9 -TEVBE

16- Yoksa siz kendi halinize bırakılacağınızı mı zannettiniz? Cihad ile emrolunmayacağınızı, sizi ayıklayacak ve arındıracak sınavlara çekilmeyeceğinizi, bulunduğunuz hâl üzere terk olunacağınızı mı sandınız? Ve Allah'ın içinizden hakkıyla cihad edenleri, Allah ve Resulü'nden ve bir de müminlerden başkasına sığınıp dost ve sırdaş tutmayanları hiç bilmediğini mi sanıyordunuz? Böylesine ihlaslı mücahitlere kıymet vermemiş, sevap yazmamış olduğunu mu düşünüyordunuz? Hiç öyle olur mu? Oysa Allah yaptıklarınızın hepsinden haberdardır. Binaenaleyh çalışan ile çalışmayanı, savaşan ile savaşmayanı, Allah'dan, Resulü'nden ve müminlerden başka sığınılacak, yanına sokulup dost olunacak ne bir yer ne bir kimse olmadığını bilerek hareket edenlerle bunun zıddını yapanları, münafıkları ve onların neler yaptıklarını Allah'ın bilmemesi ve ona göre ecir ve sevap veya ceza vermemesi mümkün mü? Hiç böyle bir şey olur mu?

Artık bu müşriklerin ilişkide bulunmaya layık hiçbir yönleri, hiçbir meziyetleri, dinî veya ahlâkî hiçbir haysiyyetleri yok mudur? Şimdiye kadar bunlar Mescid-i Haram'ın tamir ve bakımına hizmet etmiş ve hala az-çok hizmet etmekte değil midirler? O halde bunlardan bu derece berâet ilan edip ilişkileri kesmeye ne gerek var? Bunlar böylesine ağır bir muameleye layık mıdırlar? İlh... Bu gibi sorular ve şüpheler akla gelebilir veya başkaları bu yönde birtakım sualler sorabilirse:

17- Müşrikler kendi aleyhlerindeki küfre kendileri şahit olup durdukları halde Allah'ın mescidlerini imar etmeleri olur şey değildir. Şu halde bunların Mescid-i Haram'ı imar ettikleri veya edecekleri nasıl tasavvur olunabilir? İbnü Kesir ve Ebu Amr kırâetlerinde "Allah'ın Mescidi" müfred (tekil) sigasıyla okunur ve asıl maksadın Mescid-i Haram olduğunu gösterir. Yani müşrikler kendileri kâfir olduklarını gerek söylesinler, gerek söylemesinler, Allah'ın birliğine ve Resulü'nün hak peygamber olduğuna inanmadıklarını kendi vicdanlarında bilip dururken ve Kâbe'nin etrafına putlar dikip, bunların karşısında ibadet ederlerken, çırılçıplak tavaf eylemeleri ve daha başka tutum ve davranışları ile kendi küfürlerine ve müşrik olduklarına kendi yaptıkları şahitlik ederken, yalnızca Allah'a ibadet edilmek üzere bina edilmiş olan Allah mescidlerini imar ediyor olmalarının gerçekte imarla ilgisi olamaz, özellikle Kâbe'nin imarına ilişkin hizmetlerinin gerçekten hizmet olmasına imkân ve ihtimal yoktur.

İşte bunların bütün amelleri boşa gider. O inkâr ve şirk halinde iken yaptıkları Mescid tamirleri ve buna benzer hayırlı işleri ne varsa hepsi hebaen mensura (tamamen boş gitmiş) olur ve boşa gider. Ve onlar ateşte ebedi kalırlar, ahirette de ebedi olarak cehehnemde kalacaklar. Sırf Allah için olmayan hiçbir amelin ebedi hayrı olamaz. Allah için bir bina veya herhangi bir amel yapmakla bunu yaparken Allah'dan başkasına tapmak veya herhangi bir küfür işlemek, bunun ikisi bir araya gelecek şey değildir. Bunda samimiyetsizlikten daha başka bir çelişki vardır. Bu çelişki de yapılan işleri siler süpürür, hiçe indirir. Bundan dolayı kâfirlerin bir yandan inkârlarını ve şirklerini açığa vurup öte yandan Allah mescidini imar etmeleri, kendileri açısından inanmadıkları bir işi yapmaları demektir. İnanmadan yaptıkları işten hayır görmeyecekleri kesindir. Ayrıca maddi anlamda mescidi tamir ediyor ve ona iyi bakıyor gibi görünmeleri, aslında onun asıl manevi yönünü gözardı etmelerine ve amacından saptırmalarına yönelik bir tahribattır, onun ruhuna zımnen bir zarardır. "Zarar vermek için bir mescid edinenler ..."(Tevbe, 9/107 âyetinin tefsirine bakınız.) Mescidin imarı iki mânâya gelir. Birisi binasının tamiri ve yenilenmesi, diğeri de ziyaret edilip içinde ibadet edilmesidir. Nitekim Beytullah'ı ziyaret etmeye imarla aynı kökten gelen "umre" adı verilir. Mescidlere çokça giden ve içlerinde çokça duran kimselere de yine aynı kökten olan "ummâr-ı mesâcid" denilir. Aynı şekilde birisi, bir kimsenin meclisine çokça devam ettiği zaman onun hakkında "felan adamın muammir-i meclisi" denilir. İşte bundan dolayı bir mescidin imarı, yani mamur hale gelmesi, hem binasının bakımı, hem de cemaatının çokluğu ile mümkün olur. Hanelerin mamur olması da bu iki cihetin bir araya gelmesiyledir. Birisi umranı maddî, diğeri de umran-ı manevîdir. İçinde Allah rızası için ibadet, zikir ve ilim tedrisi gibi taat ve faziletlerin devam etmesi ve o mescidin esas yapılış gayesiyle bağdaşmayan faaliyetlerden korunmasıyla mümkün olur. Bir mescid içinde dünya işiyle ilgili konuşma bile onu kuruluş amacının dışında kullanmak anlamına gelir ki, bu da onun imarını ihlal etmek demektir. Bu konuda şu hadisi şerifler ne kadar dikkat çekici uyarılardır: Resul-i Ekrem sallallahü aleyhi ve sellem'den varid olmuştur ki, "Mesciddeki konuşma, tıpkı hayvanın otu yiyip bitirdiği gibi hesanatı yiyip tüketir". Yine Peygamber (s.a.v.) şu hadisi kudsiyi de bildirmiştir; "Allah Teâlâ buyurdu ki, yeryüzünde benim evlerim mescidlerdir ve oralardaki benim ziyaretçilerim de onları mamur edenlerdir. İmdi ne mutlu o kula ki, evinde temizlenir ve iyice temizlendikten sonra gelir beni evimde ziyaret eder. Çünkü ziyaretçisine ikramda bulunmak ziyaret olunan üzerine bir görevdir". Diğer bir hadisi şerifte "Her kim mescide ülfet ederse Allah da ona ülfet eder". Bir başka hadisde ise "Bir adamı mescidlere devam ediyor gördünüz mü onun mümin olduğuna şahitlik ediniz". Enes (r.a.)'den de rivayet olunmuştur ki, "Her kim bir mescidde bir kandil bulundurursa o mescidde o kandilin ziyası devam ettiği sürece melekler ve Arşı taşıyan yüce melekler o kimse için istiğfar eder". İşte buna göre mescidleri boş lakırdılardan bile korumak gerekeceğinden, bir mescide herhangi bir küfür ve şirk şöyle dursun, herhangi bir fıskın ve küçük günahın yaklaştırılması bile o mescidin manevî imarına indirilen bir darbe sayılırken, müşriklerin yaptıkları nasıl olur da imar olarak adlandırılabilir? Burada asıl mesele müşriklerin mescidleri imar edip etmemeleri ve bunun caiz olup olmaması değildir. Âyet, onların yaptığını temelden geçersiz sayıyor. Yani onların imarları imar değildir.

Ana Sayfa
Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri