101- KAARİ'A SURESİ
4. "O gün insanlar olur." Bu kelimesinin zahiri zarf olmak üzere mensub olmaktır ki, yani o kâria o gün çarpacak ki demek olur "Keşşaf" sahibi bu vechi tercih etmiştir. "An o günü" diye mukadder ile mansub olduğunu da söyleyenler olmuştur. Bir de cümlesine muzaf olmak hasebiyle feth üzere mebnî, mahal itibarıyla merfu olarak mahzuf mübtedanın haberi de olur. Ki Ebu's-Suud'un beyanı üzere Kûfelilerin tercihi budur. Yani o kâria o gündür ki demek olur. Günden maksad da uzun zamandır. "pervaneler gibi" "Ferâş", "feraşe"nin çoğuludur. Geceleri ışık ve ateş etrafında çırpınıp uçarak kendisini ateş içine atan ve Farsça'da olduğu gibi dilimizde de pervane diye bilinen küçük kelebeklere denir. Ateşe çarptıktan sonra kanatlarını yayıp döşendiği için feraşe diye isimlendirilmiştir.

Yayılmış, demek olduğu için onların çok ve yayılmakla çırpınıp çırpınıp yayılış, dağılış ve seriliş hallerini özellikle ifade etmektedir. Bundan görünen de sa'k (bayılma) halidir. Şiir ve edebiyatta pervane, kendisini ateşe atıncaya kadar mum ve ateşe düşkünlüğü sebebiyle kendini feda etmekle darb-ı mesel olmuştur. Nitekim Şeyh Sadi feryadıyla meşhur olan bülbüle aşkı öğretmek için:

Ey murğ-i seher zi-pervâne biyâmuz
K'ân sûhterâ can şüd ü âvâz neyâmed
"Ey seher kuşu! Aşkı pervane (kelebek)den öğren.
Zira o yanmışın canı gitti de sesi çıkmadı".

Yani sen de onun gibi can verde feryat edip durma! demiştir. Şüphe yok ki Sâdi, bununla bir ateşe tapıcılık remzi değil, ilâhî aşkda sabır ve ihlas ile bir fedakârlık misali kastetmiştir. Bu mânâ ile bizim Divan Edebiyatı'nda da nar (ateş)dan çok, nur üzerine dönen pervane (kelebek)ye dair:

"Döner pervane-âsâ bâşıma her ârif-i billâh
Dilim bezm-i hakikatte çerağ-ı ruşen olmuştur"
"Allah'ı tanıyan herkes pervane gibi etrafımda döner.
Gönlüm hakikat meclisinde parlak bir kandil olmuştur." gibi binlerce mazmun söylenmiştir.

Peygamber'e ait Mevlid'de Süleyman Çelebi Efendinin:

"Bir aceb nur kim Güneş pervanesi", mısrası da bunun en güzellerindendir. Fakat görülüyor ki, bu âyette "feraş-i mebsus" (yayılan pervaneler) diye ifade olması kelebeklerin hali övülecek ve gıbta olunacak bir durum olarak değil, son derece sakınılması gereken kârianın (kıyametin) dehşetini, en büyük bir felaket perişanlığının şiddet ve korkusunu temsil biçiminde zikrolunmaktadır. Bu itibar ile burada ateşe tapanların ve onlar gibi batıl inançlarıyla kendilerini ateşlere atanların durumlarındaki fecaate de bir işaret yok değilse de, yalnız onları değil, iyi ve kötü bütün insanları saracak olan ve gerek hak uğrunda ve gerek batıl peşinde can vermek için çırpınıp serilenlerin hepsiyle ilgisi bulunan bir günün korkusunu düşündürmektedir. Alûsî'nin naklettiği üzere "Te'vilat" sahibi demiştir ki: "Bunun yorumunda bir kaç vecih üzerinde ihtilaf etmişlerse de hepsi bir mânâya dayanır: O günün korkusundan hayret ve ıstıraba işarettir." Katade'den rivayet olunduğu üzere bir takımları şu fikri benimsemişler ve demişlerdir ki: "İnsanlar mahşere çağırıldıkları sıra, çağıran davetçiye doğru uçuşmakta ve nizamsız gelip gidişteki perişanlıkta, zayıflık ve düşkünlükte, çokluk ve yayılmada uçuşup çırpınan çeşitli kelebeklere benzetilmişlerdir." Bu mânâ ise Kamer Sûresi'ndeki: "O çağırıcının görülmemiş, tanınmamış bir şeye çağırdığı gün. Gözleri düşkün düşkün (zillet ve dehşet içinde) kabirlerden çıkarlar, tıpkı yayılan çekirgeler gibi. Boyunlarını çağırana doğru uzatmış koşarlarken." (Kamer, 54/6-8) mefhumu olduğundan, buradaki "feraş-i mebsus" (yayılan kelebekler) benzetmesi, oradaki "yayılan çekirgeler" teşbihi (benzetmesi) mânâsında demek olur. Nitekim Ferra, yerde yapılan ve dehşetle birbiri üzerine yığılan çekirge kavgası, yani çekirge hurdalarına da "faraş" denildiğini söylemiş olduğundan "yayılmış kelebek", "yayılmış çekirge" demek olduğunu söyleyenler de olmuştur. Fakat genellikle lügat ve tefsirlerde bilinen "feraş", yukarıda açıklandığı üzere kelebeklerdir. Bununla beraber ikisine de teşbihten kastedilen, o günün dehşetinden hayret ve ıstırabı tasvir olmak itibarıyla, asıl mânâ bir demektir. Şu kadar ki, "yayılmış çekirge"de zarar durumu, kelebekte ise imtihan durumu daha açık görünür. Bir de kelebekler heyecan zamanında hep bir yöne değil, her biri çeşitli yöne dönerek dağılır, bayılırlar. Çekirgeler ise yayılmalarında çoğunlukla yığılarak bir semte yönelerek çılgın bir halde dalgalanır giderler. Bu itibar ile "yayılan kelebek", kıyamet gününde çeşitli insanların, çeşit yönlere fırlayıp yayılışları halini; "yayılan çekirge" çoğunlukla bir semte sevkedilişleri halini ifade eder denilmiştir.

Hâsılı o gün o "kâria" (kıyamet) öyle çarpacak ki, insanlar "yayılmış kelebekler" gibi olacak.

Ana Sayfa
Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri