri başladı. Son hükümdar Hüsrev Melik'in Gurlulara esir düşmesiyle yıkılarak, târih sahnesinden çekildi.

                Bütün Hindistan ve uzakdoğuya İslam dînini yayan Gazneliler devrinde, büyük ilim adamları, şâirler ve edipler yetişmiştir.  

Fihriste Dön
            Selçuklular   (Hicrî:431-551; M.1040-1157)

                Türk-İslam devletlerinin en büyüklerindendir. Oğuzların Üçoklar kolunun Kınık boyuna mensupturlar. İtikatda Maturîdî, Amelde Hanefî olup Ehli Sünnet mezhebindendiler. Hânedâna adını veren Selçuk Bey müslüman olunca, subaşısı olduğu Oğuz yabgusuyla arası açıldı. Mikail'in oğulları Tuğrul ve Çağrı Beyler, Mikâil öldüğü için Selçuk Bey tarafından yetiştirildi. Tuğrul ve Çağrı Beyler, M.1040 senesinde Gazneli Mes'ud ile Dandanakan'da yaptıkları savaşı kazanarak Selçuklu devletini kurdular. Tuğrul Bey de sultan ünvanını aldı. Tuğrul Bey'in ölümünden sonra, Çağrı Bey'in oğlu Alparslan 1063 yılında sultan oldu. Nizâmülmülk'ü vezir tâyin eden Sultan Alparslan, ülkesini doğu ve batıya doğru genişletti. Doğu Anadolu'da Kars'daki Ani kalesini fethedince, halîfe tarafından kendisine "Ebû-l Feth" lakabı verildi.

                Sultan Alparslan, Bizans imparatoru Roman Diogenes ile 26 Ağustos 1071'de Malazgirt ovasında karşılaştı. Artık iki ordu karşı karşıyaydı. Bir tarafta 200.000 kişilik Bizans ordusu, karşılarında 50.000 kişilik, sayıca az fakat inanmış, maneviyatı kuvvetli Türk ordusu vardı. Alparslan dökülecek kanlardan mes'ul olmamak için önce sulh teklifinde bulundu.

                Mağrur Bizans imparatoru Diojen "Ben ve ordum İsfehan'da, atlarım da Hemedan'da kışlar." diyerek teklifi reddetti.

                Elçiler ona şu mânidar cevabı verdiler: "Atlarınızın Hemedan'da kışlayacakları belli, ama sizin nerede kışlayacağınızı Allah bilir."

                Sultan Alparslan ve kahraman ordusu cephede hep birlikte cuma namazını kıldılar. Göz yaşları arasında yapılan duâdan sonra beyaz elbisesini giyen Alparslan, atının kuyruğunu kendi elleriyle bağladı. Aynı gecede secdeye vardı ve gözlerinden yaşlar boşanırken; "Allâhım! Seni kendime vekil yapıyor, azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve Senin rızan için savaşıyorum. Ya Rabbi! Niyetim hâlistir. Bana yardım et! Ordumu muzaffer eyle, günahlarım sebebiyle onları kahreyleme!" diye yalvardı.

                Atına binen Alpaslan askerlerine dönerek; "Ey askerlerim! Eğer şehid olursam bu beyaz elbisem kefenim olsun. O zaman oğlumuz Melikşah elbet başbuğdur." dediği an heyecandan bir yay kirişi gibi titreyen mücâhitler hep bir ağızdan "Allah Seni başımızdan eksik etmesin sultânım." dediler.

                Alparslan kahraman askerlerini bir baba şefkatiyle süzdükten sonra; "Küffarın sayısı çok, silahları fazla. Bizim sayımız az fakat Allâhü Teâlâ bizimle. Bugün burada sultan yoktur. Ben de sizlerden biriyim. İsteyen dönüp gidebilir, haklarımızı onlara helâl ettik." derken iyice bilenmiş olan gâzîler hep birlikte "Hâşâ! ölmek var dönmek yok sultânım." dediler.

                Alparslan son derece kurnazca bir harp taktiği plânlamıştı. Hilâl şeklinde yaydığı ordusuyla akşama kadar Malazgirt meydanında dövüştü. Şaşkına dönen Bizans ordusu hilâlin içine düştü. Büyük bir şevkle ortaya atılan Alparslan'ın ordusu 200 bin kişilik büyük Bizans ordusunu perişan etti. Bu büyük muhârebe sonucunda kazanılan zafer, Müslüman Türkler'e Anadolu'nun kapısını açtı.

                Sultan Alparslan vefât ettiğinde (H.464, M.1072), devletin toprakları doğuda Kaşgar'dan, batıda Akdeniz kıyılarına kadar yayılmıştı. Alparslan'ın yerine oğlu Melikşah sultan oldu. Melikşah zamanında fetihler devam ederek Amasya ve civarı Karadeniz'e kadar; Filistin, Suriye, Hicaz bölgesi, Yemen ve bütün Anadolu fethedildi. Şiî Fâtımîlerle mücâdele edildi.

                Sultan Melikşah'dan sonra saltanat mücâdelesi başladı. Son Büyük Selçuklu hükümdarı Sultan Sencer'in H.551 senesinde ölümüyle Büyük Selçuklu Devleti; Irak ve Horasan, Suriye, Kirman ve Anadolu Selçukluları olmak üzere dörde bölündü. Bunlardan Irak-Horasan ve Kirman Selçukluları; Harzemşahlar Devleti olarak ortaya çıkarak, Büyük Selçuklu Devleti'nin vârisi olduklarını iddiâ ettiler. Anadolu ve Suriye Selçukluları ise ayrı birer devlet hâline geldiler.  

Fihriste Dön
            Harzemşahlar    (Hicrî: 553-628; M.1157-1231)

                11.yüzyılın sonlarında Harezm bölgesinde kurulan Türk devletidir. (Hazar denizinin doğusu ile Ceyhun Nehri'nin aşağı mecrasının arasında yer alan bölgeye Harezm denir.)

                Harzemşahların atası Anuştekin, bir Türk kölesiydi. Satın alınarak Selçuklu sarayına getirilmiş ve özel olarak yetiştirilmişti. Harezm vâliliği de yapan Anuştekin ölünce, oğlu Kutbettin, Selçuklu sultanı Sencer tarafından Harezm vâliliğine getirildi. Bu sıfatla 30 yıl Harezm'i idâre eden Kutbettin aynı zamanda Harzemşah devletinin kurucusudur. Büyük Selçuklu Sultanı Sencer'in vefât etmesiyle Harzemşahlar, Selçuklularla bağlarını kopararak müstakil devlet hâline geldiler.  

                Moğol-Tatar [3] istilâsında Cengiz, H.615'de (M.1219) 500.000 kişilik ordusuyla İslam âlemi üzerine yürüdü. Harzemşahların önemli merkezlerini teker teker ele geçirdi. Mukavemet gösteren mevkiiler korkunç katliâma uğratıldı. Kısa zamanda Buhâra, Semerkant, Otrar, Sığnak, Berekent ve Hocakent Moğolların eline geçti. Harzemler, büyük kahramanlıklar göstermelerine rağmen netice değişmedi. Son olarak tahta oturan ve bütün hayâtı mücâdelelerle geçen Celalettin Harzemşah, Moğol istilâsının batıya doğru yayılmasını geciktirdi. Celaleddin Harzemşah'ın ölümü üzerine bu devlet târihe karıştı.  

Fihriste Dön
            Anadolu Selçukluları    (Hicrî: 470-705; M.1077-1308)

                Oğuz Türklerinin Üçok kolunun Kınık boyuna mensub Selçuklu hükümdar âilesinden, Kutalmış oğlu Süleyman Şah tarafından Anadoluda kurulan bir devlettir. Bizans'la hâkimiyet kavgası yapılarak bölgenin Türkleşmesi sağlandı. İç harpler ve isyanlar sebebiyle perişan halde kalmış olan yerli halk, Süleyman Şah'ın idâresinde huzur ve sükûna kavuştu. Bu sâyede, Türkiye Selçuklu Devleti sağlam bir temele oturdu. Küfür karanlığından İslam nurunun aydınlığına, hürriyet ve adâlete kavuşan yerli halk, kısa zamanda seve seve müslüman oldu. İslâmiyet Anadolu'ya hızla yayıldı. Haçlılarla yapılan mücâdelelerle haçlıların İslam âlemine taarruzları büyük ölçüde kırıldı. Anadolu Selçukluları üç defa haçlı saldırısını göğüslediler. İlk birinci haçlı ordusunun 150.000 kişilik öncü kuvvetini 1.Kılıçarslan (M.1096-1099) İznik yakınlarında göğüsleyerek parlak kılıçları altında pırasa gibi doğradı. Arkadan gelmekte olan 600.000 kişilik asıl haçlı kuvvetinin ise bir çekilme hareketi yaparak Eskişehir'de önüne dikildi. Orada onlara gerilla muharebeleri tatbik ederek haçlı ordusuna çok büyük zayiatlar verdirip 500.000'ini toprağa gömmüş ise de maalesef geriye kalan 100.000 kişilik haçlı ordusu Kudüs'e kadar gidip orayı işgal etti.

                İkinci haçlı saldırısı ise I.Sultan Mes'ud zamanında oldu (M.1147-1149). Eskişehir'e kadar gelen 75.000 kişilik haçlı ordusu burada yapılan meydan muharebesinde imha edilerek 5.000 kişi kaldı. Bunlar da İznik'e sığındı. Fakat bunlar bilahere arkalarından gelen 150.000 kişilik haçlı ordusuyla birleşerek tekrar saldırıya geçti. Sultan Mes'ud bir çekilme taktiği yaparak bu haçlı ordusunu Toros dağlarının dar geçidi olan Gülek boğazına kadar çekti ve orada mukavemet göstererek haçlılara çok büyük zayiatlar verdirdi. sağ kalan haçlılar ise Antalya'ya çekilerek oradan deniz ve kara yolu ile geri gittiler.

                Üçüncü haçlı seferi ise II.Kılıçaslan zamanında (M.1189-1192) Eyyübi hükümdarı Selahaddini Eyyübi'nin Kudüs'ü işgalden kurtarıp geri alması üzerine yapıldı. Bu sefere daha öncekilerde olduğu gibi Papa'nın teşvikiyle Almanya imparatoru Friedrich Barbarossa, İngiltere kralı Arslan Yürekli Richard, Fransız kralı Philippe-Auguste katıldılar. Bunlardan İngiltere ve Fransa kralları Akdeniz yolu ile Filistin'e geldiler. Akka kalesini aldılar. Alman imparatoru ise Anadolu üzerinden Filistin'e ulaşmak istedi. II.Kılıçaslan onları Konya'da karşıladı. Yapılan muharebede bu haçlı ordusunun sayı üstünlüğü karşısında kuvvetlerini zayi etmemek için II.Kılıçaslan Konya kalesine çekildi. Alman İmparator'u Konya kalesini alamayacağını düşünerek o da kuvvetini zayi etmemek için Karaman üzerinden Akdeniz'e inerken Silifke'de Göksu nehrinde boğuldu. Fakat ordusu Akdeniz'den Filistin'e ulaştı. Akka'da diğer haçlı ordusu ile birleşerek saldırıya geçtiler. Daha önceki haçlı ordularından çok daha güçlü olan  bu orduyu Selahaddini Eyyübi Hıttin mevkiinde yapılan savaşta hezimete uğrattı. Bu hezimet karşısında haçlı ordusundan geriye kalanlar memleketlerine geri döndüler.

                Anadolu Selçukluları İslâmın kalkanlığını yaptılar. Anadolu toprakları yüzbinlerce haçlıya, ehli salib ordularına mezâr oldu. Büyük bir tehlike olarak ortaya çıkan Şiî Babaîler isyanı bastırıldı.

                Moğollarla yapılan Kösedağ Muhârebesi'yle (M.1243) Anadolu, Moğol hâkimiyetine girdi. Anadolu Türk birliği parçalanarak birçok beylikler ortaya çıktı. Bu beyliklerden biri de Osmanlı beyliği idi.  

Fihriste Dön
            Tulunoğlu Devleti    (Hicrî: 266-291; M.880-905)

                Ahmed Tulunoğlu tarafından Mısır ve Suriye'de kurulan ilk Türk-İslam devletidir.  

Fihriste Dön
            İhşitler    (Hicrî: 322-357; M.935-969)

                Mısır ve Suriye'de kurulan ikinci Türk devleti Muhammed ibn-i Tuğrul tarafından kuruldu. Şiî Fatımî devleti ile mücâdele ettiler. İhşitler, Şam ile Hicaz arasında yol keserek hacıların can ve mallarına saldıran bedevîleri ve diğer eşkiyayı temizleyerek, yol emniyetini sağladılar. Fakat, bil'ahere iç karışıklıklar ve ülke idâresinin zayıflığı sebebiyle şiî Fatımîlere yenik düşerek toprakları Fatımîlerin eline geçti.  

Fihriste Dön
            Eyyûbîler   (Hicrî:569-647; M.1174-1250)

                Âlim, takvâ sahibi fazıl bir zât olan Salâhaddîni Eyyûbî tarafından Mısır ve Suriye civarında kuruldu. Salâhaddîni Eyyûbî zamanında, Mısır'daki şiî Fatımî idâresi tamamıyla ortadan kaldırıldı. Fatımîlerin Mısır ve Suriye'de yaydığı bozuk îtikadın yerine, ehli sünnet îtikadının yayılması için gayret gösterildi. Salâhaddîni Eyyûbî'nin, İslâmiyet için büyük tehlike hâline gelen haçlılara karşı te'sirli bir şekilde başlattığı cihat siyaseti, bütün İslâmi gayret ve heyecanı onun etrafında birleştirdi. Türk ve Arap ordularının aynı gâye etrafında toplanmasını sağladı. Hıttin'de parlak bir zaferle haçlılara ağır mağlubiyet verdirilerek direnişleri kırıldı. Kudüs şehri dahil bütün kaleler ele geçirildi. Avrupa bu hezîmet karşısında birbirine girdi.

                Hemem hemen bütün günleri harp meydanlarında geçen, Orta Doğudaki haçlı varlığının belini kıran ve onu asla eski gücüne kavuşamayacağı bir hâle getiren İslam dünyâsının kudretini bütün Avrupa'ya gösteren büyük mücâhit ve komutan Salâhaddîni Eyyûbî, 4 Mart 1193 günü Şam'da vefât etti. Şam'da bulunan kabri bugün büyük ziyaretgâhlardandır.

                Yirmi beş senelik vezirlik ve sultanlık hayâtı hep İslâmiyete hizmet ile geçmiştir. Târihte pek nâdir yetişen şahsiyyetlerden biriydi. Yüksek insani meziyetlere sahip, iyi huylu, cömert, âdil, âlim bir hükümdardı. Onun zamanında Şam medreselerinde ders veren 600'den fazla fakih (fıkıh, din, hukuk ilimlerinin üstadı) vardı.  

Fihriste Dön
            Memlûkler [4]  (Hicrî: 647-922; M.1250-1517)

                Mısır ve Suriye dolaylarında Eyyûbîlerin yıkılışıyla kurulan Türk devletidir. Bağdat'ı ve birçok İslam ülkesini yakıp yıkan Moğol ordularına karşı direnen Memlükler, Moğolları Ayn-Calut denilen yerde büyük bir hezîmete uğrattılar. Hülagû'nun katliâmından kaçarak Mısır'a sığınan Abbâsî hânedânından El Muntasır'a bîat edilerek, halîfeliği Mısır'a taşıdılar. Haçlıları ve Ermenileri mağlup ederek, Antakya ve civarını Haçlılardan temizlediler.

                Son Memlük sultanları zamanında Osmanlılara karşı düşmanca siyâset tâkip edilmesi ve şiîlerle işbirliği yapılması sebebiyle, Memlüklerin, Osmanlılarla arası açıldı. Yavuz Sultan Selim Han'ın Mısır seferiyle bunlar ortadan kaldırıldı. Son Abbâsî Halîfesi III.Mütevekkil'in, hilâfeti kendi rızasıyla Yavuz Sultan Selim Han'a devretmesiyle, hilâfet Osmanlılara geçti.  

Fihriste Dön
            İlhanlılar    (Hicrî:657-757; M.1260-1353)

                Cengiz Han'ın torunu Hülâgû tarafından İran'da kuruldu. Batıya doğru yönelen Hülagû, başta İsmâiliye devleti olmak üzere Abbâsî Devleti ve birçok şehirleri yakıp yıktı. Büyük bir İslam düşmanı olan Hülagû, Abbâsî halîfeliğinin merkezi olan Bağdat'ı işgal ederek büyük bir katliâm gerçekleştirdi. Başta halîfe Mü'tasım olmak üzere 400.000'den fazla müslümanı katletti. Geçtiği ülkelerdeki 800.000 müslümanı da, çoluk çocuk demeden kılıçtan geçirtti. Mısır Memlükleriyle ve diğer İslam ülkeleriyle mücâdele ettiler. Anadolu Selçuklu Devleti'ni yıkarak, Anadolu'yu egemenlikleri altına aldılar. İlhanlı Hükümdarlarından Ahmed Han ve Gazan Han'ın müslüman olmasıyla İslâmiyeti seçerek müslüman devlet hâline geldiler.  

Fihriste Dön
            Altınordu Devleti   (Hicrî: 619-910; M.1223-1506)

                Cengiz'in diğer bir torunu olan Batu Han tarafından, Batı Sibirya'da kuruldu. Altınordu hükümdarı olan Berke Han'ın müslüman olmasıyla, müslüman Türk-Moğol devleti hâline geldi. Moğol prensleri içinde ilk müslüman olan Berke Han'la İslâmiyet, bütün ülkede yayıldı. Hâkimiyetlerini Seyhun ve Ceyhun nehirlerinden Macaristan'ın tamamına kadar genişlettiler. Hülagû'nun Bağdat'da yaptığı zulme sinirlenen Berke Han, H.661 senesinde üzerine yürüyerek Hülagû'yu bozguna uğrattı. Altınordu İmparatorluğu en erken Türkleşen bir Cengiz Hanlığıdır. Sünnî Hanefî mezhebini ve Türk dilini kabul eden bu Hanlık İlhanlılara karşı Mısır, Suriye Türk Müslüman ülkeleri ile müttefik idi. Türkleşmesinde en büyük sebep kuzey Karadeniz'deki Kıpçak Türkleridir. Rusları uzun süre egemenliği altına alan Altınordu Devleti, Rusların medenileşmesinde ve devlet sisteminde önemli bir yere sâhiptir. Ruslara karşı tam bir hoşgörüyle davranmışlar; onları dil ve dinlerinde serbest bırakmışlardır. Bu devletin yıkılması Türk Târihi için büyük bir felâket olmuş, Rus devletinin ortaya çıkmasına yol açmıştır.  

Fihriste Dön
TİMURLULAR DEVLETİ (TİMUR İMPARATORLUĞU)
Fihriste Dön
            Timuroğulları   (Hicrî: 770-931; M.1370-1526)

                Timuroğulları, İslam devrindeki Türk hânedânlarından olup Osmanlılar ve Selçuklulardan sonra gelen en büyük hânedândır. Timur Han (Timurlenk [5] ) tarafından kurulan bu büyük İslam devletine Timurlular Devleti denilmektedir.

                Aslen Moğol ırkından olan Timur Han, cihangir, aklî ve naklî ilimlerde ileri, âlim ve evliyâ dostu bir zâttı.

                Çok mütevâzi, sâde ve dervişâne bir yaşayışı olan Timur Han, bir gün adamları ile birlikte yeşillik bir yerde oturmuş, âlimlerin üstünlükleri ile velîlerin kerâmetlerinden konuşuyorlardı. O sırada biraz ötelerden bir topluluğun geçtiğini gördüler. Timur Han, soruşturup o geçenlerin Emir Külâl Hazretleri ve talebeleri olduğunu öğrendi.

                Hemen kalkıp koştu ve edeple o büyük velînin huzûruna vardı; "Efendim, himmet edip, meclisimizi şereflendirseniz, biz de sohbet ve nasihatlerinizden istifâde etsek" diye yalvardı.

                Bunun üzerine Emir Külâl Hazretleri O'na; "Dervişlerin sözleri gizli olur. Bu bizim vazîfemiz değildir. Aslında mânevî bir işâret olmadıkça bir şey söyleyemeyiz." dedi ve ama yine de O'na nasîhatta bulunarak; "Hiç bir zaman kendinden bir söz söyleme ve gâfil olma. Önüne mühim bir işin çıkacağını ve bunda muvaffak olacağını görüyorum" buyurdu. Sonra Emir Külâl Hazretleri yola devam ettiler. Evine varınca, zâviyesinde bir müddet durup, yatsı namazı vaktinde dışarı çıktı. Cemaatle namaz kıldıktan sonra başını önüne eğip bir müddet tefekküre daldı. Hemen talebelerinden Şeyh Mensur'u yanına çağırdı ve; "Hiç durma, sür'atle Emir Timur'a git! Söyle, derhal Harezm tarafına harekete geçsin. Eğer oturuyorsa hemen kalksın, ayakta ise harekete geçsin, hiç durmasın. Çünkü bana, onun ve oğullarının bütün memlekete baştan başa hâkim olacağı bildirildi. Harezm'i alınca, Semerkant'a yürüsün" dedi. Haberi götüren Şeyh Mensur, Timur Han'ın yanına girince, onu ayakta bekler buldu. Haberi aynen iletti.

                Timur Han, bu haber üzerine derhal ordusunu harekete geçirdi. O, harekete geçip gideceği yolun yarısına vardığı sırada, düşmanları Timur Han'ın çadırına hücum ettiler. Fakat O, çoktan yola çıkmıştı. Timur Han, Harzem'i aldı. Sonra Semerkant üzerine sefere çıktı ve orayı fethetti. Böylece birbiri ardından pek çok zafer kazandı ve işleri dâimâ iyi gitti.

                Timur Han, İslâmiyeti yıkmak, müslümanları doğru yoldan saptırmak isteyenlere karşı şiddetle muâmele etti. Yahûdî olduğunu gizleyip, kendi sapık fikirlerini İslâmiyet diye yaymağa kalkan, haramlara helal deyip, kendini tanrı îlân etme cür'etini dahi gösteren Fadlullahı Hurûfî adındaki din ve ırz düşmanı sapığı öldürttü. Böylece din ve ırz düşmanlarının yayılmasını önledi. İslâmiyete çok büyük hizmet etti. Bunun için "Hacı Bektaşı Veli Hazretlerinin gösterdiği yoldan çıkan" sahte Bektâşîler, yani Hurûfî tarikatinin mensupları Timur Han'ı sevmez ve kötülerler.

                Timurlenk oğlu Mirân Şah'a verdiği emir üzerine, bütün Ehli Sünnet dışındaki hurûfi tekkeleri ortadan kaldırıldı. Hurufî sapıklıklarının merkezi hâline gelen Esterâbad şehrini tamamen dağıttı. Timur Han'ın M.1393 senesinde gerçekleştirdiği bu hayırlı hareket, Ehli Sünnet müslümanları arasında memnuniyetle karşılandı.

                Timur Han, İslam ülkeleri arasında birliği temin edip, ehli küfrü yerle bir etmek, Allâhü Teâlâ'nın dînini yaymak niyetiyle müslüman memleketlerin hükümdarlarına mektuplar yazıp, kendisine itaat etmelerini istedi. Hatta bir kısmına para ve hediyeler de gönderdi. Timur Han, Osmanlı hükümdarı Yıldırım Bayezid Han'a bir kaç defa mektup yazarak, dost olmayı arzu etmişti. Fakat Yıldırım'ın ortadan kaldırdığı beyliklerin beyleri, Osmanlı Sultanını Timur Han'a şikâyet ederek hakkında olmadık şeyler söylediler. Timur Han'ın önünden kaçan bâzı beyler de gelip Yıldırım Bayezid Han'a Timur'u kötülediler. Böylece ne hazindir ki dost olmayı arzu eden bu iki müslüman hükümdarın arasını açmaya muvaffak oldular.

                Bunun üzerine Timur Han, Anadolu'ya geldi ve Ankara yakınlarında Çubuk ovasında yapılan savaşta, Osmanlı ordusunu yenerek (M.1402) Yıldırım Bayezid Han'ı esir etti. O'na çok iyi muâmele etti. Ancak Osmanlı sultanı Yıldırım Bayezid Han, hastalanarak Akşehir'de vefât etti. Ankara savaşından sonra İzmir'i hristiyan şovelyalerinden temizlemesi Anadolu'daki sapık fırka mensuplarını cezalandırması bu seferin hayırlı neticelerindendir. Timur Han daha sonra Anadolu'yu eski sâhiplerine havâle edip, mümtaz âlimleri yanına alarak ülkesine döndü.

                35 senelik hükümdarlığı süresince yaptığı bütün muhârebeleri kazanan Timur Han, Çin'e ve Delhi'ye kadar bütün Asya'yı; Irak, Suriye ve İzmir'e kadar bütün Anadolu'yu aldı. Timurlular ehli sünnet hâmîsi olduğu için, zamanlarında pek çok büyük İslam âlimi ve tasavvuf ehli yetişip Timurlu ülkesinde yaşadı.

                Timur Han, Türk Târihinin ender yetiştirdiği devlet adamlarından biridir. Bugün bâzı yazarlar devrin sosyal, kültürel ve siyasi cephesi üzerinde hiç durmadan onun Altınordu ve Anadolu seferlerini bahane ederek bu büyük hakan'a akıl almaz iftira ve karalamalarda bulunmaktadırlar. Bilhassa İslâmiyetten ayrı bir Türkçülük düşünenler bu tarz hissi yorumlara girmektedirler.

                Oysa; "Biz ki, Mülük-ı Tûran Emîr-i Türkistanız!", "Biz ki Türk oğlu Türküz!", "Biz ki, milletlerin en kadîmi ve en ulusu Türkün Başbuğuyuz!" diyen Timur Han, Türk için İslâmiyetin ne demek olduğunu da bugünkü Türkçülere bundan altıyüz yıl önce şöyle söylemektedir: "Tecrübe bana gösterdi ki, din ve hukuk üzerine kurulmayan bir devlet, uzun zaman yaşayamaz. Böyle devlet, çırıl çıplak olup kendisini gören herkese karşı gözlerini yere dikmiş ve herkesin yanında saygı ve değerini yitirmiş adama benzer. Bu durumda, böyle devlet, tavanı, kapısı, avlu duvarları olmayan ve her önüne gelenin içine daldığı eve benzetilebilir. Bunun içindir ki, ben devletimin çatısını İslâmiyet üzerine kurdum. Devletimi idâre için kanunlar çıkarttım. Bu kanunlar uygulandığı müddetçe onlara aykırı hareket etmekten sakındım."

                "İslâmiyet rûhum, Türklük cesedim" inancında olan Timur Han ilim adamlarına saygı gösteren, onları koruyan, Teftâzâni gibi büyük âlimleri meclisinde bulundurur, devrinde yaşayan İslam âlimlerinin yanında, daha önce yaşamış olanlara karşı da hürmette kusur etmez, onların türbelerini yaptırırdı. Ahmed Yesevî Hazretleri bunlardan biridir.  

Fihriste Dön
            Bâburlular   (Hicrî: 931-1296; M.1526-1880)

                Bâbur Şah tarafından Hindistan'da kurulan Türk-İslam devletidir. Bâburluların İslam düşmanı olan sultanı Ekber Şah, devletin sünnî olan inancı ile bağdaşmayan derleme bir din oluşturmağa çalıştı. Mecûsi, hıristiyan ve brahmanlara istedikleri hürriyeti tanırken, müslümanlara zulüm ve işkence etti. Ekber Şah'ın din düşmanlığını İmâmı Rabbânî Ahmedi Farukiyyi Serhendî Müceddidi Elfisanî Hazretleri, Mektubât isimli eserinde anlatmaktadır (Mektubat-ı Şerif, cilt:1, 47.mektup ve cilt:1 sahife: 55 kenarı).

                Bâburluların yıkılması için büyük gayret sarfeden İngilizler, Eshâbı Kirâm'ın düşmanı olan, hindûların ve hâin vezir Ahsenullah Han'ın yardımlarıyla Delhi'ye girdiler. İnsanlık târihinin görülmedik katliâmını yaptılar. Kendilerini uygar ve medenî gösteren, Osmanlıları ise barbarlıkla itham eden İngilizler, görülmedik zulüm ve işkencelerle kadın, çoluk-çocuk demeden herkesi kılıçtan geçirdiler. Bilhassa Patrik Hutson gibilerinin yaptıkları cinâyetler, cihanda ibret vesikası olarak tel'in edilecek cinstendir. Târihî san'at eserlerini yıkan, eşi bulunmayan ve paha biçilemeyen ziynet eşyalarını gemilere doldurup Londra'ya götüren bu İngiliz gürûhu, kadıyanîlik adı altında bozuk bir din ortaya çıkararak, müslümanların arasına fitne ve fesat sokmağa, doğru yoldan saptırmağa çalıştılar.

[1] [Reca; o zamanlar her şehrin başındaki idareciye denirdi. ]

[2] [Kezâ Osmanlılar da, Peygamberimiz'e hürmeten Muhammed ismini Mehmed diye çağırmışlardır. Ve bu isimdeki bütün Osmanlı pâdişahları için Mehmed ismi kullanılmıştır.]

[3] [Cengiz Han, Moğol ve Tatar Hanlarının başıdır. Moğollar ve Tatarlar bir kavim sayıldığı ve Tatar kavminin efradı, Cengiz Han askerlerinin öncü kuvvetleri vaziyetinde olduğu için Moğol-Tatar istîlâsı diyoruz.]

[4] [Memlük; köle demektir. Memlükler, Abbâsî devrinden îtibaren asker yapılmak üzere Türk boylarından getirilen kölelerdir. Bunlar, eğitildikten sonra asker, komutan, muhafız ve vezirlik gibi muhtelif hizmetlerde bulunuyorlardı.]

[5] [Esas adı Timur olup, sonradan aldığı bir yaradan dolayı ayağı topal olduğundan "aksak" mânâsına gelen bir "lenk" ilave edilerek Timurlenk denmiştir.]