18-KEHF:
15- Bak hele şunlar, şu bizim kavim O'ndan (Allah'tan) başka ilâhlar edindiler. Gizli değil ki her ne şekilde olursa olsun putlara boyun eğenler ve genel olarak müşrikler bu ifadeye girdikleri gibi, Mesih (İsa), ilâhdır diyenler de bu ifadeye dahildirler. Onlara açık bir delil getirselerdi ya!. Yani Allah Teâlâ'nın ulûhiyyetine ve Rab oluşunun yüceliğine delalet eden gökler ve yer gibi şahitler, açık deliller var. Fakat O'ndan başkasının ilâh olduğuna dair öyle bir şahit, açık bir delil getirseler ya bakalım? Hiç mümkün müdür? Delilsiz dava kabul edilir mi? Veya şunun bunun keyfi, zorbalık etmesi, musallat olması delil tutulur mu?

Burada şu anlam da muhtemeldir: Onlar aleyhine bizim yaptığımız gibi ilmî, âmelî, sözlü ve fiilî etkili bir delil getirmiyorlar da o yalancılık suçunu işliyorlar. Artık bir yalan uydurup da Allah'a iftira edenden daha zalim kim olabilir? Bu fâsılanın yukarıda geçen fasılasına döndürülüp redif kılındığı (tekrarlandığı) açıktır. Bu şekilde kıssanın müşrikler aleyhine olan hükmü özetlenirken aynı zamanda bunun "Allah çocuk edindi" (Kehf, 18/4) diyenler aleyhine hüküm içeren bir delil olduğu da anlatılmıştır.

16-O yiğitler, kavimlerinden de böyle nefret ettikten sonra çekilip kendi kendilerine dediler ki: Ve madem ki siz onlardan ve Allah'tan başka taptıkları putlardan ayrıldınız. O halde mağaraya sığının ki sizin için Rabbiniz rahmetinden yaysın, yayıp döşesin. Çünkü iman nurunun sonunda Rahmân olan Allah'ın rahmetine kavuşturacağı şüphesizdir. Ve size işinizde bir kolaylık hazırlasın. Kolaylıklar yaratsın da ayaklandığınız maksadınızda başarılı kılsın. İşte bunun üzerine idi ki, yukardaki özetlemede anlatıldığı üzere, mağaraya çekilip "Ey Rabbimiz! bizlere tarafından bir rahmet ihsan et ve bize işimizden bir başarı hazırla!" (17/10) dediler ve Allah tarafından kulaklarının üzerine vurulup (işitilmelerine engel olduk), yani o zalimler tarafından kaygı verici bir şeyin işitilmemesi için yatırılıp veyahut mağaranın kapısına bir bina kurdurulup senelerce uyutuldular

17-Hem öyle rahat uyudular ki ve (baksaydın) görürdün ki, güneş doğduğu zaman, mağaralarının sağ tarafına yönelir battığında da onları soldan makaslar kırkar. Yani üzerlerine gün bile değmez, değse değse son olarak batış sırasında sol taraflarına gelen yönden biraz kırkar geçer. Demek ki mağaranın vaziyeti budur. Her tarafı korunmuştur ancak kapısı biraz batıya meyilli olarak kuzeydedir. onlar ise mağaranın bir meydanında; mağaranın bir geniş yerinde sıkıntısız yatıyorlar.

O yok mu, yani Ashâb-ı Kehf'in o şekilde Allah için ayaklanması ve kavimlerini terk edip Allah'a tevekkül etmiş olarak mağaraya sığınmaları ve mağaradaki durumları yok mu? Allah'ın âyetlerindendir. Allah'a ait alâmetlerden, Allah'ın kudret ve rahmetinin delillerinden biridir, bir keramettir. Allah, her kime hidayet ederse, doğru yolu tutan odur. Nitekim Ashab-ı Kehf böyledir. Allah, her kimi de şaşırtırsa artık onu irşad edecek bir dost asla bulamayacaksın.

Ashâb-ı Kehf gibi keramet sahiplerinin irşadlarıyla yola gelmemiş, iman ve İslâmiyet'ten ayrı kalmış, gitmişlerdir.


Geri Dön

Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri