59-HAŞR

11. "Görmedin mi o münafıklık yapanları?" Benî Avf'den Abdullah b. Übeyy b. Selûl, Vediatü'bnü Mâlik, Süveyd ve Dâis gibi bazı münafıklar Beni Nadir'e haber göndermişlerdi. İşte söz konusu âyetin bu sebeble nazil olduğunu İbnü İshak, İbnü Münzir ve Ebu Nuaym İbnü Abbas'tan rivayet etmişlerdir. Bu âyetlerin mânâlarına bakarak bunların önce olayın meydana geldiği esnada nazil olup, münafıkların o sıradaki gizli haberlerini Peygamber (s.a.v)'e ulaştırdıkları söylenebilir. Onun içindir ki, mazi sigasıyla denilmeyip hal ve devamlılık ifade eden muzâri sigasıyla zikredilmiştir. O münafıklar diyorlar ki: Kitab ehlinden o kâfir olan kardeşlerine, küfürde ve nankörlükte kardeşlikleri veya sıkı fıkı konuştukları dostları olan o kâfirlere diyorlar, yahut diyorlardı ki vallahi siz çıkarılırsanız mutlak ve muhakkak biz de beraberinizde çıkarız yani biz de yurtlarımızı ve mallarımızı bırakır sizinle beraber gideriz ve sizin hakkınızda ebediyyen kimseyi dinlemeyiz. Yani sizi çıkartmamak için her türlü itaatsizliği, isyanı göze alırız. Şayet sizin çıkmanıza mani olamazsak herhalde biz de beraber çıkarız ve çıkmamıza mani olacak kimseleri asla dinlemeyiz. Ve şayet sizinle mukatele yapılacak, harb edilecek olursa vallahi size mutlak ve muhakkak yardım ederiz. Savaşta düşmanlarınıza karşı sizden taraf oluruz, sizinle beraber biz de onlarla çarpışırız diye yemin ederek söz veriyorlardı. Halbuki Allah şehadet ediyor ki onlar muhakkak yalancıdırlar, o münafıklar kesinlikle yalan söylüyorlar. Söyledikleri bu sözler, verdikleri vaadler, fikirlerine uygun olsa bile gerçeğe uygun olmayacaktır. Onlar yeminlerinde durmayacaklar ve dediklerinin hiç birini yapmayacaklardır.

12. Yani yemin olsun ki o kardeşleri çıkarılırlarsa beraberlerinde münafıklar çıkmayacaklardır. Evvela "Eğer siz çıkarılırsanız biz de sizinle beraber çıkarız." demeleri bile yalandır. Sonra yine yemin olsun ki, onlarla savaşılsa onlara yardım da etmeyeceklerdir. "Eğer sizinle savaşılırsa mutlaka size yardım ederiz." demeleri de yalandır. Hakikaten de böyle oldu. Ne onlarla beraber çıktılar, ne de savaştılar. Allah Teâlâ'nın şehadeti vechiyle yalancı oldukları ortaya çıkmış oldu. Ve faraza yardım ederlerse, muhakkak arkalarına döneceklerdir. Müminlerin karşısında dayanamayacaklardır. Sonra o dönen münafıklara veya yardım etmek istedikleri yahudilere, hiçbir taraftan yardım olunmayacaktır. Helaktan ve Allah'ın azabından kurtulmayacaklardır.

13. Herhalde onların sinelerinde, yani yüreklerinde Allah'tan fazla sizin korkunuz vardır. Onlar, gizli ve açıkta olanı bilen, her şeyi gören ve azabı şiddetli olan Allah Teâlâ'dan sakınmıyorlar, azabından korkmuyorlar ve gizli gizli münafıklık ediyorlar. Kimseye itaat etmeyiz deyip sizden çekiniyorlar ve size karşı müslümanlık iddiasında bulunuyorlar. Bu, yani Allah'tan ziyade sizden korkmaları onların anlamayan bir topluluk olmalarından, Allah'ın büyüklüğünü ilim ve kudretinin genişliğini bilmemelerindendir.

14. Onlar toplu olarak, yani münafıklar ve o kâfirler, hepsi birlikte toplanarak sizinle çarpışamazlar ancak sağlam mevkilerde, kale ve siper gibi icabında sığınmak için sağlam yapılmış sığınaklı köyler ve kentlerde yahut duvarlar arkasında: Surlar, hisarlar ve siperler içinde saklanarak harp ederler. O halde harb olunca onlardan korkmamak, onları oralardan çıkarmak veya içlerinde yakalamak için "Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayın..." (Enfâl, 8/60) emri gereğince kuvvet, alet ve vasıta hazırlamak, bununla beraber sûrenin başında zikredildiği gibi, o alet ve vasıtalara güvenmeyip yalnız Allah'a kalbi bağlamak gerekir. Bir na'tında Nazîm der ki:

Hükmün yürütür aşk vuhûş ile tuyûra
Yok emrine serkeşlik eder mâde vü nerde
Bî zûr-i sipeh aşk eder âlemi teshir
Ne zirh ü ne migferde ne tig u ne siperde.
"Aşk, vahşi hayvanlar ve kuşlara da hükmünü yürütür.
Aşkın emrine ne erkek ne dişi karşı çıkamaz.
Asker gücü olmaksızın aşk, âlemi büyüler.
Ne zırh, ne miğfer, ne kılıç ne de siper."

Beisleri aralarında şiddetlidir. Be's güç, kuvvet, hızlı savaş, sıkıntı ve azab gibi bir kaç mânâya gelir. Burada müfessirler üç mânâ üzerinde durmuşlardır.

1- Onların kuvvetleri, harp ve vuruşları kendi aralarında şiddetlidir. Yani kuvvet ve yiğitlikleri birbirleriyle çarpıştıkları zamandır. Yoksa Allah için cihad eden müminlerin karşısında harb meydanına çıkacak olurlarsa, o kuvvet ve şiddetleri zayıflık ve yenilgiye dönüşür. Onun için sizinle meydan harbinden kaçar, sığınak ve siperlere girerler.

2- Mücâhid'den yapılan rivayete göre de, onların kuvvet ve şiddeti, kendi aralarında harb lakırdısı ettikleri esnadadır. Yani bir araya toplandıkları zaman birbirlerine şöyle asarız, şöyle keseriz, şöyle biçeriz gibi yiğitlik ve kuvvet taslayarak laf ederler, tehdit savururlar fakat siperler, duvarlar arkasından meydana çıkamaz, sinerler. Onun için şiddetleri kendi aralarındadır. Hakiki müminlere karşı değildir.

3- İbnü Abbas da şöyle nakletmiştir: "Bunun mânâsı, birbiriyle sevişmezler, boğuşup dururlar, dahili durumları perişandır." Buna göre şu izah onun tefsiri demektir. Sen onları toplu sanırsın halbuki kalbleri dağınıktır. Her biri başka havada, başka arzu peşinde, kendi zevk ve duygusuna göre ayrı fikir ve görüşte perişandır. Bir fikir etrafında toplanıp da gönül birliği ile hareket edemezler. Fırsat buldukça birbirlerine karşı hıyanet ederler. Böyle bir ordu ise dışardan ne kadar toplu ve kuvvetli görünürse görünsün, hakikatte o bir ordu ve topluluk değil, cüzleri arasında birleşme ve irtibat bulunmayan bir kül yığını gibi hafif rüzgarla savrulacak kuru bir kalabalıktan ibaret demektir. "Şettâ", dağınık ve perakende mânâsını ifade eden "Şetît"in çoğuludur. Merîz Merzâ gibi. Bu dağınıklık onların akıllarını kullanamaz bir topluluk olmaları sebebiyledir. Sırf dünya muhabbetiyle nefislerinin şehvet, arzu ve duyguları arkasından gittiklerinden akılları kalmaz, makul hareket etmezler ve hakkı tanımazlar. Böylece tefrika, kalblerin dağınıklığı, Allah'tan başkasından korkmak, sadakat ve fedakârlık göstermemek gibi sıfatları taşırlar. Bunun, kendilerini zayıf duruma düşüreceğini ve kuvvetlerini perişan edeceğini aklen bilseler bile, yine de onun gerektirdiği tarzda hareket edemezler. Çünkü hakkı sevmezler, onun için de cezasını çekerler.

Geri Dön

Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri