8-ENFAL SURESİ

30- Sen de o vakti hatırla ki, hani o kâfirler sana mekir kuruyor, hile yapıyorlardı seni tutup bağlasınlar diye, veya seni öldürsünler, hepsi birlik olup katletsinler diye veya seni Mekke'den sürüp çıkarsınlar diye planlar yapıyor, tuzaklar kuruyorlardı. Suikastlar tertip ediyor, bir takım oyunlara girişiyorlardı. Hicret öncesinde ve Hicret sırasında Mekke'deki durum bu idi.

Genellikle müfessirler olayın meydana gelişini şöyle nakletmişlerdir: Müşrikler Medine'den bir grup insan (Ensar)ın, İslâm'a girip Hz. Peygamberimiz'e biat ettiklerini işitince hemen telaşa kapıldılar. Darü'n-Nedve denilen Mekke Şehir Meclisini toplayıp orada durumu müzakere ettiler. Yaşlı bir adam suretinde bir İblis de "Ben Necidliyim, toplantınızı işittim, ben de aranıza katılmak istedim. Herhalde benim de söylenecek bir iki faydalı sözüm olabilir." diyerek aralarına girdi. Sonra müzakereye başladılar. Ebu'l-Buhturî "Benim görüşüm" dedi, "onu bağlar, bir odaya hapsedersiniz ve bütün giriş çıkışları kaparsınız, sadece bir delik bırakır, ona oradan yiyecek içecek uzatırsınız. Ta ölünceye kadar böyle devam edersiniz". O ihtiyar "Ne fena fikir". Onun kavminden size silah çekip gelenler olur, onu elinizden kurtarırlar." dedi. Hişam b. Amir de "Benim görüşüm, onu bir deveye bindirip aranızdan uzaklaştırmak, Mekke dışına çıkarmaktır. Artık orada ne yaparsa yapsın, size bir zararı dokunmaz." dedi. Yine o ihtiyar, o Necidliyim diyen adam "Ne fena fikir! Gider başka kavimleri baştan çıkarır, sonra da onları toplayıp gelir, sizinle harb eder." dedi. Nihayet Ebu Cehil "Ben o fikirdeyim ki, her aileden birer delikanlı alırsınız ve onlara birer kılıç verirsiniz, hepsi bir anda vurur, onu öldürürler, kanı bütün kabilelere dağılmış olur. Haşimoğulları da bütün Kureyş ile savaş yapamaz ya! Şayet diyet isterlerse onu da öderiz" dedi. Bunun üzerine o ihtiyar "Bu yiğidin teklifi doğru." dedi. Buna karar verip dağıldılar. Derhal Cebrail gelip, durumu Hz. Peygamberimiz'e haber verdi ve hicret emrini iletti. Peygamber Efendimiz de Hz. Ali'yi yatağına yatırdı ve Hz. Ebubekir ile beraber gidip mağaraya sığındı. Düşmanlar hazırlıklarını tamamlamış, etrafı kuşatmıştı ve her yanı gözetliyorlardı. Sabah olunca yatağa doğru hücum ettiler, fakat karşılarında Ali'yi gördüler. Hiç beklemedikleri birşeydi, hayret içinde donup kaldılar.

Onlar öyle mekirler ediyorlardı ve hâlâ mekirlerine devam ediyorlar, ona karşılık Allah da mekirler düzenler. Önce onlara yaptıkları mekirden bir ümit verir, sonra da mekirlerini boşa çıkarır, kendi başlarına geçirir. Nitekim onlara mekir yapmaları ve tertibat almaları için müsaade etti, uğraştırdı, yordu fakat bütün çabalarını sonuçsuz bırakıp gizlice Hz. Peygamberimiz'in hicretini sağlayıverdi. Sonra yine onlara ümit verip Bedir'e kadar getirdi, müslümanları gözlerine az gösterdi, onlar da hemen saldırıya geçtiler ve göreceklerini gördüler. Evet Allah işte böyle mekre karşı mekreder ve fakat Allah, mekredenlerin hayırlısıdır, hayrülmakirindir. Ona karşı hiçbir mekrin hükmü yoktur. O bütün mekircilerin mekrini iptal edip geçersiz kılıverir. Onun mekri de hayırdan ve hikmetten hâli (uzak) değildir. Bundan dolayı O'na "makir" veya "mekkar" diyemezsiniz. çünkü O, hayrülmâkirindir. Allah'ın işi, hadd-i zatında bir hile ve tuzak olmaktan, bir mekir olmaktan çok uzaktır ve münezzehtir. O'nun işi, mekri savuşturmak ve geçersiz kılmaktan ibarettir. Mekircilerin mekrini önlemek bakımından umuma hayır olduğu gibi, mekircilere hadlerini bildirmek ve bir kısmının tevbe edip o işten vazgeçmesine sebep olmak bakımından da bizzat o mekri yapanlar için bile hayırdan başka bir şey değildir. Şu halde, bu ilâhî fiile "mekir" denilmesinin sebebi, mekircilerin mekrine karşılık olmak üzere onların haberi olmadan ve bütün tahminlerin dışında bambaşka bir tedbirle onların çabalarını boşa çıkarması bakımından bir müşakeledir, bir yanıltmadır. Yoksa Allah'a gerçekte doğrudan doğruya "mekir" isnad edilemez ve "makir" denilemez. Buradaki mekir de tıpkı Âl-i İmrân Sûresi'ndeki (3/54) gibi mekre karşı alınan bir tedbir ve bir müşakeledir. Bu anlamda olmak üzere ilâhî mekirden söz edilebilir. Bunda da "yani Allah'ın mekredenlerin en hayırlısı olduğu" tenzihinin unutulmaması lazımgelir.

Geri Dön

Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri