"Bütün bahtsızlıklar yokluktan değil, çokluktan gelir." Tolstoy
Bediüzzaman Hazretleri, dünya hayatı üzerine bir
değerlendirmede bulunurken haram bir yolla bir maksadına
ulaşmaya çalışan kişinin çoğu zaman maksadının
aksiyle ceza göreceğini; o işten ne lezzet ne de necat, hiçbir
şey elde edemeyeceğini söylüyor. İşte Bediüzzaman
Hazretleri'nin sözlerini tasdik eden ibretlik bir hadise:
Oktay Güdük, 773 milyar lira gibi büyük bir para
kazanınca bir anda Türkiye gündeminin ilk sırasına oturan
bir Loto (kumar) oyuncusu...
Paşabahçe Soğuksu'da iki göz gecekonduda oturan
bu sıradan adamın milyarder olunca tipi, evi, işi, mahallesi
ve arkadaşları, velhasıl her şeyi değişti. Dünyası
ve huzuru da tabii...
Oktay Güdük lotoyu kazanınca hemen sırra kadem bastı. Şimdi korumalarıyla beraber dolaşıyor:
"Loto çıktığından bu yana oynardım. Tam üç yıl
oynadım. Ama hiçbir şey çıkmadı. Vazgeçmedim.
Çünkü kafayı yemek üzere idim. (...)
O gece de kardeşimle çıkacaktım. Kaynanam kızdı.
'Oturun oturduğunuz yerde' dedi. Ben de kardeşime
telefon açıp 'Kağıtları al, gel, kaynanam uyuyunca,
evde oynarız.' dedim.
Tv'de loto sonuçları açıklanıyor. Ben de kuponu
elime alıp sondan bakmaya başladım. Aaa, bir de baktım ki,
5'e kadar geldik. (...) Son rakam da tutunca,
6'yı görünce, öyle bir bağırıp havaya sıçramışım ki,
gol olduğunda insanlar sıçrıyor ya öyle işte.
Karım bir an delirdiğimi sandı. (...)
Kaynanam şüphelendi. 'Nereden buldun bu parayı?'
diye sordu. 773 milyar desem kadın aklını oynatacak
'on milyar falan para çıktı.' dedim. Sonra yavaş
yavaş söyledim. 'Haram para' diye tutturdu.
Köyüne gitmek istedi. 'Bak anam' demiş; 'Öyle
otobüsle falan gitme, seni uçakla göndereyim,
ne kadar para istersen vereyim.' Ama dinletemedim.
Bindiotobüsüne, giderken de bana 'Para falan istemem,
öldüğümde iki dua et, yeter.' dedi. Köyüne döndü.
Lotoyu kazanınca bir gün evden dışarı adım atamadık.
Sağdan soldan duyuldu, başımıza kim bilir neler gelecek korkusundan yerimizden
kıpırdayamadık, vay anam ne bela şeymiş bu çok para kazanmak. İstanbul
kazan biz
kepçe dolaşmaya başladık.
Tam kaçak gibi... Siz, garibanlığın, yoksulluğun
ne demek olduğunu bilmiyorsunuz. Onun için anlayamassınız.
Bir-iki tane tuhaf sessiz telefon da gelmişti.
Çok tehlikeliydi Soğuksu'da kalmak. Zaten gördünüz uyduruk bir
gecekondu evim. Gelip basarlar, kaçırırlar, her
şey olabilirdi. Gece, doğru bir arkadaşın evine gittik. Oradan
başka bir arkadaşın evine derken, iki gün Ahmet'in
evinde, üç gün Mehmet''in evinde, başladık mı dolaşmaya...
Tam dokuz bayram günü boyunca, onun evi, bunun
evi derken, çoluk çocuk perişan olduk. Çocukların huyu
suyu bozuldu. Baktım üç yaşındaki oğlum Ozan,
önüne gelen çocuğu dövüyor. Yani olmadı. Kızım Betül'ü
okuldan almak zorunda kaldım. Çocuğu kaçırabilirlerdi,
benden para sızdırmak için. Şimdi evde özel öğretmen
geliyor, ders veriyor. Çok para veriyorum; ama
olsun. (...)
Tabii, o sizin yayınladığınız 13 yıl önceki halim.
Siz o fotoğrafı yayınlayınca bıyığımı kesmek zorunda kaldım.
Sakal da bıraktım. Ben, ben olmaktan çıktım.
Başladı mı karım Emine söylenmeye, 'Kesme şu bıyığını nerden
çıktı bu sakal, iyice düşmana benzedin.' diye.
Ama ben tanınmamak zorundaydım. Kimse benim lotocu
Oktay Güdük olduğumu bilmemeli. İstanbul'un her
yerini dolaştık. Hem de 25 gün boyunca. Saklanmak için...
Valla, Soğuksu gibisi yok. Biliyor musunuz şimdi
önündeki asma iyice yapraklanmıştır. Konu komşu
sokaklardadır. Yeni evim çok rahat; ama Soğuksu'daki
gecekondunun yerini tutamaz. O toprağı özlüyoruz.
Yemek yiyemiyorum.Çalışmayınca, vücudun yemeğe
ihtiyacı olmuyor.
Sizin gibi, herkes gibi, eskisi gibi sıradan normal
bir insan olmak istiyorum. Çoluk çocuğumla mutlu ve huzurlu
olmak istiyorum. Para her şey demek değil. Huzur
en önemlisi. Düşün artık yakamdan!..."
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |