Oğlu Orhan'a, "Gönül kerestesiyle bir Yenişehir
vePazar yap" diye vasiyet eden Osman Gazi, Yenişehir'in
alınmasından sonra orada kurulan pazaryerini
dolaşıyordu ki, Germiyan taraflarından gelen bir adam yanına
gelerek şöyle seslendi:
"- Beyim, beyim! Yenişehir'in pazar bac'ını
bana satın!.."
Osman Bey şaşırmıştı; sordu:
"- Bac nedir be adam?"
"- Yani ki beyim, pazara her kim mal getirirse
ondan akçe alayım!.."
"- Pazara gelenlerden alacağın mı vardır ki
onlardan akçe alacaksın?"
"- Beyim! Bu töredir ki, ezelden beri bütün
ülkelerde böyledir. Ben alır size veririm, siz de emeğimin
karşılığını bana verirsiniz!"
"- Bir kişinin kazandığı başkasının olur mu
be adam? Ben onun malına ne koydum ki akçesini alayım?
Var git yanımdan da zararım
dokunmasın!"
Adam yardım uman bakışlarla etrafındakileri süzerken
onlar durumu Osman Bey'e anlattılar.
Günümüzde belediyelerin pazarcılardan "işgaliye
bedeli" adıyla aldıkları vergi o zamanlarda da alınıyordu ve
Osman Bey'in başına gelen bu olay konuyla ilgili
bir kanunun çıkmasına sebep oldu:
"Pazara bir yük getirip satan herkes iki akçe versin. Satamazsa, birşey vermesin!"
Osmanlılarda, atlı askerlere mülk olarak arazi
veriliyordu ve bu araziye "Tımar" deniyordu. Tımar sahipleri belli
sayıda asker beslemek ve savaş zamanlarında askerleriyle
birlikte orduya katılmak zorundaydılar. Daha sonra,
yukarıda sözünü ettiğimiz kanun maddesine, tımarla
ilgili olarak şöyle bir hüküm eklendi:
"Ve dahi her kimse tımar versem, elinden sebepsiz
yere alınmaya. O kişi ölürse, tımarı oğluna
versinler. Oğlan küçük ise, sefer vaktinde
hizmetkârları onun yerine sefere gitsin. Ta ki oğlan
sefere gidecek yaşa gelene kadar... Ve her
kim bu kanuna uyarsa, Allah ondan razı olsun."
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |