6-EN'AM:

15- De ki: Eğer bu emir ve yasağa uymazsam herhalde büyük bir günün azabından korkarım.

16- Her kim ki o gün kendisinden azab döndürülür ve defedilirse, (Âsım'dan Ebu Bekr Şu'be rivayeti, Hamze ve Kisâî kırâeti malum sigasıyla okunduğuna göre mânâ: " Ondan Allah azabı bertaraf ederse") işte Allah o kimseye hakikaten rahmet etmiştir. Ve işte o açık bir kurtuluş, o açık, kat'î halâs, o aranan büyük murad da budur.

17-Ey insan, bir de Allah sana bir durr (yani bir acı, bir hüzün, bir korku veya bunların birine veya hepsine sebep olacak hastalık, fakirlik veya diğerleri gibi bir sıkıntı, bir baskı) dokundurursa, onu o Allah'tan başka açacak yoktur. Ve eğer sana bir hayır dokundurursa, yani zararı defeder veya lezzet, sevinç veya bunların birine ve her ikisine sebep olan sıhhat, zenginlik, zafer gibi bir fayda verirse, O, her şeye kâdirdir de. Şu halde onu devam ettirmeye ve kaldırmaya da kâdirdir.
18- Kısaca o kâdir, kullarının üstünde kahredicidir. Alttan tesir etmeye çalışır ve mağlub olması ihtimalli bir etkileyici değil; her yönden üstün, daima galip ve kahredici bir kâdirdir. Ne zararına karşı konulabilir, ne de hayrı engellenir; zarar, O'nun zararı; hayır, O'nun hayrıdır. Ve O fiilerinde hikmet sahibi; kullarının hallerinden haberdar ve bilendir. Hem tek hikmet sahibi ve haberdardır ki, O hikmet sahibi ve haberdar olmasaydı, hikmet ve hayır nişaneleri nereden gelirdi? Şu halde böyle zararları açan, hayrı kuşatan, kâdir (güçlü) ve kâhir (kahredici), hikmet sahibi ve haberdar olan bir Allah'ın karşısına başkası nasıl dost, yakîn edinilir de tek başına ve ortak olarak tanrı tanınabilir...
Bu hakîm ve habîr fasılası (âyet sonu oluşu) ve bu hikmet ve hayır noktasında hikmet ilminin en mühim esasını teşkil eden hakkın şahidi ve menât-ı yakîn (kesin ilişki yeri) meselesi ile Muhammed Aleyhisselâm'a ait peygamberliği yerleştirmek, tesbit etmek siyakında buyuruluyor ki,
Ey Muhammed:

Geri Dön


Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri