DÜNYA ORDULARININ
EN KUVVETLİSİ
Şarlken adıyla bilinen Alman İmparatoru ve İspanya
Kralı Charles-Quint'in elçisi olarak yedi yıl boyunca
Türkiye'de kalan Oger Ghislain de Busbecg,
Kanuni Sultan Süleyman devrindeki Türk Ordusu ile ilgili
gözlemlerini şöyle anlatıyordu:
"Türk ordusu ile kendi ordumuzu karşılaştırdığım
zaman gelecekte başımıza gelebilecek olan şeyleri
düşünüyor ve irkiliyorum.
Türkler, tarih boyunca düşünülebilecek en kudretliorduya
sahipler. İmparatorluğun bitmek-tükenmek
bilmeyen bütün kaynakları bu ordunun emrinde.
Zafere alışkanlık, kazanılan sürekli zaferlerin tecrübesi,
birlik, düzen, disiplin, kanaatkârlık ve uyanıklılık
bu büyük ordunun başlıca vasıflarını oluşturuyor.
Bizim ordularımız ise fakir, savurgan, yenilgiler
yüzünden maneviyatını yitirmiş, disiplinsiz, başıboş,
sarhoş ve tamahkâr bir halde. Şuna eminim
ki, İran sürekli olarak doğudan Türkiye'yi tehdit etmese,
Avrupa'nın işi çoktan bitmiş olacaktı.
Türkler İran'ın işini bitirdikten sonra bütün
ağırlıklarıyla bize yöneleceklerdir. Böyle bir durum
karşısında ne yapacağımızı ve buna ne derece
hazırlıklı olduğumuzu düşünüyorum da, korkuyorum.
Türk ordusunda ilk dikkatimi çeken, çeşitli
sınıflara mensup askerlerin kendi karargâhlarından
dışarı çıkmamaları oldu. Bizim karargâhlarda
olup-bitenleri bilenler buna inanmayacaklardır.
Onbinlerce askerin bulunduğu Amasya ordugâhında
büyük bir sessizlik hüküm sürüyordu.
Orada kavgadan, tartışmadan, şiddetten ve
zorlamadan eser yoktu. Yüksek sesle konuşana
bile rastlamadım. Her taraf tertemiz, pırıl
pırıldı. Türkler artıkları derhal yakıyor ya da uzağa
götürüp gömüyorlar. Onlar hiç kumar bilmiyorlar.
Bizim ordugâhlarımızda ise zar ve kâğıt
oynanmayan, içki içilmeyen, kavga çıkmayan
çadır yoktur.
Türk ordusunda en küçük bir disiplinsizlik
hemen cezalandırılıyor ve hiç bir suça göz yumulmuyor.
Ordugâhta bir bayram namazının kılındığına
şahid oldum. Saflar şaşılacak derecede düzgündü.
Uçsuz bucaksız bir kalabalık; türlü türlü,
renk renk üniformalar, altın, gümüş, lâl, ipek ve saten
pırıltıları içinde alabildiğince uzayıp gidiyordu.
Yalnız, bu servet ve ihtişam içinde herkes mütevazi
idi. Bu kudret ve zenginlik onlar için alışılmış,
benimsenmiş şeylerdi. Uzakta tımarlı süvarilerin
binlerce atı görünüyordu. Bu atlar da gayret
yüksek ve bakımlı hayvanlardı.
Türk toplumunun manzarası da Türk ordusunun
manzarasından farksızdır. Aynı sessizlik,
servet içindeki sadelik, kendine güvenenlere
mahsus tevazu halk tabakalarına kadar yayılmış
durumda. Kısacası, Türklerden alacağımız dersler
sonsuzdur." |