59-HAŞR

24. Çünkü O, öyle Allah'tır ki,

Allah Teâlâ'nın sıfat ve isimleri bunlardan ibaret de değildir. Esmâ-i Hüsna (en güzel isimler) hep O'nundur. Yani Allah Teâlâ'nın vasıflarını ifade eden isimleri, yalnız bu sayılanlar değildir. En yüce mânâlara delalet eden en güzel isimler hep O'nundur. Nitekim "En güzel isimler Allah'ındır. O halde O'na onlarla dua edin.." (A'râf, 7/180) ve "Allah ki, O'ndan başka tanrı yoktur. En güzel isimler O'nundur." (Tâhâ, 20/8) gibi âyetler de bu mânâya işaret etmektedirler. En güzel isimler anlamındaki "Esma-i Hüsna" tabiri, şeriat dilinde bilhassa Allah Teâlâ'nın isimleri için kullanılır. Bu isimlerin bazıları, zât, bazıları da sıfat ismidir. Allah ismi, bunların hepsini toplayan zât ismi, diğerleri sıfat ismidir. Rahmân, sıfat ismi olmakla beraber, Allah'tan başkasına verilmeyen özel bir isimdir. Sıfatlar, zâtiyye, fiiliyye ve maneviyye olarak üç kısma ayrılır. Zâtî sıfatlar, Allah'ın zâtından ayrılmayan sıfatlardır ve iki kısımdır. 1- Sıfat-ı Selbiyye 2- Sıfat-ı Sübutiyye'dir.

Selbî sıfatlar: Vücud, kıdem, bekâ, muhalefetün li'l-havâdis, yani yaratıklara benzememek gibi teşbihi ortadan kaldırarak kudsiyyet ve nezâhet ifade eden sıfatlardır ki, kuddüs, selam, ehad, vahid, evvel ve ahir gibi isimler de böyledir.

Sübutî sıfatlar: Hayat, ilim, semi basar, irâde, kudret, kelâm ve tekvin sıfatlarıdır. İsimleri de zâti sıfatlar hasebiyledir. Fiili sıfatlar, zâti sıfatların eser ve hükümleri ile ortaya çıkışını ifade eden tekvin sıfatının görüntüsünden ibarettir ki, gibi isimler de böyledir. Her fiilin özelliğine göre, müstakil olarak ya da ona benzer bir kayıtla zikretmek caiz değildir. Karşılıklı olarak ele almak, edeble güzellik ve kemal yönünü gözetmek ve Allah'ın zikrettiği şekle uymak gerekmektedir. Mesela, Beyhaki'nin de ifade ettiği gibi Dârr ismini tek olarak değil, Nafi' ismiyle beraber söylemek lazımdır. "Zararı, faydasından daha yakın olana yalvarır, ne kötü bir yardımcı ve ne kötü bir arkadaştır." (Hac, 22/13) âyetinde de aynı durum söz konusudur. İsimleri de böyledir. Nitekim Kur'ân'da şeklinde beraber zikredilmiştir. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ, herşeyin yaratıcısıdır. Bütün hayvanatı da O yaratmıştır. Fakat sadece "maymun ve domuzların yaratıcısı" demek caiz değildir. Çünkü bu, edebe ters düşmektedir. Bundan dolayı Mu'tezile mensupları, "Allah şerrin yaratıcısı değildir." diyecek kadar ileri gitmişlerse de, bu da doğru değildir. Fakat yalnız "hâliku'ş-şerr" "şerrin yaratıcısı" denmemeli, zıddı ile beraber "hâlıku'l-hayr ve'ş-şerr", "hayrın ve şerrin yaratıcısı", yahut "hayruhu ve şerruhu minallahi Teâlâ" "hayır ve şerr Allah'tandır" şeklinde beraberce zikredilmeli ve manevî sıfatlara da riayet edilmelidir. Manevî sıfatlara gelince, Allah Teâlâ'nın ahlâkını, sıfat ve isimlerinin ahkâm ve kemâlini ifade eden azâmet ve kibriyâ, celâl ve cemâl, izzet, adalet, hikmet, hilim, sabır, fadıl, şedidu'l- ikâb ve seriu'l-hisâb gibi vasıf ve isimler bu kabildendir. Bunlara sıfat da denir. Kısacası, Allah Teâlâ'nın zâtı bir, esmai hüsnâsı çoktur. Kur'ân'da zikredilenler, buradakilerden ibaret değildir. Buharî, Müslim ve diğer hadis kaynaklarında Ebu Hureyre'den rivayet edilen bir sahih hadiste, "Allah Teâlâ'nın doksan dokuz ismi vardır. Kim onları sayarsa cennete girer." diye haber verilmiş ve "O, tektir, teki sever" buyurulmuştur.

Beyhaki "Kitabu'l-Esma ve's-sıfat" adlı eserinde birkaç tarikle Ebu Hureyre (r.a)'den şu tafsilatlı rivayeti nakleder.

Câmiu's-sağir'in kaydettiğine göre bu hadisi, Tirmizi, İbnü Hibbân ve Hakim de rivayet etmişlerdir. Mamafih Allah Teâlâ'nın kitab ve sünnette açıkça, ya da işaret yoluyla sabit olan isimleri bunlardan ibaret değildir. Nitekim başka bir nakilde sayılan doksan dokuz arasında şu isimler de mevcuttur:

Kur'ân'da Rabbu'l-âlemin, Rabbu'l- arşi'l-azim, maliki yevmi'd-din, alimu'l-ğaybi ve'ş-şehâde, allâmu'l-ğuyub, gafiru'z-zenb, kâbilu't-tevb, refîu'd-derecât, zü'l-arş, fa'alun limâ yürid, Lâ yüselü amma yef'al, gibi daha bazı isim ve sıfatların bulunduğunda da şüphe yoktur. Bunlar evvelkiler içinde bulunsalar da, yine de Allah'tan başkasına isim verilemeyeceği özelliğine sahiptirler. Aynı şekilde Hz. Peygamberimiz (s.a.v)'in Buharî ve Müslim'de rivayet edilen dualarında, bulunan münzilu'l-kitab, mücri's-sehâb, hazimu'l-ahzâb gibi isimler de Allah'tan başkası için caiz olmayan isimlerdendir.

İbnü Kesir tefsirinde demiştir ki: "Esmâ-i hüsnâ'nın doksan dokuzla sınırlı olmadığına Ahmed b. Hanbel'in "Müsned"inde senediyle Abdullah b. Mes'ud (r.a.)'dan rivayet ettiği hadis de delalet etmektedir. Beyhaki de bu hadisi "Kitâbu'l-Esma ve's-sıfat"da Abdul b. Mes'ud'a ulaşan senedle şöyle rivayet etmiştir. Abdullah b. Mes'ud dedi ki: "Resulullah buyurdu ki: "Herhangi bir müslüman bir merak veya üzüntüye düşer de, 'Allah'ım ben senin kulunum, kulunun ve câriyenin oğluyum. Perçemim senin elinde (kudretinde)dir. Bende hükmün geçerlidir, hakkımdaki kaza'n, adalettir. Senin olan, senin kendine isim verdiğin veya kitabında indirdiğin yahut yaratıklarından birine bildirdiğin veya katında, gayb ilminde kendine tahsis ettiğin bir isimle senden dilerim ki Kur'ân'ı kalbimin baharı, üzüntümün cilâsı, keder ve tasamın giderilmesi için vesile kılasın' derse, herhalde Allah Teâlâ onun merakını giderir, üzüntüsünün yerine ferahlık verir." Bunun üzerine (orada bulunanlar) dediler ki: "Ya Resulullah! Bu kelimeleri öğrenelim mi? Resulullah da, "Evet bunları işiten her kimsenin öğrenmesi gerekir." buyurdu."

Yine Beyhakî, muttasıl bir senedle Hz. Aişe (r.a.)'den şöyle bir rivayet nakletmiştir. Hz. Aişe Peygamber'e, "Ya Resulullah! Allah Teâlâ'nın kendisine dua edildiği zaman kabul buyurduğu ismini bana öğret." demişti. Resulullah da, ona "Kalk abdest al, mescide gir, iki rekât namaz kıl, sonra dua et ben dinleyeyim." buyurdu. O da öyle yaptı, sonra dua için oturduğunda Hz. Peygamberimiz "Allah'ım onu muvafık kıl." dedi. Hz. Aişe de şöyle dua etti: "Ey Allah'ım bildiğimiz ve bilmediğimiz güzel isimlerin hepsiyle ve bir kimsenin kendisiyle sana dua ettiği zaman hoşlandığın ve yine kendisiyle istediği vakit verdiğin en yüce isimle senden istiyorum." Bunun üzerine Hz. Peygamberimiz (s.a.v) 'İsabet ettin, isabet ettin.' buyurdu."

Bu hadislerdeki dualardan anlaşılıyor ki, Allah Teâlâ'nın kitabında zikretmediği ve hiçbir kimseye bildirmediği, gayb ilminde yalnız kendisinin bildiği isimleri de vardır. Şu halde evvelki hadisde "Allah Teâlâ'nın doksan dokuz, yani biri müstesna olmak üzere yüz ismi vardır, Onları sayan cennete girer." buyurulması, Allah'ın bilinen en güzel isimlerinden doksan dokuzunu sayan, yani ezberleyip okuyan, yahut Allah ile olan muamelesinde onların sınırlarını koruyup, güzelce riayet eden kimse cennete girer demektir. Tam yüz sayılmayıp birinin istisnâ edilerek doksan dokuz zikredilmesinin hikmeti de "Allah tektir, teki sever." sözünde belirtilen tek sayıya riayetin müstehablığını göstermek içindir. Namazlardan sonra tesbih dualarından otuz üç sübhanellah, otuz üç elhamdülillah ve otuz üç defa da Allahu Ekber denilerek tamamının doksan dokuz olması da, bu hikmete mebnidir. Şu da gözden uzak tutulmamalıdır ki, aynı hadiste buyurulmakla Allah'ın isimlerinden birinin de olduğu bildirilerek yüz isim anlatılmış, ancak saymada biri istisnâ edilerek doksan dokuzla sınırlandırılmıştır. Böylece isimlerin doksan dokuzla kayıtlanmadığı da, aynı hadisle anlatılmış olmaktadır. Hasılı doksan dokuz ismi belleyip saymanın Allah'ı bilme hususunda ve duanın kabul edilmesinde büyük fazileti olduğu çeşitli rivayetlerle haber verilmiş olması yanında, bu konuda müstakil eserler de kaleme alınmıştır. Şurası da muhakkak ki, Allah Teâlâ'nın bildirdiği isimlerinden başka bildirmediği daha birçok ismi de vardır. O'nu göklerde ve yerde ne varsa hepsi tesbih eder. Tenzih eder. Bu konuda bilgi için "O'nu tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur.." (İsrâ, 17/44) âyetinin tefsirine bakınız. Ve O, Aziz ve Hakîm'dir. Bütün yüceliklerin hepsini kendisinde toplamaktadır. Zira sonsuz çokluk ve bölümleriyle beraber bütün kemalât isimleriyle ifade edilen zâtî sıfatlara döner. Kemal-i izzet ve kemal-i hikmet gibi. Kemal-i izzet hiçbir kusur kabul etmeyen tam bir kudreti, kemal-i hikmet de, kusursuz bir ilim ile yaratılış nizamını ifade eder. Gerek göklerde ve gerek yerde varlığın hangi zerresinden bakılsa, mahiyetini anlama imkanı olmayan bu iki sıfatın yansıması görünür ki, bunlar ancak Allah'ın zatında birleşir. Allah Teâlâ hiçbir tesir altında kalmayan kemal-i izzeti ile bütün sebeplerin üstünde örneksiz ve çeşitli harikalar yaratmaya kadir, hiçbir ortak kabul etmeyen mutlak galibdir. Bununla beraber hiçbir noksanlık kabul etmeyen üstün ilim ve hikmetiyle icadlarını ard arda sıralayarak muntazam yollarla çeşitlendiren, çoğaltan ve bu sayede kullarını da hikmetten hikmete rahmetiyle ulaştıran bir hakîmdir. Bu nükteye işaret etmek için isimleri fâsılasından önceki isimleriyle simetrik olarak sûrenin sonunu, başına çevirmek üzere, başında ve sonunda tekrar edilmiştir. Binaenaleyh Allah'ın izzetine dokunmaktan korkmalı, O'nu takdis, tesbih ve tenzih ederek iman ve takva ile gelecek için çalışmalı ve rahmetiyle müjdelediği kurtuluş ve murada ermelidir.

Haşr Sûresi'nin sonunda yer alan bu âyetlerin faziletlerine dair çeşitli rivayetler vardır. Bunlardan bazıları şöyle zikredilebilir. Ahmed b. Hanbel, Dârimi, Tirmizî, Taberanî. İbnü Darîs ve "Şu'ab"da Beyhakî, Ma'kil b. Yesâr (r.a)'dan şu hadisi rivayet etmişlerdir: "Hz. Peygamberimiz (s.a.v) buyurmuştur ki: "Her kim sabahleyin üç kere dedikten sonra Haşr Sûresi'nin sonundan üç âyet okursa, Allah Teâlâ onun emrine yetmiş bin melek verir. Onlar akşama kadar o kimse için selavât getirirler. Eğer o gün ölürse şehid olarak vefat etmiş olur. Onları akşamleyin okuyan da aynı durumda sevab alır." Deylemî de Hz. Peygamberimiz (s.a.v)'e ulaşan bir senedle İbnü Abbas'dan şöyle rivayet etmiştir: "Allah'ın en yüce isimleri Haşr Sûresi'nin sonundaki altı âyettedir." Nisaburî Ebu Ali Abdurrahmân b. Muhammed "Fevâid" adlı eserinde Muhammed b. Hanefiyye'den şöyle bir rivayeti nakletmiştir: "Bera b.

Azîb (r.a.), Ali b. Ebu Talib Kerremellahu Vecheh Hazretlerine demişti ki: "Senden Allah aşkına rica ediyorum. Rahmân Teâlâ'nın gönderdiklerinden, bilhassa Cebrail'in Resulullah'a getirdiklerinden ve Resulullah'ın özellikle sana öğrettiklerinden en faziletlisini bana özel bir şekilde öğretmez misin?" Hz. Ali de ona "Ya Bera! Allah'a İsm-i A'zam'ı (en yüce ismi) ile dua etmek istersen, Hadid Sûresi'nin baş tarafından on âyeti ve Haşr Sûresi'nin sonunu oku, sonra de ki: 'Ey o, böyle olan ve O'ndan başka böyle bir şey olmayan zât! Senden bana şöyle şöyle yapmanı dilerim." Vallahi ya Bera, bununla benim aleyhime dua etsen yere geçerim.' dedi." Deylemî, Hz. Ali ve İbnü Mes'ud'dan merfuan (Hz. Peygamber'e ulaşan bir senedle) 'dan sûrenin sonuna kadar olan kısım, baş ağrısının afsunudur." diye rivayet etmiştir. Hatib Bağdadî "Tarih"inde naklederek demiştir ki: "Bize Hafız Ebu Ubeyd, Gulâm b. Şünbuz adıyla bilinen mukri (Kur'ân öğreticisi) Ebu t-Tayyib Mahmud b. Ahmed b. Yusuf b. Ca'fer'den, o da, İdris b. Abdi'l-l Kerim el-Haddad'dan naklen şöyle dedi: "Ben Halef'den kırâet okudum. âyetine geldiğimde bana, "Elini başına koy." dedi. Çünkü ben A'meş'ten kırâet okudum, bu âyete geldiğimde bana, "Elini başına koy." dedi, Çünkü ben Yahya b. Vessab'dan kırâet okudum, bu âyete geldiğimde bana, "Elini başına koy." dedi, çünkü ben Alkame ve Esved'den kırâet okudum, bu âyete geldiğimde bana "Elini başına koy." dediler, çünkü biz Abdullah (r.a.)'dan kırâet okuduk, bu âyete geldiğimizde bize, "Elinizi başınıza koyunuz." dedi, çünkü ben Hz. Peygamberimiz'den kırâet okudum, bu âyete geldiğimde bana, "Elini başına koy." dedi, çünkü Cibril bu âyeti bana indirdiğinde "Elini başına koy." dedi. Çünkü bu, samdan başka her derde şifadır. Ancak sam, ölümdür." Daha bunlardan başka hadislerde de mevcuttur. Fakat Hanefi Fıkıh kitablarından olan "Mebsut"ta nakledildiği üzere Abdullah b. Mes'ud (r.a.) Hazretleri'nin, "Kur'ân'ın indirilişinin asıl amacı, onu yalnız okumak değil, gereğince amel etmektir." şeklindeki sözünü de unutmamak gerekir. Onun için her derde şifa olan bu âyetlerden maksat, afsunculuk yapmak, yahut saba ve segâhtan makam çatlatmak değil, elini başına koyarak düşünmek ve bilgi ile bezenip Allah korkusu ile dolarak "Ey insanlar Allah'tan korkun ve kişi, yarın için ne (yapıp) gönderdiğine baksın..." (Haşr, 59/18) âyeti gereğince yarın için hazırlanmaktır. Çünkü yarın insan O, Azîz ve Hakîm'in huzurunda imtihana çekilecektir. Nitekim bu hikmete mebni olarak Haşr Sûresi'ni, İmtihan Sûresi takip etmelidir. Ey o en güzel isimlerin, o yüce varlığın erişilecek en son kemal noktasının sahibi olan Aziz, Hakîm, Rauf ve Rahîm Allah'ım! Bizleri ve geçmişlerimizi mağfiretinle murada erdir, gönüllerimizde mümin kardeşlerimize karşı hiçbir kin ve hile bırakma, iman ve sevgimizi ziyade et, izzetinle aziz, hikmetinle mamur ve rahmetinle gönlümüzü hoş eyle, sen öyle Rahmân, öyle Rahîm, öyle Aziz ve öyle Hakîm'sin ya Rab!

Geri Dön

Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri