18-KEHF:

10-11-12- Derken kulaklarına perde vurduk, yani yatırdık, uyuttuk bilelim ki iki gruptan hangisi, bekledikleri süreyi daha iyi hesapladı. Burada "bilelim" demek, fiilen ortaya koyalım ve gerçekleştirelim de kendileri bile anlasın ve iki gruptan birisi Allah'ın birliğine inanan, mümin Ashab-ı Kehf, birisi de hasımları olan müşriklerdir. Âyette görüleceği üzere Ashab-ı Kehf uyandıkları zaman işlerinde başarılı olduklarını, gayelerinde isabet ettiklerini gördüler ve Allah'ın rahmetine kavuştular.

Bu özetlemeden sonra bunların dinleri, işleri ne idi? Mağaraya niçin çekildiler ve orada nasıl kaldılar, sonra da nasıl uyandırıldılar? Ayrıntısına gelince:

13- Biz sana onların kıssasını olduğu gibi dosdoğru anlatacağız. Şöyle ki: Gerçekten onlar bir takım gençlerdir.

"Fitye", genç delikanlı, yiğit demek olan "fetâ" nın ondan az sayıya delalet eden çoğuludur. Demek ki kıssanın ibret teşkil eden hakikatinde bunların isimleri ve sayıları ve memleketlerinin bellenmesi lâzım değildir. Hüviyetleri olmak üzere ehemmiyete değer olan birinci nokta şu vasıflarıdır: Bir kaç genç yiğitten oluşan az bir topluluk ki kendilerinin Rabbine iman ettiler ve biz de kendilerine hidayetlerini artırdık. Onların kalplerini metin kıldık.

14- O yiğitler ayağa kalkarak dediler ki bizim Rabbimiz, bütün göklerin ve yerin Rabbidir.

Biz O'ndan başkasına hiçbir zaman ilah demeyiz. Doğrusu o vakit akıldan uzak, haddinden fazla bir yalan söylemiş oluruz. Çünkü O'ndan başka ilâh imkansızdır, yalandır. İşte bu yiğitlerin işlerinin aslı şu idi: Müşriklere karşı ayaklanma ile tevhidi ilân.

Bu ayaklanmanın meydana gelme şekli hakkında değişik rivayetler vardır. Muhammed b. İshak'ın nakline göre şöyle zikredilmiştir: İncil ehlinin işi altüst oldu, içlerinde suçlar büyüdü, krallar azgınlık etti. Bu krallar putlara tapıyor, putlar için kurbanlar kesiyorlardı. Bu konuda pek ileri gidenlerden biri de Rum krallarından Dekyanus idi. Rum ülkesini dolaşıp putperestliği kabul etmeyen hıristiyanları öldürüyordu. Nihayet Ashab-ı Kehf'in şehri olan "Dekinos"a indi. İner inmez iman ehlinin takip edilmesini ve yakalanmasını emretti. İman edenler, şuraya buraya kaçıp gizlenmişlerdi. Şehrin kâfirlerinden tayin ettiği zabıtaları iman edenleri takip ediyor, gizlendikleri yerlerden çıkarıp Dekyanus'a getiriyorlardı. O da putlara kurban kesilen mezbahalara sevkedip putperestlikle öldürülme arasında seçim yapmalarını öneriyordu. Alçak dünya hayatına rağbet edip bu ölümden korkanlar, onun dediğini yapıyorlar. Ebedî hayatı tercih edenleri de öldürüp, parçalayıp şehrin suruna ve kapılarına asıyordu.

Bunu gören o birkaç genç, Rum soylularından ve bir görüşe göre kralın ileri gelenlerinden hür gençlerdi, çok etkilendiler. Bu fitnenin def edilmesi için Allah Teâlâ'ya göz yaşları ile boyun eğerek namaz kılıp dua ediyorlardı.

Zorba kralın yardımcıları bu gençleri ihbar ettiler, bundan dolayı onları, hücrelerinde bastırıp huzuruna getirtti ve bazı şeyleri söyledikten sonra bunları ya putlara ibadet veya ölüm arasında seçim yapmalarını teklif etti. O vakit o yiğitler de dediler ki: "Bizim bir ilâhımız vardır ki, ululuk ve yüceliği gökleri ve yeri doldurmuştur. Biz ondan başka birine ilâh demeyiz, asla putlara tapmayız, senin teklifini kabul etme ihtimalimiz sonsuza dek yoktur, hükmün ne ise yap!" Bundan dolayı üzerlerindeki kıymetli elbiselerin soyulmasını emredip onları yanından çıkardı ve kendisi önemli bir iş için Ninova şehrine gitti ve geri dönünceye kadar onlara düşünme için mühlet verdi, Onlara uyarlarsa uyarlar, yoksa diğer müslümanlara yaptığını yapacaktı. Bunun üzerine yiğitler dinlerini korumak için karar verip şehrin yakınındaki "Benclüs" dağında sarp bir mağaraya gizlenmeye karar verdiler. Her biri babasının evinden bir şey aldı, bir kısmını sadaka verdiler, kalan kısmını nafaka edindiler ve gidip mağaraya sığındılar; gece gündüz namaz kılıyorlar, Allah Teâlâ'ya inleyiş ve feryad ile yalvarıyorlardı. Nafaka işini Yemlihaya bıraktılar. O sabahleyin bir miskin kıyafetine girerek şehre giriyor, lazım olanı alıyor, biraz da havadis araştırıp arkadaşlarına dönüyordu.

Zorba kral, şehre dönünceye kadar bu şekilde durdular. Kral gelir gelmez bu gençleri aradı ve babalarını yanına getirtti. Babaları onların kendilerine isyan ve mallarını yağma etmekle çarşılarda israf edip dağa kaçtıklarını söyleyerek özür dilediler. Yemliha, bu kötülüğü görünce, pek az miktarda azık alıp ağlayarak vardı ve arkadaşlarına dehşeti anlattı. Onlar, ağlaşarak secdelere kapanıp Allah'a yalvardılar, sonra başlarını kaldırıp oturdular, yapacakları iş hakkında konuşuyorlardı. Derken Allah Teâlâ, bunlara bir uyku verdi, yattılar, nafakaları baş uçlarında uyudular kaldılar. Beride Dekyanus hiddetinden ne yapacağını düşünüyordu. Onları uyutan Allah Teâlâ bunun gönlüne de mağaranın kapısını kapatmayı getirdi. Bunun üzerine Dekyanos mağaranın kapısının ördürülmesini emretti. "Açlıktan, susuzluktan ölsünler, mağaraları kabirleri olsun" dedi, öyle yaptılar. Dekyanos'un evinde imanını gizleyen iki mümin vardı. Birinin adı "Pendros", diğerinin ki "Runas" idi. Bunlar, Ashab-ı Kehf'in isimlerini ve neseplerini ve kıssalarını iki kurşun levhaya yazıp bir bakır tabuta koyarak yapılan duvarın içine koymayı kararlaştırdılar ve yaptılar."

Özetle bu yiğitler Allah'dan başka ilâh tanımaz, gerçekten mümin idiler. İşleri de Allah'ın hidayet ve korumasıyla dinlerini korumak için zorba müşriklerin zor ve baskısına karşı ayaklanma olmuştu. Şirke sapan ve İsa'ya Rab ilâh diyen, dünya süsüne ve hayatına rağbet eden hıristiyanlara benzemiyorlardı. Kalktılar, sözü bir edip tam bir bağlılık ve kalb sağlamlığı ile tevhidi ilân ederek dediler ve kendileri ile beraber böyle demeyip şirke sapan milletlerini küçümsemek ve çirkin görmek için de şöyle söylediler:

Geri Dön

Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri