7-ARAF SÜRESİ

160- Önce Biz, onları< sibt sibt oniki boya, oniki ümmete ayırmıştık ki, boylardan her biri bir ümmet halinde bir nakib ile idare olunuyorlardı. Bunların bütünü Musa'nın idaresinde bulunmakla beraber, kendi özel işlerinde ayrı ayrı birer cemaat halindeydiler. Ve kavmi Musa'ya istiska için yani, yağmur duası için müracaat ettiği Bakara Sûresi'nde geçtiği üzere "Musa da kavmi için su istediği" (Bakara, 2/60) zaman, kendisine şöyle vahyetmiştik:

asân ile taşa vur! vurunca, taştan oniki pınar sızdı, derken fışkırmaya başladı. Nitekim Bakara Sûresi'nde "fışkırdı" (2/60) buyurulmuştur. Böylece halkın her bir kesimi, su içecekleri yeri kesinkes bildi. Her bir boy, kendilerine mahsus bir pınara, özel bir su kaynağına, bir nimete kavuşmuş oldu. Bildiler ki, daima ve özellikle su içmek için yalnız yağmur duası yeterli değil, taşları kırıp pınarlar, kaynaklar bulup çıkarmak ve yapmak da lazımdır. Asıl su içilecek yerler böyle kaynaklar ve pınarlardır. Ve bildiler ki, Allah kuru taşlardan böyle pınarlar akıtmaya da kâdirdir. Bunun için ümmet denilen yöneticiler iyi yönetici olmalı ve başında da iyi bir başkan bulunmalıdır. İşte Musa kavminin oniki ümmete ayrılması ve aynı zamanda hepsinin başında Musa'nın bulunması, herbirinin aynı yerden çıkan ayrı ayrı pınarlara ve böyle özel nimetlere ermesiyle ilgilidir. Hepsi aynı kökten geliyordu, ama hepsinin meşrebi bir değildi. Bundan başka üstlerine bulutu gölgelik yapmıştık. Öyle ki, Tih sahrasında gittikleri yere birlikte gidiyor, durdukları yerde duruyordu. Üzerlerine menn ve selva, (yani kudret helvası ve bıldırcın) indirmiştik, size verdiğimiz rızıkların en iyisinden, en hoşa gideninden yiyiniz, demiştik. İşte bunlar aslında anlaşmazlığa yatkın idiler, Tîh sahrasında hayretle dolaşıp duruyorlarken, beyinlerindeki hercü merce, haset ve didişmeye engel olacak ve bununla beraber onların özelliklerini büsbütün yok etmeyecek bir taksim şekli ve bir teşkilat ile oniki ümmet halinde bir kavim olarak Musa'nın yönetimi ve peygamberliği altında birleştirilmiş ve bu suretle hem özel, hem genel nimetlerle ihsana uğramış idiler. Böyleyken çokları nankörlük ettiler. ve buna karşı zulüm ve nankörlük edenler bize değil, ve lâkin kendilerine zulmeyliyor, kendilerine yazık ediyorlardı. Şu halde bundan böyle de haksızlık ederlerse yine öyledir. Nitekim:

Ana Sayfa

Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri