94-İNŞİRAH:

4. Yine senin için zikrini, nam ve şanını yükseltmedik mi?.

Bazılarına verilen ve netice itibariyle haklarında bir felaket olan şöhretler gibi aleyhe değil, sırf lehine olarak yükselttik mânâsı ifade edilmek için yine "zikir"den önce getirilerek tekrar açık açık söylenmiştir.

ZİKİR, burada "Andolsun size bir kitap indirdik ki onda sizin şerefiniz vardır."(Enbiyâ, 21/10) âyetinde olduğu gibi şeref ve şan mânâsınadır. Bununla beraber Kur'ân ve fikir mânâsına da işaret olabilir. Resulullah (s.a.v.)'ın nam ve şanının yüksekliği Bakara Suresi'nin âyetinde geçen "Kimini de birçok derecelerle daha yükseklere çıkarmıştır." (Bakara, 2/253) mânâsı üzere bütün nebi ve Resuller içinde derecelerle yüksekliğidir ki bunun özeti nam ve şanının Allah'ın namını takip etmesi, Allah anıldıkça onun da anılmasıdır. Ebu Ya'la'nın, İbnü Cerir'in, İbnü Münzir'in, İbnü Ebi Hatim'in, İbnü Hibban'ın ve İbnü Merduye'nin ve "Delail"de Ebu Nuaym"ın Ebu Said el-Hudri (r.a.)'den rivayet edildiğini tesbit ettikleri bir hadiste Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Cebrail (a.s) bana geldi ve dedi ki: Rabb'ım ve Rabb'ın şöyle buyuruyor: "Bilir misin, senin zikrini nasıl yükselttim?" "Yüce Allah en iyisini bilir" dedim. Dedi ki: "Ben anıldıkça sen de benimle beraber anılacaksın." Bu ise nam ve şan yüksekliğinin en büyük mertebesini açıklamaktadır. "Allah" denilince Resulü beraber anılır. denilince beraberinde denilir. "Allah'a itaat edin, peygamberine itaat edin."(Nisâ, 4/59), "Kim peygambere itaat ederse kuşkusuz Allah'a da itaat etmiş olur."(Nisâ, 4/80), "şahit olarak Allah yeter. Muhammed Allah'ı Resulüdür."(Fetih, 48/28-29) buyurulmuştur. Bu nam ve şan, bu Allah'la beraber zikredilip anılmak ise her yüksekliğin üstündedir. Nitekim Hz. Hassan'ın şu beyti de bu yüksekliğe işarettir:

"O parlak alınlı ki üzerinde peygamberlik mührü vardır. Allah'tan şehadet edilmiştir, parıldar ve şahit olur. Allah o peygamberin ismini kendi ismine katmıştır: Beş vakitte müezzin 'şehadet ederim' dediği zaman." "Muhakkak ki Allah ve melekleri peygambere salat eder (şeref ve şanını yüceltir)ler. Ey iman edenler! Siz de ona salat ve selam getirin." (Ahzab, 33/56)

5. Demek ki, "zorlukla beraber bir kolaylık vardır". "Fâ", fasiha olarak kendisinden önceki kısımdan sonraki kısma şahit getirme ve inceleme ile onu dallara ayırma tarzında; yahut sebeb bildiren fa olarak öncekini illet olarak göstermek suretiyle ta'diye şeklinde ilerisi için vaaddir. Bu vaadin gerçek olduğunu bildirir. Vaadin ne olduğu sözün akışından anlaşılmaktadır. 'deki elif-lam, fa'nın fasiha olması durumunda görünüşte "ahd" içinde olmak lazım gelirse de cüzden külle (parçadan bütüne) geçiş ile gerçekte vaadi ifade için istiğraka işarettir. Yllet için olması durumunda ise kübra (büyük önerme) demek olduğu için dorudan doğruya istiğraktır. Demek ki mânâ şu olur: O göğsü açma ve yarma, yükü kaldırma, adını yüceltme madem ki oldu, demek ki o senin çektiğin zorlukla beraber büyük bir kolaylık varmış, o halde daha da vardır. Yahut, çünkü her zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Ondan dolayı seni kolaylığa erdirdik, yine de erdiririz.

Meşhur olduğu üzere burada "beraber", "sonra" mânâsınadır. Yakınlık, beraber olmaya benzetilerek ifade olunmuştur. Çünkü o göğsü açma ve yükü kaldırma, yükün sırtı ezmesinden sonra olmuştur. Kısacası, bu böyle olduğu gibi ilerisi için de böyledir. "Allah, bir güçlüğün arkasından bir kolaylık yaratacaktır."(Talak, 65/7) Bir iş darlık halinde genişler.

Ana Sayfa
Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri